AKP’nin Ekonomideki Kırmızıçizgileri

Biz istediğimiz kadar enflasyon diyelim, cari açık diyelim, rezervler diyelim hepsi boşuna. AKP’nin 20 yıldır iki tane kırmızıçizgisi var: Bütçe açığı ve büyüme. Son 3 - 4 yılda bunlara faiz de eklendi.

Bütçe açığının kırmızıçizgi olarak kabul edilmesi 2001 krizinden geliyor. Pek çok kişinin bankacılık krizi olarak nitelendirdiği 2001 krizi aslında bir bütçe kriziydi. Bütçe açıkları yüzde 10’lara ulaşmıştı, Hazine, bütçe açığını finanse edebilmek için faize hiç aldırmadan borçlanıyor, bunun sonucu olarak faizler yükseliyor, özel kesim borç verilebilir fonlar piyasasından dışlanıyor, bankalar da kredi risklerini dengelemek için ister istemez daha az riskli kabul edilen Hazine kâğıtlarını[i] almak zorunda kalıyorlardı. Oysa risk orada büyüyordu. Sonunda Hazine, faizleri daha da yükseltmek zorunda kalınca elinde yüklü Hazine kâğıdı olan bankalar likidite sorunuyla karşı karşıya kalarak battılar. Bankaların batması ve krizin onlardan çıkmış gibi görünmesi aslında Türkiye’de çoğu kez yapıldığı gibi sonucun neden sanılmasından bir başka ifadeyle neden – sonuç ilişkisinin karıştırılmasında kaynaklanıyor. Krizin nedeni bütçe açıklarının büyümesiydi. AKP, yönetimi iktidara geldiğinde bu sorunu doğru okudu ve nedenin bütçe açıklarının dizginlenememesi olduğunu gördü. Sonraki bütün politikalarının önceliği hep bütçe açığının düşük tutulmasına yönelik oldu. Buradaki limit de Maastricht kriteri[ii] olarak belirlenmiş olan yüzde 3 tavanıydı. AKP hükümetleri, bu limitin altına 2005 yılında inmeyi başardı ve yirmi yılı aşkın iktidarları süresince 2009 yılı (yüzde 5,3) ve 2020 yılı (yüzde 3,4) dışında yüzde 3 limitini hiç aşmadı.

Büyümenin kırmızıçizgi olarak kabul edilmesi de büyüme oranıyla iktidarın seçimlerde aldığı oy oranı arasındaki pozitif ilişkiden kaynaklanıyor. Bu konuda daha önce yazdığım yazılarda bu ilişkiyi incelemiş, iki değişken arasındaki korelasyon katsayısını[iii] 0,81 hesaplamıştım: https://www.mahfiegilmez.com/2015/05/iktidar-partisinin-oy-oran-ile.html. Büyümenin yüzde 5 ve üzeri olduğu dönemlerde Türkiye’de piyasada pek sıkıntı çıkmıyor, işsizlik oranı artmıyor hatta azalıyor. Yüzde 5 bir anlamda Türkiye için potansiyel çıktı ile sağlanan büyüme oranı gibi kabul edilebilir.[iv] AKP, baştan beri bu ilişkinin farkında ve ne pahasına olursa olsun büyümeyi ortalama yüzde 5 düzeyinde tutmayı hedefliyor. Gerçekten de 20 yılı aşkın iktidarı süresince AKP, yüzde 5,5 büyüme ortalamasını yakalamış bulunuyor. Büyümenin küçülmeye veya düşük kalmaya yöneldiği yıllarda oy kayıpları ortaya çıkmış. Bu nedenle büyüme oranı AKP için ikinci kırmızıçizgiyi oluşturuyor.

Bu ikisi dışındaki göstergeler bu yirmi yıllık dönemde hiçbir zaman bunlar kadar önemli olmadı. Örneğin enflasyonla mücadele hep öne çıkarılmış göründü ama asıl hedef bütçe açığını tutmak ve büyümeyi yükseltmek olduğu için enflasyonla mücadele sözde kaldı. Çünkü enflasyonla ciddi mücadele ilk başlarda büyümeden fedakârlık getirecek bir faiz artışını gerekli kılıyor. Bu noktada üçüncü bir kırmızıçizgi olarak faiz çıkıyor karşımıza.

Faiz, yatırımlar için düşük olması gereken bir gösterge. Çünkü yatırımlarda kullanılacak sermayenin maliyeti, o yatırımdan elde edilecek getiriden yüksek olursa yatırım yapmak akıllıca olmaz. O zaman yatırımcı, yatırım yapacak yerde parasını faizde değerlendirmeyi tercih eder. Yatırım olmayan yerde de büyüme, kapasite artırımıyla sınırlı kalır, o da bir noktadan öteye gidemez. Bu durumda faizlerin düşük kalması gerekir.

Bu noktada karşımıza bazı çelişkiler çıkıyor: AKP, oy oranını düşürmemek için büyümeyi yüksek tutmak zorunda. Merkez Bankası, hükümetin büyüme yaklaşımını desteklemek için politika faizini düşük belirleyince bu kez enflasyon alıp başını gidiyor. Seçimlerde verilen sözler yerine getirilip kamu harcamaları artacağına göre bütçe açığı da artacak. İşte bu noktada çelişkileri çözmek üzere denk bütçe çarpanı[v] devreye sokuluyor.

İki yıldır hükümet yıl ortasında büyük tutarlı bir ek bütçe çıkarıyor. Bu yıl da başlangıç bütçesinin dörtte biri tutarında bir ek bütçe çıkarıldı. Buna göre başlangıç bütçesi, ek bütçe ve son durum aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi oldu (Kaynak: Resmi Gazete, 27.07.2023.)

Buna göre bütçe giderleri de bütçe gelirleri de aynı tutarda (1.119,5 milyar TL) artırıldığı için bütçe açığı değişmemiş oluyor.

Enflasyonla mücadelede talebi düşürecek politikalar büyümeyi de düşüreceği ve hükümet böyle bir durumu istemediği için iki yıldır denk bütçe çarpanı eşliğinde büyümeyi korumaya çalışıyor.  Bunu yaparken bir yandan kamu harcamalarını artırarak iç talebi ve dolayısıyla ekonomiyi canlandırıyor bir yandan da harcama artışının yaratacağı bütçe açığı artışını ve enflasyona katkısını önlemek için aynı miktarda vergi gelirlerini artırıyor. Böylece denk bütçe çarpanını kullanarak büyümeyi yüksek tutmanın yanı sıra bütçe açığını da artırmamış oluyor.

Türkiye’de marjinal tüketim eğilimini (mpc)[vi], GSYH içindeki tüketim harcamaları oranını esas alarak 0,6 kabul edersek marjinal tasarruf eğilimi (mps = 1 – mpc)[vii] de kendiliğinden 0,4 olarak çıkar.

Önce Türkiye’nin marjinal tüketim ve tasarruf eğilimlerini dikkate alarak çarpan denklemlerini yazalım:

Kamu harcamaları çarpanı[viii] = 1 / mps = 1 / 0,4 = 2,5

Bu durumda sadece kamu harcamaları 1.119,5 milyar lira artırılırsa GSYH (1.119,5 x 2,5 =) 2.799 milyar TL artar.

Vergi çarpanı[ix] =  - mpc / mps = - 0,6 / 0,4 = - 1,5

Bu durumda sadece 1.119,5 milyar TL’lik vergi alınsa GSYH (1.119,5 x -1,5 =) -1.679 milyar TL azalır.

Denk bütçe çarpanı = kamu harcamaları çarpanı + (vergi çarpanı) =  2,5 + (– 1,5) = 1

Bu durumda hem kamu harcamaları hem de vergiler 1.119,5 milyar TL artırıldığında bütçenin denkliği değişmemekte ve GSYH kamu harcamaları artışı kadar (1.119,5 milyar TL) artmış olmaktadır. (Bu analiz, anlatımı kolaylaştırmak için dışa açık olmayan bir ekonomi için yapılmıştır. Türkiye gibi dışa açık ve ithalat ağırlıklı bir ekonomide denk bütçe çarpanının etkisi marjinal ithal eğiliminin yaratacağı sızıntı kadar düşük olacaktır.)

Türkiye, iki yıldır bu modeli deniyor. Ne var ki bu model burada tanımlandığı gibi olumlu etkiler yaratmıyor. Merkez Bankası faizi düşük tuttuğu için enflasyonu önleyemiyor, insanlar paradan kaçarak ihtiyacı olan veya olmayan her şeyi satın almaya koşuyor ve bu yaklaşım enflasyonu yukarı itiyor.



[i] Devlet Tahvili ve Hazine Bonosu. 

[ii] AB’ye üye ülkelerin Ekonomik ve Parasal Birliğe katılabilmeleri için gerekli şartlar. Bütçe açığı kriterine göre açık GSYH’nin yüzde 3’ünü geçmeyecek. 

[iii] Korelasyon, iki değişken arasındaki doğrusal ilişkiyi açıklayan bir deyimdir. Korelasyon katsayısı denilen bir katsayı ile ölçülür. Bu katsayı -1 ile +1 arasında değişir. Katsayı; 0’a yaklaştıkça iki değişken arasındaki ilişki giderek zayıflar. Katsayı; -1’e yaklaştıkça iki değişken arasında ters yönlü ilişki, katsayı +1’e yaklaştıkça iki değişken arasında doğru yönlü ilişki güçleniyor demektir.  

[iv] Bir ekonomide üretim faktörlerinin tam kapasitelerini kullanmaları durumunda üretilebilecek en yüksek çıktı düzeyi potansiyel çıktı olarak tanımlanıyor. Tam kapasite kullanımı çeşitli nedenlerle mümkün olmayacağı için burada tam kapasite kullanımı ifadesini ‘olabilecek en yüksek kapasite kullanımı’ olarak kabul etmek gerekir.    

[v] Buna göre, kamu harcamalarındaki bir artış karşısında vergiler de aynı miktar artırılarak devlet bütçesinde denklik sağlanmış olabilir.

[vi] Marjinal tüketim eğilimi: Gelirde ortaya çıkan bir birimlik artışın tüketim harcamalarını ne kadar artıracağını gösteren oran. 

[vii] Marjinal tasarruf oranı: Gelirde ortaya çıkan bir birimlik artışın tasarrufları ne kadar artıracağını gösteren oran. 

[viii] Kamu harcamaları çarpanı: Kamu harcamalarında ortaya çıkan bir birimlik artışın GSYH’yi ne kadar artıracağını gösteren oran. 

[ix] Vergilerde ortaya çıkan bir birimlik artışın GSYH’yi ne kadar azaltacağını gösteren oran.

Yorumlar

  1. SAYIN HOCAM SONUÇTA NEYLE KARŞILAŞACAĞIMIZI AÇIKLARMISINIZ.EN AĞIR FATURA NE OLABİLİR.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sonuçta hiperenflasyonla karşılaşır,sefaletin(maddi ve manevi) önüne geçemezsin.

      Sil
    2. An itibarıyla fatura zaten ağır. Yalnızca ekonomik verilere bakmayın. Çevreye verdiğimiz zarara da bakın.

      Sil
    3. Hocam değerli yazız için çok teşekkürler. Yazınızı baştan sona dikkatle okudum. Çok şey anladım ve öğrendim. Sanki AKP bazı şeyleri görmüş ve çözmüş, gerekeni yaparak başarılıda olmuş gibi anladım. Diğer ülkelere bakarak Türkiyenin bu günkü durumunda başarıdan bahsetmek mümkün mü? Herhalde bu kısmını yanlış anladım.

      Sil
  2. Murat DAĞLIOĞLU1 Ağustos 2023 17:05

    Yazınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Hocam ekonomide efsaneyle gerçekler içiçemi geçiyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ekonomide efsane yok, mucize ve efsane masallarda olur. Ne var ki bizim gibi masallara inanan toplumlarda efsane inancı ve mucize beklentisi yaygındır.

      Sil
    2. Mahfi Eğilmez hocam insanlar hem fakir fukara hem de cahil cühela biçare olunca mucize kurtarıcı beklentisi yarı ister yarı istemez de olsa fazlasıyla yaygın olaraktan rastlanarak bulunmakta

      Sil
    3. Oiması gerekeni mucize olarak görenler ve sahibini de efsane zannedenler bir cahilin peşine düştüklerini anladıklarında,(hepsi anlayamaz ya..)tarihin tozlu sayfalarında kaybolurlar.

      Sil
  4. Sayın hocam,bu durumda sanayi yatırımlarının ileri düzeyde olması gerekmez mi? Dolayısıyla da Bütçe gelirlerinin artması...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Niye öyle olsun ki? En çok para getiren yatırım bizde bina yatırımı dolayısıyla en gözde olan da o.

      Sil
  5. Neticede bu iktidar 5 yıllığına seçiliyor. Yeni anayasa ile yasama ve yürütme organları birleşti, bir kuvvetler birlikteliği var. Seçimler arasında iktidarın önüne taş koyabilecek herhangi bir kurum ülkemizde kalmadı.

    Dolayısıyla benim anlamadığım husus şu, hocam, niçin seçim dönemleri arasında da böyle politikalar izleniyor? Seçim sonrası enflasyona karşı katı bir tutum sergilenerek seçime yaklaştıkça genişletici politikalara geçilmesi hem ekonomik durumu hem de nette iktidarin siyasi gücünü artırmaz mı?

    İzlenen iktisadi politikaları sadece siyasi saiklerle açıklamak bana tatmin edici gelmiyor fakat başka saik de bulamıyorum.

    Ülkemizde 2018 (ve esasen öncesinde de) yaşanan şeyleri sadece art niyet ile açıklamak mümkün değil. Art niyet pek tabii var, fakat bu işte dümdüz beceriksizliğin ve iş bilmezliğin de ciddi ve giderek artan bir rol oynadığını düşünüyorum. Bunun da pek çok farklı otokratik rejimde gerçekleştiğini görüyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim söylediklerimizin doğru politikalar olduğuna inanmıyorlar ki. Kendilerine göre faiz, büyüme anlayışları var. Bunların doğru olup olmadığının önemi yok. Bunları uyguladıkça da en önemli hedefleri olan oylarını artırıyorlar. Politika değiştirmeleri için bir neden yok. Politika değiştirmek için ülkeyi çağdaş düzeye getirmek gibi bir amaç olması gerekir. Öyle bir amaç yok. Ya da çağdaş düzeyden anladıkları farklı. Mesela biz daha iyi demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, düşük enflasyonu anlıyoruz onlar muhtemelen araba yapmayı, yol yapmayı, köprü yapmayı anlıyor.

      Sil
    2. Ülke büyüyecek diye halkın %90'ı yoksulluk sınırının altında yaşıyorsa, ne anladım ben bu büyümeden? Sadece bu gerçeğe bakarak bile bir ülkede insana ne kadar değer verildiğini ölçmek mümkün. Benim bildiğim gelişmişlik seviyesi için en önemli kriterlerden biri kişi başı milli gelirdir. Bu konuda dünyada 94. sıradayız. Daha iyi bir demokrasi ya da hukukun üstünlüğü gibi konularda da sonlardayız. Biz daha iyisini istemiyoruz, var olanla yetiniyoruz. Ülke olarak yanlışımız bu. Üstelik yanlışlarda sabit fikirliyiz, bu yüzden de gelişemiyoruz. Oysaki bir Japon felsefesi var: Kaizen. Ülke olarak sürekli daha iyisini istesek, politikacılar (yine oy almak için) popülist politikalar yaparlardı fakat hedef algısı her defasında bir üst seviye olduğu için bu politikalar gelişmişlik seviyemizi de arttırırdı.

      Sil
    3. Adsız 19.15 Kaizen nedir bir bakayım dedim, adamlar aşmış. Lakin bu tekniğin tüm kademelere sirayet etmesi Türkiye için pek mümkün görünmüyor. Çünkü her şeyden önce sorgulayıcı bir eğitim sisteminin olması lazım. Bu bizde yok. Çözüm üretebilmek için gerçek verilerle yüzleşmek, var olan sorunları tüm netliğiyle dürüstçe ortaya koymak lazım. Bu da bizde yok.

      Sil
  6. Sonuçta AKP iyi kötü bir şekilde piyasayı döndürüp ekonomiyi canlı tutuyor. İnsanlar da buna güvenip oy veriyor. Muhalefet gelse vatandaş kriz çıkar insanlar işsiz kalır bunlar işi mahveder diye oy vermiyor. Benim merak ettiğim bunu ekonomi çökmeden böyle istedikleri kadar götürürler mi? Zira başka türlü insanlar kriz olduğuna inanmayacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanlar bu durumun kriz olduğunu anlayana kadar zaten bir durum kalmayacak.

      Sil
    2. Hocam KKMde birazck brkms para var diyelim. Oranlar dusuk, dolarn basinda azrail gibi duruyorlar. Araciniz olsa dahi arac alinir mi? Zira dolar brazck artsa arac artiyor, enflasyon artsa arac da artiriliyor. Mesela bugun toyota 150- 200 bindirdi. Ne tavsiye edersiniz? Sozunuz cok degerli bzm icin. Yoksa para erimeye devam etcek gbi. Marta kdar dolari ezmeye devam etcekler gbi. Sasrdk kaldk. KKM dusuk tutularak sirketlere dusuk kredi veriliyor. Bildgnz, szin paranzla transfer

      Sil
  7. Hocam devamlı dış ticaret açığı verip döviz ihtiyacı olan ülkenin halkının dövize yatırım yapması enflasyona sebep olmuyormu ? dış ticaret fazlamız olsa dolarizasyon olmasa devletin bütçe açığı ve düşük faiz enflasyonu bu kadar yükseltemez diye düşünüyorum Japonyada görüyoruz hükümet piyasayı canlı tutmak için devamlı bütçe açığı veriyor faiz çok düşük fakat enflasyon artmıyor dış ticaret fazlası olduğu için bu durumdalar diye düşünüyorum yanlış mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. haklısınız ama bizim insanımızı dövize yönelten de hükümetin yanlış faiz politikası. Eğer faiz enflasyon kadar olsa kimse dövize yönelmez.

      Sil
    2. Japonya'nın yaşlı bir nüfusu var ve hiç bir şekilde gereksiz harcama yapmıyor.genç bir futbolcu filan abi maç boyunca 8 km koşuyor bundan sonra bende 8 km den fazla kosmayayim demesi gibi birşey bu yapmayın alma ekonomisini Amerika ekonomisini kendinize örnek olarak tutmayın bu ülkelerin çok ciddi üretimleri var ne bileyim yani Bizim bulunduğumuz sepet belli

      Sil
    3. Dış ticaret açıklı ekonomi sistemi ile ulusal para devamlı degersizlesir ekonomik büyüme hep yüksek değerdedir enflasyon bitmez sadece Fed 0 faizle para dagıtirsa azalır Fed faizi artinca 10 misli enflasyon oluşur zengin zenginleşir fakir fakirlesir tek çare dıs ticaret fazlası verebilmek bunun çaresi de patent çalışmalarına destek

      Sil
  8. Hocam KK gidermi?

    YanıtlaSil
  9. SAYIN HOCAM ATILAN ADIMLAR NEDEN SONUÇ VERMİYOR.NEREDE HATA YAPIYORUZ.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yanlış yönde atılan adımlarla doğru yere gidilemez.

      Sil
  10. Bu formüller güncel hayatta ne kadar etkin bilmiyorum fakat bildiğim şey, o formüllerdeki birçok şey günümüz dünyasını yansıtmaktan çok uzak.
    Bir şekilde para bulup ithal ettiğiniz malları montaj yapacak veya satış yapacak bina yapıyorsunuz, bina yatırım oluyor, bina + alışveriş de büyüme oluyor. (ithal mal veya o malı alacak paranız yoksa; alışveriş yani GSYH düşer, bina da boşa yapılmış olur).
    İthal malları alabilmek için, özelleştirme, özel sektöre ait varlıkların satılması, kamu ve özel sektör borçlanmaları vs yöntemlerle 20 yılda 1-1,5 trilyon dolar, neredeyse her yıl Katarın yıllık bütün ihracatı kadar para bulup bir kısmıyla köprüler, yollar, binalar yaptık, azıyla düşük teknoloji malı üreten demir, çimento, seramik, kimyasal madde ambalajlama fabrikaları, mobilya fabrikaları, doğalgaz çevrim santralleri, ithal kömür çevrim santralleri yaptık. Umarım %10 ile de geleceğe yatırım olacak doğru işler yapmışızdır. Bu işleri yaparken herkes karını aldı, bol bol ithal mal geldi alışveriş arttı. vergi ve GSYH arttı, büyüdük!
    Geçici para akımından faydalanıp, küpünü fahiş karlarla doldurmak isteyen özel sektör yukarıda saydığım gibi alanlarda Türkiye ihtiyacının 2 katını aşan kapasitede tesisler kurdular, şimdi devlet enerjiyi, işçiliği, faizi sübvanse etsin yoksa batıyoruz diyorlar. Devlet faizleri düşürüp bir taraftan çarkların hızlı dönmesini sağlarken, doları da tutarak özel sektörün kazandıkları para veya yeni tl krediler ile döviz borçlarını kamuya (yani halka) aktarmasını sağladı.
    Damat bakan bir zamanlar türk şirketlerin dışarıda galiba 200 milyar doları var demişti, bu herkesin bildiği bir sır. Şirketler vergi cenneti (malta gibi) yerlerde şirket kurup ithalat ve ihracatlarının büyük kısmını onlar üzerinden yaparak karlarını vergiden kaçırırken, paralarını da yurtdışına çıkarmış oluyor. 20 yıllık iktidarın her şeyi bildiği ortada. Cari açıkta sürekli karşımıza çıkan net hata noksan kaleminin kritik zamanlarda üst üste artı vermesinde, devlet baskısıyla şirketlerin bu paraların bir kısmını getirmek zorunda kalmaları yüksek ihtimal.
    Batının bilimsel yaklaşımlarının bizde işe yaraması düşünülemez, hatta karşımızdaki şey ekonomi değil, harami düzeniyken büyük ihtimalle ters teper, daha fazla mağduriyetlere sebep olur.
    Geçici bir süre; kuru tutabilir, faizleri düşürüp tüketimi artırarak büyümeyi artırır, artan vergi geliriyle bütçeyi denkleştirebilirsiniz. Fakat bunlar toplamı sıfır olan, devlet eliyle birilerinden (alttaki geniş gruptan) alıp diğerlerine vermek oyunu. Ülkenin toplamına baktığınızda bu hastalıklı yapıyı besleyecek döviz girişini bulamadığınız gün çok büyük yıkım olacağı günler bizi bekliyor.

    YanıtlaSil
  11. En az kaç yıl bu acı reçeteyle hayatımız geçecek hocam. Kendimden geçtim artık geleceğimiz olan çocuklarımız nasıl bir yüz yıl yaşayacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. borçkolik ülke, borç buldukça, yatırım buldukça bu şekilde gitmeye devam eder, gidiyor da. Çok düşünmeyin derim. Borcu borçla çeviriyoruz o kadar. 21.yüzyılda borcu az olan ülkeler hep fakir ülkeler. Aslında batı sömürgesi olan(bir kaç sene önceydi sanırım) bir devlet için dış ticaret açığı güzel bir şey, ürettiğinden fazla tüketirsin ama yaptıkları yatırımlarla, verdikleri sıcak paralarla ülkenin o şekilde hayatta kalmasına izin verirler. Tek sıkıntı, artık batı sömürgesi değiliz. Arap emperyalizminin kuklasıyız sömürgesiyiz artık para onlardan geliyor ve bunun sonuçlarını görüyoruz ve daha fazlasını görmeye devam edeceğiz. Ama felaket tellalarına, acı reçetecilere inanmayın derim. Öyle bir şey artık yok ve olmayacak da. O eskidendi. Devir değişti.

      Sil
    2. Borcu çok olan ülkeler aldığı para ile ekonomisininin rekabet gücünü artırdı, üretim kapasitesi büyüttü ise (G. Kore gibi) gayet güzel. Fakat borç parayla sahte cennetler kurup, yiyip, içtı, el parasıyla caka sattıysa (Arjantin gibi) sonunda ülke kaynaklarını ve iktisadi kurumlarını borçlarına karşılık teslim etmek zorunda kalacak demektir. Halkı da köle olacaktır. Arjantindeki varlıkların ne kadarı ABD asıllılara ait bir bakın isterseniz.

      Sil
  12. Hocam Sn. Şimşeğin adımlarını nasıl buluyorsunuz genel olarak ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Henüz ciddi bir adım yok ortada. Vitrin çalışması var.

      Sil
  13. Hocam, bu sistemin sonu buhran, hiç şüphe yok. Bu sonla karşılaşana kadar toplumun dar gelirlileri ile üst gelir grubu bu sistemden besleniyor. Bütçe gelirleri orta gelirliden toplanırken çeşitli yöntemlerle dar gelirliye ve üst gelir grubuna transfer ediliyor. Dolayısıyla an itibariyle orta gelirliler ezilmekte. Aslında bu sistemin acı maliyetine an itibariyle orta gelirliler karşı karşıya kalmış durumda. Yerel seçimlerden sonra da diğer gruplarda bu maliyetle karşılaşacağını umuyorum. Dolayısıyla asıl krizin o zaman gündeme geleceğini söyleyebilir miyiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabii ama bugünden de krizin içindeyiz. Pek çok kişi kriz denince işini kaybetmeyi anladığı için henüz farkında değil.

      Sil
    2. Peki ilerleyen dönemde yüksek işsizlik ve beraberinde stagflasyon olur mu?

      Sil
  14. Hocam buhrankolik mi oluyoruz?

    YanıtlaSil
  15. Hocam harika, net anlaşılı bir yazınız daha. Teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
  16. Hocam... Tek başına iktidarla yönetiliyoruz, başkanlık sistemine geçtik buna rağmen faiz indirsin diye merkez bankasını değiştiriyoruz. Sonra enflasyon yükselince faiz arttırsın diye yine merkez bankasını başkanını değiştiriyoruz. Diğer taraftan sizde Akp'nin ekonomiyi nasıl ele aldığını açık bir şekilde anlatmışsınız. Böyle bir yaklaşımdan kriz çıkması zaten süpriz değil, şunu çok merak ediyorum; Bu gemiyi daha böyle ne kadar yüzdürebilirler? Konuştuğum bazı esnaf tanıdıklarım, 2001'i mumla arıyorum diyor. Hocam, yazınız için çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bayağı uzun süre yüzdürdüler ama gemi öylesine yıprandı ki artık yüzse de bir yere gidemez halde.

      Sil
  17. Yazınız için sağolunuz...

    YanıtlaSil
  18. Sizin atladığınız - ıskaladığınız nokta şu:

    Türkiye'deki şirketler kendi başlarına, Dolar/TL kurunun yükselişiyle mücadele edemeyeceklerini biliyorlar. Yıllar, bu gerçeği şirketlere öğretti.

    Peki yıllar içinde ve bugün, Türkiye'deki şirketler ayakta kalabilmek için ne yapıyor: Hükümetten, bankaların faiz oranlarını düşürmesini istiyor.

    Çünkü Türkiye'deki şirketler, hükümeti; faiz oranlarını düşürmeye zorlayıp, muhtaç oldukları kredilere ulaşabileceklerini artık öğrendiler.

    Türkiye'deki şirketler için; faiz oranlarını düşürtmeye uğraşmak, sonuç getiriyor. Çünkü şirketlerin güçleri; hükümeti yönlendirmeye, böylece faizlerin düşürülmesine yetiyor.

    Dolar/TL kurunun yükselişine karşı mücadele edemiyorlar, çünkü Türkiye'deki şirketlerin buna gücü yetmiyor.

    "Madem Dolar/TL kurunun yükselişiyle baş edebilecek gücümüz yok, öyleyse; hükümeti, faiz oranlarını düşürmeye zorlamalıyız, böylece kredilere çabuk ulaşmalıyız. Gücümüz sadece buna yetiyor. Yoksa, ayakta kalamayız." Türkiye'deki şirketlerin uyguladığı mekanizma bu.

    İster görün, ister görmezden gelin Mahfi bey. Mekanizma bu.

    Şirketlerin maliyet kalemleri arasında Dolar/TL kurunun ağırlığı, faiz ödemelerinden fazla olsa bile; şirketler kur yükselişine karşı mücadele edemediklerini yıllardır öğrendikleri için, bankaların verdiği kredilere kesintisiz ulaşabilmek hayatî öneme dönüştü. Bu durum, şirketleri; sürekli hükümetten faizlerin düşürülmesini istemeye yöneltti, yöneltiyor, yöneltecek.

    Mekanizma bu. Tamam mı Mahfi bey?

    Size herhangi bir şeyi dikte etmeye çalışmıyorum.

    Sadece, analizinizde atlamış olduğunuz gerçeği hatırlatıyorum size, eğmeden bükmeden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Söylediklerinizi çok iyi anlıyorum ama neresini atladığımı anlamıyorum. Şirketler faizin düşük olmasını istiyor ve hükümete dikte ediyor doğru. Ben de onun için yıllardır diyorum ki Türkiye'de burjuvazi yoktur büyük esnaf vardır. Çünkü burjuvazi, ülke çıkarını kendi çıkarının üzerinde tutabilecek bir olgunluk düzeyine ulaşmış bir sınıftır. Büyük esnaf ise tam tersine kendi çıkarını her şeyin üzerinde tutar. Türkiye'nin en ciddi sorunlarından birisi gerçek anlamda burjuvazisinin ve sendikalı işçi sınıfının olmayışıdır.

      Sil
    2. Hocam yine harika bir tespit, onikiden vurdunuz.

      Sil
  19. Merhaba hocam. Benim sorum ek butce ile ilgili olacak. Bildiginiz uzere gecenlerde Amerika'da cumhuriyetciler debt ceiling yuzunden Biden ve grubuna oldukca zor zamanlar yasatmislardi. Muhalefet, destegi karsiliginda iktidar'a madde madde tassarruf yapilmasi gerekenleri baski yapti. Hatta iktidar bu baskilardan dolayi ogrenci kredi affini iptal etmek zorunda kaldi. Bu onumuzdeki secimlerde Biden'a bir takim oy kaybi yaratma riski olmasina ragmen.Mevcut butce artilana kadar hemen hemen hergun, yurdisinda gelismeler mansetlerde yer aliyordu. Amerika'da gelismeler bu sekilde yasanirken, bizim ulkemizde bu gelismeler meclisden nasil muzakeresiz bir sekilde kabul gorebiliyor? Ayrica Amerika'da yururlukte olan debt ceiling uygulamasi hakkinda goruslerinizi ogrenmek isterim. Simdiden tesekkurler ve kolay gelsin hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Debt ceiling uygulaması yararları yanında zararları da olan bir uygulama. Meclisin (Kongrenin) önemini ortaya çıkarması açısından çok değerli ama tavanı yükseltmek için rüşvete varan tavizler verilmesine yol açtığı için de zararlı. Bizde tavan olsa da başkanlı sistemde işe yaramaz çünkü meclisin etkinliği sıfıra yakın.

      Sil
  20. 20 yıl önce 2.5 milyon kamu çalışanı varmış. Şimdi çıkmış 5 milyona. 15 milyon da emekli var. Geriye kalıyor 65 milyon kişi. Bunların 20 milyonu çalışan kesim olsa, 20 milyon kişi çalışacak 20 milyonun maaşını ödeyecek bu nasıl olacak? İktidar Bütçe açığını ya borçlanıp kapatacak ya da para basarak. Borçlanıp ödese faizler %150mi olur %200 mü olur bilinmez. Para basınca da enflasyon düşmüyor. Tcmb, enflasyonun %58 olacağını söyledi yani para basma işi bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.

    Şimdi siz ekonominin başında olsanız, bu tabloyu nasıl düzeltirsiniz ? Eleştiri değil çözüm bekliyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili kardeşim (08:41); Mahfi Bey’in bu konuda yazdığı birçok makale ve yaptığı birçok açıklama var. Bunlarda zaten hem mevcut durum analizi yapıyor hem de çözüm önerilerini de sıralıyor. Siz atlamış olabilirsiniz diye şunu da ileteyim. Kendisinin bu tür ekonomik krizlerden ve enflasyon sarmalından çıkış için önerdiği tüm yolları 2022 yılında yayınladığı Yapısal Reformlar ve Türkiye isimli kitabında bulabilirsiniz. Bu konulara ilgisi olan tüm takipçilerine mutlaka öneririm. Ayrıca bulabilirseniz, Krizleri Nasıl Çıkardık ve Küresel Finans Krizi isimli eserlerini de okuyun derim...

      Sil
    2. Ne yazık ki bu sorununuz kısa ama yanıtı buraya sığacak kadar kısa değil. Benim önerdiğim çözümleri merak ediyorsanız Yapısal Reformlar ve Türkiye kitabımı okumanız gerekecek.

      Sil
  21. Sayın Eğilmez, güzel yazınız için teşekkür ederim. Çok açık olarak yazdığınız üzere giderlerimiz, gelirlerimizin üzerinde ve giderlerimizin fazla olması büyümemizin de fazla olmasına neden oluyor, büyümemizin fazla olması İktidarın oy oranının fazla olması, iktidarını koruması anlamına geliyor. Bu da ekonomimizi felakete götürüyor. Burada giderlerimizin , yani harcamalarımızın büyük bölümünün Tarikatların , Cemaatlerin, Dini Vakıfların, Diyanetin boşa harcamaları, kendi kendilerini semirmeleri sebebiyle oluyor. Bunların harcamaları Ülkeye faydalı değil, bilakis zararlı oluyor. Neticede Tarikatlar, Cemaatler, Dini Vakıflar ve Diyanet Bütçe açıklarının , Giderlerimizin fazla olmasının sebebi (ne kadarı bilemiyorum, ancak reel ekonomi harici) oluyor. Ülkemizdeki şirketlerin büyük bölümü bunların , holdinglerinin şirketleridir ve Ülkemize , ekonomimize katkısı olmayan şirketlerdir. Bu düşüncelerimde hatalı mıyım, yanlış mıyım ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Çok doğru söylüyorsunuz.

      Sil
    2. Biraz önce Diyanetle ilgili yorum yapmıştım. Neden yayınlamıyorsunuz?

      Sil
    3. bazı yorumlar ulaşmıyor, bir kez daha yollayın lütfen.

      Sil
    4. Diyanetin bütçesi 35 milyar 910 milyon TL. AFAD'ın bütçesinden 4.5 kat daha fazla. Diyanet mezhepsel İslam'ı savunuyor. Ben ise mezheplere inanmıyorum. Çünkü birinin helal dediğine diğeri haram diyor ve Kuran dışı bir çok haramlar üretmişler. Bunları da Kuran'la çelişen uydurma hadislere dayandırmışlar. Güvenilir olmadıkları için ben hadislere de inanmıyorum. Kısacası Diyanetin bana hiç bir faydası yok. Çünkü benim vergilerimle varlığını sürdürüp, benim inanmadığım şeyleri savunuyor. Eskiden Cuma'ya giderdim. Hutbede 1 ayet okununca, 3 hadis (Buhari) okurlardı. Sırf bu yüzden Cuma'ya da gitmiyorum. Çünkü benim inanmadığım kaynakları, dini bir kaynak olarak bana sunuyor. Mezhepler yüzünden İslam dünyası parça parça oluş vaziyette. Dindeki tek güvenilir kaynak ve dolayısıyla tek kaynak Kuran'dır deyince bu sefer peygambere inanmıyor musun diyorlar. Ebetteki inanıyorum. Sadece peygamber böyle söyledi adı altında peygambere atılan iftiraları reddediyorum. Bu sefer de peygamber hiç konuşmadı mı diyorlar. Evet, konuştu fakat Kuran dışı hüküm getirmedi. Çünkü böyle bir yetkisi yok. Bırakın topluma haramlar getirmeyi, Tahrim 1'e göre bizzat kendisine bile bir şeyi haram etme yetkisi yok. Fakat mezheplere bakıyoruz; o haram, bu haram, şu haram. Peki Kuran'dan delil var mı, yok. İslam'ı yaşanmaz bir din haline getirmişler. Gerçekleri sorgulamadığımız için de asırlardan beri aldatılmış ve uyutulmuşuz. Bu yüzden ben Diyanet çalışanlarını din adamı olarak değil sadece devlet memuru olarak görüyorum. Hem gerçek dini anlatmıyorlar hem de yaptıkları hiç bir şey yok sadece namaz kıldırıp maaş alıyorlar. Muhammed peygamber namaz kıldırsaydı ve bunun karşılığında kendisine ücret verilseydi, o parayı alır mıydı sizce? (Kuran'da peygamberlerin birçok ayette dediği gibi) ''Benim ücretim Allah'a aittir'' derdi ve almazdı. Bir de namazı kıldırıp kapıyı kilitliyorlar. Yarım saat sonra camiye gidip namaz kılmak istesen, içeriye giremiyorsun çünkü kapı kilitli :) Bu nasıl hizmet? Madem maaş alıyorsun, o halde neden mesain bitesiye kadar camide durmuyorsun da bir sonraki namaz vaktine kadar kapıyı kilitleyip gidiyorsun? Ben dışarıda çalıştığım dönemlerde bir çok namazı sırf bu yüzden kılamadım. Utana sıkıla esnaflardan rica ettim de bana uygun bir yer gösterdiler orada kıldım. Wc'ler de zaten ücretli. Cenaze olur, bahşiş vermek yasak olduğu halde verilen bahşişi de takır takır alırlar, bizzat gözümle gördüm. Mevlid olur, Kuran okurlar para alırlar. Güzelim dini bir ticarethaneye dönüştürmüşler. Ben, benim verdiğim vergilerle diyanet çalışanlarının aldıkları maaşı helal etmiyorum. Çünkü ne bana ne de İslam'a hiç bir katkıları yok. Gerçekleri açıklamaları lazım fakat o zaman da kendilerince dünyalıkları bitecek. Zaten din ve para yan yana geliyorsa, orada bir sıkıntı var demektir. Kuran'da neredeyse bütün din adamları yerilmiştir. Devlet, Diyanet'e bu kadar bütçe ayıracağına, bu parayla ülkenin her yerine fabrikalar yapsa, hem işsizlere iş imkanı doğar hem de ülke üretmiş olur çok daha fayda sağlanmış olurdu. Bu söylediklerimden de Diyanet kapatılmalı yorumu çıkartılmasın. Diyanet, insanlara gerçek dini anlatsın ve bunu yaparken de dini ticarete dönüştürmesinler; hepsi birer eğitmen ve akademisyen olsunlar sadece namaz kıldırıp maaş almasınlar ve siyasilere de hizmet edip, dini siyasete alet ettirmesinler.

      Sil
    5. Hangi helaller haram denmiş?
      Hangi helal ve haramlar 4 mezhep için farklı?
      Diyanet 4 mezhep hakkında taraf tutmuyor.
      Sadece görüş istenilen konu hakkında 4 mezhepten, kişinin seçtiği mezhebin görüşü bildiriliyor.
      Sadece güncel konularda yani görüş bildirilmemiş konularda din işleri yüksek kurulu toplanıp görüşünü bildirir.
      Diyanet bütçesi cami görevlilerinin memuriyet maaşları ve bazı yetersiz kalan eğitim kurslarına gittiği için temizlik ve aydınlatma giderleri dahi tam karşılanmadığından cemaatten para toplanıyor
      Siz bahsettiğiniz ve hutbede okunan ayetlerin yanı sıra hadislerden hangileri Kur'an ayetleriyle çelişiyor? Bunların tesbit etmek için sosyal medyada yayınlaran hutbeleri inceleyip bildirerseniz inançlı olmanız değer kazanır
      Çok kararlıysanız sizin gibi düşünenlerle bir cemaat oluşturup sadece Kur'an ayetlerinden oluşan hutbe hazırlayıp cuma namazını eda edebilirsiniz.
      Ayrıca kapalı olduğunu gördüğünüz camiyi müftülüğe bildirin ki herkesin haberi olsun.
      İnancınızın gereğini yerine getireceğinizi ümit ederim..

      Sil
    6. Bir önceki arkadaş doğru söylemiş. Mesela Hanefi mezhebinde balığa benzemeyen hayvanları yemek haramken, Maide 96'da (Kuran'da) deviz avı ve onun yiyeceği helal kılınmıştır. Mezheplerin kendi içlerinde zaten ihtilafları vardır. Çünkü Kuran yetmemiş. Halbuki Zuhruf 44'e göre Müslümanlar sadece Kuran'dan sorumlular. Allah bir şeyi belirtmişse ondan sorumluyuz, belirtmemişse serbestiz. Bu kadar basit. Tarikatlara girdiğimizde ise sakal kesmek haram, müzik haram, resim yapmak haram, kadın sesi haram... Kuran'da olmayan bir çok haramların üretildiğini görürüz. Şiilerin de kendi hadis kaynakları var. Yahudilik nasıl sözlü kaynakları olan Talmud'la bozulduysa, İslamiyet de hadisler, mezhepler ve tarikatlar yoluyla parça parça edilmiştir. Ben de dinin tek güvenilir kaynağının Kuran olduğuna inanıyorum. Eğer Muhammed peygamber hayattayken hadisleri koruma altına aldırsaydı o zaman hadislere güvenebilirdik. Fakat böyle yapmamış. Hatta hadis kaynaklarında bizzat ''Benim sözlerimi yazmayınız'' hadisi vardır; bunu da peygamberin ölümünden 2-3 asır sonra hadis kitaplarına yazıp aslında kendileriyle çelişmişler. Mesela Kütüb-i Sitte'de ''Dinden çıkanı öldürün'' hadisi var. Taliban bu hadisi uyguluyor. Binlerce insan bu yalan hadis yüzünden öldürüldü. Sadece Taliban değil, bu hadis yüzünden asırlardan beri kim bilir kaç milyon insan katledildi. Oysaki Bakara 256'da ''Dinde zorlama yoktur'' ayeti vardır. Kuran'da recm ayeti yok fakat recmi de İslam'a sokmuşlar. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Diyanet'in dinin tek güvenilir kaynağının Kuran olduğunu açıkça söylemesi lazım. İnsanlara gerçekleri anlatması lazım.

      Sil
  22. Hocam Merhaba,
    Şu anda izlenen mali politikalar son 1-2 seneyle kıyasladığımızda görece daha olumlu gibi duruyor. Hükümet kuru 20'den 26'ya serbest bırakarak yüksek enflasyonu göze aldığını da göstermiş oldu. Son zamlar ve kemer sıkma politikaları bütçe açığının hükümetin gözünde daha öncelikli olduğu yönünde yorumlanabilir. Bütçe açığı kapandıktan sonra enflasyon odaklı politikalar görebiliriz. Sizin yazınızdan yola çıkarak aslında mevcut politikaların hükümet tarafından uzun süreli uygulanamayacağını görüyoruz, oy kaygılarının devam ettiği varsayımıyla söylüyorum tabii ki. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz? Yazdığım yorumlamalarda hata varsa düzeltebilirseniz çok sevinirim.
    Saygılarımla

    YanıtlaSil

  23. Hafızamızı da tazeleyerek,günceli anlayabilmemize katkı sağlamışsınız Hocam.
    Elinize,emeğinize sağlık.

    2. paragrafın 3. cümlesindeki bir ifadeyi sormak isterim:
    ” özel kesim borç verilebilir fonlar piyasasından dışlanıyor” ne demektir?
    Biraz açıklayabilir misiniz?
    Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Dışlama ve yer açma etkilerini anlatan bu makaleme bir göz atabilirseniz orada şekil yardımıyla konuyu anlatmıştım:
      https://www.mahfiegilmez.com/2017/09/turkiyede-dslama-ve-icleme-etkisi.html

      Sil
    2. Kaleminize sağlık sevgili hocam
      yine çok aydınlatıcı bir yazı hazırlamışsınız.
      yazılanlar yaşadıklarımızın kuşbakışı özeti

      Sil
    3. Fasit daire teorisi gerçek .

      Sil
  24. Hocam Merhaba,

    Öncelikle yazınız için çok teşekkür ederim. Hazinenin faizleri yükseltmesi bankaları nasıl likidite sorunuyla karşı karşıya bırakıyor. Bu süreci detaylı açıklayabilir misiniz? İyi günler dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bankalara zorla satılmış % 8 - 10 faizli tahviller var. Faizler yükseldikçe bunlar çöp haline geliyor.

      Sil
  25. Mahfi hocam merhaba, MAli Denge Vergisi nedir? Hangi yıllarda uygulanmıştır. Sizce bu yönetim mali denge vergisini uygular mı???

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1960'lı yılların sonlarıyla 1970'lerin başlarında devlet çalışanlara ücretlerinin bir bölümünü tasarruf bonosu denilen bir bonoyla ödemeye başladı. Sonra bunların vadeleri gelip de ödenmesi gerekince de bunu karşılamak için kalkınma bahanesiyle mali denge vergisi çıkarıp bu ödemeleri bu kez yeni bir ek vergiyle karşılamaya başladı. mali denge vergisi 1972'de çıkarıldı. Bu yönetim her şeyi yapabilir çünkü bütün yetki bir kişide.

      Sil
    2. O kişi hükümet başkanı yani yürütme erkinin başkanı.
      Önceki başbakanlardan farkı adı.
      Ayrıca aldığı kararlar bir diğer kişi(yetkisiz ve sorumsuz cumhurbaşkanı)tarafından imzalanma şartı yok. (ilaveten tüm bakanlar kurulu üyelerinin imzalaması)
      Zaten parlamenter sisteme gidelim diyenlerde kuvvetli başbakanlık sisteminden bahsedip bir de yetkileri olmayan bir cumhurbaşkanı olsun istiyorlar.
      O kişi yürütme erkinin başkanı olduğu için(önceki başbakanlar gibi) anayasa ve yasalara aykırı yetki kullanamaz.
      Yasa yetkiside her zamanki gibi meclisindir.
      Ayrıca o kişinin karar alırken görüş veren bakan ve danışmanları vardır (önceki sistemde olduğu gibi)

      Sil
  26. Sevgili üstat merhaba. Kamu harcamalarındaki artışı hesaplarken marjinal tasarruf eğilim çarpannı kullanmışsınız. Emin olamadım marjinal tasarruf eğilimi mi yoksa marjinal tüketim eğilimi mi kullanılacak?

    Çok selam ve sevgilerimle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Üstat, haklısınız ama bildiğiniz gibi marjinal tüketim eğilimi (mpc) ile marjinal tasarruf eğiliminin (mps) toplamı bire eşit. Dolayısıyla mps = 1 - mpc. Kamu harcamaları çarpanı formülü 1 / 1- mpc. Burada 1- mpc yerine doğrudan mps'i koyabiliriz. ben de o kestirme yolu seçtim.

      Sil
  27. SAYIN HOCAM 1994 TANSU ÇİLLER EKONOMİ KRİZİ,2001 BÜLENT ECEVİT EKONOMİ KRİZİ,2023 TAYYİP ERDOĞAN EKONOMİK KRIZI.30 YILDIR KRİZ,KRİZ,KRIZ.SAYIN HOCAM BİRİLERİ BİZİM EKONOMİK BAĞIMSIZLIĞIMIZA PRANGAMI BAĞLADI.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İki mesele var: (1) Birileri diye bir şey yok. O birileri biziz. (2) Ekonomik bağımsızlığımıza değil zihnimize pranga bağlamış durumdayız. Sevgiler.

      Sil
  28. Hocam son dönemlerde kitap önermeyi veya yorumlamayı bıraktınız. Sizden bu tarz öneriler de bekliyoruz
    saygılarımla

    YanıtlaSil
  29. Muhterem Üstat , kaleminize sağlık , emeğinize sağlık , anlaşılan o ki kimse sebebi kendinde aramak istemiyor , odur budur , dış güçler vs. gibi sebepler hep söyleniyor . Enflasyon ile mücadele edilmiyor , siyasi sebepler ve büyümenin durması endişesi ile edilmek de istenmiyor , yerel seçimler de geçsin bakarız düşüncesi hakim , biriken KKM , cari açık , bütçe açığı , fiatlandırma mekanizmasındaki bozulma , TCMB faiz oranı ile piyasa faizi farkı , Reel sektörün kredi ihtiyacı ve buna benzer sayısız sorun halının altına süpürülmekte , nereye kadar ? Hangi yöntemle enflasyonla mücadele edilecek , toplumdaki sosyo ekonomik bozulma nasıl giderilecek ? belirsizlik kadar endişe verici bir şey olmadığı kanaatindeyim. Değerli yazılarınız için içten teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Aynı endişeler hepimizde var. Bir tek hükümette yok galiba.

      Sil
  30. Sn Hocam,
    Mâlulen erken yaşta emeklilik sonrası Asaf Savaş Akat beyin bazı derslerine girme imkanım olmuştu, 2006-2007 sıralarında Sn Akat da bütçe dengesi konusunu özellikle AKP siyasetinin ekonomik politikası olarak vurgulamıştı.

    Enflasyonist ortamda, Türkiye özelinde, temel mallarda verimli üretim imkanı yatırımları yapmak gerektir. Yazınızda bahsettiğiniz gibi, enflasyon ile, dolaylı olarak hükümet/devlet yatırım için ucuz kaynağı sivil kesimden emer. Bu devlete yatırım için bir imkan oluşturur.

    Ancak, devlet veya siyasi iradenin bu yöndeki yatırımlara giremediğini görüyoruz. İradenin tercihi, yine ihtiyaç olan ancak kısa dönemde ekonomik hareketliliği de yükselten altyapı, inşaat yatırımları oldu.

    Diğer yandan, zaman da ülke aleyhine işliyor. Devlet kaynakları emdikçe, sivil hayattakilerin gelirlerinde uzun vadeli ve kalıcı düşüşler oluyor. Bunu kişi başı gelir seviyesinden görebiliriz.

    4-5 senedir izninizle ara ara yorumlarım, Türklerin geliri, ortadoğu seviyesine yakın, Doğu AB üyelerinin altında bir yere doğru çekiliyor. Çekiliyor diyorum, zira bunu yapanlar bilinçli yapıyorlar. Bir başka iç sebebi de devlet dışında Türkiye'de yatırım yapabilecek, daha doğrusu ülke üretim verimini artırabilecek sivil sermaye olmamasıdır. İşin sorumluluğu devlete, devlette de hükümete binmektedir.

    Uzun vadeli, Türk sivil iş dünyasında, verimlilik artışı sağlayabilecek kapasite ve kaynak yoktur. Malesef Türk devletinde de sivil hayatı ekonomi alanında örgütleyebilecek irade ve altyapı da yok.

    Hâl böyle olunca, önümüzdeki en az 30 - 40 yıllık dönemde ülkenin ekonomik gidişatı böyle devam edecek.

    Değerli yazınız için teşekkür ederim.

    NeRIMSfdI!A!@K8%

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birkaç gün önce çok güzel bir tanım duydum. Gelişmiş ülke ile diğerlerini ayıran en önemli özellik"Gelişmiş ülke insanı ve kurumları bilgi üretır, bu bilgi ile ürettiği katmadeğerlı ürünlerle gelişir, diğer ülkeler ise bilgi üretemez" demişti. O kadar doğru bir tanımlama ki bilemezsiniz. Ben bu tanımı çok iyi biliyorum. Bizim gibi toplumlarda bilgi üretilemez, milyar dolarlar kazandıracak bilgi üretseniz, karşınızda bir anda herkesi, bütün şirketi, ardından bütün ülkeyi bulursunuz. Karşınızdakiler bir şekilde o koltuğa oturmuş, iyi dalkavukluk, çobanlık veya başkasını aşağıya çekerek ve önemlisi çok güzel piyasa karteli kurup, halkı soyarak kolay para kazanmayı en önemli meziyet gören zihniyettir, oturduğu koltuk için yapamayacağı hiçbir şey olmayan insanlardır.
      Sizin için yapılacak en iyi şey biran önce düzene ayak uydurup oynanan rant oyununa katılıp, biraz para yapıp beyninizi talile çıkarmaktır. Bir de arada bir Mahfi Hoca'nın bloğuna göz atmak.

      Sil
    2. Merhaba eski asker arkadaşımız. Sizin uzun süren askeri deneyimize karşılık benim de 35 senelik iş hayatım arasındaki farkı sivil toplumun hareket becerisini benim daha fazla deneyimlediğim üzerine olduğunu düşünüyorum.
      Ben halen biraz daha geçsin toplumsal farkındalık seviyesi artsın gerekli ani değişimi yapabilecek bir toplumun var olduğuna inanıyorum. Seçimlerdeki sonucun, tekrar ediyorum, paniğe kapılmış, hem iktidar, hemde muhalefet konusunda tamami ile umudunu yitirmiş, mikrofon tutulunca içgüdüsel cevaplar veren ama aslen gidişatı görebilen bir toplumun insiyaki (knee jerk reaction) reaksiyonu olduğunu düşünüyorum.
      Zaten bende umut olmasa, halen canla başla çalışmazdım.
      Mahfi Hocam, itiraf edin artık, içinizdeki bu topluma olan inanç ve umut, aynı ateşle devam ediyor.

      Sil
    3. Sn PMS;
      Değerli yorumunuz için tşk ederim.
      bazı toplumlar için yazdığınız doğrudur, sivil hayatın toplumsal farkındalık ve siyasi hareketleri belirleme etkisi vardır.
      Türkiye özelinde, halkın kendi saikleri ile farkındalıklarını siyasi kurumlaşmaya çevirme yeteneği yoktur. Türk halkının bahsettiğinizi yapabilmesi için devlet kanalından kurumsallaşma yeteneğinin sivil hayata aktarılması gerektir. Yıllar önce kapatılan kozmik oda, sizin hatıralarınızdaki bazı toplum farkındalığının siyasi zeminde temsilini sağlayan mekanizmayı beslerdi. Bahsettiğim, çok teknik bir iş,siyasi düşünce ve toplum hareketlerinden bağımsız düşünmek gerek. İşin başında ise, seçilmiş meclisten çıkan Cumhurbaşkanlığı makamı bulunur böylece meşru hukuki statü sağlanırdı. Bir kısım eğitim ve lojistiği ise Genel Kurmay Başkanlığı uhdesinden karşılanırdı.

      Atatürk'ün lider olarak çıkışı ve halk kaynağına erişimi de teşkilat sayesindedir. Kurulan her altı kuvai milliye cemiyeti başkanları teşkilat mensubu, Erzurum, Sivas, Afyon, Pozantı gibi kongreler de teşkilatın liderliği toplum ile kaynaştırma, seçilen vekiller de toplum nezdinde, mücadeleyi meşrulaştırma işidir. Ahalinin iradesiyle kaynaklarını mücadele için yönetme işiydi. Ahalinin desteği yadsınamaz ise de, tek başına mücadele için yetersizdi.

      Çok bahsetmeyiz. Büyük taaruzun zamanlaması da teşkilatın Atatürk uhdesine taşıdığı bilgiler neticesinde kararlaştırılmıştır. Teşkilat erken bir savaşı savunurken, Atatürk çekimser kalmış, en sonunda teşkilatın sunduğu saha bilgileri ışığında kış da bastırmadan, bekleyebileceği en son sıcak günlere kadar beklemiştir. Saha teşkilatına kalsa, büyük taaruz 30 Ağustostan 45-50 gün önce yapılacak, aksi bir neticede Ağustos ayı zaman olarak kullanılacaktı. Atatürk bu süresi, Ağustos sonuna kadar kullanmıştır. Aksi bir sonuçta ise, Ekim soğuğu gelmeden Eylül ayını kullanmak istemiştir. Bu süre geçseydi, İç Anadolu ahalisi bir barış ve uzlaşma zemininde Yunan tarafı ile devam edecekti. Saha içinde bunun hazırlıkları belirlenmişti. Dediğim gibi dile getirilmez. Atatürk de bu bilinçle, esasen riskli ve hızla sonuca ulaştıracak bir askeri hamleyi hazırlamıştır. Halkı teskin etmek için, küçük de olsa her askeri kazanımı teşkilat ekipleri sahadaki insanlar ile Anadolu köylerine kadar kanaat önderlerine, meşru haber kaynaklarına ve cemaatlerine duyurmaları için imamlara kadar iletmiştir. Halkın olası ters hamlesi önlenmiştir.

      Bunların hepsi teknik işlerdir, ahali dediğim gibi bir unsurdur, ancak Türkiye özelinde tetikleyen veya ateşi sürdüren bir unsur olmaktan pek uzaktır, devlet içinden desteklenen bir kurumsallaşmaya ihtiyacı vardır. Günümüzde böyle bir yapı yoktur.

      y!GW%q55@woJMP1a6y

      Sil
    4. Bu dediklerize tamami ile katılıyorum. Atatürk zamanında teşkilat vardı. Şu an tüm teşkilatlar dağılmış durumda. Ama gençler, her kesimden gençler, ellerindeki telefon sayesinde, çok kızgınlar. Ben kendi hayatımda, daha yaşarsam, yaşlandığımda değişikliği göreceğimden eminim. Yaptığım işten dolayısıyla sadece genç beyinlerle çalışıyorum. Kendi neslim emekli etti kendini en verimli çağında. Bizden bir b. olmayacak, kabul ediyorum. Ama şimdiki gençler , ben onların yaşında iken sıfır ilgi duyduğum politika ve ekonomi hakkında çok daha fazla bilgiler ve farkındalar.
      Biraz geç yazdım, özür dilerim, işler yoğun, Türkiye şartlarında iş yapmak ciddi zorlaştı. Proje çok, yapmak isteyen çok, ama para yok. Böyle devam edemeyeceğiz nasıl olsa.

      Sil
    5. Sn PMS;
      Yazdığım gibi teknik bir iş. Halk diline aktarımı da zor. 15-18 sene önce Sabancı Ü.de hocalık yapıp Örgüt kuramı üzerine kitap yazmış bir profesör vardı. 7-8 yıldır Türkçe okumuyorum, kitabın ve yazarın ismini unuttum, onun kitabı halk diline en yakın kitaptı bu konuda.

      Hoca bilmez, onun doktora dersine iki tane özel kuvvet subayı da katılmıştı, o arkadaşlarımdan bilirim kitabını. Onun sorusudur, otobüste giden yolculardan kurum olur mu?

      Siz yöneticilik yaptığınız için kıyaslarsınız. Şimdi o bahsettiğiniz gençler otobüste yol giden insanlar gibi, şirket kurmak isteyebilirler, arzuları da vardır da, şirket kurup yönetmenin adabını da siz gibi kişiler bilir. Toplum tepkisinin, toplum kaynaklarını kullanıp siyasi sahada tecelli ettirmek teknik bir iştir, istemekle malesef olmuyor.

      Türkiye özelinde bu kaynak hem insani, hem maddi, hem kurumsal sadece devlette var. Gözümüzün önünden bir misal vereyim.

      Türkçenin en çok okunan ekonomi yazarı Mahfi Bey'dir. Niye diye hiç düşündünüz mü?

      Ben çok düşündüm. Sosyal medyanızı açıp, şöyle bir en çok takip edilen diğer profesör, ekonomist, finans vs prof ve uzmanlarının son 20 mesajına bakın. Hepsinde gelişiminde ergenlikte kalmış bir gencin duygulu ruh halini görürsünüz. Mahfi Bey'in yazılarına ve çizgisine bakın, detayına girmeyeceğim, kendisine özgü çizgisini, yazın karakterini yıllar yılı koruduğunu görürsünüz. İşte Mahfi Bey'in başardığı da çok teknik bir iştir.

      Bakınız ikinci bir Mahfi Bey de yoktur.

      Çok sebebi varsa da bir sebebi, Mahfi Bey'in devlet geleneğinde yetişmiş olmasıdır. Bir kurum bünyesinde olan, yazılı kurallar, yazılı olmayan teammüller, ast-üst ilişkisi, yönetim davranışı, hedef oluşturma, proje yönetme, adâb ile iletişim gibi kurum değerleri ile yetişmiştir, işine yansımaktadır. Hemen farkediyorum.

      Diğerleri ise sivil hayattan gelmedir. Bana sivil iktisat hayatından gelme, ikinci bir Mahfi Eğilmez gibi iktisatçı gösterin, size sivil hayattan bahsettiğiniz kızgın gençlerin, halkın siyasi ortamda kendi temsillerinde başarılı olma ihtimali var diyeyim.

      Bilmem farkı anlatabildim mi?

      Uzatmadan bi misal daha vereyim. Bahsettiğiniz gençler işi bilen kadrolarca öyle bir kullanılırlar ki aklınızı kaybedecek olursunuz. En basiti, FETÖ.

      O gençler de en eğitimli gençlerdi. Örgüte ilk baktığım anda Türk tipi olamayacağını hemen söyledim. Niye, çünkü, bilgiler alttan üstte hiyerarşi ile akıyor, emirler de tersi yönde. Arada denetmen kademeleri var. Bu sistemi Türk sivil hayatından gelen kişi kuramaz, öyle bir tecrübesi yoktur. Kurulabilecek olsa Sabancı Koç kendi firmalarına kurardı, onlarda bile yok öyle bir ikili ve üçlü çapraz denetim.

      İşte o gençler, kurumlaşamamış sivil yapıda otobüs yolcusu gibidir. Görünüşte hepsi aynı yerde, aynı yöne doğru gidiyor, biri tutar istediği yöne çeker, kendi iradeleriyle gittiklerini sanırlar. Kurtuluş savaşında ahaliyi yönlendirmek gibi. Paşamız büyük taaruza az daha geç karar verse, o ahali milli mücadeleye karşı Yunanla uzlaşı zeminine de gidecekti.

      Sevgiler.

      Y#nRG!TNo2L6fTW!Bn

      Sil
    6. Hakkımda layık olmadığım yorumlarınız için çok teşekkür ederim Sn. Y#nRG!TNo2L6fTW!Bn

      Sil
    7. Teknik bir iş olduğunu kabul ediyorum. Ayrıca ben Mahfi Hocamı taaa Toprak zamanından tanıyorum. O beni bilmez çünkü Holding'te idim. Ve Mahfi Hocamın o zaman da disiplini, yazı ve anlatım gücü, iş bilgisi ve tecrübesi çok özeldi, aramızda da şanı vardı. Onun gibisi o zaman da yoktu ki bünyemizde başka devlet kökenli yöneticiler de vardı, ben onlardan iş yönetimini, onlarda benden teknoloji öğrendi. Fakat bugünün dünyası, konjunktürü ve davranış biçimi tüm dünyada farklılaştı. Yeni bir teknik geliştirmek gerekli. Belki Diplomasi, Savunma ve Devlet Adabı değişmemiş olabilir ama yeni nesil örgütlenmeyi öğrendiği anda tekniği de geliştirebilir. Geçen yüzyıl başında çizilen sınırları halen geçen yüzyıldan kalan akıllar yönetiyor. Bu da geçecek. Bize de gençlere ne iyi biliyorsak anlatmak, bıkmadan usanmadan tekrarlamak kalıyor. Tıpkı Hocamın bıkmadan usanmadan biz yorumculara verdiği destek gibi.
      Bu arada dünyada sosyal medyanın, herkes tarafından takip edilen pandeminin, ne hızla ve nasıl yaşam koşullarını, davranış metodlarını, toplumsal beklentileri şekillendirdiğine bakın derim. Bu yüzden şu an parçası olduğunuz ekonomik ortamın geçen yüzyıl koşulları ile şekillendirilemediğine, sirkulasyonda olan paranın yeni teknolojiler ile balon gibi şişmesine (bu yüzden dolaşımdaki paranın yönetiminin olması gereken kaynak yönetimine counterproductive çalıştığına), çok bariz bir şekilde gezegenin bize ödeteceği bedele, onun sonucunda hayatta kalabilenlerin tercihlerini çok farklı yapması gerekeceğine, uzaya açılmanın neden aniden çok hızlandığına bakın derim. Bize sadece, sürünsek bile bir 20 sene daha lazım, şimdikiler hele bir 40larına gelsin, yukarıda sıraladığım sebeplerden dolayı şartları değiştirmiş olacaklar diye düşünüyorum. Çünkü dünyadaki yaşıtlarından farklı bir şekilde düşünmüyorlar, hissetmiyorlar. Ayrıca tarikatların (hangi dine ait olursa olsun) yetiştirdiği hiçbir güruh uzun süre homojen kalamıyor , değil mi ama?

      Sil
    8. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    9. Sn PMS;
      İnsan geliştiren unsurlardan biri başkalarının bulunduğu yerden gördüklerine saygı duyması, kendisinin de bulunduğu yerden gördüklerini dürüstce aktarması. Bulunduğum yerden gördüğümü aktardım, gördüklerinizi paylaşmanızdan memnuniyet duydum. Umarım toplumda düşüncelerini sizin gibi aktarabilen insanların sayısı artar.

      fFf659MjMPcjaR&h9&

      Sil
  31. Merhaba hocam, anladığım kadarıyla yazınızı word belgesine (C:/Users/mahfi/OneDrive/Masaüstü/Yazı Hazırlıkları/akpnin ekonomideki kırmızı çizgileri.docx) yazıp oradan yapıştırmışsınız. Referans bağlantıları o yüzden çalışmıyor. Severek (ve ülkenin durumuna üzülerek) okuyoruz, saygılar.

    YanıtlaSil
  32. Akpnin bir kırmızı çizgisi daha var ekonomide tıpkı faiz gibi sonradan eklemlenen IMF! Yazmayı unutmuşsunuz.

    YanıtlaSil
  33. Hocam standard chartered banka göre dolar yıl sonunda 28 lira seviyesinde olacak. Sizce bu seviyeyi hükümet korur mu ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Neye göre 28 olacak acaba? Bence asıl soru bu.

      Sil
    2. Hocam hükümet seçime kadar doları baskılamaya devam eder mi?

      Sil
  34. Selamlar hocam. Projelerimde beraber çalıştığım bir makine mühendisi arkadaşım bir iş için iki gün önce Kemerburgaz'da bulunan Hamidiye Su Fabrikasına gitmiş. Su için Sondaj ile yeraltı sularını kullanıyorlar biliyorsunuz. Kullandıkları yeraltı su seviyesinde su bitmiş. Bunun ne demek olduğunu anlayabiliyor musunuz! O kottaki suları bile bitirmişiz. Demem o ki su kıtlığı kapımızda. Ne yerel ne genel yönetimler bunun için bir şey yapmıyor. Halk zaten bilinçsiz. İski her gün mesaj atıyor, suyu idareli kullanın diyor. Kendileri yol kenarlarındaki ithal çimleri her gün suluyorlar. Genel yönetimler çiftçinin vahşi sulama ile çok su isteyen bitkileri ekmelerine göz yumuyor. Ekonomik geliri iyi olan kişiler havuzlarını dolduyor. . . . Ülkenin asıl beka sorunu İstanbul Depremi ve Susuzluk olacak. Bu kimsenin umurunda değil. Biz ne zaman bilinçli bir toplum olacağız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kuran kursları, Tarikat Cemaat Dini Vakıflar, Diyanet Eğitimlerinden Zeki , Akıllı, Bilgili insanlar çıkamaz. Kendini İnançlı olarak gören insanlar çocuklarının kendilerini arkasından sadece Dua etmelerini istiyorlar o kadar, çocuklarının Zeki , Akıllı olmaları istenmiyor. Zaten kendilerini inançlı görenler, Tarikatlara, Cemaatlere, Hadislere inanıyorlar, yani yanlışlara inanıyorlar. Bu sebepten doğrulara inanan insanlar çoğunlukta olmadan bilinçli bir toplum olamayacağımızı düşünüyorum.

      Sil
  35. Sayin Mahfi bey,
    Yukaridaki yorumlarinizin birinden alinti yaptigim asagidaki kismi cerceveletip duvara, hatta billboard'lara asmak lazim. :)

    <<"Türkiye'de burjuvazi yoktur büyük esnaf vardır. Çünkü burjuvazi, ülke çıkarını kendi çıkarının üzerinde tutabilecek bir olgunluk düzeyine ulaşmış bir sınıftır. Büyük esnaf ise tam tersine kendi çıkarını her şeyin üzerinde tutar. Türkiye'nin en ciddi sorunlarından birisi gerçek anlamda burjuvazisinin ve sendikalı işçi sınıfının olmayışıdır.">>

    YanıtlaSil
  36. Menderes YILDIRIM3 Ağustos 2023 10:56

    MAHFİ BEY,

    Sadece 2023 Temmuz ayında,

    Vergi ve Harçlar: % 50
    Sigara ve İçki : % 50
    Ekmek (grama eksiltmeyle birlikte) : % 30 - 40 (İllere göre farklı)
    Akaryakıt % 30 - 40
    İnternet : % 70
    İlaç : % 30
    Toplu taşıt : % 30 - 40 (illere göre farklı)
    Kira : % 25
    Bina Maliyeti : % 20
    Cep telefonu yurtdışı harcı : % 250

    Yukarıda ki ürünler ve artışlar sadece bir kısmıdır.

    Döviz kuru 1 Haziran - 31 Temmuz 2023 arası (20 TL den - 27 TL ye) çıktı. 2 aylık Dolar artışı % 35)

    TUİK 2023 Temmuz ayı Enflasyonu % 9.49

    Mahfi Bey,

    ilkokul öğrencisine 2023 Temmuz ayında yukarıda ki, Hükümetin yaptığı artış, vergi harç ve diğer etkenlerle yapılan zam rakamlarını verip ortalamasını bul derseniz,

    Eminim ki, ortalama % 40 - 50 den aşağı da olmaz diyeceklerdir.

    Mahfi Bey,

    Yukarıda ki rakamları kime verseniz, güncelleme, artış, zam, adına ne derseniz deyin ortalamasını % 40 - 50 diyeceklerdir.

    Mahfi Bey,

    SORULARIM,

    Matematik teki 4 işlemi de değil, sadece 2 işlemi (Toplama ve Bölme) yapmayan,

    Hükümetin ve Kamu görevlilerinin aldıĝı Eğitim ve Diplomaları sahte olabilir mi?

    Yada olmayan bir okuldan MEZUN olabilmiş olabilirler mi?

    Böyle bir okul varsa, biliyorsanız Nerede ve ADI nedir?

    Bu okula kayıt yaptırmak isteyenler olabilir.

    Ben Enflasyon Rakamları ile emekli maaş artışımı ve yaşam kalitemi çalanlara HAKLARIMI HELAL ETMİYORUM.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  37. Politikalar açısından bu dönem biraz farklı geliyor bana. Daha önceleri vatandaşla hükümet arasında adeta görünmez bir anlaşma vardı; istikrar vaat eden bu sebeple maaş zamları başta olmak üzere parayı saçmayan, EYT gibi konularda dirençli duran buna karşı oy alan bir iktidar vardı. Ama sonra oy için EYT başta olmak üzere ne gerekiyorsa yapan bir iktidar var. İktidar amacına ulaştı. Aslında vatandaş da amacına ulaştı. Ancak filmin sonu acı bitecek gibi biz ve çocuklarımız açısından.

    YanıtlaSil
  38. Acaba akp bu son iki 4 yilda kamu bankalarina kac defa sermaye enjekte etti sizin bu bahsettiginiz ekonomi modelinde. o zaman ki sermayelerine gore batik kredi orani kacti bu dusuk faizler ozel bankalari fonladiklarinda. yabancilar tr'nin ozel bankalar araciligiyla dolar sattiklarini soyluyorlar. yabancilarin gormedigi bir durum yok ama bazilari ya bilerek soylemiyor ya da hic bir seyden bi haberler. bu dusuk faiz baslattiklarinda batik kredi orani bakmislar mi hic. imf raporuna kadar dusmus zombi firma sayisi yabancilar bunlarin cigerine kadar biliyor bizim ekonomistler nedense hic bir sey bilmiyor. yazik.

    YanıtlaSil
  39. Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü birbirinden ayırmanın bir yolu da kıyas yapmaktır. Entelektüel seviyesi düşük toplumun en sevdiği yöntemdir bu zira meselenin üzerinde araştırma yapmayı, okumayı gerektirmez.

    Bu toplum memur maaşlarının ödenmesi için yanılmıyorsam Lüksemburg'a 1 milyar avro için el açtı. Kalitesiz yollarda telef oldu. Hastanelerde ölüleri rehin kaldı. Şimdi kaza anında yola ambulans helikopter iniyor. Maaşlar düzenli ödeniyor. İyi-kötü karnı doyuyor. Ev-araba alabildi.

    Muhalefetin haline bakıyorum da hiç kırmızı çizgileri yokmuş. Bir seçim kazanmak için en önemli prensiplerini anında çiğneyebilirlermiş. 28 Mayıs'ta büyük bir felaketin eşiğinden dönmüşüz. Evet mevcut iktidar güç sarhoşluğu ile özellikle son zamanlarda çok büyük hatalar yaptı. Ama bazen iki kötüden daha az kötüyü tercih etmek zorunda kalırız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen iki kötüden daha az kötüyü tercih etmek durumunda kalırız diyorsunuz. O halde cevap verin lütfen. Sahte montajlı videolar yapıp, TRT dahil devletin bütün gücünü (devletin parasını) kendi saltanatları uğruna sonuna kadar kullanan mı daha kötüdür, yoksa alnı açık ve dürüst olan mı daha iyidir? İşi ehline bırakmak yerine, o kadar uyarıya rağmen faiz konusunda neden sonuç ilişkisini tersten yorumlayıp ülkeyi içinden çıkılması zor bir sürece sokarak halkına bedel ödeten mi daha kötüdür yoksa işi liyakatli kadrolara teslim edip, bilimin önderliğinde hareket edeceğini deklare eden mi? Bir de diğerine hiç şans verilmeden nasıl iki kötü kıyası yapabiliyorsunuz? Eldeki veriler tek bir kötüyü işaret ediyor. Çünkü diğeri hakkında elimizde veri yok. Zira kendisine hiç şans verilmedi. Maalesef siz de ''yaparsa yine o yapar'' algısıyla uyutulmuşsunuz. Olaylara objektif bakamıyorsunuz.

      Sil
    2. Sayın Adsız 18:33,

      Kim dürüst ve açık? Kılıçdaroğlu mu?

      Sil
    3. Ben size sorular soruyorum fakat cevap vermek yerine soruya soruyla karşılık veriyorsunuz. Çünkü sorularıma verebileceğiniz cevabınız yok. İki kötü diyorsunuz. İki kötü yok, tek kötü var. Çünkü birisine hiç bir şans verilmemiş. Bu durumda nasıl kötü olabilir ki? Elimizde veri yok.

      Sil
    4. Nacizane gördüğüm şudur, ülkenin ekonomisi içinden çıkılmaz hale geldikçe bu arkadaş gibi istemezukçu AKP fanatikleri muhalefete daha çok saldırma ve kışkırtma şeklinde bir hal almış durumdalar, muhtemelen bunu kasıtlı yapıyorlar.

      Sil
  40. İşte müthiş bir analiz, emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  41. Hocam Trading Economics, ülkelerin resmi verilerini kullanıyor. Trading Economics'e yani aslında TÜİK verilerine göre yüksek enflasyonda %47.83'le Avrupa birincisi, dünya sekizincisiyiz. ENAG'a göre ise yüksek enflasyonda %122.88'le Avrupa birincisi, dünya dördüncüsüyüz. Dolayısıyla aslında her iki veriye göre de utanç verici bir konumdayız. Lütfen iktisatçı ve ekonomistler olarak siyasetten bağımsız bir bilim kurulu oluşturun. Ortak kararlar alın ve bilimin önderliğinde siyasilere akıl verin, yön verin. Sizleri dinlemeyecek olsalar bile en azından uzmanlık alanınızda gelecek adına bir aydınlanma yolu açmış olursunuz. Siz gerçi tek başınıza da mücadele veriyorsunuz. Fakat konunun uzmanları olarak birleşip, sırasıyla nelerin yapılması gerektiği adına ortak mutabakat hazırlamanız çok daha tesirli olacaktır. Ülkem adına gerçekten çok üzülüyorum. Keşke öyle bir sistem olsa ki onay mekanizması bir kişinin iki dudağına bırakılmasa; bilimin önderliğinde hareket etmek gerektiği için siyasilerin alacağı bütün kararlar (siyasetten bağımsız olarak) her alanda kurulması gereken bilim kurullarının onayından geçmeden kabul edilmese... Bilimden çıkmak istense bile bu asla mümkün olamasa... Bu utanç verici durumlara da düşmezdik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. benim gibi doğruları yazanlar çok var. Ama bir araya gelmek o kadar kolay değil. Bu dediğiniz biat kültüründe kolay. Çünkü orada düşünceleri bir inanç yönlendiriyor. Oysa bizim gibi özgür düşünceye düşkün insanların aynı düşünce etrafında toplanmaları zor.

      Sil
    2. Hocam bilim adamları da farklı düşünebilir ama en azından bağımsız bir bilim kurulu oluşturulabilir ve siyasilerin aldıkları kararları bilimin önderliğinde masaya yatırıp ''sakın böyle yapmayın, aksi halde sonuçları şöyle olur'' diyerek ortak bir metin hazırlanabilir diye düşünüyorum. Sadece ekonomi alanında değil, bence her alanda bağımsız bilim kurulları olmalı. O zaman Türkiye her geçen yıl çok daha bilinçli olur, halkın bilinçli olması da sandığa yansır. Böylece popülist politikalardaki hedef algısı bile bir üst seviyeye çıkmış olur ve Türkiye eşik atlar. Sizin gibi tek başlarına mücadele edenler siyasetten bağımsız olarak (sadece konunun uzmanı olarak) birleşse, birlikten kuvvet doğar, bilim kazanır ve sonunda da Türkiye kazanır. Bir gün bence her alanda bilim adamlarının ortak metinler hazırlayacağı bilim kurulları oluşturulacak. Sizin de uzman olduğunuz ekonomi alanında bu birleşmenin öncülüğünü yapmanızı açıkçası çok isterim. Saygılar.

      Sil
    3. Bilim insanları dediğiniz artık iki elin parmakları kadar kaldı. Onların da bir bölümü işini kaybetme korkusu çekiyor.

      Sil
    4. Hocam tarikati savunan birisiyim, yazılarınızı çok beğenerek okuyorum. Yazdiklarinizin gerçek hayatta karşılığını gördüğüm ve tecrübe ettiğim için beğeniyorum. Sayenizde bilincleniyoruz. Sizi okuyanların sayısının artmasını diliyorum.

      Sil
  42. Mahfi hocam sen benim için kutsal bir hazinesin. Biraz konu dışı olacak ama ingilizce ile alakalı bir soru soracağım. Daha önce matematiği ve ingilizceyi bir arada çalıştığınız bir yazınızı okumuştum. Yaklaşık 1 yıldır günde 3 saat ingilizce çalışıyorum, bunun yanı sıra ortalama 1 saat de speaking. Tüm bunlar beni bir yılda a2 seviyesinden yüksek bir b1 seviyesine getirebildi. Özellikle filmler üzerinden gideceğim çünkü anlamak istediğim şeylerden biri, genelde günlük hayatta standart bir şeyler okurken pek sıkıntım yok, ancak filmler gibi deyimlerin yoğun bir şekilde kullanıldığı şeyleri neredeyse yarı yarıya anlayabiliyorum. Benim günlük çalışma rutinim şu 3 saate yakın okuma ( altyazılı videoları da içeren ) buradan bilmediğim kelimelere ifadelere deyimlere bakarım, günde 15 kelime ezberleyip bunları günlük tekrar ediyorum. Ancak bilmediğim kelimeler sürekli aksa bile izlediğim şeyden keyif almak için dk başı kontorl etmiyorum ne anlama geliyor diye, fakat bir arkadaşım bana filmi tamamen yüzde yüz anlayana kadar bilmediğim her şeye bakıp izlememi söyledi. Böyle bir şeyden zevk almak mümkün değil ancak benim öğrenme yöntemim de bir sıkıntı varsa ve arkadaşımın söylediği yöntem doğruysa bilmek isterim teşekkür ederim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin yaptığınız doğrudur. Bir süre sonra o anlamadıklarınızı da anlar hale geleceksiniz. Size ayrıca İngilizce roman okumanızı önerebilirim. Sevdiğiniz dalda İngilizce roman okuyun. Ben mesela polisiye sevdiğim için gençken Sherlock Holmes öykülerinin İngilizcesini okumuş ve onlardan çok şey öğrenmiştim.

      Sil
  43. Hocamız ekonomi de iyisiniz ama siyasette değil. Akp ye oy verenlerin çoğu ekonomi iyi diye değil veya işsizlik yok oy verelim demediler...Chp'nin ihanetlerini ve beceriksizliğini gördükleri için oy vermediler.

    Akp ye Oy verenler
    1-Ülke pkk+hdp+pyd ye peşkeş çekilmesin...Suriyenin kuzeyinde pkk devletine onay verilmesin diye oy verdiler. Kılıçdaroğlunun pyd sevgisi ortada...Kılıçdaroğlunun hdp ye gizli kapılar ardından verdiği vaatler ortada...13 yıldır hdp yi tabiri caizse yalamaya doymayan bir chp var...Yüzlerce kez ermeni soykırımı diyen, isitilkal marşından Türk bayrağından nefret eden hdp+demirtaşı yalamaya doymayan, barış süreci bitince neden bitirdiniz diyen...

    2-Tüm fetöcülerin seçimden sonra geri dönmek için yaptıkları hazırlıklar ortadaydı...Bunu eski odatv yazarı halktvde söyledi...Bundan büyük ihanet ve vatan hainliği olamaz...Buna rağmen chp maalesef %25 oy aldı...

    3-Kılıçdaroğlu resmen abd'nin emir eri gibi davrandı...Libyada ne işimiz varmış, abd pyd politikasına, doğu akdeniz politikasının hep yanında oldu...Ana muhalefet partisinin 2 ayda bir abd ile görüşmesi normal mi?

    Neyse kalın sağlıcakla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazdıklarınızın doğru yanları olsa bile iktidarın aynı konularda üstelik iktidar sahibiyken neler yaptığını da listelerseniz o açıdan durumun çok daha vahim olduğunu göreceksiniz. Açılım meselesini iktidar yaptı, istiklal marşından, Türk bayrağından hatta Türk adından nefret edenler o tarafta çok daha fazla, fetöyü bu seviyeye muhalefet değil iktidar çıkardı, ABD ile ana muhalefet partisinin görüşmesinde bir anormallik yok. İsteyen istediği ile görüşür. Önemli olan bu görüşmelerde ne konuşulduğudur. İktidar partisi yetkililerinin Araplara neler konuştuğu ve tavizler verdiği konusunda bir bilgimiz var mı?
      Diyeceğim o ki insanların çoğu bu saydıklarınız için değil, iktidar partisi üyeleri kendilerine benzediği için onlara oy verdi.

      Sil
  44. Bu ülkenin tek kurtuluşu, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almaktır. Bunun da yolu çok basittir.

    İnsanların parayla alış veriş yapmasını cezalandıracak bir sistem getirirsiniz.Peki nasıl?
    Bankalara yatırılan her kağıt paradan %35 kayıt dışı vergi komisyonu alırsınız.

    Her türlü elektrik parası su parası, telefon parası, personel maaşları, araba alım satımları, ev alım satımları,kira ödemeleri ,işletmelerin birbirlerine yapacakları ödemeler aklınıza gelecek her ödeme için banka kullanımını zorunlu kılarsınız. Şu durumda işletmeler bankaya yatıracakları nakit para için %35 komisyon ödeyeceklerinden, kredi kartı ya da banka havalesi yerine nakitle alış veriş yapan müşterilerden de %35 fazla ödeme alır. Böylece o kayıt dışı para vergilendirilmiş olur.

    Ülkede o kadar çok kayıt dışı gelir varki anlatılacak gibi değil. Eğer bu kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmazsa, Bütçe açıkları kapatılamaz. Bütçe açıkları kapatılmayınca enflasyon düşmez ve cari açık kapanmaz. Gelir idaresi başkanlığı, bu önerim üstünde kafa yormalıdır. Başarılırsa, dolaylı vergilerin oranları düşer . halkın alım gücü yükselir enflasyon düşer.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu ülkenin tek kurtuluşu gerçekleri ve hataları kabul edip eksiklikleri gidermek için yapısal reformlara başlamakla olacak. Kayıt dışı ekonomi de bu reformların bir parçası tabii ama tek başına kayıt dışılığı kayda almakla olay çözülemez. Karşımızda dağ gibi hukuk ve eğitim reformu sorunları var.

      Sil
  45. Hocam, Kırmızıçizgileri ni ayrı yazarsanız. Başlık olunca şık durmuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, bana da öyle geliyor ama TDK bunun birlikte yazılacağını söylüyor.

      Sil
    2. Değerli hocam birlikte yazılması gereken kırmızıçizgi bir mantar cinsi. Dolayısıyla bunun Kırmızı Çizgi diye adlandırılması doğru olmayacağından bitişik yazılır denmiş. Ancak sizin başlıkta kullandığınız bir nevi sıfat tamlaması olduğundan tdkya göre de ayrı yazılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyim. Tabi bütün çizgiler değil geçilmek, tarumar edilmişken ayrı mı bitişik mi yazılır konusu sembolik bir ironi oldu. Zira Akparti'nin yıllardır yaptığı en başarılı olduğu şey budur. Çünkü Akparti kırmızı çizgiyi birleşik yazıp herkese bunu tartıştırırken kendilerinin bütün çizgilerin içinden geçmeleridir. Bununla birlikte Akparti'nin alenen islam dinimize ve reise (ve ailesine) hakaret dışında kırmızı çizgisi kaldığını düşünmüyorum.

      Sil
  46. Hocam kıymeti görüşleriniz için teşekkürler.Türkiyede iktisatçıların,ekonomistlerin yerine mevcut durumu piskologların ve sosyologların yorumlaması gereken bir durum var artık.

    YanıtlaSil
  47. https://www.mahfiegilmez.com/2012/11/para-ve-faiz.html Hocam bu sayfanızda başta anlattığınız konut alımı ile bankadan faiz alımının aynı olduğu ilişkiyi anlayamadım tam. Kafama takıldı. Örnek verirseniz çok sevinirim. Başka birinden böyle net öğrenme durumum yok inanın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Babaları ölen iki çocuğa birer milyon lira miras kaldığını düşünün. İlk çocuk bir milyon lirayla bir ev alıp yıllık 100 bin liraya kiraya vermiş olsun. İkinci çocuk da bir milyon lirasını bankaya yatırıp yüzde 10 faiz (yıllık 100 bin lira) alıyor olsun. Bu iki gelir arasında bir fark yoktur. Evin değeri bir sonraki yıl 1,2 milyon liraya çıkabilir (enflasyonla) ama bankadaki bir milyon lira yine bir milyon olarak kalır. İkisi arasında bir fark varsa ilki daha avantajlıdır. O nedenle haram olan bu şekilde günümüz finans sisteminde kurallara bağlanmış faiz değil tefeci faizidir diye yorum yapıyoruz. Tabii yüzlerce itiraz geliyor ama işin gerçeği budur. O nedenle enflasyon oranında veya onun birkaç puan üzerindeki faizin kiradan, kârdan hiçbir farkı yoktur. Din kitaplarında faiz ile tefeci faizi arasında bir fark yoktur. Onun da nedeni o tarihlerde bugünkü gibi kurala bağlı faiz sistemi olmamasındandır.

      Sil
    2. Çok çok teşekkür ederim hocam konu netleşti benim için de emeğinize sağlık. Paylaşımlarınızı takip edip aydınlanıyoruz.

      Sil
  48. Saygıdeğer hocam, öncelikle bütçe açığı konusundaki aydınlatıcı görüşleriniz için teşekkür ederim. Bu önemli konuya eklemek istediğim bazı düşüncelerim var. Son günlerde, Mehmet Şimşek'in açıklamalarına dair çeşitli iddiaların gündeme gelmesi, bütçe açığının temel sebeplerini değerlendirmemiz açısından önemlidir. "Emeklilerin bütçe açığının en büyük sebebi olduğu" yönündeki söylenti, ne kadar doğru olursa olsun, bu durumun arkasında yatan nedenleri irdelememiz gerektiğini düşünüyorum.
    Ülkemizdeki bütçe açığının kaynaklarına bakıldığında, memurlar ve kamu kurumlarındaki israfın önemli bir faktör olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle vasıfsız personelin yoğun olduğu ve verimlilikten uzak çalışma şekillerinin bulunduğu kamu kurumları, bütçe açığının büyük bir kısmını oluşturabilir. Bu konuda detaylı bir araştırmanın yapılması gerektiğine inanıyorum. Gün içinde etkin çalışma yapmayan memurların, cari açığın büyümesine katkı sağladığına dair düşüncem oldukça yerinde olacaktır. Memur kadrolarının nitelikli ve verimli personelle doldurulması, kamu kaynaklarının daha etkin kullanılmasına imkan tanıyacaktır. Bu bağlamda, memurların performanslarının ve çalışma süreçlerinin daha yakından gözlemlenmesi ve gerektiğinde iyileştirmelerin yapılması gerektiğini düşünüyorum.

    SAMET ATAY ANKARA

    YanıtlaSil
  49. Menderes YILDIRIM11 Ağustos 2023 09:35

    Mahfi Bey,

    Tayyip Bey,

    Ben Ekonomistim,
    Ekonomi benim işim diyor.

    Bende diyorum ki,

    Tayyip Bey,

    Vallahi de, billahi de siz ekonomist olmadığınız gibi ekonomiden de anlamıyorsunuz.

    Türkiye de Ekonomi ne zaman düzelir deniliyorsa bende ekonominin nasıl düzeleceğine cevap yazayım.

    Tayyip Bey,

    Ekonomist olmadığını ve Ekonomiden anlamadığı nı anladığı zaman Türkiyede Ekonomi düzelir.

    Saygılarımla

    YanıtlaSil
  50. Saygıdeğer hocam, merak ettiğim bir konu var. Ek bütçe borçlanma limitini etkiliyor mu? Ek bütçe ile birlikte, bütçe gelir ve giderleri aynı tutarda artırıldığı için bütçe dengesinin değişmediğini siz de belirtmişsiniz. Ancak bildiğim kadarıyla, borçlanma limitinin hesabında genel bütçe gelir ve giderleri dikkate alınıyor. Ek bütçede, genel bütçe kapsamındaki idarelere eklenen ödenek tutarı ile genel bütçe gelir tahminindeki artış aynı değil. Borçlanma limitinin şu an itibariyle ne kadar olduğunu hiç bir yerde bulamadım. Limiti kendim hesaplamak istiyorum ama öncelikle ilk başta sorduğum sorunun cevabından emin olmam gerekiyor... Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  51. Hocam Öncelikle değerli yazınız için teşekkürler Sizi 1 senedir takip ediyorum ve Şuna gerçekten inanıyorum. Siz doğruya doğru yanlışa yanlış diyen bir insansınız bu yönünüzü çok seviyorum sorum şu

    Görünen olay 2024 seçime kadar gene böyle tıngır tıngır bir şekilde gidilecek 2025 ten sonra Gerçekten Ortodoks politika geçerler ise eğer Sizce İşsizlik durumu ne olacak bir Fikrinizi varmıdır

    YanıtlaSil
  52. Hocam, büyüme ile oy oranları arasındaki korelasyon tamam.
    Peki enflasyonla oy oranları arasında bir korelasyon var mıdır?
    Neticede enflasyondan en fazla negatif etkilenecek kesim düşük gelir gruplarıdır. Yüksek gelir grupları gayrimenkulleri, altınları, dolarları ile kendilerini koruyabilirler. Ama serveti olmayalar, emekliler, ücretliler giderek fakirleşir. Bu oy oranını etkilemez mi?

    YanıtlaSil
  53. Yazıda iki hata: 1) Diyor ki: Krizin nedeni bütçe açıklarının büyümesiydi. AKP, yönetimi iktidara geldiğinde bu sorunu doğru okudu ve nedenin bütçe açıklarının dizginlenememesi olduğunu gördü. Sonraki bütün politikalarının önceliği hep bütçe açığının düşük tutulmasına yönelik oldu. YANLIŞ. Çünkü bunu gören AKP değil IMF idi. Ve IMF'nin dayattığı ve Akp'nin uygulamak zorunda kaldığı politikalar ile sanki Türkiye'de işler iyi gitmiş gibi algılandı. Oysa ilk 5 yılda ülkede satılmayan hiçbir şey kalmadı. Başarılı bütçe değil özelleştirme gelirleri sayesinde bunlar oldu. Ayrıca dünya konjonktürü de kur dalgalanmalarından uzak bir 5 yıl yaşadı. Mahfi bey bunları nasıl olumlu gibi anlatmış enteresan. 2) Diyor ki: Gerçekten de 20 yılı aşkın iktidarı süresince AKP, yüzde 5,5 büyüme ortalamasını yakalamış bulunuyor. YANLIŞ. Her veriyi manipüle eden AKP'nin büyüme verilerine nasıl inanıyorsunuz? İşsizlik rakamları vb. hepsi yanlış. Ülke nüfusu bile tam belli değil. İnşaat sektörünün büyümesi ülkenin kalkınması anlamına mı geliyor. Bunu da bence tekrar doğru bir şekilde analiz etmeli Mahfi Eğilmez. Akp'nin sözde yeni ekonomi tayfası herkesin gözünü boyamış görünüyor. Ama 2026 sonunda USD kurunu 50 TL olarak hedefleyen bir siyasi iktidar ne yerli ne milli olabilir.

    YanıtlaSil
  54. Hocam ancak son dönemde faiz eklenerek politika dinamikleri değişmiş. Bu politika kararları hükümetin ekonomi yönetiminde nasıl bir denge kurduğunu düşünüyorsunuz? Peki, bu yaklaşımın uzun vadede Türkiye'nin ekonomik istikrarına etkileri ne olabilir?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi