Geçici Görevle Yerleşme Kültürü
Türkiye’de olağanüstü önemli
tarihi kentler, antik kalıntılar gün yüzüne çıkarılıyor ama ne devletin, ne
özel kesimin, ne de bu ülkenin insanlarının çoğunun hiçbir şekilde ilgisini
çekmiyor. Cumhurbaşkanı ya da Başbakan, birçok yeni keşfin söz konusu olduğu
Hattuşa’ya hiç gitmemiş. Oysa Japon prensi Mikasa ikide bir gelip bakıyor
oraya. Yeni bulguları yerinde inceliyor. Sanki Hattuşa Japonya’ya aitmiş, ya da
Hititler Japon kökenliymiş gibi. Bizdeki ilgisizlik ve Japonlardaki ilgiyi
görünce insan böyle düşünüyor ister istemez.
Bırakın devlet büyüklerini,
Hattuşa’ya gitmiş ve orayı hakkıyla gezmiş kaç Çorumlu vardır dersiniz? Ya da
Çatalhöyük’ü gezmiş kaç Konyalı? Çorum’a ilk gittiğim yıllarda beni
televizyondan tanıyıp da Hattuşa’nın nerede olduğu soranlar vardı.
Almanlar Hattuşa’yı,
Avusturyalılar Efes’i, İngilizler ve diğerleri Çatalhöyük’ü kazıyor. Hattuşa
ile ilgili rehber kitaplar kazı yapan Alman heyeti başkanlarına ait. Çatalhöyük
rehber kitapları ise orada kazı başkanlığı yapan İngiliz’in adını taşıyor.
Nerede bizim Türkler? Buralar bizim topraklarımız değil mi? Bu ayıp
parasızlıkla filan açıklanabilir mi? Bankaları, şirketleri yabancılara
satıyoruz diye kıyameti koparıyoruz, sonra da kendi topraklarımızı kazıp bizim
tarihimizi bize öğretmesi için yabancıları davet ediyoruz. Kimse yanlış
anlamasın. Ben o toprakları kazan yabancılara kızmıyorum. Tam tersine onlara
teşekkür ediyorum. Çünkü onlar oraları kazıp da o yayınları yapmasalar biz bu
ilgisizlikle Hititlerin Anadolu’da yaşadığını bile bilmeyeceğiz.
Dışarıdan bakıldığında görüntümüz
inanılmaz biçimde bir göçmen görüntüsü. Yani buralarda geçici olarak
oturuyormuşuz da günü gelince çekip gidecekmişiz gibi. Bunu örneğin İstanbul’a
göç ederek gelmiş Anadolu insanında yaygın biçimde görmek mümkün. Oturduğu
semti benimsemiyor, komşusunu tanımaya çaba göstermiyor, evinin çevresini temiz
tutmaya özenmiyor, buradaki müzelere ilgisi yok. Sanki buraya geçici görevle
gelmiş de her an kendi memleketine dönecekmiş gibi.
İstanbul'la ilgili bu saptamayı derecesini
farklılaştırarak aşağı yukarı bütün Türkiye’ye uygulayabiliriz. Hiçbirimiz
sanki burası bizim asıl yerleşim yerimiz değilmiş de bir gün gelip orta Asya’ya
dönecekmişiz gibi bir görüntü sergiliyoruz. Çevremizle ilgimiz neredeyse sıfıra
yakın, tarih deseniz Osmanlı’dan öncesiyle ilgimiz kopuk, hatta batı tarihini
kendi topraklarımızda yaşamış olan uygarlıkların tarihinden iyi biliyoruz. Bu
topraklardan 40 dolayında uygarlık gelip geçmiş, say deseniz üçten fazlasını
sayacak insan sayısı parmakla gösterilebilecek kadar az.
Yurt dediğin yer hak edilmelidir.
Hak etmek, yalnızca uğrunda kan ve gözyaşı dökmekle, bir takım sanayi tesisleri
inşa etmekle olmaz. Yurdunu hak etmek için topraklarının geçmişini, oradan
gelip geçen uygarlıkların neler bıraktığını bilmek ve o geçmişe, o bilgiyle
sahip çıkmak gerek. Yoksa Bizans’tan kalma surları korumakla görevli Belediye o
surların üzerine sosyal tesis yapar biz de gidip orada denize bakarak çay
içmeyi düşleriz.
(2006 tarihli bir yazımdan
hareketle yeniden kaleme alındı.)
Bir okurumun katkısını buraya eklemek istiyorum. Özetle şunu diyor okurum: "İslam kültüründe asıl olan ahiret olduğu yani bu dünya yalan kabul edildiği için bu dünyaya ilgisizlik söz konusu."
YanıtlaSilSebep o olsa evlerin içine de önem verilmezdi. Evlerin içine her türlü masraf yapılıp en lüks şekilde döşenirken, örneğin caddelerin sokakların bu kadar özensiz olmasını başka türlü açıklamak gerekir.
SilSüslü 74'e katılıyorum.
Silcami,sultan,cariye,harem yoksa yatırım gereksız 2023 vizyonuna aykırı.....
YanıtlaSilOsmanlı bu toprakların en yeni konuğudur. Ondan öncesinde bir tarih yatıyor buralarda. Ve dünya o tarihten dersler çıkarıyor. Biz de onların çıkardığı derslerden ders almaya çalışıyoruz. Bu işi ciddiye almış tek lider Atatürk idi. Birçok genci yurt dışına arkeoloji ve Hititoloji eğitimine yolladı. Onların dönüşte bu alanlara büyük katkısı oldu. Sonraki liderler konuyla ilgilenmeyince bu konulara ilgi derece derece azaldı. Şimdi Çorum valisi bu konuları Çorum'un tanıtımı için öne çıkarıyor. Daha önceki vali ve belediye başkanları da çok uğraştılar. Ama her şey bir yere kadar gelebiliyor. Sonrası eğitimle ilgili.
SilAtatürk döneminde Muazzez İlmiye Çığ'lar Tahsin Mayapetek'ler tarih biliminde çığırlar açarken Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi kurumlar kurulup okuma yazma oranı o kadar düşükken ( 1927- yüzde 10 ) ki bu orana 7 yaşından büyükler yani okula yeni başlayanlarda katılmış, böylesine önemli isimler önemli katkılar yapmışlar. Şimdi Türk Dil Kurumuna atanan kişiye bakıyoruz Osmanlı tarihini aşmış saray içi dedikodulara kadar uzman olmuş Osmanlı üzerine çekilen dizilere danışmanlık yapıyor. Yakın zamana kadar Muazzez İlmiye Çığ ise açıkladığı bilimsel sözlerden dolayı o yaşına rağmen boşyere mahkemelerde süründürülüyor ayrıca ülke toprağının ve tarım alanlarının satışına karşı çıkmak için meclis önlerinde tekerlekli sandalyesi ile bekleyerek protesto yapıyor. Bizde liderlerimizin oralara gitmesini bekliyoruz... BOŞA...
SilGerçi liderlerimiz de toplum çoğunluğunun bir yansıması olduğu için liderlerden çok kendimizi eleştirmeliyiz. Toplumumuzun beklentileri, "değer" anlayışı bu.
SilBir anlık derin üzüntüyle Türk Dil Kurumu'na atanan demişim o sözüm Dil Tarih Kurumu olacaktı.
SilProvoke edici bir katkı bu, teşekkürler, bravo!. Ama Peygamber Efendimiz de, buna karşı diyor ki:"Her an ölecekmiş gibi ibadet et, hiç ölmeyecekmiş gibi çalış, kıyametten bir kaç dakika bile önce olsa, ağaç dik". Elbet buna ören yerlerini restore etmek, sanayi tesisi kurmak/işletmek, o gün Mekke Medine arasında deveyle bugün küresel dinamikleri öğrenerek İstanbul New York arasında Dünya Ticaret Örgütü kurallarıyla gemiyle ticaret yapmak da ( bu arada gemi balast suyuyla,invaziv tür aktarmak, mobile genetic elements transposons (jumping genes) :)) taşımak) arkeolojik yerleşkeleri hizmete açarak, doğaya, yerel halk ülke insanına ve Hazine'ye gelir sağlamak, genç dimağları tarih, arkeolojiyi(bilgiyi sevdirmek, "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu") sevdirmek, kendi toplumunu bilgiyle barıştırma kapsamında arkeolojiyi öğrenerek uygarlığın gelişim sürecini izleyerek dersler çıkarma, çocuklarını/gençlerini (dolayısıyla bugün ziyadesiyle sömürülmekte olan islam ülkelerini ve uygarlığını kurtarmak) sömürülmemeleri için ata bin, attan in, pastırma yap, pişir ve ye, haftasonu piknikte ye iç, kilo al, göbek at, egzersiz yapmama çerçevesinde çıkarma sorumluluğunu yerine getirerek bunun ışığında gayret gösterme sorumluluğu dahil. "Ne yazık ki" değil, "çok şükür", sorumluluktan (öğrenmek öğretmek, bilgiye dayanarak üretmek, düzen kurmak, akıllıca yönetmek, bu topraklara mevcut olup, doğunun geçmişteki erin kültürünün/biliminin de alışveriş içerisinde olarak, sentezine katkıda bulunduğumuz dünya kültürel mirasını ve UNESCO'yu küçümsemeden, kendi doğu medeniyetimizi inkar etmeme vazifesi)kaçamayız. Kaldı ki, ritüellerini uygulayan insanlar genellikle eğitimsiz, yanlış yorumlara, önyargılara,dolayısı ile kendi medeniyet, inanç sisteminin zayıflamasına sebep olan bilinçsiz, zayıf, kendini tahrip eden (auto-destructivism, psikiyatride)yaklaşıma sahip. Öylesine sahip ki, islam kültüründe ahiretteki yaptırımların fani (bu) dünyadaki suçların (x)fonksiyonu (f(x))olduğunu; ahiret ile dünya arasında sıkı bir karşılıklı ilişkiler ağının olduğunu (bkz. Kur'an) dahi idrak edemiyor?!...
YanıtlaSilÇok güzel ve özel bir katkı da sizden geldi. Görüşlerinizi paylaştığınız ve konunun daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunduğunuz için teşekkürler.
SilGüzel bir yazı olmuş, elinize sağlık. Her bir paragrafından derin yazılar, tartışmalar çıkabilir ama içimden geçen bütün sorgulamaları "zaten bu dünyada misafiriz" diye susturdum.:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Bu dünyada misafiriz ama bizden sonrakilere hiçbir şey bırakmayacak gibi bir misafirlik anlayışı içindeyiz.
SilBizim bugün üzerinde yaşadığımız topraklar, dünya medeniyetine aittir. Anadolu bir potadır ve bu potaya giren tüm medeniyetler bu potada eriyip, kendilerine yer edinmişlerdir. Kendi kültürümüz de dahil, pekçok kültürün mirasına sahip çıkmak ve bu kültürleri geçmişten geleceğe taşımak bize düşmüştür bugün. Ancak, bu mirası o kadar hoyratça ve bilinçsizce kullandık ki, dünyanın pekçok ülkesinden yoğun eleştiriler aldık ve halen almaktayız. Yabancı dostlarımla tarihi mekanlara gittiğimde, ortadaki manzaralardan utanıyorum. Benim ülkemde olmamalı bunlar diyorum. Toplumumuzdaki bir başka kutuplaşma da böylesine konular üstünden yaşanabiliyor. Yazınızda belirttiğiniz pekçok ören yerine ait kalıntıları yurtdışındaki müzeler de gördüm ve o müzelerde çok ama çok az sayıda Türk'e rastladım. Londra'da, Berlin'de, Viyana'da, v.s. rastladığım turist Türk'leri hep bu şehirlerin önde gelen giyim mağazalarında gördüm. Eh, bu da birşeyler anlatmıyor mu bize?
YanıtlaSilBen de yurt dışında ve yurt içinde müzelerde gördüğüm Türklerin yüzde 90'ını nereyi ve niçin gezdiğini bilmeden gezermiş gibi gördüm. Ne bir kitap ne bir harita var ellerinde. Baktıkları taş Hititlerden mi veya Mısırlılardan mı ya da Azteklerden mi kalma hiç bir fikirleri yok, umurlarında da değil. Hep anlatırlar Japon prensi Mikasa Hattuşa'yı sorunca Evren mahcup olmuş ve kalkmış gitmiş Hattuşa'ya. Sonra da şaşkınlıkla sormuş yanındakilere "Bu adam bu taşları görmeye niçin geliyor Japonya'dan?" diye. Etrafındakiler de büyük olasılıkla bir casusluk ilişkisinden kuşkulandıklarını anlatmışlardır herhalde.
SilHocam, okullarda sebep sonuc iliskisi kurulmadan ezberletilen tarih derslerinin de bu ilgisizlikte payi buyuktur diye dusunuyorum.Okul hayatim boyunca nefret ettigim tarih, sizin ve Murat Bardakci gibi aydinlarin yazilariyla anlam kazanmaya basladi..
YanıtlaSilNe yazık ki biim tarih derslerimiz tarih bilinci vermeye yönelik değil.
SilHocam tarihe saygı duymak insana ve insanlığa saygı duymakla başlar. Bu satırları yazdığımda Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turunu seyrediyorum. Efes'i gösterdi.Nasıl topraklar üzeride yaşadığımızın farkında değiliz. Halbuki bizim çok ileride bir ülke olmamızı sağlayacak, tarihin üzeride oturuyoruz.Her biri aslında birer yol gösterecek bilgilerle dolu.Geçmişte bu topraklarda bulunan medeniyetler, zamanın ileri medeniyetlerinden ama faydalanmayı bilmiyoruz. Çünkü ölmüş bile olsalar, bizden önce yaşamış insanlara ve insanlığa saygı duymuyoruz.Saygı bekliyorsak saygı duymalıyız.
YanıtlaSilBir kültür hazinesinin üzerinde oturuyoruz ve farkında değiliz. Hatta daha kötüsü geçmişten kalanlara düşmanlık beliyoruz. Önde gelen kişilerin ilgisizliği halkı da aynı noktaya itiyor.
SilSonunda biri yazdi gelismisligi AVM lerin sayisiyla orantilayan zihniyet okusun ve bilgilensin (umarim!).
YanıtlaSilElinize ve akliniza saglik Mahfi bey
Teşekkürler
SilHocam ben dünyaya geldiğimde annem, babam yoğurdu üfleyerek yeseydi; heralde ben de yoğurdu üfleyerek yerdim. Aklım ermeye başladığında, bunun nedenini anlamaya çalışıp mantıklı bir gerekçe bulamasaydım, üflemekten vazgeçerdim ama yoğurt yemeye de devam ederdim. Yani mesele, başlangıç noktası ve karın doyurmakla ilgili olsa gerek. Tabii bunlardan ilki, dogmatik olmayan, sorgulayıcı eğitim altyapısının eksikliğinin; ikincisi ise tüketim toplumu olmanın neticeleridir diye düşünüyorum. Ama sadece düşünüyorum...
YanıtlaSilSümela Manastırında çektiğim resmin karın doyurmakla bir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Bu yalnızca bizden olmayan bir kültüre karşı sergilenen vahşi tepkiden ibaret. Koruyamamış olmak da aynı kültürel tepkiye dayalı bir boşvermişlikten kaynaklanıyor. O fresklerin önüne kırılmaz camdan koruma kalkanları yapılsaydı hiç bir şey olmazdı. Haydi insanlar bunların üzerine yazı yazmayı marifet sanıyor, ya bunları korumakla görevli olanlar? Kimsenin aklına bunların önüne koruma camları ya da kafesleri yapmak gelmiyor mu? Sonuçta bize emanet olan bir kültür mirasını kazıyarak yok ediyoruz. Sonra da dünyada en büyük 10 ülkeden birisi olmak hayalini kuruyoruz. Ne demiş Samuelson? "Yalnız milli gelirle yaşanmaz."
SilKarın doyurmak ile ifade etmek istediğim, resmin daha geneline ilişkin bir eleştiriydi aslında hocam. Ticari bir amaç güdüyor olsaydık tarihi nesnelerden, objelerden, yapılardan, muhtemelen çok daha dikkatli ve hassas davranırdık. Samuelson'un belirtmek istediğini, belki de farklı bir ifade ile söylemiş oldum. Gerçi yanıtınız, bana daha önce düşünmediğimi akıl ettirdi:"bizden olmayan kültüre karşı sergilenen vahşi tepki". Açıkçası fotoğraftaki olayın altında bunun olabileceğini düşünmemiştim, ama haklısınız. Bu nedenin tek başına varlığı bile can sıkıcı. Ayasofya'ya ilk defa girdiğimde, farklı kültürleri, inançları bir arada görmek beni etkilemişti ve o an dünyadaki her insanın Ayasofya'yı görebilmesini istemiştim. Ama aslında bazı gruplar için yapının kullanım şekli, tarihi bir rövanş algısını yansıtıyor.
SilKoruma, kollama, hatta zarar vermeme farkındalık ile gelişiyor. Bilmem ama daha iyi durumdayız yakın geçmişe göre. Bunun çok örneğini gördüm; hatta bir tanesi bize anlatırken "çocukken burası gavurun yeri diye kırar dökerdik, içeri girip çişimizi yapardık, bilseniz şimdi ne kadar pişmanım" demişti. Eksiğimiz mi? Bol elbette. Değinilmiş yazıda ve yorumlarda. Ama daha iyi olacağına inanıyorum. Biraz da okusak iyi olacak.
SilSümela özelinde sanki sadece bizim insanımız yazmış algısı ortaya çıkmış. Fresklerin üzerinde 60'lı yıllarda ziyaret etmiş pek çok yabancı isim ve tarih belirterek imzasını atmış. Elimde çektiğim fotoğrafa baktım, 1800 sonları, 1900 başlarından yazılar bile var.
Hocam sanırım yazınızda bahsedilen yerlerde destanlastirdigimiz bize ait olduğunu düşündüğümüz bir olağan üstü kahramanlık hikayesi yok...aksi halde olağan hikayeler ilgimizi cekmiyor...onca kahramanlık da olsa hurafeler uydurulan kadar kac kişi gelibolu yu gormustu ki...yazınız icin teşekkürler...
YanıtlaSilDoğru diyorsunuz.
SilHocam tarihimizi inceledim korktum. Hiristiyan Evanjelistlerin şu anki plan ve düşünceleri bu topraklardan bizleri atmakmış, gerekçeleride Tanrıların yürüdükleri topraklarda yaşamamızmış,
YanıtlaSilSaygılarımla,
Korkmayın bizi buradan atsalar bile her şeyi harap ettiğimiz için ellerine bir şey geçmez.
SilSayin hocam,
YanıtlaSilOncelikle tarih bilincinin koklesmesiyle yurt bilinci arasindaki korelasyon prensibine isaret ettiginiz bu kiymetli yaziniz icin sukranlarimi sunmak istiyorum.
Tarihin doga tarafindan perdelenen boyutunu gunyuzune cikarma disiplini olan arkeolojinin ve bu yolla biz modern donem insaniyla bulusturulan eski kultur ve medeniyetlerin gunumuzdeki yurt ve yerlesiklik bilinciyle ilintilendirilmesi, o kultur ve medeniyetlerle modern hemzeminleri arasinda bir duygudaslik tesisi olusturulmasindan ayri degerlendirilmesi guc bir surec olarak gorulebilir. 19. yuzyilin romantik milliyetcilerinden bu yana modern kurum ve yapilarin Avrupa'daki milliyet kaliplarina aidiyet hissini insa edebilmek icin tarihten ve tarihi kalintilardan guc alabilmis olmalarinda, Avrupa halklarinin Roma-Germen ikili ekseninde zamanla Judeo-Hiristiyan gelenegin de dahil oldugu bir surekliligi tecrube etmis ve benimsemis olmasinin cok onemli bir payi var. Ulkemizde ise Avrupa'daki bu antik devir/ortacag/modern donem medeniyet suregenligi algisinin emsali bir ortak tarih anlayisinin olusum seruveninde, birinci ayagi ulusumuzun Anadolu'ya yepyeni bir kultur olarak girerek onceki kulturleri kulliyen hukumsuzlestirdigi, ikinci ayagi ise Cumhuriyetimizin kurulusuyla Anadolu'nun son binyilina damga vuran Turk monarsilerinin kulturel mesruiyetinin tum boyutlariyla hukumsuzlestigi yonunde iki kopus algisi mevcut. Bu iki algi, Avrupa'daki Latin-Judeo-Hiristiyan ya da Germen-(Judeo)-Hiristiyan sureklilik algisinin bir benzerinin toplumsal zihinde oturmasini engelleme potansiyeli tasimakta. Bu cercevede, ulkemizin bir medeniyetler besigi ve Alacahoyuk'ten Anitkabir'e bir kulturel sureklilik manzumesi oldugu yonunde dunya kamuoyu nezdinde yerlesmesine calistigimiz alginin halkimizin zihninde de tahkim edilebilmesi icin, Anadolu'nun antik medeniyetlerinin 1071 sonrasi Anadolu Turk medeniyetiyle iliskisinin organik bir sekilde, tipki Ronesansta Antikite-Hiristiyanlik geciskenliginin saglandigi gibi ortaya serilmesi, ayrica Anadolu Turk monarsilerinin (Selcuklu ve ozellikle Osmanli) kulturel (siyasi degil) mirasina karsi entelektuel cevrelerimizde bilissel duzeyde sergilenen soguklugun asilarak, halkimizin birincil duzeyde atasi olarak algiladigi bu kulturel katmanin tarih bilincimizdeki izlerinin daha saglikli bir bicimde irdelenmesinin yolunun acilmasi gerektigi kanaatindeyim.
Saygilarimla.
Değerli görüşlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Bizim asıl sorunumuz halkın bilinçsizliğinden çok buraları korumakla görevli olanların boşvermişliği. Eğer buraları korumakla görevli olanlar görevlerini hakkıyla yapsalar bu barbarlar Sümelanın içindeki o freskleri nasıl çizebilirler? Yani bizim öncelikle aydınlarımızı ve buraları korumakla görevli olanları bilinçlendirmemiz gerek.
SilSümela yı gördüğümde ben de çok üzülmüştüm.'gavurların'yaptığı freskleri tahrip etmek genel zihniyetimizin doğal sonucu ama böyle değerli tarih hazinelerinin yetkililer tarafından korunması şart tabiki...Annita'nın Lanetini okuduktan sonra bende de merak uyandı ve Hattuşa'ya gitmek için yol arkadaşı aradım..Ayıptır söylemesi bizim emekli arkadaş (kulakları çınlasın/patlasın) o bölgenin çorak ve manzarasız olduğunu ileri sürerek katılmak istememişti..TED ve Hacettepe mezunu bir kişinin bu ilgisizliği insanımızın genel özelliğini yansıtıyor olmalı
SilÇok güzel bir anekdot bu. Demek çorak diye gelmedi. Evet aydınlarımızın bile yaklaşımı böyle.
SilÇok Degerli Mahfi hocam
YanıtlaSilSizin Tarih ile ilgili yazılarınıza ve Hitit tarihine ilgim Sn.Kerem ALKİN hocamın sizin Anitta'nın Laneti kitabinizi önermesi ile başladı.
İnanın köklerin farkında olma konusunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Ben Hatay'lıyım ve otuz üç yasıma kadar memleketime hep akraba ziyareti ve yeme ićme turizmi (kebap künefe : ) şeklinde gidiyordum .ilk defa iki hafta önce gittigimde Arkeoloji mozaik müzesi , saint pierre kilisesi ve habibi neccar'a gittim.
Şimdi "farkindalığın" ne demek oldugunu daha iyi anlıyorum.Bana ekonomi ve tarih konularında insan olmanın gereği olan bu "farkındalığı" kazandırdığınız için sonsuz teşekkürler.
Saygılarımla
Fatih BARIŞ
Estağfurullah. Böyle bir farkındalıkta benim de katkım olduysa ne mutlu.
SilSayın Mahfi hocam,
YanıtlaSilHem ekonomi hem de tarih ile ilgili çalışmalarınızı ilgiyle takip ediyorum. Öncelikle çok teşekkür ederim. Konusu değil ancak mail adresinize Volkan ismi ile göndermiş olduğum maili okumanızı rica ediyorum. göndermiş olduğum adres bosphorus0410@hotmail.com
İlginiz için şimdiden teşekkür ediyorum.
Volkan GÜLER
Böyle bir mail gelmedi. Bir kez daha yollar mısınız?
SilKeşke O fresklerin yüzyıllardır zamana karşı kendini koruyabilme gücüne destek olarak yetkililerimiz de bu değerli hazineyi korumak için aynı güçte istekli olabileselerdi...Dünyanın belki en eski toprakları değil üzerinde yaşadığımız bölge ancak Asya'da daha yaşlı topraklar Anadolu'daki gibi sıklıkla ve çok sayıda el değiştirmedi. Merkezi konumu ve jeopolitik önemi nedeniyle yüzlerce önemli uygarlığa ev sahipliği yapmış bu bölgedeki muazzam tarihi ve kültürel sentez mirasının ise son mirasçılarının bu denli ilgisiz yetkililerce temsil ediliyor olması da çok acı verici maalesef...
YanıtlaSilNe yazık ki öyle. İkide bir de Anadolu mozayığından ve hoşgörüden söz ediyoruz ama gerçek bu kadar acı. Bir kilise duvarındaki freske karşı taşan kin ve nefret o mozayığın gerektirdiği hoşgörünün ne kadar zayıf olduğunu ortaya koyuyor. İnsan bu duvarları görünce Fatih'in Ayasofyanın duvarlarını niçin alçıyla kaplattığını şimdi daha iyi anlıyor. Yoksa Ayasofyanın duvarları da bu halde olacakmış.
SilSümela'yı gezerken duvar fresklerini gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm. O zamana kadar tanıtım konusunda elimden geleni yapmaya çalışıyor ve özellikle yabancılara mutlaka Türkiye'yi ziyaret etmeleri gerektiğini heyecanla anlatıyordum. Aslında çocukluğumda Ege'de kilise duvarlarında benzer vandallık izlerini görmüştüm ama Sümela beni nedense çok etkiledi. O zamandan sonra yavaş yavaş eski heyecanımı yitirdim. O nedenle de bu konulardaki yazılarımda üslubum öteki yazılarıma göre sert oluyor.
YanıtlaSilBir Çorum'lu olarak yazınızı üzüntü içinde okudum Mahfi Bey. Haklı serzenişe ne denir? son zamanlarda Hattuşa' da gayet olumlu gelişmeler olsa da yeterli değil tabi hiç bir şekilde. Sümela'ya dair fotoğraflarınıza baktığımda ise Sümela gezimde de ne kadar üzüldüğümü hatırladım. Fakat şunu da söylemeden geçemeyeceğim, Sümela'da 1960'larda Amerikalı bir askerin adının kazınmış olduğunu ya da Yunanca bir takım yazıların bulunduğunu da hayretle gördüm. Biz geçici görevli gibi davranıyoruz da bu adamlar neden sanki kendilerini hiç ilgilendirmiyor gibi hareket ediyorlar. Kısacası tarihe yapılan haksızlıklar büyük oranda eğitimle ilgili diye düşünüyorum. Bizde zaten takdir edersiniz ki okullarda en sevilmeyen dersler arasındadır tarih...
YanıtlaSilSon zamanlarda Çorum'da Hitit uygarlığıyla ilgili gerçekten de büyük gelişme var. Vali Atıl Uzelgün'ün başlattığı çalışmalar şimdiki vali Nurullah Çakır tarafından geliştirilerek sürdürülüyor. Geçenlerde İstanbul'da Hitit etkinliği yapıldı ben de konuşmacı olarak katıldım. Çok iyi gelişmeler var. Tanıtım çalışmaları oldukça başarılı. Ama yeterli değil. Cumhurbaşkanı, Başbakan oralara gitmeli, gezmeli toplumu buraları gezip görmeye davet etmeli. Ben yıllardır yazar çizer ve anlatırım kimseyi buralara gitmeye ve bir kaç kelime etmeye ikna edemedik.
SilSümela konusunda haklısınız. Vandallık bize özgü bir konu değil. Ama bir yerin evsahibi evinin camını kırıyorsa ötekiler de öbür camlarını kırarlar.
Sevgili hocam yazınıza konu HİTİTLER binlerce yıllık bir tarih,birikim.Biz bırakın Hititleri yakın tarihimize ait birçok bilginin yanlış ve yanlı olduğunu,bize dayatılan her doğrunun aslında öyle olmadığını yeni yeni görmeye başladık.Bence ilk önce yakın tarihimize bir el atılmalı Cumhuriyet döneminden başlayarak geriye doğru gidilip geçmişimiz didik didik edilmeli.Tıkanmış ve ezberci bir eğitim sisteminden bahsediyoruz.Bu arada bu konulara öncülük edecek çatı kurum olan kültür bakanlığının bütçesinin de diğer bakanlıkların bütçesi ile karşılaştırmasını yaparsak sanırım sorunun kaynağına daha fazla yaklaşırız.Bana göre zihni bir dönüşüme sonrada bu dönüşümü destekleyecek mali kaynaklara ihtiyacımız var.Belki alakasız olacak ama AVM'lere alışveriş ihtiyacı dışında sosyalleşmeye giden yığınların yüzde biri bu ülkede müze,ören yeri geziyor mu?
YanıtlaSilNe yazık ki gezmiyor. Gezenler de zaten şöyle bir bakıp çıkıyor. Oradaki heykellerin hangi tarihi temsil ettiğiyle ilgili bir bilgi edinme ihtiyacı duymuyor. Bu bir eğitim meselesi tabii. Sonuçta öğrenciye ne öğretirsek o da ona göre biçimleniyor.
SilGeçen yıl Ankara'dan Erzurum'a yapacağım bir yolculuk sırasında vaktim de olduğundan geçerken Hattuşa'yı göreyim dedim. Planlamadığım bir gezinti olduğu için hiç hazırlık yapamamıştım. Ankara'dan Hattuşa'nın olduğu Boğazkale'ye bilet almak istediğimde oraya otobüsün olmadığını öğrendim. Sungurlu'ya gitmem gerektiği, en yakına bulabileceğim otobüsün oraya olduğunu söylediler. Sungurlu'ya gittim. Sungurlu'dan Hattuşa'ya otobüs bulabileceğimi düşündüm. Meğer yokmuş. Boğazkale'ye kadar otobüs bulabileceğimi söylediler. Pazar günü olduğu için o bile yokmuş. Tek çare taksiyle gitmekti. inanın Hattuşa'ya gitmek için taksi bulmakta bile zorlandım. Hattuşa'ya gittiğimde bana alanı gezdirecek rehber de bulamadım. Koca Hattuşa'da, Hattuşa'yı gezmeye gelen tek bir Japon kafilesinin konuşmalarından bir şeyler çıkarmaya, öğrenmeye çalıştım.
YanıtlaSil