Son Dönemde Sık Kullanılan Ekonomik Deyimler
Yumuşak iniş (soft landing), sert iniş (hard landing), ekonominin
soğutulması ya da ekonomide frene basılması
Bir ekonominin kaynaklarını ideal
düzeyde kullandığı bir dengede gerçekleştirdiği büyüme oranına o
ekonominin potansiyel büyüme oranı adı verilir. Genellikle bir ülke potansiyel
büyüme oranı dolayında bir büyüme sürekliliği yakalarsa sağlıklı bir ekonomik
denge içinde büyüyebileceği kabul edilir. Bu tanımdan giderek bir
hesaplama yapmak çok kolay olmadığı için uzun yılların büyüme ortalaması bir
çeşit potansiyel büyüme oranı olarak kabul edilir. Bu oran Türkiye için
yaklaşık olarak yüzde 5 dolayında bir orandır. Türkiye bu oran dolayında bir
büyüme serisi yakaladığında ekonomik dengesini bozmadan büyümeyi sürdürebilir.
Türkiye 2010 yılında yüzde 9, 2011 yılında
yüzde 8,5 oranında büyüdü. Yani Türkiye son iki yılda potansiyel büyüme
oranının çok üstünde bir oranda büyümeye ulaştı. Potansiyel büyümenin bu kadar
zorlanması cari açığın yüzde 10’lara gelip dayanmasına yol açtı. Bunu
sürdürebilmek imkân dışı görünüyor. Çünkü bu kadar büyük bir cari açığın
finansmanı, hele böyle bir kriz ortamında giderek imkânsız hale geliyor. Bu
durumda ekonominin yeniden potansiyel büyüme hızına geri döndürülmesi ve cari
denge gibi öteki dengelerdeki bozulmaların onarılması gerekiyor.
Bir ekonominin potansiyel büyüme hızının
üzerindeki bir büyüme hızından tekrar potansiyel büyüme hızı dolayına dönüşüne
yumuşak iniş deniyor. Eğer büyüme hızının düşüşü potansiyel büyüme hızının çok
altında bir düzeye giderse buna da sert iniş adı veriliyor.
Potansiyel büyüme oranı yüzde 5
olan bir ekonomi düşünelim. Bu ekonomide büyüme oranı yüzde 10 olarak
gerçekleşmiş olsun. Bu büyüme oranına çıkılırken cari açık da yüzde 10 düzeyine
çıkmış ve finansman zorlukları doğmuş bulunsun. Bu ekonominin, cari açık ve
finansman zorlukları nedeniyle çöküntüyle karşılaşmaması için büyüme hızının potansiyel
büyüme oranı olan yüzde 5’ler düzeyine indirilmesine yumuşak iniş denebilir. Eğer
bu iniş sırasında ölçü tutturulamaz da büyüme örneğin yüzde 2’ler düzeyine
inerse buna sert iniş denebilir. Aynı ekonomide gerçekleşmiş büyüme hızı örneğin
yüzde 7,5 ise ve yüzde 5’lere inilmesi hedefleniyorsa buna da ekonominin
soğutulması ya da frene basılması denebilir.
Mali uçurum (fiscal cliff)
Mali uçurum deyimiyle kastedilen şey, ABD’de
2012 sonunda ve 2013 başında otomatik olarak yürürlüğe girecek bir dizi mali
kuralın yaratacağı tahmin edilen olumsuz ekonomik etkilerdir. Bu kural
değişikliklerini iki başlıkta toplayabiliriz: (1) Vergiler: Bush döneminde
yürürlüğe konulan vergi indirimleri eğer Kongre tarafından bir yenileme
yapılmazsa 2012 yılı sonunda ortadan kalkacak ve sistem eski vergi yüklerine
geri dönecek. (2) Harcamalar: Geçtiğimiz yıl kabul edilen partiler üstü yasa
ile de 2013 yılbaşında 1,2 trilyon dolarlık bütçe kesintisi yapılacak.
Vergi indirimlerinin kalkması ve bütçe
harcamalarının kesilmesi sonucu ekonomide canlılığın kaybolmasından ve sistemin
yeniden resesyona girmesinden endişe ediliyor. ABD Bütçe İdaresi (OMB) bu
düzenlemelerin bu şekilde yürürlüğe girmesinin ekonomik büyümeyi yüzde 0,5’e
düşüreceği görüşünde.
Kongre’nin bu konuyu çözüp çözmeyeceği
konusunda görüş farklılıkları var. Geçen yıl benzer bir sıkıntı borçlanma
tavanı konusunda yaşanmış ve Hazine’nin borçlanma tavanına ulaştığı yani artık
yeni borçlanma yapamayacak aşamaya geldiği sırada Kongre sorunu çözmüştü. Bu
kez de benzer bir gelişme yaşanacağını ileri sürenler çoğunlukta bulunuyor.
Buna karşılık bu sorununun çözümlenememesi ABD ekonomisi için yeni resesyonun
başlangıcı olabilir.
Niceliksel gevşeme (quantitative easing)
Ekonominin yaygın uygulama alanı bulmuş para
politikası araçlarıyla canlandırılmasının mümkün olmadığı hallerde uygulanan
bir para politikası aracıdır. Bu politika çerçevesinde merkez bankaları,
bankaların ve diğer kurumların ellerinde bulunan finansal varlıkları (tahvil,
bono, varlığa dayalı menkul kıymet vb) satın alarak karşılığında bu bankalara
ve kurumlara para verirler. Böylece ekonomiye karşılığı ve limiti teorik olarak
belirli bir miktar yeni para enjekte edilmiş olur. Bunun para basmaktan tek farkı
limitinin ve tahvil, bono gibi bir karşılığının olmasıdır. Para basmanın bir
limiti olmadığı gibi karşılığında verilen bir menkul kıymet de bulunmamaktadır.
Dolayısıyla niceliksel gevşemenin para basmaya göre daha az enflasyonist etki
yaratması beklenir. Uygulamada da öyle oluyor.
Sukuk
Hazine geçen hafta 1,5 milyar dolarlık sukuk (kira sertifikası) ihraç etti. İhraca katılan 250 yatırımcıdan 8 milyar dolar dolayında talep geldiği açıklandı. Satılan kira sertifikalarının % 58’i Ortadoğulu, % 13’ü Avrupalı, % 12’si Asyalı, % 9’u Türk, % 8’i ABD’li yatırımcılara satıldı. 5,5 yıl vadeli olarak ihraç edilen kira sertifikalarının yatırımcıya yıllık kira getirisinin MS + 1,85 bp yani yaklaşık yüzde 2,8 dolayında olacağı ifade edilmiş bulunuyor.
Sukuk
Hazine geçen hafta 1,5 milyar dolarlık sukuk (kira sertifikası) ihraç etti. İhraca katılan 250 yatırımcıdan 8 milyar dolar dolayında talep geldiği açıklandı. Satılan kira sertifikalarının % 58’i Ortadoğulu, % 13’ü Avrupalı, % 12’si Asyalı, % 9’u Türk, % 8’i ABD’li yatırımcılara satıldı. 5,5 yıl vadeli olarak ihraç edilen kira sertifikalarının yatırımcıya yıllık kira getirisinin MS + 1,85 bp yani yaklaşık yüzde 2,8 dolayında olacağı ifade edilmiş bulunuyor.
Sukuk, Arapça’da sakk’ın
çoğuludur. Sakk, finansal sertifikaları ifade eder görünse de yaygın kullanımda
tahvil ya da bononun İslamdaki karşılığıdır. Yaygın kullanımda sukuk
yanlışlıkla sakk’ın yerini almış ve tekil ya da çoğul ayrımına bakılmaksızın bu
enstrümanın genel adı haline gelmiştir.
Faizli tahvil ödünç paraya karşı
verilen bir çeşit ödeme sözünün kağıda dökülmüş halidir. Vadesi geldiğinde
alınan ödünç para tutarıyla birlikte kullanım bedeli olarak bir faiz ödenir. Ya
da faiz belirli bölümlere bölünüp ayda bir, üç ayda bir ya da altı ayda bir
ödenir. Vade sonunda borcu alıp tahvili ihraç eden, borcu faiziyle birlikte
ödeyip tahvilini geri alır ve işlem tamamlanmış olur.
Sukuk bir anlamda faizsiz
tahvildir. İslam hukuku (şer’i hukuk) faizi günah olarak kabul ettiği için faiz
taşımayan tahviller batıdaki faizli tahvillerin yerini almıştır. İlke olarak
bir grup varlık ya da başka tür yatırım bir araya toplanıp bunların geliri
karşılığında sukuk ihraç edilir ve elde edilen gelirden sukuk sahiplerine pay
verilir. Paylar baştan belli edilir ve açıklanır böylece sukukun getiri
açısından faizli tahvilden pek bir farkı kalmaz. Sukuk, uygulamada tahvile
benzediği kadar seküritizasyon denilen varlıkları parasallaştırma operasyonuna
da benzemektedir. Bu yolla gelecekteki nakit akımı önceden tahsil edilmiş
olmaktadır.
Sukuk, diğer senetlerden farklı olarak varlığa dayanmak
zorundadır. İhraç edilen bütün sertifikaların temelinde gerçek bir ticari
ilişki ve gözle görülebilir maddi bir gerçeklik istenmektedir.
Sukuk, dayandığı mal ya da işleme
göre isim alır. Eğer sukuk bir borcun devir alınmasına dayalıysa sukuk
murabaha, bir varlığa dayalıysa sukuk al icara, bir projeye dayalıysa sukuk al
istisna ya da bir yatırıma dayalıysa sukuk al istihmar adını alır. Bunların
içinde en yaygın uygulama alanı bulmuş olanı varlığa dayalı olan sukuk al icara
ya da sukuk-u icara adı verilen kira sertifikasıdır. Hazine’nin geçen hafta
ihraç ettiği de sukuk-u icara yani varlığa dayalı sukuk sertifikası ya da
Türkçe karşılığıyla kira sertifikasıdır.
Sukuk’u faizli tahvillerden
ayıran üç unsur vardır: (1) Sukuk, bir varlığın ya da kâr veya gelir getiren ticari
veya sınai bir teşebbüsün sahipliğine dayanmalıdır. (2) Sukuk sahiplerine
yapğılacak ödemeler bu varlık ya da teşebbüslerin maliyetlerden sonraki
kârlarından pay olarak ödenmelidir. (3) Sukuk sahiplerine vade dolduğunda
ödenecek tutar varlık ya da teşebbüslerin o tarihteki piyasa değerini ifade
etmelidir.
Hızla büyüyen küresel sukuk
piyasasının yılsonunda 44 milyar dolar büyüklüğe ulaşacağı tahmin ediliyor.
Orta gelir tuzağı
Dünya Bankası, 2010 yılı
verilerine göre kişi başına yıllık ortalama geliri 1.006 doların altındaki
ülkeleri düşük gelirli, 1.006 dolar ile 12.275 dolar arasındaki ülkeleri orta
gelirli ve 12.276 doların üzerinde olan ülkeleri yüksek gelirli ülkeler olarak
sınıflandırıyor. Dünya Bankası, orta gelirli ülkeleri de ikiye ayırıyor ve 3.975
doların altında yıllık ortalama kişi başına geliri olan ülkeleri düşük orta
gelirli bunun üzerindekileri de üst orta gelirli ülkeler kategorisine sokuyor. Bu sınıflandırmaya göre Türkiye 10.444 dolarlık kişi başına
geliriyle üst orta gelirli ekonomiler arasında yer alıyor.
Bir ülkede kişi başına gelirin 10
bin dolarlar düzeyine gelip de o düzeyde tıkanıp kalmasına, yani ülkenin bir
üst gelir gruba çıkamamasına orta gelir tuzağı deniyor. Orta gelir tuzağına
düşen ekonomilerin tipik özellikleri arasında düşük yatırım düzeyi, imalat
sanayiinde yavaşlama, sanayi üretimi farklılaşmasında sınırlı kalma, emek
piyasasının koşullarının uygunsuzluğu gibi nedenler yer alıyor. Bu çerçevede
bir ekonominin doğal kaynakları sınırlıysa, nüfusu büyük ve hızlı çoğalıyorsa, sanayide
yeni buluşlara açık bir yapısı yoksa orta gelir tuzağına düşmesi kaçınılmaz bir
sonuç olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye son beş yıldır 10 bin dolar düzeyindeki lişi başına yıllık ortalama gelirini 12.276 dolarlık sınırın üzerine taşıyamadığı için orta gelir tuzağına düşmeye aday ekonomiler arasında gösteriliyor. Kore’nin orta gelir tuzağına
yakalanmamasının altında yatan en önemli neden olarak bilim ve teknolojiyi esas
alan yaratıcılığı teşvik eden yeni bir eğitim sistemini oturtmuş olması gösterilmektedir.
Bir de fakirlik tuzağı kavramı var. Eğer bir ülke yüksek nüfusuna karşılık
sınırlı doğal kaynaklara sahipse bu durumda kişi başına gelirini artıramıyor ve
orta gelir düzeyine çıkaramıyorsa buna da fakirlik tuzağı deniyor.
CDS
CDS
primi ne kadar yüksekse ülkenin riski de o kadar yüksek demektir. Ya da daha
doğru bir ifadeyle belirtmek gerekirse bir ülke ne kadar riskli görünüyorsa CDS
riski de o kadar yüksek oluyor
CDS
CDS credit default swap, borçlu
durumda bulunan kurumun ya da devletin borcunu ödeyememe olasılığına karşı
alacaklının hakkını garanti altına alan bir çeşit sigorta uygulamasıdır.
Diyelim ki X ülkesi Hazinesinin 1 yıl vadeli yüzde 5 dolar faizli 100 dolar
tutarlı tahvilini satın aldınız. Normal olarak yılsonunda bu tahvili verip
karşılığında 105 dolar tahsil etmeniz gerekiyor. Diyelim ki X ülkesinin bu
tahvilin karşılığını ödemesinin riskli olduğu kanısındanız ve bu ödemeyi
garantiye almak istiyorsunuz o zaman o tahvili CDS işlemi yapan kurumlardan
birine götürüp 2 dolar o kuruma ek ödeme yaparak onun da garantisini
alıyorsunuz. Bu ek ödemeye CDS primi deniyor. Bu durumda faiz getiriniz 3
dolara düşüyor ama ülkenin tahvil bedelini ödeyememesine karşılık siz başka bir
kurumdan bu bedeli tahsil edebilme garantisi almış oluyorsunuz. Bu kurum size
tahvilin faiziyle birlikte bedelini ödüyor ve sizin yerinize borçlu ülkeye o
muhatap oluyor.
Hocam, aynı cümle içinde hem "potansiyel büyüme" hem de "denge" kelimeleri mevcut. Her büyüme veya küçülme dengesizlik hali değil midir? Sonuçta bir önceki denge bozulmuş oluyor.
YanıtlaSilMali uçurum konusunda bir düzeltme yapmak istiyorum. Geçen yıl Kongre'deki 2 parti 10 yıllık bir süre için 900 küsür milyar dolarlık bir kesintide anlaşmıştı. Ve bu paket 2012 mali yılında uygulanmayacaktı. Geriye yine 10 yıllık bir süre için yapılması gereken 1.2 trilyon dolarlık bir kesinti kalmıştı. Kongre'deki partiler uzlaşma sağlayamazsa otomatik kesintiler devreye girecek. 10 yıl için toplamda 2.1 trilyon dolarlık kesintinin 2013 mali yılına tekabül eden kısmı 150-200 milyar dolar arası bir rakam.
Hocam bir de niceliksel gevşeme ile para basmanın farklı şeyler olduğunu sanmıyorum. Son 3-4 yılda enflasyonist etkilerin daha az olmasının nedeni verilen likiditenin banka rezervi olarak tutulması ve M1 para arzına dahil olmamasıydı. Şimdi merkez bankası değil de devlet hazinesi taze sıcacık parayı bassa, bankalar da bunu rezerv olarak tutup piyasaya vermese yine enflasyonist etkiler az olur.
Her değişiklik hali eski dengenin bozulması ve yeni bir dengenin ortaya çıkmasıdır.
SilÖteki iki konudaki katkıya da teşekkürler.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilHocam, yazınızda ki son detaylar aslında günü kurtarmak olarakta yorumlanabilir mi? Kalıcı çözümler değil.Aslında Dünya için yeni mali düzen gerekli mi acaba? Saygılarımla.
YanıtlaSilEvet bunlar kısa dönemli önlemler. Orta uzun dönemde daha esaslı önlemler gerekecek.
SilFed mortgage'a dayalı varlıklarda 40 milyon dolarlık tahvil alım kararı niceliksel genişleme örneği ve Fed enflasyonda bozulma görülene kadar bu alımı sürdüreceğine dair açıklamalarda bulundu.Bu yöntem ne kadar doğrudur?
YanıtlaSilDoğru bir yöntem olmasa bile bugünü kurtarmak için yapabilecekleri başka bir şey yok. "Denize düşen yılana sarılır" gibi.
SilQE nin nasıl daha az enflasyonist olduğunu biraz daha acar mısınız? Tüm mesele istendiğinde piyasaya geri verilerek parayı piyasadan çekme şansı sunan tahvil ve bonolar mı?
YanıtlaSilBirde "para basma" tabirinin pratikteki karşılığı nedir, hangi yollar izlenerek uygulanır? Para piyasa hangi yollarla verilir ve istendiğinde nasıl geri çekilir?
FED, bankalardan varlık aldığı zaman onu bilançosunun aktifine kaydediyor. Pasifte ise bankalara tahsis ettiği rezervler oluyor. Bu rezervler ise banka bilançolarının aktifinde yer alıyor. Ama FED'in bankalara bu kadar rezerv pompalamasının ana nedeni bankalar arası kısa vade faizi (FED funds rate) sıfır düzeyinde tutmak istemesinden kaynaklanıyor. Yoksa o rezervlerin ekonomiye enjekte edilip enflasyonun coşmasını istemiyor. Bu yolla kısa vadeli reel faizleri negatif bölgede tutarak varlık fiyatlarını desteklemek, ekonomiyi canlandırmak istiyor. FED'in QE'ler vasıtasıyla verdiği likiditenin bir kısmı para arzına dahil oluyor, çoğu piyasaya girmiyor, FED'te tutuluyor ve enflasyonist etkiler daha sınırlı oluyor. Piyasada para miktarının artırılması yalnızca FED'e bağlı değil. Bankalar isterse kredi arzını artırarak para miktarını artırabilirler.
SilABD ekonomisini aylardır trilyon dolarlık bütçe açıkları ayakta tutuyor. Coni bankaya olan borcunu ödeyince, banka Coni'nin ödediği parayı devlete borç veriyor. Böylece para sistemden çekilmemiş oluyor. Ayrıca bankalar orta-uzun vadeli hazine kağıtlarının faiz riskini taşımak istemedikleri için devreye FED giriyor. Riski FED üstleniyor.
FED, ekonomi günün birinde toparlanırsa bilançosundaki varlıkları satarak bankalar arası kısa vade faizi tekrar yükseltmeyi düşünüyor. Aslında piyasadan para çekmiş olmuyor, yalnızca banka rezervleri azalıyor ve bu da faizi yükseltiyor. FED, enflasyonla elindeki varlıkları hiç satmadan da mücadele edebilir. Mesela minimum bir borçlanma faiz oranı belirleyebilir (%2-3 gibi). Bu faiz mevduat faizleri için taban oluşturur. Kişiler, firmalar paralarını harcamak yerine bankaya yatırırlar. Yükselen kredi faizleri de borçlanma isteğini azaltırsa paranın devir hızı düşer ve bu enflasyonu frenler.
Soru ve yanıt için teşekkürler.
Silmevzu günü kurtarmaksa gene keynes gene uzun vadede hepimiz ölüyüz değil mi hocam?
YanıtlaSilbir de büyümeden bahsetmişken bu aralar sıkça konuşulan orta gelir tuzağı var.
maratonda hep aynı sıralardayız. hep büyüyoruz ama konvoyda giden öndeki araçlarla arkamızdaki araçlara olan uzaklığımız hep aynı.
bir de abd nin sağlık (sosyal güvenlik) harcamaları sağlıksız bir şekilde günden güne artıyor. ileride de acaba bu sebepten diğer ülkeler de sıkıntılara girebilir mi?
bu sıkıntılara gelişmekte olan ülkeler de girebilir mi?
tıpçı bir arkadaşımın öngörüsü, artık iktisat gibi bölümleri bitirenler avm işletir gibi hastane işletecek diyor.
türkiye'de de yansımalarını görmek mümkün galiba. abd de bazı ilaçları, bakkaldan şeker alır gibi almak mümkünmüş yanılmıyorsam. yani eczane dışında market gibi yerlerden ilaç satışından bahsediyorum. son zamanlarda eczanelere gidilen kısıtlamalar da (akşam 8 den sonra kapatılması, haftasonları nöbetçi eczane olayına geçilmesi pazar günü neyse de cumartesi günü bölgede sadece nöbetçi eczane açılması bana mantıksız geldi) bunun yansıması olsa gerek. devletin artık yegane görevi güvenliği sağlamaktan ibaret olacak sanırım. paran varsa hastasın tedavin mümkün. yoksa sen bir ölüsün.
liberalleşme, devletin küçülmesi böyle de akıp gidiyor.
yanlışım varsa düzeltin hocam.
abd nin geçen sene yaşadığı borç tavanı yükseltme krizine neden olan parti boston tea parti. the newsroom izleyenler ya da izleyecek olanlara ipucu olsun :)
zaten bu parti yüzünden s&p abd nin asırlık notunu kırdı.
Bütün saptamalar bana da doğru görünüyor. Bir ekleme yapayım sağlık sosyal güvenlik harcamaları bizde de inanılmaz hızla artıyor.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilKörfeze kentsel dönüşüm fonu satalım..Devlet kentsel dönüşüm sürecinde riskli ve depreme dayanıksız kentsel dönüşüm bölgelerinde Binanın yıkımı için oybirliği yerine oy çokluğu öngörecek..Ve yıkıma itiraz eden daireleri kamulaştıracak ya..Bu kamulaşan daireler sıfırlandığında 200 000TLye kamulaştırılmışsa en az 300 000 Tl ye satılır:.Bunun finansmanını da kentsel dönüşüm fonu üzerinden yapıp, karlı olacak bu fonu faizsiz kazanç arayan körfeze satarız..finansman yükünün önemli bir kısmı kamunun üstünden kalkar
YanıtlaSilSonunda bunlar borç kağıdıdır ve borç yiyen kesesinden yer. Osmanlı'nın borçlanma konusunda kullandığı yöntemleri anlatsam yeryüzünde icat edilmemiş hiçbir şey kalmadığı anlaşılırdı. Borcun bir limiti var onu aşmamak gerekir.
Silhocam bu gün bir dünya borçlu ülkeler sıralaması okudum 1. abd 10 küsur trilyon dolar 2. japonya 9 trilyon dolar 3. çin 8 küsur trilyon dolar
Silsukuk: AKP li din tacirlerinin gercek müslümanların parasını indiragandi yapmak için faiz yok, verin bize cennete gidin,hacca gitmiş gibi olursunuz hele birde geri istemeseniz sülalece cennetliksiniz savsatalarıyla paraları cukka edip, ikdidardan düştükten sonra tabanları yağlayarak gidecekleri isviçredeki, şifreli hesaplara yatıracakları almanyadaki yeşil sermaye ayaklarıyla almancıların paralarını cukkaya atanarın uydurdukları yeni para çalma tekniğinin adıdır.
YanıtlaSilBen, burada ele aldığım konuları ekonomik olarak inceliyorum ve o yönüyle elden geldiğince tarafsız kalarak sizlerle paylaşıyorum. Bundan kendi düşünceleriniz çerçevesinde sonuç çıkarmak size kalmış bir şeydir.
Silhocam ilk defa bir yazınızda anlamadığım bir nokta oldu. faiz bir kulaksa sukukta o kulağın tersten tutularak anlatılmış hali olsa gerek.
YanıtlaSilSon 5 yıl içinde ekonomide büyüdük derken kişi başına gelirimizin yerinde sayması arasında nasıl bir bağ var onu merak ediyorum. Mantık genelin büyüdüğü bir ortamda bireyinde büyümesini gerektiyor ama böyle olmamış. Bizim de Kore gibi bir ilerleme planımız mevcutta biz mi göremiyoruz yoksa bizim tek işimiz yol köprü ve inşaat yaparak büyümek mi.
Evet doğrudur. Kira nasıl bir malın getirisiyse faiz de aynen paranın getirisidir. İkisi de kullanma hakkının bir süreliğine devrinin bedelidir.
SilBüyüdük büyümesine de nüfusumuz da arttığı için kişi başına gelirimiz o kadar hızlı büyüyemedi.
1.Hocam "sukuk"u kimse daha iyi anlatamazdı.Eline sağlık.
YanıtlaSil2.Bence, Türkiye çoktan "orta gelir tuzağına" düştü. Sadece kafasını kaldırıp aynaya bakmıyor.
3. Makroekonomistler değil ama bizim finans analizcileri(Ya da piyasa tekrotnatları) , jeopolitik olayları değerlendiremiyor.
Burnunun dibinde her an patlayacak sıcak savaşı görmezden geliyorlar. Sanki güneydoğu Avrupa ülkesi değiliz de kuzeybatı Avrupa ülkesiyiz:)
Dünyada olup bitenlere bu kadar ilgisiz başka Avrupa ülkesi insanı yoktur sanırım.
Ancak S&P, Fitch gibi krelendirme kuruluşları, riskleri ve kötü dış polika yönetimimizi bizden daha iyi analiz ettikleri için puan artırmayı pek düşünmüyorlar.
Saygı ve sevgilerimle..
Çok teşekkürler.
SilBence de bu dönemde Türkiye'nin kredi notunun artması pek mümkün görünmüyor.
"Elinize sağlık" olacaktı. Özür dilerim.
YanıtlaSilSayın Mahfi hocam, öncelikle bu bilgilendirici yazı için teşekkürlerimi sunarım. Orta gelir tuzağını anlattığınız bölümdeki rakamlarda bana hata varmış gibi geldi. İlk orta gelir tuzağını ortaya atan Dünya Bankasından Homi Kharas ve Intermit Gill isimli ekonomistler ülkelerin 10.000 Dolar düzeyine ulaşan Kişi Başı GSYİH rakamlarında anlattığınız nedenlerle takılınıp 25.000 Dolar düzeyine (Yüksek Gelir Grubu)ulaşılamadığını anlatmışlardır. Bu tuzağa sadece Japonya ve Güney Kore'nin yakalanmadığını söylemişlerdir. Sizin söylediğiniz 12.276 Dolar sınır çok düşük bir sınır gibi geldi bana. Çünkü; Türkiye olarak şuanda bulunduğumuz 10.000 Dolar Kişi Başı GSYİH oranından 12.276 Dolar seviyesine çıkmakta çok zorlanmayacağımızı düşünüyorum. Yukarıda adını geçirdiğim Hintli araştırmacılar makalelerine 10.000 Dolar seviyesine ulaşan ülkelerin 10 yıl içinde 25.000 Dolar seviyelerine çıkmadıkları taktirde bu tuzağa yakalanacaklarını söylemektedir.
YanıtlaSilBen bu sınıflandırma gelirlerini Dünya Bankası'ndan aldım. Bununla birlikte Kharas ve Gill'in An East Asian Renaissance kitabındaki ölçüler bana da daha anlamlı görünüyor.
SilDeğerli Hocam,
YanıtlaSilÖncelikle teşekkür ediyorum , ellerinize sağlık.
Analiz tablolarınızda ihracat ve ithalat verilerine birim değer ifade etmek ne kadar gerekli olabilir acaba ? Mukayeseli olarak bakabilmek için ,Türkiye ihracatının yarattığı katmadeğeri de görebilmek amacıyla "kg başı ne kadar ciro yapıyoruz"a odaklanmaya işaret etmek yararlı olabilir diye düşünüyorum.
saygılarımla
Ben teşekkür ederim. Ne yazık ki miktarla ifade imkanı yok. Çünkü tek bir ölçü yok. Metre, kilo, litre, gibi birçok ölçü söz konusu. Belki miktar endeksi kullanılabilir. Ama onlar da bu kadar düzenli yayınlanmıyor.
SilHocam fakir olan ülkelerin fakir kalmasının sebebi fakir olmaları mı?büyüme teorileri dersinde böyle bir cümle görmüştüm.
YanıtlaSil