Son Dönemde Sık Kullanılan Ekonomik Deyimler


Yumuşak iniş (soft landing), sert iniş (hard landing), ekonominin soğutulması ya da ekonomide frene basılması 
Bir ekonominin kaynaklarını ideal düzeyde kullandığı bir dengede gerçekleştirdiği büyüme oranına o ekonominin potansiyel büyüme oranı adı verilir. Genellikle bir ülke potansiyel büyüme oranı dolayında bir büyüme sürekliliği yakalarsa sağlıklı bir ekonomik denge içinde büyüyebileceği kabul edilir. Bu tanımdan giderek bir hesaplama yapmak çok kolay olmadığı için uzun yılların büyüme ortalaması bir çeşit potansiyel büyüme oranı olarak kabul edilir. Bu oran Türkiye için yaklaşık olarak yüzde 5 dolayında bir orandır. Türkiye bu oran dolayında bir büyüme serisi yakaladığında ekonomik dengesini bozmadan büyümeyi sürdürebilir.

Türkiye 2010 yılında yüzde 9, 2011 yılında yüzde 8,5 oranında büyüdü. Yani Türkiye son iki yılda potansiyel büyüme oranının çok üstünde bir oranda büyümeye ulaştı. Potansiyel büyümenin bu kadar zorlanması cari açığın yüzde 10’lara gelip dayanmasına yol açtı. Bunu sürdürebilmek imkân dışı görünüyor. Çünkü bu kadar büyük bir cari açığın finansmanı, hele böyle bir kriz ortamında giderek imkânsız hale geliyor. Bu durumda ekonominin yeniden potansiyel büyüme hızına geri döndürülmesi ve cari denge gibi öteki dengelerdeki bozulmaların onarılması gerekiyor.

Bir ekonominin potansiyel büyüme hızının üzerindeki bir büyüme hızından tekrar potansiyel büyüme hızı dolayına dönüşüne yumuşak iniş deniyor. Eğer büyüme hızının düşüşü potansiyel büyüme hızının çok altında bir düzeye giderse buna da sert iniş adı veriliyor.

Potansiyel büyüme oranı yüzde 5 olan bir ekonomi düşünelim. Bu ekonomide büyüme oranı yüzde 10 olarak gerçekleşmiş olsun. Bu büyüme oranına çıkılırken cari açık da yüzde 10 düzeyine çıkmış ve finansman zorlukları doğmuş bulunsun. Bu ekonominin, cari açık ve finansman zorlukları nedeniyle çöküntüyle karşılaşmaması için büyüme hızının potansiyel büyüme oranı olan yüzde 5’ler düzeyine indirilmesine yumuşak iniş denebilir. Eğer bu iniş sırasında ölçü tutturulamaz da büyüme örneğin yüzde 2’ler düzeyine inerse buna sert iniş denebilir. Aynı ekonomide gerçekleşmiş büyüme hızı örneğin yüzde 7,5 ise ve yüzde 5’lere inilmesi hedefleniyorsa buna da ekonominin soğutulması ya da frene basılması denebilir.  

Mali uçurum (fiscal cliff)
Mali uçurum deyimiyle kastedilen şey, ABD’de 2012 sonunda ve 2013 başında otomatik olarak yürürlüğe girecek bir dizi mali kuralın yaratacağı tahmin edilen olumsuz ekonomik etkilerdir. Bu kural değişikliklerini iki başlıkta toplayabiliriz: (1) Vergiler: Bush döneminde yürürlüğe konulan vergi indirimleri eğer Kongre tarafından bir yenileme yapılmazsa 2012 yılı sonunda ortadan kalkacak ve sistem eski vergi yüklerine geri dönecek. (2) Harcamalar: Geçtiğimiz yıl kabul edilen partiler üstü yasa ile de 2013 yılbaşında 1,2 trilyon dolarlık bütçe kesintisi yapılacak.

Vergi indirimlerinin kalkması ve bütçe harcamalarının kesilmesi sonucu ekonomide canlılığın kaybolmasından ve sistemin yeniden resesyona girmesinden endişe ediliyor. ABD Bütçe İdaresi (OMB) bu düzenlemelerin bu şekilde yürürlüğe girmesinin ekonomik büyümeyi yüzde 0,5’e düşüreceği görüşünde.

Kongre’nin bu konuyu çözüp çözmeyeceği konusunda görüş farklılıkları var. Geçen yıl benzer bir sıkıntı borçlanma tavanı konusunda yaşanmış ve Hazine’nin borçlanma tavanına ulaştığı yani artık yeni borçlanma yapamayacak aşamaya geldiği sırada Kongre sorunu çözmüştü. Bu kez de benzer bir gelişme yaşanacağını ileri sürenler çoğunlukta bulunuyor. Buna karşılık bu sorununun çözümlenememesi ABD ekonomisi için yeni resesyonun başlangıcı olabilir.   

Niceliksel gevşeme (quantitative easing)
Ekonominin yaygın uygulama alanı bulmuş para politikası araçlarıyla canlandırılmasının mümkün olmadığı hallerde uygulanan bir para politikası aracıdır. Bu politika çerçevesinde merkez bankaları, bankaların ve diğer kurumların ellerinde bulunan finansal varlıkları (tahvil, bono, varlığa dayalı menkul kıymet vb) satın alarak karşılığında bu bankalara ve kurumlara para verirler. Böylece ekonomiye karşılığı ve limiti teorik olarak belirli bir miktar yeni para enjekte edilmiş olur. Bunun para basmaktan tek farkı limitinin ve tahvil, bono gibi bir karşılığının olmasıdır. Para basmanın bir limiti olmadığı gibi karşılığında verilen bir menkul kıymet de bulunmamaktadır. Dolayısıyla niceliksel gevşemenin para basmaya göre daha az enflasyonist etki yaratması beklenir. Uygulamada da öyle oluyor.      

Sukuk
Hazine geçen hafta 1,5 milyar dolarlık sukuk (kira sertifikası) ihraç etti. İhraca katılan 250 yatırımcıdan 8 milyar dolar dolayında talep geldiği açıklandı. Satılan kira sertifikalarının % 58’i Ortadoğulu, % 13’ü Avrupalı, % 12’si Asyalı, % 9’u Türk, % 8’i ABD’li yatırımcılara satıldı. 5,5 yıl vadeli olarak ihraç edilen kira sertifikalarının yatırımcıya yıllık kira getirisinin MS + 1,85 bp yani yaklaşık yüzde 2,8 dolayında olacağı ifade edilmiş bulunuyor.

Sukuk, Arapça’da sakk’ın çoğuludur. Sakk, finansal sertifikaları ifade eder görünse de yaygın kullanımda tahvil ya da bononun İslamdaki karşılığıdır. Yaygın kullanımda sukuk yanlışlıkla sakk’ın yerini almış ve tekil ya da çoğul ayrımına bakılmaksızın bu enstrümanın genel adı haline gelmiştir.

Faizli tahvil ödünç paraya karşı verilen bir çeşit ödeme sözünün kağıda dökülmüş halidir. Vadesi geldiğinde alınan ödünç para tutarıyla birlikte kullanım bedeli olarak bir faiz ödenir. Ya da faiz belirli bölümlere bölünüp ayda bir, üç ayda bir ya da altı ayda bir ödenir. Vade sonunda borcu alıp tahvili ihraç eden, borcu faiziyle birlikte ödeyip tahvilini geri alır ve işlem tamamlanmış olur.

Sukuk bir anlamda faizsiz tahvildir. İslam hukuku (şer’i hukuk) faizi günah olarak kabul ettiği için faiz taşımayan tahviller batıdaki faizli tahvillerin yerini almıştır. İlke olarak bir grup varlık ya da başka tür yatırım bir araya toplanıp bunların geliri karşılığında sukuk ihraç edilir ve elde edilen gelirden sukuk sahiplerine pay verilir. Paylar baştan belli edilir ve açıklanır böylece sukukun getiri açısından faizli tahvilden pek bir farkı kalmaz. Sukuk, uygulamada tahvile benzediği kadar seküritizasyon denilen varlıkları parasallaştırma operasyonuna da benzemektedir. Bu yolla gelecekteki nakit akımı önceden tahsil edilmiş olmaktadır.

Sukuk, diğer senetlerden farklı olarak varlığa dayanmak zorundadır. İhraç edilen bütün sertifikaların temelinde gerçek bir ticari ilişki ve gözle görülebilir maddi bir gerçeklik istenmektedir.

Sukuk, dayandığı mal ya da işleme göre isim alır. Eğer sukuk bir borcun devir alınmasına dayalıysa sukuk murabaha, bir varlığa dayalıysa sukuk al icara, bir projeye dayalıysa sukuk al istisna ya da bir yatırıma dayalıysa sukuk al istihmar adını alır. Bunların içinde en yaygın uygulama alanı bulmuş olanı varlığa dayalı olan sukuk al icara ya da sukuk-u icara adı verilen kira sertifikasıdır. Hazine’nin geçen hafta ihraç ettiği de sukuk-u icara yani varlığa dayalı sukuk sertifikası ya da Türkçe karşılığıyla kira sertifikasıdır. 

Sukuk’u faizli tahvillerden ayıran üç unsur vardır: (1) Sukuk, bir varlığın ya da kâr veya gelir getiren ticari veya sınai bir teşebbüsün sahipliğine dayanmalıdır. (2) Sukuk sahiplerine yapğılacak ödemeler bu varlık ya da teşebbüslerin maliyetlerden sonraki kârlarından pay olarak ödenmelidir. (3) Sukuk sahiplerine vade dolduğunda ödenecek tutar varlık ya da teşebbüslerin o tarihteki piyasa değerini ifade etmelidir.    

Hızla büyüyen küresel sukuk piyasasının yılsonunda 44 milyar dolar büyüklüğe ulaşacağı tahmin ediliyor. 

Orta gelir tuzağı
Dünya Bankası, 2010 yılı verilerine göre kişi başına yıllık ortalama geliri 1.006 doların altındaki ülkeleri düşük gelirli, 1.006 dolar ile 12.275 dolar arasındaki ülkeleri orta gelirli ve 12.276 doların üzerinde olan ülkeleri yüksek gelirli ülkeler olarak sınıflandırıyor. Dünya Bankası, orta gelirli ülkeleri de ikiye ayırıyor ve 3.975 doların altında yıllık ortalama kişi başına geliri olan ülkeleri düşük orta gelirli bunun üzerindekileri de üst orta gelirli ülkeler kategorisine sokuyor. Bu sınıflandırmaya göre Türkiye 10.444 dolarlık kişi başına geliriyle üst orta gelirli ekonomiler arasında yer alıyor.

Bir ülkede kişi başına gelirin 10 bin dolarlar düzeyine gelip de o düzeyde tıkanıp kalmasına, yani ülkenin bir üst gelir gruba çıkamamasına orta gelir tuzağı deniyor. Orta gelir tuzağına düşen ekonomilerin tipik özellikleri arasında düşük yatırım düzeyi, imalat sanayiinde yavaşlama, sanayi üretimi farklılaşmasında sınırlı kalma, emek piyasasının koşullarının uygunsuzluğu gibi nedenler yer alıyor. Bu çerçevede bir ekonominin doğal kaynakları sınırlıysa, nüfusu büyük ve hızlı çoğalıyorsa, sanayide yeni buluşlara açık bir yapısı yoksa orta gelir tuzağına düşmesi kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.  

Türkiye son beş yıldır 10 bin dolar düzeyindeki lişi başına yıllık ortalama gelirini 12.276 dolarlık sınırın üzerine taşıyamadığı için orta gelir tuzağına düşmeye aday ekonomiler arasında gösteriliyor. Kore’nin orta gelir tuzağına yakalanmamasının altında yatan en önemli neden olarak bilim ve teknolojiyi esas alan yaratıcılığı teşvik eden yeni bir eğitim sistemini oturtmuş olması gösterilmektedir.  

Bir de fakirlik tuzağı kavramı var. Eğer bir ülke yüksek nüfusuna karşılık sınırlı doğal kaynaklara sahipse bu durumda kişi başına gelirini artıramıyor ve orta gelir düzeyine çıkaramıyorsa buna da fakirlik tuzağı deniyor.

CDS

CDS credit default swap, borçlu durumda bulunan kurumun ya da devletin borcunu ödeyememe olasılığına karşı alacaklının hakkını garanti altına alan bir çeşit sigorta uygulamasıdır. Diyelim ki X ülkesi Hazinesinin 1 yıl vadeli yüzde 5 dolar faizli 100 dolar tutarlı tahvilini satın aldınız. Normal olarak yılsonunda bu tahvili verip karşılığında 105 dolar tahsil etmeniz gerekiyor. Diyelim ki X ülkesinin bu tahvilin karşılığını ödemesinin riskli olduğu kanısındanız ve bu ödemeyi garantiye almak istiyorsunuz o zaman o tahvili CDS işlemi yapan kurumlardan birine götürüp 2 dolar o kuruma ek ödeme yaparak onun da garantisini alıyorsunuz. Bu ek ödemeye CDS primi deniyor. Bu durumda faiz getiriniz 3 dolara düşüyor ama ülkenin tahvil bedelini ödeyememesine karşılık siz başka bir kurumdan bu bedeli tahsil edebilme garantisi almış oluyorsunuz. Bu kurum size tahvilin faiziyle birlikte bedelini ödüyor ve sizin yerinize borçlu ülkeye o muhatap oluyor. 

CDS primi ne kadar yüksekse ülkenin riski de o kadar yüksek demektir. Ya da daha doğru bir ifadeyle belirtmek gerekirse bir ülke ne kadar riskli görünüyorsa CDS riski de o kadar yüksek oluyor

Yorumlar

  1. Hocam, aynı cümle içinde hem "potansiyel büyüme" hem de "denge" kelimeleri mevcut. Her büyüme veya küçülme dengesizlik hali değil midir? Sonuçta bir önceki denge bozulmuş oluyor.
    Mali uçurum konusunda bir düzeltme yapmak istiyorum. Geçen yıl Kongre'deki 2 parti 10 yıllık bir süre için 900 küsür milyar dolarlık bir kesintide anlaşmıştı. Ve bu paket 2012 mali yılında uygulanmayacaktı. Geriye yine 10 yıllık bir süre için yapılması gereken 1.2 trilyon dolarlık bir kesinti kalmıştı. Kongre'deki partiler uzlaşma sağlayamazsa otomatik kesintiler devreye girecek. 10 yıl için toplamda 2.1 trilyon dolarlık kesintinin 2013 mali yılına tekabül eden kısmı 150-200 milyar dolar arası bir rakam.
    Hocam bir de niceliksel gevşeme ile para basmanın farklı şeyler olduğunu sanmıyorum. Son 3-4 yılda enflasyonist etkilerin daha az olmasının nedeni verilen likiditenin banka rezervi olarak tutulması ve M1 para arzına dahil olmamasıydı. Şimdi merkez bankası değil de devlet hazinesi taze sıcacık parayı bassa, bankalar da bunu rezerv olarak tutup piyasaya vermese yine enflasyonist etkiler az olur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her değişiklik hali eski dengenin bozulması ve yeni bir dengenin ortaya çıkmasıdır.
      Öteki iki konudaki katkıya da teşekkürler.

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Hocam, yazınızda ki son detaylar aslında günü kurtarmak olarakta yorumlanabilir mi? Kalıcı çözümler değil.Aslında Dünya için yeni mali düzen gerekli mi acaba? Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bunlar kısa dönemli önlemler. Orta uzun dönemde daha esaslı önlemler gerekecek.

      Sil
  4. Fed mortgage'a dayalı varlıklarda 40 milyon dolarlık tahvil alım kararı niceliksel genişleme örneği ve Fed enflasyonda bozulma görülene kadar bu alımı sürdüreceğine dair açıklamalarda bulundu.Bu yöntem ne kadar doğrudur?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru bir yöntem olmasa bile bugünü kurtarmak için yapabilecekleri başka bir şey yok. "Denize düşen yılana sarılır" gibi.

      Sil
  5. QE nin nasıl daha az enflasyonist olduğunu biraz daha acar mısınız? Tüm mesele istendiğinde piyasaya geri verilerek parayı piyasadan çekme şansı sunan tahvil ve bonolar mı?
    Birde "para basma" tabirinin pratikteki karşılığı nedir, hangi yollar izlenerek uygulanır? Para piyasa hangi yollarla verilir ve istendiğinde nasıl geri çekilir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. FED, bankalardan varlık aldığı zaman onu bilançosunun aktifine kaydediyor. Pasifte ise bankalara tahsis ettiği rezervler oluyor. Bu rezervler ise banka bilançolarının aktifinde yer alıyor. Ama FED'in bankalara bu kadar rezerv pompalamasının ana nedeni bankalar arası kısa vade faizi (FED funds rate) sıfır düzeyinde tutmak istemesinden kaynaklanıyor. Yoksa o rezervlerin ekonomiye enjekte edilip enflasyonun coşmasını istemiyor. Bu yolla kısa vadeli reel faizleri negatif bölgede tutarak varlık fiyatlarını desteklemek, ekonomiyi canlandırmak istiyor. FED'in QE'ler vasıtasıyla verdiği likiditenin bir kısmı para arzına dahil oluyor, çoğu piyasaya girmiyor, FED'te tutuluyor ve enflasyonist etkiler daha sınırlı oluyor. Piyasada para miktarının artırılması yalnızca FED'e bağlı değil. Bankalar isterse kredi arzını artırarak para miktarını artırabilirler.
      ABD ekonomisini aylardır trilyon dolarlık bütçe açıkları ayakta tutuyor. Coni bankaya olan borcunu ödeyince, banka Coni'nin ödediği parayı devlete borç veriyor. Böylece para sistemden çekilmemiş oluyor. Ayrıca bankalar orta-uzun vadeli hazine kağıtlarının faiz riskini taşımak istemedikleri için devreye FED giriyor. Riski FED üstleniyor.
      FED, ekonomi günün birinde toparlanırsa bilançosundaki varlıkları satarak bankalar arası kısa vade faizi tekrar yükseltmeyi düşünüyor. Aslında piyasadan para çekmiş olmuyor, yalnızca banka rezervleri azalıyor ve bu da faizi yükseltiyor. FED, enflasyonla elindeki varlıkları hiç satmadan da mücadele edebilir. Mesela minimum bir borçlanma faiz oranı belirleyebilir (%2-3 gibi). Bu faiz mevduat faizleri için taban oluşturur. Kişiler, firmalar paralarını harcamak yerine bankaya yatırırlar. Yükselen kredi faizleri de borçlanma isteğini azaltırsa paranın devir hızı düşer ve bu enflasyonu frenler.

      Sil
    2. Soru ve yanıt için teşekkürler.

      Sil
  6. mevzu günü kurtarmaksa gene keynes gene uzun vadede hepimiz ölüyüz değil mi hocam?
    bir de büyümeden bahsetmişken bu aralar sıkça konuşulan orta gelir tuzağı var.
    maratonda hep aynı sıralardayız. hep büyüyoruz ama konvoyda giden öndeki araçlarla arkamızdaki araçlara olan uzaklığımız hep aynı.
    bir de abd nin sağlık (sosyal güvenlik) harcamaları sağlıksız bir şekilde günden güne artıyor. ileride de acaba bu sebepten diğer ülkeler de sıkıntılara girebilir mi?
    bu sıkıntılara gelişmekte olan ülkeler de girebilir mi?
    tıpçı bir arkadaşımın öngörüsü, artık iktisat gibi bölümleri bitirenler avm işletir gibi hastane işletecek diyor.
    türkiye'de de yansımalarını görmek mümkün galiba. abd de bazı ilaçları, bakkaldan şeker alır gibi almak mümkünmüş yanılmıyorsam. yani eczane dışında market gibi yerlerden ilaç satışından bahsediyorum. son zamanlarda eczanelere gidilen kısıtlamalar da (akşam 8 den sonra kapatılması, haftasonları nöbetçi eczane olayına geçilmesi pazar günü neyse de cumartesi günü bölgede sadece nöbetçi eczane açılması bana mantıksız geldi) bunun yansıması olsa gerek. devletin artık yegane görevi güvenliği sağlamaktan ibaret olacak sanırım. paran varsa hastasın tedavin mümkün. yoksa sen bir ölüsün.
    liberalleşme, devletin küçülmesi böyle de akıp gidiyor.
    yanlışım varsa düzeltin hocam.

    abd nin geçen sene yaşadığı borç tavanı yükseltme krizine neden olan parti boston tea parti. the newsroom izleyenler ya da izleyecek olanlara ipucu olsun :)
    zaten bu parti yüzünden s&p abd nin asırlık notunu kırdı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bütün saptamalar bana da doğru görünüyor. Bir ekleme yapayım sağlık sosyal güvenlik harcamaları bizde de inanılmaz hızla artıyor.

      Sil
  7. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  8. Körfeze kentsel dönüşüm fonu satalım..Devlet kentsel dönüşüm sürecinde riskli ve depreme dayanıksız kentsel dönüşüm bölgelerinde Binanın yıkımı için oybirliği yerine oy çokluğu öngörecek..Ve yıkıma itiraz eden daireleri kamulaştıracak ya..Bu kamulaşan daireler sıfırlandığında 200 000TLye kamulaştırılmışsa en az 300 000 Tl ye satılır:.Bunun finansmanını da kentsel dönüşüm fonu üzerinden yapıp, karlı olacak bu fonu faizsiz kazanç arayan körfeze satarız..finansman yükünün önemli bir kısmı kamunun üstünden kalkar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sonunda bunlar borç kağıdıdır ve borç yiyen kesesinden yer. Osmanlı'nın borçlanma konusunda kullandığı yöntemleri anlatsam yeryüzünde icat edilmemiş hiçbir şey kalmadığı anlaşılırdı. Borcun bir limiti var onu aşmamak gerekir.

      Sil
    2. hocam bu gün bir dünya borçlu ülkeler sıralaması okudum 1. abd 10 küsur trilyon dolar 2. japonya 9 trilyon dolar 3. çin 8 küsur trilyon dolar

      Sil
  9. sukuk: AKP li din tacirlerinin gercek müslümanların parasını indiragandi yapmak için faiz yok, verin bize cennete gidin,hacca gitmiş gibi olursunuz hele birde geri istemeseniz sülalece cennetliksiniz savsatalarıyla paraları cukka edip, ikdidardan düştükten sonra tabanları yağlayarak gidecekleri isviçredeki, şifreli hesaplara yatıracakları almanyadaki yeşil sermaye ayaklarıyla almancıların paralarını cukkaya atanarın uydurdukları yeni para çalma tekniğinin adıdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben, burada ele aldığım konuları ekonomik olarak inceliyorum ve o yönüyle elden geldiğince tarafsız kalarak sizlerle paylaşıyorum. Bundan kendi düşünceleriniz çerçevesinde sonuç çıkarmak size kalmış bir şeydir.

      Sil
  10. hocam ilk defa bir yazınızda anlamadığım bir nokta oldu. faiz bir kulaksa sukukta o kulağın tersten tutularak anlatılmış hali olsa gerek.
    Son 5 yıl içinde ekonomide büyüdük derken kişi başına gelirimizin yerinde sayması arasında nasıl bir bağ var onu merak ediyorum. Mantık genelin büyüdüğü bir ortamda bireyinde büyümesini gerektiyor ama böyle olmamış. Bizim de Kore gibi bir ilerleme planımız mevcutta biz mi göremiyoruz yoksa bizim tek işimiz yol köprü ve inşaat yaparak büyümek mi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet doğrudur. Kira nasıl bir malın getirisiyse faiz de aynen paranın getirisidir. İkisi de kullanma hakkının bir süreliğine devrinin bedelidir.
      Büyüdük büyümesine de nüfusumuz da arttığı için kişi başına gelirimiz o kadar hızlı büyüyemedi.

      Sil
  11. 1.Hocam "sukuk"u kimse daha iyi anlatamazdı.Eline sağlık.

    2.Bence, Türkiye çoktan "orta gelir tuzağına" düştü. Sadece kafasını kaldırıp aynaya bakmıyor.

    3. Makroekonomistler değil ama bizim finans analizcileri(Ya da piyasa tekrotnatları) , jeopolitik olayları değerlendiremiyor.
    Burnunun dibinde her an patlayacak sıcak savaşı görmezden geliyorlar. Sanki güneydoğu Avrupa ülkesi değiliz de kuzeybatı Avrupa ülkesiyiz:)
    Dünyada olup bitenlere bu kadar ilgisiz başka Avrupa ülkesi insanı yoktur sanırım.
    Ancak S&P, Fitch gibi krelendirme kuruluşları, riskleri ve kötü dış polika yönetimimizi bizden daha iyi analiz ettikleri için puan artırmayı pek düşünmüyorlar.

    Saygı ve sevgilerimle..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler.
      Bence de bu dönemde Türkiye'nin kredi notunun artması pek mümkün görünmüyor.

      Sil
  12. "Elinize sağlık" olacaktı. Özür dilerim.

    YanıtlaSil
  13. Sayın Mahfi hocam, öncelikle bu bilgilendirici yazı için teşekkürlerimi sunarım. Orta gelir tuzağını anlattığınız bölümdeki rakamlarda bana hata varmış gibi geldi. İlk orta gelir tuzağını ortaya atan Dünya Bankasından Homi Kharas ve Intermit Gill isimli ekonomistler ülkelerin 10.000 Dolar düzeyine ulaşan Kişi Başı GSYİH rakamlarında anlattığınız nedenlerle takılınıp 25.000 Dolar düzeyine (Yüksek Gelir Grubu)ulaşılamadığını anlatmışlardır. Bu tuzağa sadece Japonya ve Güney Kore'nin yakalanmadığını söylemişlerdir. Sizin söylediğiniz 12.276 Dolar sınır çok düşük bir sınır gibi geldi bana. Çünkü; Türkiye olarak şuanda bulunduğumuz 10.000 Dolar Kişi Başı GSYİH oranından 12.276 Dolar seviyesine çıkmakta çok zorlanmayacağımızı düşünüyorum. Yukarıda adını geçirdiğim Hintli araştırmacılar makalelerine 10.000 Dolar seviyesine ulaşan ülkelerin 10 yıl içinde 25.000 Dolar seviyelerine çıkmadıkları taktirde bu tuzağa yakalanacaklarını söylemektedir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bu sınıflandırma gelirlerini Dünya Bankası'ndan aldım. Bununla birlikte Kharas ve Gill'in An East Asian Renaissance kitabındaki ölçüler bana da daha anlamlı görünüyor.

      Sil
  14. Değerli Hocam,

    Öncelikle teşekkür ediyorum , ellerinize sağlık.

    Analiz tablolarınızda ihracat ve ithalat verilerine birim değer ifade etmek ne kadar gerekli olabilir acaba ? Mukayeseli olarak bakabilmek için ,Türkiye ihracatının yarattığı katmadeğeri de görebilmek amacıyla "kg başı ne kadar ciro yapıyoruz"a odaklanmaya işaret etmek yararlı olabilir diye düşünüyorum.
    saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim. Ne yazık ki miktarla ifade imkanı yok. Çünkü tek bir ölçü yok. Metre, kilo, litre, gibi birçok ölçü söz konusu. Belki miktar endeksi kullanılabilir. Ama onlar da bu kadar düzenli yayınlanmıyor.

      Sil
  15. Hocam fakir olan ülkelerin fakir kalmasının sebebi fakir olmaları mı?büyüme teorileri dersinde böyle bir cümle görmüştüm.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

GSYH’de Dünyada Kaçıncıyız?