Türkiye İçin 2013 Falı: Küresel Kıssadan Türkiye'ye Hisse


Küresel sistemdeki sıkıntının Türkiye’ye etkileri
2013 yılı tahminleri açıklandı. Bunları ele alarak Türkiye için bir fal bakmaya çalışalım. Öncelikle küresel sistemdeki gelişmelerden bize yansıyacak sorunlara kısaca değineyim (küresel sistemin 2013’deki görünümüne ilişkin değerlendirmelerim için bkz. http://www.mahfiegilmez.com/2012/10/kuresel-ekonominin-2013-fal.html

Küresel sistem 2013 yılında genel bir toparlanma vaad etmiyor. Özellikle Euro bölgesi sorunlarını çözmeye yetecek bir sıçrama yapabilecek güçten oldukça uzak bir konumda görünüyor. ABD’nin göreli olarak toparlanmasının sürmesi, Çin’in tahminler çerçevesinde yavaşlama eğiliminden çıkması 2013 yılının kazançları olacak ve en azından sonraki yılları küresel sistem genelinde olumlu etkileyebilecek.

Türkiye açısından küresel sistemin yansımalarından bir sonuç çıkarmamız gerekirse sıkıntılı bir yıla hazırlanmakta yarar olduğunu söylememiz gerekiyor. Bunun başlıca iki nedeni var: (1) Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumundaki Euro bölgesi ekonomileri yavaşlama hatta daralma içinde oldukları için ithalatları düşüyor. Bu durumda Türkiye’nin ihracat sıkıntısı çekmesi kaçınılmaz görünüyor. (2) Her ne kadar likidite bolluğu ve gelişmiş ekonomilerde düşük faizlerin egemenliği yatırımcıları Türkiye gibi yüksek faiz veren ülkelere itiyorsa da risk yüksekliği bu paraların çok kısa vadeli yani sıcak para biçiminde gelmesine yol açıyor. Sıcak para, dış finansmanın kalitesinin bozulmasına yol açıyor. Bu eğilim 2013’de de devam edecek gibi görünüyor.  

Türkiye tahminleri
Şimdi de IMF’nin raporlarında (World Economic Outlook ve Fiscal Monitor) ve hükümetin Orta Vadeli Programında (OVP) yer alan tahminleri özet bir tablo halinde verip bu verileri kullanarak değerlendirme yapmaya çalışayım.

2013 Tahminleri
IMF
OVP
GSYH (Cari Fiyatlarla milyar TL)

1.571
GSYH (Milyar USD)

858
Kişi Başına GSYH (USD)

11.318
Büyüme (%)
3,5
4,0
Tasarruflar / GSYH (%)

15,0
Yurtiçi Talep Artışı (%)

3,9
TÜFE (Yılsonu, %)
5,7
5,3
Bütçe Açığı (%)
-1,9
-2,2
Kamu Borç Yükü (%)
36,7
35,0
Cari Açık (%)
-7,1
-7,1
İşsizlik (%)
9,9
8,9
USD Kuru (TL)
yok
1,83

Büyüme düşüşü sıkıntılara neden olacak
İster IMF’nin yüzde 3’lük tahminini ister OVP’de öngörülen yüzde 4’lük tahmini alalım Türkiye’nin 2013’de potansiyelinin altında büyümesi bekleniyor. Bu, potansiyelinin altında büyüyeceği ikinci yıl olacak. 2012 yılındaki düşük büyüme hızı, 2010 ve 2011 yıllarının sırasıyla yüzde 9,2 ve 8,5’luk çok yüksek büyüme hızlarının ardından geldiği için onların ivmesiyle pek fazla hissedilmedi. Oysa şimdi ikinci kez düşük hızlı bir büyüme sıkıntıları daha fazla gün yüzüne çıkaracak. Büyümenin düşmesi, geçen yılların ivmesiyle azalan, işsizlik oranını yeniden yükseltmeye başlayacaktır. Bir benzetme yapayım: Hareket halinde kol kırıldığında hareketin yarattığı sıcaklığın etkisiyle acı fazla hissedilmez. Hareket durup sıcaklık yerini soğumaya terk ettiğinde acı hissedilmeye başlanır. İşsizlik konusunda IMF, hükümete göre daha kötümser görünüyor.  

Yüzde 4’lük büyüme hızının potansiyele göre düşük ama konjonktüre göre yüksek olduğunu söylemekte yarar var. Ben büyüme hızının biraz daha düşük olabileceğini tahmin ediyorum.

Cari açığın düşmesi iyi ama yüzde 7’nin altına inilmesi zor
Türkiye’nin ne kadar düşürmeyi başarsa da 7’nin altına düşüremeyeceği tahmin edilen cari açığını karşılamakta gerekli olan dış finansman açısından sorunlu bir yıl yaşaması bekleniyor. Yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşüş bir başarı öyküsü olsa da yüzde 7’lik cari açığın hala dünyanın en yüksek cari açıklarından birisi olduğu unutulmamalı. Yurtiçi tasarrufların oranının yüzde 15’i bulması iyimser bir tahmini yansıtıyor ama bu orana çıkılması halinde bile yatırım tasarruf dengesi açığı 5 - 7 puan arasında oluşacak. Orta ve uzun vadeli dış finansman bulma zorluğu ve iç tasarrufların yetersizliği sorununun faizden başka pek bir çözümü olmadığını dikkate alırsak TCMB’nin faizi düşürme ve ekonomik gerçekler arasında iyice sıkışıp kalacağını tahmin etmek zor olmasa gerekir.

Türkiye ihracat kaybının bir bölümünü alternatif pazarlar yoluyla karşılıyor
Türkiye’nin başta Almanya olmak üzere Euro bölgesine yaptığı ihracatın düşmesinin yaratacağı sıkıntıları azaltmaya yönelik alternatif ihracat odakları yaratma hamlesinin ne kadar doğru olduğu yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Özellikle yukarıda büyüme potansiyeline değindiğim Gelişen Asya ve Orta ve Güney Afrika bölgelerine yönelik ihracatı artırmakta yarar olduğunu vurgulamak gerekir. Bu, yalnızca 2013 yılını kurtarmaya yönelik bir hamle değil aynı zamanda geleceğe yönelik daha geniş kapsamlı bir hamle olarak alınmalı. 

İkiz açık
Türk vergi sisteminin ithalat vergilerine ağırlık veren yapısı gereği cari açık düşerken bütçe açığı artıyor. Böylece Türkiye ekonomisinin en belirgin özelliklerinden birisi olan ters yönde işleyen ikiz açık olgusu bir kez daha yaşanıyor. Bunu önlemenin yolu yapısal reformlara girişmekten geçiyor. 

Küresel kıssadan Türkiye için hisse
Küresel sistem 2013 yılında 2012 yılından daha iyi bir görünüm sunmuyor. O nedenle sıkıntılı bir yıla hazır olmakta yarar var. Planları, programları ve bütçeleri ayda bir revize edecek şekilde yapmak uygun olur. 

Yorumlar

  1. Saygılar hocam
    Türkiye üzerinde durduğunuz gerek cari açığı önleyici yapısal reformları gerekte bütçe açığını bu yapısından çıkaracak reformları hızla başlatması gerekmez mi?İfade ettiğiniz üzere plan ve programları revize edilebilir hale getirmemizi gerektirecek ,başka bir deyişle önümüzün çok sisli olacağı bir yıl olacak.Böyle bir durumda bu reformları ne kadar erken hayata geçirirsek o kadar iyi olur diye düşünüyorum.Hocam sizce sayın Zafer Çağlayan'ın merkez bankasına yönelik çağrıları sizinde yukarıda değindiğiniz gibi ihracatı başka bölgelere yöneltmemizin gerekli ve olumlu olacağı bir dönemde doğru mu ya da haklı mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İhracat odaklarını çeşitlendirmek çok doğru bir yaklaşım ama tek başına yeterli değil. Türkiye yapısal reformlarını yapmak için büyük avantajı olan on yılı ne yazık ki şapkadan tavşan çıkarma yöntemleri geliştirerek geçirdi. Bugün başarılı görünen bu dönem yarın öbür gün yapısal reformlar açısından heba edilmiş yıllar olarak gösterilirse şaşırmamak gerekir. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz bu dönem yapısal reformlarla uğraşmak için pek uygun bir dönem değil. Biz o terni kaçırdık. Bakalım önümüzdeki yıllarda bir kez daha bizim durağa gelecek mi?

      Sil
  2. Hocam sizin gorusunuz ne kadar uzun surecek bu problemli karamsar yillar? Sanayici olarak yatirim yapmak gelmiyor artik icimizden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sürenin uzun süreceği kanısındayım. Umarım yanılıyorumdur.

      Sil
  3. iyi günler hocam

    şu an banka mevduatları %8 brüt stopaj sonrası verilen faiz %6.8 bazı bankalar net getirisi %6 altında yıllık. bu getiride tasarrufların %15 olması mümkün mü ?

    YanıtlaSil
  4. Teşekkürler hocam ben hem okuyan hemde esnaflik yapan bir vatandasim. Dikkatimi çeken türkiye ekonomisi iyileşmeye doğru gidince biz küçük esnaf çok ciddi gelir sıkıntısı yaşıyoruz sizce bu iyilestirmeler kobilere yonelikte yapilmali midir yoksa ekonomi genelde kötü olunca kobiler yani bizim işler daha da mi açılıyor yani ben öyle görüyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ekonomi iyileşirken genellikle büyük küçük bütün sanayi ve ticaret erbabının işi iyiye gider. Ekonomi düzelirken işler kötüye gidiyorsa ya sektörle ilgili bir uyumsuzluk vardır ya da şirketle ilgili.

      Sil
  5. hocam merhaba.. bu yazının altına bu soru ne kadar doğru bilmiyorum ama zahmet olmazsa bana "imkansız üçleme" hakkında biraz bilgi verebilirmisiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İmkansız üçleme; dışa açık bir ekonomide sabit döviz kuru, serbest sermaye hareketleri ve bağımsız para politikasının birlikte yürütülemeyeceğini öne süren hipotezin adıdır. Impossible trinity.

      Sil
    2. trilemma kisiti diye de geçer aynı zamanda.

      Sil
  6. Hocam merhaba,

    Öncelikle bu değerli paylaşımlarınız için teşekkürler.

    Cari açık için en önemli kalem sayılan petrol ithalatınızı azaltmak için neden senaryolar geliştirilmiyor acaba ? Mesela sadece Almanyanın Rüzgar enerji yatırımları 30.000 MW 'ı aştı. Hatta bazı günler tüm tüketimi karşılayacak noktaları bile gördü bu sene içerisinde. Bizde 2007 de "çantacı" da tabie edilen herkesin müracaatı kabul edildi ve o günden bu yana da bu konu ihmal ediliyor. Kurulu kapasitemiz olan yaklaşık 50.000 MW lık büyüklüğümüz dikkate alınırsa ve de geçen seneye kadar hala doğalgaz dönüşüm santrallerine lisans verilirse enerjide yaklaşık %50 doğalgaza dayanan bir durumun izahatını ben bulamıyorum. Sahip olduğumuz potansiyelin 20 si bile 5 sene içerisinde kullanılıyor olsa doğalgaz ithalatı ile elektrik üretilmesine ihtiyaç kalmayacaktır. 25 sene ekeonomik ömrü olan rüzgar santrallerinin orta ve uzun vadede sağlayacağı ulusal tasarruf ortada . Bunun yanında kurulacak her bir nükleer santral de tek başına ülkemizin yıllık artış oranını karşılayacak enerji üretecek ve talebe yine kalıcı çözüm olmayacak. Bugün Obama yönetimi dahi u sektörü hem bağımlılık azaltmak , hem de istihdam artırmak için ciddi anlamda politik olarak destekliyor. Sizce biz de bu konu bir strateji ve öncelik olarak neden dikkate alınmıyor acaba ?
    Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Enerji Bakanlığı, ABD'nin doğalgaz fazlasının ve ekonomik problemlerinin LNG ticaretini epey artırarak gaz fiyatlarını düşüreceğini, doğalgaz depolama olanaklarının artacağını, doğalgazın git gide bölgesel bir mal olmaktan çıkıp daha küresel bir mala dönüşeceğini düşünüyor ve planlarını bu şekilde yapıyor. Doğru mu yanlış mı tartışılır ama bakışı bu şekilde. Avrupa'daki rüzgar yatırımlarına gelince onda da ciddi bir iletim hattı problemi olduğu ve yeni iletim hattı yatırım yapılmazsa (500 milyar dolar kadar) pek fazla etkin olmayacağı söyleniyor. İletim hattı problemi bizde de var o nedenle hidroelektrik potansiyelimizi yeterince kullanamıyoruz. Tabi bir de doğalgaz ve hidroelektrik santralleri gerçek zamanlı piyasada enerji üretim-tüketim dengesinin yönetimini kolaylaştırıyor. Mesela rüzgarda bu daha zor.
      Dünyada hükümetler ciddi kararsızlık yaşıyorlar. Bir taraftan gaz fiyatlarının uzun vadede görece düşmesi son derece muhtemel ama doğalgaza bağımlılık da kısa-orta vadede siyasi ve ekonomik problemlere neden oluyor, diğer taraftan kamuoyunun temiz enerji konusundaki baskıları ama bunun da belli bir yatırım külfeti getirmesi. İşleri zor.

      Sil
    2. Bunlar heo orta uzun dönemli çözümler. Oysa biliyorsunuz bizim hep acelemiz var, hep sorunu nasıl erteleriz diye bakıyoruz. Buna short trmism deniyor.

      Sil

  7. İkiz acıklarımızı düsürebilmemiz açısından en cok duyulan arguman son zamanlarda ihracat yaptığımız bölgeleri çeşitlendirmek ve ekonomik olarak resesyon yaşayan bölgelerden talebin görece canlı olduğu pazarların hedeflenmesi. Ancak bu konuda atlanan ilgili gelişmenin kısa zamanda yapılamayacak olması. Son dönemde Ortadogu’ya yaptığımız altın ihracatımız olmasa cari dengede bu kadar hızlı bir gelişim olmayacaktı. Yapısal reform anlamında bir süreç oluşacaksa çok onemli iki konu başlıgı halen ilgi bekliyor. Bunlardan ilki kayıt dısı ekonominin azaltılması ve vergi sistemindeki dolaylı dolaysız vergilerdeki adaletsizliğin düzeltilmesi. Neden bu alanlarda bir çalışma yapılandırma yapılamıyor anlamakta çok zorluk cekiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu altın meselesini bir sonraki yazımda ele alacağım.
      Vergi işi çok zordur. Türkiye, bu sorunu çözecek olanları aşağı yukarı 50 yıldır bekliyor.

      Sil
  8. hocam cari açık düştü diye sevinirken altın ihracatı yüzünden hissedilebilir etkisi olmuş olabilir mi? detaylı bir araştırma yapamadım malesef.

    YanıtlaSil
  9. değerli hocam,yapısal reformlar yapılması gerektiğini her fırsatta söyiüyorsunuz ve son derece önemli ve doğru bir tespit olduğunu düşünüyorum,spesifik olarak nasıl reformlar yapılmalı,bununla ilgili bizleri bilgilendirebilirmisiniz.değerli yorumlarınızdan bizleri mahrum etmediğiniz için teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yan sütunda "Bu blogda ara" kutusuna yapısal reformlar yazarsanız bu blogda yer alan eski bir yazım gelecek. Yanıt orada var.

      Sil
  10. sayın eğilmez, 2015 yılından itibaren abd ekonomisinin kriz öncesi canlılığına kavuşmaya başlayacağını düşünüyorum. bu durumda abd de enflasyonist baskılar artabileceğinden dolayı; fed in faiz artırımlarına giderek para politikasını sıkılaştırma olasılığı hayli güçlenecektir. dolar tek küresel rezerv para birimi olduğundan ötürü, küresel likidite hacminde ve buna paralel olarak da uluslararası sermaye akımlarında daralmalar olacaktır. işte bu durumda türk ekonomisi için asıl sıkıntılar o zaman başlayacaktır. ya çok yüksek reel faiz ile çıkan sermayeyi geriye getirmek zorunda kalacak ya da kurların hızla yükselmesine seyirci kalarak ; yüksek enflasyon, yükselen faiz ve daralan arz-talep argümanlarına dayalı olarak resesyona hatta belki de stagflasyona girecek...ne dersiniz böyle bir risk yüksek görünüyor mu?.. saygılar.....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu görüşünüze katılmakla birlikte ben sıkıntının 2015'e kalmayacağını 2014'de artacağını düşünüyorum. ABD 2014'de muhtemelen parasal sıkılaştırmaya başlayacak ve faizler yükselecek.

      Sil
  11. sayın eğilmez, sanayi devrimi ile başlayan ve hızla büyüyen fabrika(sanayi) kapitalizmi giderek yerini finans kapitale bırakmaktadır. eskiden sanayi destekçisi olan finans kapital, bence artık kendi eksenini reel iktisadi ekseni de kapsayacak biçimde genişletmektedir ve bu nedenle de küresel ekonomide çok kuvvetli bir finansal genleşme süreci içerisini girmiş gibi görünüyoruz.bu durum: sermayenin aktifleşmesindeki; optimalitenin , pro - aktif liğin ve prodüktiviteselliğin ,rasyonelliğin derecelerini net şekilde düşürücü etkiler silsilesi meydana getirerek; reel iktisadi tabanlarda daralmalara ve buna paralel olarak da: ücretlerin çok düşük artmasına,sermayenin iktisat tabakaları arasındaki dolaşım hacminin daralmasına,üst tabaka ile diğer tabakalar arasındaki tasarruf birikimi marjlarının hızla açılmasına vb gibi birçok negatif fazlı iktisadi oluşuma zemin hazırlamaktadır .en önemlisi de küresel bazda kümülatif tasarruf stoğu azalmakta ya da azalmayıp artmasına karşın giderek çok dar bir iktisadi tabanda birikimine sebep olmaktadır.mesela:abd ekonomisinde finans aktif varlık stoğu gsyih nin % 302 sine bedel olup yaklaşık 47 trilyon dolar olmuştur.küresel bazda reel sermaye üretimi 67 trilyon dolar olmasına karlın finansal sermaye üretimi 918 trilyon doları görmüştür. hocam, bu destabilitel iktisat çarkları nasıl dengelenecek....yoksa gidişat reel iktisadın erimesini getirecek gibi görünüyor. gerçi böyle bir durumda finans kapital de sürdürülebilir bir üstünlük teorisi oluşturamaz ama... ileriye yönelik sanki küresel bazda bir iktisadi temelli bir belirsizlikler zinciri meydana gelmiş durumda.bu dengesizlik nasıl giderilebilinir sizce?.. saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet aslında finans kapital oldukça uzun zamandır egemen durumda. Ama sermaye hareketlerinin serbest kaldığı günümüz küresel kapitalist düzeninde artık sanayi kapitalizminin çok üstünde bir yere çıkmış görünüyor.
      Bir zamanlar tarımın yerini sanayi alırken de asıl üretimin tarım olduğu ve sanayinin onun yerini dolduramayacağı düşünülürdü. Oysa bugün gelişmiş ekonomilerde GSYH'nın yalnızca % 5'i tarımda üretiliyor. Benzer bir çekişme şimdi sanayi ile finans arasında yaşanıyor.
      Bundan ötesi bizi aşıyor ve biilm kurgunun çerçevesine giriyor. Pek çok tahmin yapılabilir ama ne kadar gerçekçi olur bilemem.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı