Dış Borç Dengesi Yeniden Kuruluyor
Borç verilebilir fonlar piyasasını iki ayrı piyasa olarak
düşünmek gerekir: İlki iç piyasa bir başka deyişle yurtiçi borç verilebilir
fonlar piyasası, ikincisi, dış piyasa bir başka ifadeyle yabancı kaynak
kullanımı piyasası. Her ülkenin yurtiçi borç verilebilir fonlar piyasası kendi
özel durumunu ifade eder. Ama yabancı kaynak kullanımı piyasası çok daha genel bir
durumu gösterir. Çeşitli ülkelerdeki tasarruf fazlalarını daha yüksek faiz
öneren ülkelere yönlendiren ve bu yolla müşterilerine daha yüksek faiz getirisi
sağlayan kuruluşlar vardır. Bu kuruluşlar risk ve getiri dengesi kurarak
ellerindeki fonları çeşitli gelişme yolundaki ülkelere yatırırlar. Riskin az,
getirinin yüksek olduğu ülkelere yönlendirilen kaynak miktarı doğal olarak daha
fazladır. Yabancı yatırımcıların en fazla dikkat ettiği riskler; siyasal
riskler, kur riski, dış borç riski olarak sıralanabilir.
Türkiye ekonomisinin dış kaynak ihtiyacı açısından piyasaya
baktığımızda 22 Mayıs 2013’de Fed’in tahvil alımını azaltma kararı öncesinde
denge şöyle oluşuyordu.
Türkiye’ye yönelik Dış Borç Arzı (DBA) eğrisi ile
Türkiye’nin dış piyasaya yönelik Dış Borç Talebi (DBT) eğrisinin kesiştiği 1
numaralı noktada 0f1 faiz oranından 0m1 kadar dış borç veriliyor ve alınıyordu.
Fed’in 22 Mayıs 2013’de tahvil alımı programında azaltmaya
gideceğini açıklamasından sonra gelişmiş ekonomilerden gelişme yolundaki
ekonomilere giden fon akımlarında azalma başladı. Bunun, gelişmiş ülkelerde
faizlerin ileride artacağı beklentisinin güçlenmesi, gelişme yolundaki
ekonomilerde siyasal risklerde artışlar, kur değişiklikleri gibi çeşitli
nedenleri var. Gelişme yolundaki ülkeler artan risklerini dengeleyerek yabancı
kaynak çekebilmek için faizlerini artırmak zorunda kaldılar.
Bu sayılanlara ek olarak Türkiye’de ek siyasal risk
artışları yaşandı. Gezi olayları, Suriye ve Mısır konusunda gelişmiş ülkelerin
görüşlerine ters düşen yaklaşımlar, yolsuzluk iddiaları, yargı bağımsızlığını
zedeleyen düzenlemeler, Merkez Bankası’nın faiz artırımında geç kalması Türkiye’deki
ek risk artışlarının başlıca örnekleri olarak sıralanabilir. Risk artışlarının
sonuçlarını da kurlardaki, CDS primlerindeki hızlı yükselişten ve borsadaki
düşüşten izlemek mümkün.
Bütün bu gelişmelerin sonucunda görünüm değişti. Bu
gelişmeleri bir şekil yardımıyla anlatmaya çalışayım.
22 Mayıs 2013’de Fed’in tahvil alımını azaltma kararı
öncesinde Türkiye’ye yönelik Dış Borç Arzı (DBA1) eğrisi ile Türkiye’nin
dışarıya yönelik Dış Borç Talebi (DBT) eğrisinin kesiştiği 1 numaralı noktada 0f1
faiz oranından 0m1 kadar dış borç veriliyor ve alınıyordu. Fed’in bu kararı ve
sonrasında yaşanan yukarıda özetlediğim çeşitli gelişmeler sonucunda Türkiye’ye
yönelik Dış Borç Arzı (DBA1) eğrisi, arzda yaşanan azalmayı gösterecek biçimde,
sola kaydı ve (DBA2) konumuna geçti. Türkiye’nin dış borç talebinde bir azalma
söz konusu olmamıştı. Bu durumda arz yetersiz kalmaya başladı. Merkez Bankası
faizi artırarak bankaları daha yüksek faize itmediği ve dışarıya güvence
vermediği için denge geçici olarak 2 numaralı noktada oluştu. Bu noktada faiz 0f1
ve dış borç olarak alınıp verilen miktar 0m2 idi. Bu miktar Türkiye’nin dış
kaynak ihtiyacını karşılamıyordu. Dış kaynak girişindeki düşüş, diğer
risklerdeki artışla birleşince TL’nin değer kaybetmesi hızlanmaya başladı.
28 Ocak 2014’de Merkez Bankası faizi artırmakla yükselen risklere
karşı daha yüksek bedel ödeneceğini açıklamış oldu. Bu faiz artırımından sonra
faiz düzeyinin 0f1’den 0f2’ye çıkmasıyla dış borç olarak alınan miktar da
0m2’den 0m3’e arttı. Bu durumda yeni denge noktası 3 numaralı denge noktası oldu.
3 numaralı denge noktasında daha yüksek faiz ödeniyor, 1 numaralı dengeye göre daha
düşük, 2 numaralı dengeye göre daha yüksek miktarda dış borç alınabiliyor.
Dış borç arzında bu değişmeler olurken Türkiye’nin dış borç
talebinde bir değişiklik olmadığı için karşımızda şu kritik soru duruyor: Dış
borç arzı daraldığına göre Türkiye, dış borç talebini nasıl karşılayacak? Bu
sorunun yanıtı üç boyutlu: (1) Dış borç talebini düşürecek, (2) Riskleri
azaltacak, (3) Daha yüksek faiz ödeyecek. Ya da bunların hepsini bir arada hayata
geçirecek.
Bu seçenekleri değerlendirelim: (1) Vadesi gelen borçlarını
ödemezlik etmeyeceğine göre, Türkiye’nin
dış borç talebini düşürmesi demek cari açığını ciddi biçimde düşürmesi demek.
Bu da büyümenin düşmesi anlamına geliyor. Bir yılda üç seçim yaşayacak olan bir
siyasal iktidar bunu göze alabilir mi? Zor görünüyor. Ancak çaresizlik halinde
bu durum kabul edilebilir. (2) Türkiye’nin riskleri azaltması mümkün mü? Şu ana
kadar sergilenen yaklaşım bunun çok kolay olmadığını gösteriyor. Riskler
ekonominin dışına taşmış ve siyasal risklere dönüşmüş durumda. Siyasal riskleri
azaltacak bir yumuşama belirtisi henüz ortada görünmüyor. Bunlara dış basının
giderek artan olumsuz yorumları da eklenmiş durumda. Türkiye’nin görünümü,
dışarıda giderek olumsuz bir hal alıyor. (3) Daha yüksek faize geçmek mümkün
mü? Hükümetin faizi artırmaya karşı olumsuz tavrı açık şekilde biliniyor.
Merkez Bankası’nın son faiz artırım kararının gecikmeyle alınmasının bir nedeni
de bu olumsuz tavır. Buna karşılık ki ilk iki seçenek devreye giremezse dış
kaynak çekmek zorunda olan ekonomide kaçınılmaz olarak faizlerin artacağı bir
evreye giriyoruz demektir.
2014 yılı Türkiye için çok zor bir yıl olacak. Her atılması
planlanan adımdan önce kırk katır mı kırk satır mı sorusunun yanıtını
arayacağız. S&P’nin reyting notundaki ‘durağan görünümü’ ‘negatif görünüm’e
çevirmiş olması da dış kaynakları yönlendirenler açısından risk algılamasını artıran
bir unsur oldu. Öteki reyting kuruluşlarının (Moody’s ve Fitch) reyting notları,
S&P’nin notunun üzerinde (yatırım eşiği noktasında) olduğu için onların bu
tür bir değişiklik yapmaları çok daha bozucu bir etki yaratabilir. Ne yazık ki
gidişimiz o yöndedir.
2005 – 2008 arasında, ekonomi yolunda gider görünürken
girişmediğimiz yapısal reformlar bugün başımızın belası olarak karşımızda duruyor.
hocam yabancının almış olduğu bizim devlet tahvilleri ödemeler bilançosunda hangi kalem altında yer alır? dolaylı yatırımlar altında mıdır? ve yine hocam borsadan yabancıların hisse senetleri alması ödemeler bilançosunda nerede yer alır. saygılar
YanıtlaSilYabancıların satın aldığı Devlet Tahvilleri, Ödemeler Dengesinde (ödemeler bilançosu sözü doğru değil çünkü bu bilanço değil, onun için ödemeler dengesi deyimini kullanın) Sermeye ve Finans Hesapları dengesi içindeki Finans Hesapları / Portföy Yatırımları / Yükümlülükler / Borç Senetleri / Genel Hükümet başlığı altında yer alır.
SilYabancıların borsadan satın aldığı hisse senetleri ise Ödemeler Dengesinde Sermeye ve Finans Hesapları dengesi içindeki Finans Hesapları / Portföy Yatırımları / Yükümlülükler / Hisse Senetleri başlığı altında yer alır.
hocam peki gsyih hesaplanırken =c+ı+g+x-m denklemındekı yatırımlarda dogrudan yatırımlar ve portfoy yatırımları mı yer alır yoksa sadece dogrudan yatırımlar mı yer alır
SilHocam mükemmel bir yazıyla selamladınız bizi bugün çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilsonuçta var olan durumda 220 milyar dolarlık bir giriş olmalı piyasaya ki, ancak işlerimizi döndürebilelim. Ama görünüşe bakıldığında bunu gerçekleştirmek için var olan faiz seviyeleri yeterli değil. Aslında kelimelerin anlatamadığı onca şeyi bir grafik ne de güzel anlatabiliyor.
Peki hocam; bu kadar ülkelerin birbirleriyle etkileşiminin üst noktada olduğu seviyede, Amerika'da her ekonomik bir veri açıklandığında etkilerinin ilk ülkemiz gibi gelişen piyasalarda göstermesi, bir neden sonuç ilişkisi mi yoksa bir tesadüf mü ? Dünyanın ekonomik, siyasal vb. alanlarında koruyucu jandarmalığına soyunan ABD'nin bir verisine göre burada ezilip büzülüyor olmamız ne kadar doğru ? bunu öğrenmek istiyorum aslında. Ekonomik anlamda kendi icraatlarımızla büyümek gelişebilmek hayal mi ?
Teşekkür ederim güzel yazınız için. Mutlu pazarlar.
Çok teşekkürler. Pazar günü için ağır bir yazı. Aslında pazar günleri farklı şeyler yazmak istiyorum ama konjonktür izin vermiyor çoğu kez.
Sil220 milyar doların bir bölümünün bulunması o kadar sorunlu değil. Örneğin bankaların sendikasyon kredileri var. Bu borçları veren yabancı bankalar bu bankalarla sürekli karşılıklı iş yaptıkları için bu kredileri yenilerler. Üstelik faiz de yükselmiş durumda. Bunlar doğrudan dövizle borç verdiği için kur riski de onların değil alan bankanın sırtında. Dolayısıyla onlarda büyük sorun olmaz. Reel kesimdeki satıcı kredileri de aynı durumda. Adam malını satabilmek için kredi veriyor. Bunu dövizle verdiği için sorun onda değil alan bizim şirkette. Bunlar yenilenir. Ama tahvil, hisse senedi, mevduat gibi girişler dövizden TL'ye dönülerek yapıldığı için kolay değil. Çünkü bu borcu veren yabancı kur riskini üstlenmiş oluyor. Bu ortamda bu çok kolay değil.
Küresel sistem sermaye hareketlerini sonuna kadar serbest bırakınca bütün ülkeler bileşik kaplar gibi oldu. ABD, tek başına bu sistemin dörtte birini oluşturuyor ve dolar da küresel sistemin parası olarak işlem görüyor (euro henüz o düzeye çıkamadı) Bu durumda sistemin ABD'deki gelişmelerden etkilenmemesi mümkün değil. ABD ekonomisi kötüye giderse ürettiği malın çoğunu buraya satan Çin de kötüye gidebiliyor, ABD li yatırımcıların paralarını çekmeleriyle Hindistan da Türkiye de kötüye gidebiliyor.
Kendi dışımızdaki olaylardan etkilenmeden yaşamak mümkün değil bu küresel sistemde. Ama bunu en aza indirmek mümkün. Onun da yolu (artık gına gelmiştir size de çünkü bana geldi) yapısal reformları yapıp ekonomiyi güçlendirmekten geçiyor.
hocam fed parasal hedefleme mi kullanıyor yoksa bizim gibi faiz hedeflemesi mi? saygılar
YanıtlaSilBizim MB enflasyon hedeflemesi yapıyor. Fed'in böyle net bir hedefi yok işsizlikle büyüme ve enflasyon ilişkisine birlikte bakıp ona göre karar alıyor.
SilHocam merhabalar. 4. bir seçenek var. 3. seçenekteki faiz artırımına gidilip büyümedeki sert düşüşü, işsizliği, ihracattaki azalışı; kısaca ekonomideki her olumsuzluğu Merkez Bankası'na bağlamak. Yeni günah keçisi Erdem Başçı olabilir. Bunun not düşüşleri getireceği aşikar; ama gelen yabancıya 'dur' demekle kalmaz, buradakine de 'e gideyim ben artık' dedirtir.
YanıtlaSilNakavt olmaya yakın bir boksörün düşündüğü tek şey yenilmemektir hocam. Burnu kırılsa da, gözü çıksa da 'kazanma hırsı' her şeyin üstünde olacaktir. En sonunda da sağlam bir organı kalmayınca çürüyecektir. Tabi içinde bizi de zehirleyerek.
Son raunda çıkan bir boksör Merkez Bankası'nı düşünür mü hocam?
Bir oyuna girmişseniz oradaki oyuncak olmamanız gerekir.
Sil2008 Ekim'de ABD de patlayan ve "housing bubble" , "junk paper" gibi terimlerle anlatılmak istenen finansal krize ABD finans çevrelerinin ve FED'in bulduğu çözüm bir tür parasal genişleme olan "quantitative easing" programları idi.
YanıtlaSilQE1 : Kasım 2008 de başladı Mart 2010 da bitti. Tutar : 2.1 trilyon dolar
QE2 : Kasım 2010 da başladı Haziran 2011 de bitti . Tutar : 0.6 trilyon dolar.
QE3 : Eylül 2012 de başladı Eylül 2014 de bitecek (tahmini) . Tutar : 0.8 trilyon dolar.
Yani QE1 , QE2, QE3 programları sırasında FED piyasaya yaklaşık olarak 4 trilyon dolar verdi.
Bu miktarın bir kısmı bizim gibi gelişmekte olan ülkelere ucuz , çok ucuz para olarak adeta gökten yağdı.
Hesabı çok zor olmasa gerek ama bu süreçde Türkiye'ye giren paranın da 100 milyar dolar civarında olması tahmin edilebilir.
Gelelim işin ilginç kısmına.
Kriz bittikten sonra ve işler normale döndükten sonra , ister misiniz bir tartışma başlasın.
Gelişmekte olan ülkelere yağan bu çok ucuz dolarla , bu ülkeler bu süreçte ne yaptılar ?
Kimi belki "ihracatı arttırmanın çaresine baktım" diyecek.
Kimi belki "eğitim sorununu kökten çözmeye baktım" diyecek.
Kimi belki "tarımsal reformları yaptım" diyecek.
Oysa Türkiye ne yaptı ?
İNŞAAT.
Sadece İNŞAAT.
Oysa bu parayla eğitim sorunu veya sağlık sorunu kökten çözülemez miydi ?
Hayır.
Sadece İNŞAAT.
Son 10 yılın 2 temel özelliği, siyasi istikrar (!) ve ucuz yabancı sermaye idi.
Bu 2 unsuru doğru kullanarak Türkiye, sosyal kalkınma açısından bir Norveç olamasa da Norveç olma yoluna girebilirdi.
Ama olmadı.
Yazık oldu.
Evet siz benim soyutlayarak yapısal reform dediğim şeyi somuta getirmişsiniz. Aynen böyle oldu ne yazık ki. Kısa yoldan ve sanal olarak büyümeyi yapıyı sağlamlaştırarak büyümeye tercih ettik.
SilHocam yazınızdaki ikinci grafikle ilgili kafama takılan bir husus var. verilere baktığımızda yazınızda bahsedilen (2) numaralı noktada herhangi bir denge oluşmamış gibi gözüküyor. denge doğrudan (3) numaralı noktada oluşmuş. 22 Mayıs haftasında 3 ay vadeli mevduatın faizi %6,3 imiş. FED kararından sonra TCMB'nin faizleri 75 baz puan artırdığı 24 Temmuz haftasına kadar mevduat faizi piyasa şartlarına bağlı olarak %7,8'e çıkmış. 21 Ağustos'taki 50 baz puan artıştan önce de %8,5'e yükselmiş. yani TCMB piyasayı takip etmiş. faizler TCMB faiz artırdığı için değil piyasa şartlarına bağlı olarak yükselmiş gibi. ve bu dönemde TL mevduat faizleri 2 puanın üzerinde artmasına rağmen TL dolar karşısında %7 değer kaybetmiş.
YanıtlaSilEvet haklısınız ben de 2 numaralı dengeyi o nedenle geçici denge hali olarak tanımladım.
SilHocam Türkiye'nin bu dönemde gerek siyasal risklerinden gereksede ekonomik risklerinden dolayı eskisi kadar yani kabaca 55milyar$ kadar cari açık veremeyeceği savunuluyor . Bunun gerekçesini şu şekilde izah etsem yanılırmıyım ; gerek dışarda ki faizlerin yükselmesi gereksede içeride döviz arzının azalmasından dolayı kurların yükselmesi maliyetleri artırmıştır.ekonomi yeni bir yerde ve maliyeti yüksek bir yerde dengeye geldiğinden bu maliyet artışını bireylerin sineye çekmesi zor olduğundan bu gerekçeyle cari açık azalacaktır diye düşünüyorum eksik varsa düzeltirseniz sevinirim
YanıtlaSil2) yani hocam eskisi kadar cari açık verilemez denmesinin sebebi ; biz bankaya tl yi yatırırız fakat banka bana gelen sermaye akımı durdu diye ithalatı gerçekleştirmez diye düşünmemeliyiz değil mi ? Sonuçta banka döviz talebini karşılayamıyorsa esnek kur sisteminde olduğumuzdan kuru yükseltir bu durumda da maliyete katlanamıyorsa kendisi vazgeçer ithalattan diyebilirmiyz ? Yani kısaca banka böyle bir şey diyemez değil mi
3)
1. Doğru söylüyorsunuz ama cari açığın yüzde doksanı petrol ve doğal fazdan oluşuyorsa cari açığın fazla da düşme şansı yoktur.
Sil2. Banka bunu demez sadece kur yükselir ve yükseldikçe siz ithalatı azaltırsınız.
Hocam piyasada çok fazla tazin olması biraz kafaları karıştırıyor .şimdi hocam repo faizi, gecelik borç alma verme faizi , likidite penceresi benim bildiğim kadarıyla bunlar banka ile merkez bankası arasında gerçekleşen işlemlere uygulanan faizler yani bir yabancı parasını buraya getirdiğinde bu faizlerden yararlanmaz diye biliyorum . Merkez bankasının faiz artırımıyla gerek kredi faizlerinde gereksede mevduat faizlerinde artışlar bekleniyor ve birde faizlerin birlikte hareket etmesinden dolayı gösterge faiz de artışlar bekleniyor .
YanıtlaSilHocam bı faiz artırımı yabancı yatırımcıyı çekebilmek açısından olumlu olduğu ileri sürülüyor yani hocam benim anladığım yabancı merkez bankasının son faiz artırımıyla eskisinden daha fazla mevduat faizi alacak ve tahvil faizi biraz daha yüksek olacak .yabancı yatırımcının mevduat faizinin ve tahvil faizinin artacağından mı ülkemize hücüm etmesi bekleniyor ? Burasını açarsanız çok sevinirim
Yani merkez bankasının faiz artırımı hangi faizleri etkiliyorda yabancılar bunun için bize fon getirecekler ?
Bu blogda faizle ilgili ve etkisiyle ilgili yazılar var. Bu Blogda Arama kutusuna faiz yazarsanız hepsini görebilirsiniz.
Silsayın hocam sanırım gozunuzden kactı . gsyih hesaplanırken =c+ı+g+x-m denklemındekı yatırımlarda dogrudan yatırımlar ve portfoy yatırımları mı yer alır yoksa sadece dogrudan yatırımlar mı yer alır.saygılar hocam
YanıtlaSilGSYH hesaplanırken yatırım grubunda yapılan harcamalar dikkate alınır. Potföy yatırımı o anlamda yatırım sayılmaz.
SilTek kelimeyle harikasınız. Sizin yazılarınızı içtenlikle takip ediyorum. Bilip de yazmayan kalemler utansın. Saygılarımla
YanıtlaSilAli Göksu
Çok teşekkür ederim.
SilSn. Egilmez
YanıtlaSilGrafiklerle desteklenerek yapmis oldugunuz aciklamalar gayet net ve anlasilir. Ben Turkiye ekonomisinin ve finans piyasalarinin disa acikligini dusunerek nacizane bir bakis acisi daha getirmek isterim musadenizle. Zor olacagini simdien kabul ederek, diger gelismekte olan ulke ekonomilerini de risk boyutu ile bu grafiklerde ucuncu bir boyut olarak eklemek sizce nasil olurdu?
Çok iyi olurdu ama zorlukları var.
SilHocam Türkiye'nin bu dönemde gerek siyasal risklerinden gereksede ekonomik risklerinden dolayı eskisi kadar yani kabaca 55milyar$ kadar cari açık veremeyeceği savunuluyor . Bunun gerekçesini şu şekilde izah etsem yanılırmıyım ; gerek dışarda ki faizlerin yükselmesi gereksede içeride döviz arzının azalmasından dolayı kurların yükselmesi maliyetleri artırmıştır.ekonomi yeni bir yerde ve maliyeti yüksek bir yerde dengeye geldiğinden bu maliyet artışını bireylerin sineye çekmesi zor olduğundan bu gerekçeyle cari açık azalacaktır diye düşünüyorum eksik varsa düzeltirseniz sevinirim
YanıtlaSil2) yani hocam eskisi kadar cari açık verilemez denmesinin sebebi ; biz bankaya tl yi yatırırız fakat banka bana gelen sermaye akımı durdu diye ithalatı gerçekleştirmez diye düşünmemeliyiz değil mi ? Sonuçta banka döviz talebini karşılayamıyorsa esnek kur sisteminde olduğumuzdan kuru yükseltir bu durumda da maliyete katlanamıyorsa kendisi vazgeçer ithalattan diyebilirmiyz ? Yani kısaca banka böyle bir şey diyemez değil mi
(1) Türkiye'nin eskisi kadar cari açık veremeyeceği doğru. Ama yine de yüksek cari açık verecek. Çünkü açığın önemli bir bölümü petrol, doğal gaz gibi enerji ithalatından kaynaklanıyor. Bunları almadan ne üretim yapmamız ne de ısınmak gibi ulaşım gibi işleri yapmamız mümkün. Dolayısıyla en azından bunları alacağız ve yine önemli miktarda cari açık vereceğiz.
Sil(2) Kur yükselir ve o yüksek kurdan döviz talep edenler talep ettiği dövizi bulur. 1979'da döviz bulunmamasının nedeni sabit kur yönteminin varlığıydı. Yani kur yükselemediği için kimse ucuz fiyattan döviz satmak istemiyor, arayanlar da bulamıyordu. Ardından devalüasyon yapılınca olay çözüldü.
Merhaba hocam yazınız için teşekkürler. Pazar günü için zor bir yazı olmuş, Son 4 senedir bizde kuraklık yoktu hatırımda kalan Avrupa ve özellikle Almanya da kuraklığın zirve yaptığı yıllar oldu. Bu sene böyle devam ederse Türkiye'de kuraklık olur Avrupa'da ve Amerika'da yağışlar mevsim normalleri üzerinde! Sıcak para da yağışları takip ediyor gibi :) İyi hasat alamaması giderleri artan çiftçiyi zorlar + enflasyonda yükselişe sebep olabilir. bütün kötü senaryolar üst üste geliyor 2014 bizi üzecek haydi hayırlısı.
YanıtlaSilDoğru saptamalar. Ne yazık ki tarımdan da bir darbe geliyor.
SilÇok güzel bir yazı olmuş teşekkürler Hocam ,
YanıtlaSilFed’ in tahvil alımı programında azaltmaya gideceğini açıklamasından sonra gelişme yolunda ki ekonomiler de fonlar niye çıkış yapıyor ?
Teşekkürler.
SilBeklenti ABD'de faizlerin artması yönünde. Bu durumda ABD'de artık reel faiz yükselecek demektir. Gelişen ülkelerde paralarını tutan fonlar risklerdeki artışı da dikkate alıp oralardan çıkıyor ve ABD'ye geri dönüyorlar.
Hocam bir konu hakkında bilginize başvurmak istiyorum hocam denklem gereği tasarruf - yatırımlar = cari açığa eşit . Örneğin 50.000 tl tasarrufumuz 100.000 tl de yatırımımız olsun 50.000 tl cari açığımız olur diyoruz. Yani hocam 100.000 tl yatırımımızın 50.000 lik kısmını kendi tasarruflarımızla yapmışız geri kalan kısmınıda yabancıların tasarrufunu kullanmışız . Şimdi hocam bu yabancılardan kullandığımız miktar olan 50.000 tl ye cari açık deniyor fakat şu kısmı anlamadım ; yabancılardan bulduğumuz 50.000 tl yi dışardan mal ve hizmet almak için kullanmayıpta Türkiye'de üretilen mal ve hizmetleri almada kullanırsak cari açık bunun neresinde oluyor ?izah ederseniz sevinirim .
YanıtlaSilTürkiye'de üretilen her 100 TL'lik malın yaklaşık 60 TL'si ithal girdiden oluşuyor. İşte o ithal ettiklerimiz cari açık. Malı dışardan da alsak içerden de alsak içinde yabancı mal var.
SilHocam yazınızdan anladığım kadarıyla piyasada ki her faiz yada her fiyat denge noktası değil sizinde grafiğinizde öncelikle 2 nolu yerde geçici bir denge oluşmuş ondan sonra dış borç talebi değişmediğinden gelen talepleri karşılayabilmek için paranın fiyatı olan faiz yavaş yavaş yukarı çıkmış ve bir miktar arzda bir artış bir miktarda talepteki bir azalmadan sonra faizler yeni bir noktada kendine bir denge noktası bulmuş, bu söylediklerimde yanılma payı varsa düzeltirseniz sevinirim
YanıtlaSil2) hocam ayrıca başka hocalar gibi arz azalır ve daha üst noktada dengeye ulaşır demek yerine işin mantığınıda anlatarak önce geçici dengeyi daha sonra da neden yukarı çıktığını anlatmışsınız işin mantığı kafamda daha iyi oturdu teşekkür ederim
Son olarak bu geçici denge noktaları aslında her piyasada oluşur değil mi ? Örnek olarak elmayı verirsek denge fiyatı 2 lira dengemiktarıda 10.000 ton olsun bir sebeble elmaya olan talep artarsa satıcı öncelikle 2 liradan talepleri karşılamaya çalışacak baktı ki talep fazlası var o da fiyatı yükseltecek ve yeni bir noktada denge oluşacak .
(1) Yanılma payı yok. 2 numaralı denge aslında bir denge noktası bile değil, geçici bir duraklama noktası.
Sil(2) Teşekkürler. Evet geçici denge noktaları her piyasada oluşur ama çoğunlukla bunlar o kadar kısa sürelidir ki fark bile edilemeyebilir.
Hocam merhaba, uzun zamandır yazılarınız beğenerek takip ediyorum.
YanıtlaSilBu yazınızda da çok güzel açıklamışsınız mevcut durumu.
Hocam benim sizden bir ricam olacak. Ben şu an iktisat yüksek lisans öğrencisiyim ve tez aşamasında bulunmaktayım. Çalıştığım sektör ise bankacılık (denetim). "2008 Küresel Finans Krizi ve Türk Bankacılık Sektörüne Etkileri" konusunu seçme düşüncesindeyim hocam. Sizce bu konu çok mu geneldir? Daha özele mi indirgemek gerekir hocam? Finansal Krizler alanında çalışmayı çok istiyorum ve bunu kendi çalışma alanım olan Bankacılık sektörü ile ilişkilendirmek istiyorum hocam. Sizin tavsiyeleriniz benim için çok önemli hocam. Cevap verirseniz çok müteşekkir kalacağım size.
Saygılarımla
Enver Mor
Bence konu çok iyi. Bu sorunuzla ilgili e-mail ile sorduğunuza e-maille yanıt verdim .Başarılar.
Sil