Türkiye Ekonomisinin Görünür Sorunları

Kamu Kesiminin Sorunları
Bütçenin yapısal sorunları
Bu alt başlığı gördüğünüzde bütçe açığının yüzde 1 – 2 dolayında oluştuğu, hatta yıl içinde bütçe fazlalarının görüldüğü bir ekonomide bütçenin yapısal sorunu mu olur sorusunun aklınızdan geçtiğini tahmin edebiliyorum. Bütçe açığının düşük olduğu durumda bile bütçenin yapısal sorunları olabiliyor. Bunların başında geçici ya da sorun yaratıcı gelirlere dayanarak artan harcamalar geliyor. Türkiye, son on yıldır bütçesini derleyip toparlarken bir seferlik gelirler dediğimiz özelleştirme gelirleri, varlık barışı gelirleri gibi gelirlerden yararlandı. Bunlara ek olarak cari açığı büyüten ithalat artışı, ithalattan alınan KDV tahsilatını ve ÖTV gelirlerini ve dolayısıyla bütçe gelirlerini de artırdı. Yani cari açık artarken bütçe açığını azaltıcı bir etki yaptı. Burada sorun ne diye sorarsanız yanıtım bunların tersine dönme olasılığıdır. Bir gün elde özelleştirilebilecek kamu teşebbüsü kalmadığında ya da cari açık düşmeye başladığında bütçeye yazılan bu tür gelirlerde de düşme olur. Harcamalar da gelirle birlikte düşmediği için bütçe açığı alır başını gider. Bütçesi çok sağlam gibi görünen kamu kesiminin şu anda gün yüzüne çıkmamış ama her an çıkabilecek böyle bir sorunu var.

Ekonomi politikasının uygulanabilme sorunları
Ekonomi politikası iki alt politikadan oluşuyor: Maliye politikası ve para politikası. Maliye politikası dediğimizde vergi politikası, kamu harcamaları politikası, kamu borçlanması politikası ve diğer bazı politikalar (teşvikler, subvansiyonlar gibi) anlaşılır. Para politikası dediğimizde ise; açık piyasa işlemleriyle piyasadaki para miktarını etkileme, zorunlu karşılıklar uygulamasıyla bankaların açabileceği kredilerin miktarını düzenleme ve faiz politikasıyla piyasa faizlerini ve dolayısıyla tasarruflardan başlayarak pek çok ekonomik göstergeyi etkileyebilme eylemlerinden oluşur. Merkez Bankası tarafından uygulanan para politikasının temel amacı fiyat istikrarını sağlayabilmek ya da çok da açık bir ifadeyle enflasyona veya deflasyona neden olmayan bir fiyat düzenini koruyabilmektir. Merkez Bankası’nın para politikasından sonuç alabilmesi bu araçları zamanında ve yeterli dozda kullanabilmesine, bunu yapabilmesi de onun hükümetten bağımsız karar alabilen bir yapıya sahip olmasına bağlıdır. Eğer bir ekonomide merkez bankası bağımsız değilse veya bağımsız gibi görünse de üzerinde siyasetçilerin ya da kamuoyunun belirli bir baskısı varsa para politikası, amacı doğrultusunda uygulanamaz hale gelebilir. Türkiye, bu sorunla karşı karşıyadır. Son faiz artırımı bize Merkez Bankası üzerine oluşturulan baskıların para politikasının zamanında ve dozunda uygulanamaması halinde neler olabileceğini net bir biçimde göstermiştir.      

Özel Kesimin Sorunları
Dış borç sorunu
2000’lere gelinceye kadar özel kesimin çok fazla bir dış borç sorunu yoktu. Bu sorun daha çok kamu kesimindeydi. 2000’lerden sonra ekonomik model değişince görünüm tersine döndü. Eldeki son verilere göre (2013 yılının üçüncü çeyreği) Türkiye’nin toplam dış borç stoku 373 milyar dolar, özel kesimin dış borç stoku da 228 milyar dolar görünüyor. Yani özel kesim toplam dış borç stokunun yüzde 60’ında fazlasına sahip. Bu borçların çoğunluğu bir yıldan uzun vadeli borçlar. Ne var ki vadelerin çoğu önümüzdeki bir yıl içinde dolduğundan ödenmesi gereken ciddi bir borç miktarıyla karşı karşıyayız. Bu durum, özellikle çeşitli sıkıntıların ortaya çıkmaya başladığı bu yıl için önemli sorun yaratıyor. 

Kur oynaklığı
İlk bakışta ihracatı artıracağı ve ithalatı düşüreceği düşünülen döviz kurunun yüksekliği eğer oynaklık (volatilite) gösteren bir yükseklik ise sorunlar yaratır. Türkiye’nin son on yılda uzunca bir süre kurlarda oynaklık sorunuyla karşılaşmamış olması yatırım ortamını geliştirmiştir. 2013 yılında başlayan ve devam eden kur oynaklığı yatırımlar başta olmak üzere birçok karar üzerinde bozucu etki yapmaya başladı. En hafif yönüyle vurgulamak gerekirse kurlardaki oynaklık karar alınamaması sonucunu doğuruyor. Bu da yatırım yapılması, yeni insanların işe alınması, yeni işyerleri açılması gibi birçok ekonomik kararın ertelenmesine ve ekonominin olumsuz etkilenmesine yol açar. Türkiye 2014 yılında bu sorunu yaşıyor.  

Yüksek faiz
Yüksek faiz, tasarrufları artırmak gibi olumlu bir sonuç yaratsa da, tüketimi ve dolayısıyla talebi düşürmek gibi bir etki de yaratır. Talepte daralma ortaya çıktığında üretim de ister istemez düşer. Öte yandan yüksek faiz maliyetleri olumsuz etkilediği için yeni yatırım kararlarını olumsuz yönde etkiler. Sonuçta ekonomik büyüme düşmeye başlar. Türkiye, son on yılda düşen faizlere alıştığı için ekonomisi büyüme gösteren bir ekonomi görünümündeydi. Ne var ki önümüzdeki dönem ne enflasyonun ne de faizlerin kolay kolay düşmeyeceği bir dönem olacak gibi görünüyor. Bu durumda özel kesim eskiden olduğu kadar yatırım yapamayacak ve ekonominin büyümesine eskisi kadar katkıda bulunamayacak. Bunun özel kesimdeki ilk etkisi kârlarda düşme biçiminde ortaya çıkacak. Bu ortamı değiştirmek için Merkez Bankası faizlerin düşürülmesine önderlik etse bu kez de kuru denetlemek mümkün olamayacak. Çünkü Türkiye ile ilgili algılama “Türkiye’nin dış finansman bulma zorluğunda olduğu” biçimine dönüştü. Bu durumda faizler ister istemez bir süre yüksek kalacak.   

Ortak Sorunlar
Ödemeler dengesi
Türkiye, iç tasarrufları yatırımlarından çok düşük olan bir ekonomi. Bu fark cari açık olarak karşımıza çıkıyor. Cari açığın büyüklüğü dışarıdan tasarruf ithalini gerekli kılıyor. Dışarıdan tasarruf ithalinin ya da dış finansman bulmanın sorunsuz yürüyebilmesi için ekonomide risklerin düşük olması gerekiyor. Ne yazık ki Türkiye ekonomisinin riskleri son bir yıl içinde katlanarak arttı. Bunun en açık göstergesi 22 Mayıs 2013’de 118 olan CDS priminin bugünlerde 240’lar düzeyinde olması. Risklerin artması ve dış finansman ihtiyacının devam etmesi dışarıdan temin edilen finansmanın pahalı hale gelmesine yol açıyor. Pahalı dış finansman gerek kamu kesiminde gerekse özel kesimde borçlanma maliyetlerini yükseltiyor.  

Yüksek enflasyon
Yüksek enflasyon kamu kesimi açısından daha nötr bir görünüm sergiliyor. Bir yandan gelirler enflasyon etkisiyle artarken bir yandan da giderler artıyor. Buna karşılık özel kesim açısından yüksek enflasyon gelirlerde düşüşe yol açıyor. Fiyatların arttığını ve buna paralel olarak faizlerin yükseldiğini gören insanlar harcamalarını erteleyerek ekonomide yavaşlamaya neden oluyorlar. Bu da özel kesimin satışlarının düşmesine ve kazancının azalmasına yol açıyor.

Çözüm Nerede?
Bu tür sorunlar için mucize çözümler yoktur. Geçici çözümler veya kalıcı çözümler vardır. Geçici çözümler faizi artırmak ya da indirmek, kura müdahale ederek oynaklığını dizginlemek, cari açığın getirdiği gelirlerle bütçeyi finanse etmek gibi çözümlerdir. Adından da anlaşılacağı gibi bunlar geçici çözümlerdir. Eğer sorunlar kalıcıysa geçici çözümler sadece sorunların ertelenmesini ya da bir süre görünmemesini sağlar. Aynı sorunlar bir süre sonra yeniden ortaya çıkar. Bu tür kalıcı sorunları kökünden çözmenin yolu yapısal reformlardan geçer. Uzun ve zahmetli bir yoldur. Ama kesin çözüm oradadır.   



Not: Türkiye’nin bu sayılanlar dışında başka ekonomik sorunları da olduğu gibi eğitimden yargıya, düşünce özgürlüğünden hoşgörü eksikliğine kadar pek çok siyasal ve sosyal sorunu da vardır. Bu yazıda konu edilen sorunlar sadece görünürdeki ekonomik sorunlardır.

Yorumlar

  1. Üata yıllardır bas bas bağırıyorsununz yapısal reform diye duyan yok ya da duyorlarsada uugulayan yok yine yüksek kur , büyüme, enflsayon, yüksek faiz olgularıyla uğraşıyoruz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çünkü Türkiye'yi yöenetenler her zaman günü kurtarmaya ve halkın anlayacağı , göreceği (yol,metro, köprü... Bunlar da önemli ancak ülkeyi ayakta tutan temel taşlar bunlar değil) doğrultuda hareket etmeyi seçmişlerdir. Halk enflasyonu, cari açığı, faizi , ... anlamadıkça da bu şekilde devam edecek gibi görünüyor. "Her şeyin başı eğitim"

      Sil
    2. Mehmet bey doğru söylemiş. Örneğin hiçbir belediye alt yapı yatırımı (kanalizasyon) yapmaz. Yapsa da severek isteyerek yapmaz çok mecbur olmadıkça. Görsel değildir çünkü. Ama park cami yaparsanız çalışıyor (muş gibi) gözükürsünüz.

      Sil
  2. Elinize sağlık hocam. Anladığım kadarı ile asıl sorun siyasetin kalıcı değil geçici çözümlere odaklanması ve ekonomik kurumlar üzerinde baskı kurması. Reel sektörün de kur daki artışa pek hazırlıklı olmadığını görüyoruz sanki. Uzun vaadeli ve yapısal sorunlara yönelik reformist bir ekonomi politikası eksiklği mi var hocam?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu her zaman var. Çünkü iktidarların siyasal ömrü yeterince uzun değil. Ne var ki Türkiye'de son on yılda bu konuda önemli bir istikrar yakalandı ama gereği yine de yapılamadı. Demek ki reform yapma isteği, günü kurtarıp durumu idare etme isteğinden güçlü değil.

      Sil
    2. Merhabalar Hocam,
      İktidar problemi,İktidarda istikrar problemi gibi yukarıda bahsettiğiniz kesin çözüme gitme yolundaki önemli hususlar Türkiye için sağlanmış görünmekte.benim merak ettiğim konu şu,yapısal çözümler ekonominin çehresini değiştirmekle kalmayıp iç dinamiklerinede yeni soluk getirecektir.bunun kısa sürmesi tabikide beklenemez özellikle ülkemiz durumu için.Peki iktidarın bu yol haritasında "dönüşümün" d sine başlaması ne kadar daha zaman alacak.Politika yapıcılar bir yandan ekonominin mevcut şeklini korurken bir yandan da bu dönüşümü sağlama noktasında ciddi bir işe kalkışmış oluyor, tabi buna birde siyasi iktidarı sürdürebilmek,halka bu dönüşümü özümsetebilmek durumlarıda eklenince hedefe olan uzaklık artıyor sanırım.
      Devletten,çalışan bedene yeni bir kalp takmasını beklemek! Geleceğe umutla bakabilmek için iyi bir neden olsa gerek.

      Sil
  3. Yine her zamanki gibi çok geniş yelpazesi olan bir konuyu kısa ana hatlarıyla ama etkili ve anlaşılır bir şekilde kaleme almışsınız. Elinize ve bilginize sağlık hocam…
    TCMB bağımsız bir kurum ancak hükümetin baskısını hissediyor ve aldığı kararlar da hükümetin istediği yönde gerçekleşiyor. Bunu Ocak ayında kura karşı faizle değil piyasaya döviz pompalayarak gerçekleştirdiğinde açıkça gördük. Benim korkum seçimlerden sonra eğer hükümet istediği oyları alırsa TCMB’ye faiz düşürmesi için baskı yaparak faizleri düşürecek olması. Bu durum gerçekleşirse döviz artacak, piyasaya yabancı yatırım girmeyecek, tasarruflar yatırımı karşılamayacak, CDS primi artacak, yatırım yapılabilir kredisi düşecek … Türkiye krize sürüklenecek. Hocam size göre TCMB hükümetten böyle bir baskı görürse sonuç ne olur? Ve Sizin yıl sonu dolar 2.5 tahmininizin nedeni de faizlerin düşü(rüle)cek olması mı?

    YanıtlaSil
  4. Yazı için teşekkürler hocam,
    Ama şu varki, yeni internet yasası onaylandı ve bu yazıdaki "Not"un ve muhtelif satırların engellenmesi yakındır :=)

    YanıtlaSil
  5. Bu sefer okuyucuların yapısal reformların ne anlama geldiğini sormalarını engellemek için iyi bir çözüm yolu bulmuşsunuz Üstad. :)
    Sizden ricam günlük olarak min. 2,3 yazı yazmanız, en azından bilgilerimiz biraz daha artar veya pekişir, teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güncel ve geçmiş konulardaki her yoruma itina ile cevap yazdığından ve twitter da baya aktif olduğundan saygıdeğer hocamızdan "günlük olarak min. 2,3 yazı yazmasını" istemek biraz fazla olur. Hem sayının çokluğu değil niteliği önemli.

      Sil
  6. Hocam yazi icin tesekkurler, okuldayken derslerinizi kacirmamaya dikkar ederdim , inanin okulumdaki en feyzli derslerdendi, bu yaziniz herseyi cok guzel ozetliyor.

    YanıtlaSil
  7. Hocam, kamuda bütçe dengeleri terse dönebilir, enflasyon ve faizler ivme kazanabilir, özel sektör borcu arttı, sıkıntı yaratabilir diyoruz. örneğin 10 yıl önce banka dışı özel sektör borcunun GSYH'ye oranı %23, 2013'te %85'e yaklaştı. bütçe dengesi bozulursa, kısa vadeli faiz maliyetleri artarsa, özel sektör borcu doyum noktasına ulaşır da borç çevirme problemi ortaya çıkarsa, mesela konut balonu patlarsa bu durum bankacılık sektörünü olumsuz etkilemez mi? yazınızdaki başlıklar sizin de dediğiniz gibi "görünür" sorunlar. asıl problem buz dağının görünmeyen kısmı, o kısmın da bankacılık sektörünün karşılaşabileceği sorunlar olduğunu düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  8. Teşekkürler.
    sadece faizle bunu açıklamamız mümkün değil. ben ekonomi dışı faktörlerin çok etkili olacağını düşünüyorum. Faiz, gerektiğinde düşürülebilir de bunda bir sakınca görmüyorum ama ekonomi dışındaki eğilimler daha büyük sıkıntı yaratacak gibi duruyor.

    YanıtlaSil
  9. hocam merhaba, size bir soru sormak istiyorum alakalı değil pek ama maliye bakanlığının bir mülakatında sorulmuş. cari açık var ama neden kriz çıkmıyor? ben kendimce bir cevap bulamıyorum net değil en azından yanıtlarsanız çok sevinirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sorunun tek bir yanıtı yok. Bir kaç yanıtı var. İlki bugünkü durumda tam anlamıyla kriz yok diyemeyiz. Krizin tanımı karışık. Türkiye iki yıldır potansiyelinin (% 5) altında büyüyor, faizler yükseliyor, TL değer kaybediyor, dışarıdan gelen en küçük kötü haberde piyasalar dalgalanıyor. Buna tam olarak kriz yok diyemeyiz. İkinci olarak cari açığın daha büyük kriz yaratmamasının tek nedeni bütçe açığının düşük olması ve kamu maliyesinin nispeten disiplinli olmasıdır.

      Sil
    2. merhaba hocam, ben bu soruyu gördüğümde aklıma cevaplarken sizinkinden farklı bir şekilde cevapladım,
      -cari açık (burada dış ticaret açığını durumun merkezine yerleştirdim) ve buna rağmen kriz olmuyor çünkü türkiye bu açığın karşılığında büyüyor yeri geliyor potansiyelin üzerinde ve yaratılan gelir ile açığın bir kısmı kapatılıyor diğer önemli durum ise sermaye hareketlerinden oldukça faydalanması bi nevi küresel likidite durumundan kaynaklı olarak oluşan likitler yüksek getiri sağlayan türkiyeye yöneliyor gerek yabancıya yüksek reel faiz durumu gerekse risk primi dolayısı ile.
      aklıma küresel likidite bolluğu ve türkiyenin reel faiz sağlama durumu dışında birşey gelmezdi,
      gerçekten cari açık için gerekebilecek kamu maliyesinin manevra kabiliyeti üstteki durumlar kadar önemli bir durum mudur.

      Sil
    3. Türkiye'nin sizin dediğiniz sermaye hareketlerinden oldukça fazla faydalanmasının altında yatan bir önemli neden de bütçe dengesinin iyi olması. Eğer Türk bütçesi yüzde 7 açık verseydi bu sermayeyi çekemezdi.

      Sil
  10. Hocam mülakata çalışırken elimde tuttuğum tek kaynak yazılarınız. TEŞEKKÜRLER ELİNİZE SAĞLIK

    YanıtlaSil
  11. Mahfi hocam yazınız için teşekkürler. keşke sizin gibi, herkese açık tartışma yapan daha çok aydınımız olsa da işin derinliğine vakıf olsak. Hocam ekonomik sorunlarımız ortada bankacılık sisteminde reform harici pek bir şey yapmadık, üstelik İktidar 2002-200'5te ki reformist çizgisinden sapmış görünmektedir. Hukuk sistemi altüst edilmiş, kuvvetler ayrılığı prensibi askıya alınmıştır. Üslup çirkinliği toplumu sürekli germekte, fiili çatışmalara davetiye çıkarmaktadır. Yürütmenin başı her gün birilerini tehdit etmektedir. Bunların olmaması gerektiğini söyleyenler "vatan haini" ilan edilmektedir. Hocam Taha Akyol hukuk ekmektir diyor. Hukukun askıya alındığı böyle bir manzaraya sahip ülke nasıl ekonomide ilk 10'a girer, bu zihniyete karşı yatırımcı kendini nasıl güvende hisseder? Efendim bağışlayın ama bu yaşananlar bırakın "İleri Demokrasiyi" 3. dünya ülkelerinde bile görülmez.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Yazdıklarınıza hak vermemek elde değil.

      Sil
  12. Hocam yazınız çok güzel adeta ülkenin ekonomik durumunun aynası olmuş.Ayrıca yapısal reformlarla ilgili gösterdiğiniz referans çok yerinde.Bundan sonrada yazılarınızda farklı konularda da kullanmamız bizler için çok yararlı olur.
    Hocam sorum şu Merkez bankasının görevleri arasında sayılan kur istikrarı merkez bankası tarafından nasıl yapılıyor.Dövizin arzı bizim elimizde değil.Belki biraz etkileyebiliyoruz.O halde kur istikrarı sağlanmasının yolları nelerdir. b) Dövizin kaynağının tamamı bizim elimizde olmadığını düşünürsek ,kur istikrarı nasıl sağlanır. c) Faizin indirilip yükseltilmesi kur istikrarının sağlanması açısından nasıl kullanılır.
    Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Merkez Bankasının görevleri arasında kur istikrarı yok. Yasaya göre MB'nin tek görevi fiyat istikrarını sağlamak, yani TL'yi istikrarlı tutmak. Tabii bunu yapmak için de ister istemez kurun istikrarlı olması gerekiyor ve dolaylı olarak bu da ilk görevin içine giriyor. MB, kuru belirlemekten çok ani iniş çıkışları yani oynaklığı gidermeye çalışıyor. Eğer kısa süreli bir etkiyle bir dalgalanma yaşanmışsa onu gidermeyi hedefliyor. Kuru belirli bir yere çekmek bizim boyumuzu aşar. Faizin kurla ilişkisi yabancı fonlarla ilgisindendir. Yabancı fonlar buraya faiz yüksekse geliyor. Onlar buraya döviz getirince döviz bollaştığı için kurlar düşüyor.

      Sil
  13. "Ekonominin Görünür Sorunları" arkasında "Sosyolojinin Kalıcı Sorunları" yatar.
    Orda da bir düzelme olmayacağına göre ...........................

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Ekonominin Görünür Sorunları" arkasında "Sosyolojinin Kalıcı Sorunları" yatar.
      Bu söze katılmamak mümkün değil.

      Sil
  14. hocam emeğinize sağlık, böylesi geniş meseleleri anlaşılır ve özetle ele almışsınız, kolay ekonomi kitabınızda büyüme oranı ve siyasi değişimlerin paralelliğini anlatan grafiğinizi hatırladım bu yazınızda, gerçekten de siyasi karar organları yapısal reformlardan, uzun vadeli ve insanlara rahatlıkla reklam yapamayacakları projelerden kaçınırlar , hele bunlar ekonomik reformlarsa kısa vadede hiç reklamı yok, sorum şu anda kurlarda bir nebzede olsa düşürücü etken olan sıcak paranın 2014 te ve ya seçim öncesi bazı siyasi istikrarsızlılar sonucu kaçma ihtimali güncel olarak ne düzeyde, bir de bu soruyla bağlantılı olarak yapay bir sıcak para yine şu dönemde sözkonusumu, umarım sorumu net olarak izah edebilmişimdir,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sıcak paranın kaçma eğilimi ekonomideki gidiş kadar hattaondan daha çok sosyal ve siyasal gelişmelere bağlı

      Sil
  15. Hocam size konu disi bir sorum olacak sizce suanki fed poliktikalari ve 2015-2016 tarihlerinde muhtemel bir faiz artisina gore ons altin minimum dip seviye ne olabilir

    YanıtlaSil
  16. sorunların tespiti güzel ama sorunların kaynağı tam olarak belirtilmemiş. mb'nin en son faiz artırım kararının sadece mb'nin siyasal etkiden bağımsızlığı çerçevesinde değerlendirilmesi eksik olmuş. doları abd basıyor. bunu fazla veya az basması da bizi direkt etkiliyor. ayrıca ülkede bir iktidar savaşı var. bu savaşın piyasayı etkilediği de bir gerçek. yani yapısal sorun tespitiniz zaten tartışılmaz bir gerçek. ama bunu etkileyen en önemli unsur uluslararası piyasa ve ülke içi siyaset.

    YanıtlaSil
  17. Hocam merhaba ben maliye öğrencisiyim ders secimi konusunda yardımınızı istiyorum uluslararası maliye dersi mi türkiyenin mali yapısı dersi mi daha faydalı olur acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İkisi de önemli. Birini seçin ötekini kendi kendinize çalışın.

      Sil
  18. hocam cari açığın yüksek olduğu ülkemizde faizleri arttırırsak reel faizi yüksek verirsek diğer ülkelerden bu cari açığı iyice arttırmaz mıdır? saygılar

    YanıtlaSil
  19. Cari açık tasarruflarla yatırımlar arasındaki farktır. Yüksek faiz yüksek tasarruf yaratır ve cari açığı düşürür.

    YanıtlaSil
  20. Mahfi hocam "Tüneldeki Yılanı" tam olarak anlayamadım yardımcı olabilirseniz mutlu olurum.. yüzde 2,25 yüzde 4,5 yüzde 9 sınırlarını anlayamadım attığınız linki de okumştum fakat tam anlayamadığımı farkettim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tüneldeki yılan altına karşılığı olan dolar yani Bretton Woods sisteminin 1971'de çökmesi sonrasında Avrupa paralarının Euro dolar üzerinden birbirleriyle ilişkisini belirlemek üzere geliştirilmiş bir sistemdir. Yatay olarak çizilmiş iki paralel çizgiden oluşan bir bant düşünün. Bu bandın üst limiti (yani üstteki bant) + 2,25 ve alt limiti (yani alttaki bant) - 2,25 olsun. Avrupa paraları bu bant içinde dolara karşı değer alacaklar. Diyelim ki Fransız Frangı dolara karşı bu + 2,25 ve - 2,25 içinde hareket edecek ve bunun dışında değer kazanımı veya kaybı yapamayacak. Bu durumda yüzde 4,5 oranıunda değer değişimine uğrayabilecek demetir (+2,25'den -2,25'e kadar değişim) Şimdi diyelim ki Belçika Frangı - 2,25 noktasında ve Fransız Frangı da + 2,25 noktasında olsun. Ve yine diyelim ki bu iki para da değer değişimi yaşadı ve Belçika Frangı -2,25'ten + 2,25'e çıkarken Fransız Frangı +2,25'den -2,25'e düştü. Bu durumda bu iki paranın birbirine karşı değeri % 9 değişmiş olacaktır.

      Sil
    2. Teşekkür ederim şimdi anladım hocam, saygılarımla..

      Sil
  21. Hocam sizce yapısal reformlar için Türkiye'nin ne kadarlık bir süreye ihtiyacı var. Ayrıca çok güzel şekilde durumu özetlemişsiniz. Çok faydalı bir yazı olmuş elinize sağlık.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı