Gelişmiş Dünyada Durum Parlak Değil
Geçen hafta dış dünyadan büyümeyle ilgili iki önemli veri
geldi. İlk veri Japonya’nın ikinci çeyrekteki büyüme oranının yüzde -1,7 olduğunu
gösteriyor. İkinci veri Euro bölgesinin ikinci çeyrekte ilk çeyreğe göre sıfır
büyüme kaydettiğini ortaya koyuyor.
Önce başlıca gelişmiş ekonomilerdeki mevcut durumu en önemli
makro göstergelerle ortaya koymaya çalışalım (Oranlar The Economist'ten alınmıştır.)
Büyüme (yıllıklandırılmış
|
İşsizlik (son durum)
|
Enflasyon (son durum)
|
Bütçe Dengesi (yıl tahmini)
|
Cari Denge (yıl tahmini)
|
|
ABD
|
2,4
|
6,1
|
2,1
|
-2,9
|
-2,5
|
Japonya
|
-0,1
|
3,5
|
3,6
|
-7,8
|
+0,2
|
Almanya
|
2,0
|
5,1
|
0,8
|
+0,5
|
+7,1
|
Fransa
|
0,7
|
10,2
|
0,5
|
-4,0
|
-1,2
|
İtalya
|
-0,3
|
12,3
|
0,1
|
-3,0
|
+1,1
|
İspanya
|
1,2
|
24,5
|
-0,3
|
-5,7
|
+0,8
|
İngiltere
|
3,1
|
6,5
|
1,9
|
-4,6
|
-4,0
|
Japonya, ekonomi bilimi açısından oldukça ilginç bir durumu
ortaya koyuyor. İkinci çeyrekte yaşanan sarsıcı küçülme 2011’de yaşanan
tsunamiden bu yana en ciddi gerilemeyi gösteriyor. Başbakan Abe’nin enflasyon
yaratmak için verdiği talimatlara, iyiden iyiye gevşetilmiş para ve maliye
politikası uygulamalarına karşın Japonya, içine düştüğü likidite tuzağından
çıkamıyor. İşin en ilginci enflasyonu yüzde 3,6’ya yükseltmiş, yüksek bütçe
açığı vermiş (yüzde 7,8) ve cari fazlasını da ciddi biçimde küçültmüş (yüzde
+0,2) olmasına karşın Japonya kısır döngüyü kıramıyor.
Almanya’nın yıllıklandırılmış büyümesi yüzde 2,4 görünse de ikinci çeyrek büyümesinin ilk çeyreğe göre yüzde -0,2 oranında daralması yıkılmaz
görünen Alman ekonomisiyle ilgili oldukça ciddi soru işaretleri yarattı. İkinci
çeyrekte Fransa yüzde 0’lık büyüme oranıyla yerinde sayarken, İtalya yüzde –0,2
oranında küçüldü, İspanya ise yüzde 0,6 oranında büyüdü. Bu oranlar Avrupa’da
işlerin pek parlak gitmediğini ortaya koyuyor. Bu oranlar içinde en şaşırtıcı olanı
kuşkusuz Avrupa’nın çekici gücü sayılan Almanya’nın sergilediği eksi büyüme
oldu.
Küresel kriz içinde bocalamaya devam eden gelişmiş dünyada
en sağlam durumda görünen ekonomiler, her şeye karşın, ABD ve İngiltere. Krize
ilk giren iki gelişmiş ülke olan ABD ve İngiltere aşağı yukarı benzer yollara
başvurdular. Her ikisi de faizleri düşürdü, her ikisi de parasal ve finansal
gevşeme politikası uygulayarak tahvil alıp piyasaya likidite verdiler. ABD,
tahvil alıp likidite verme politikasını yavaş yavaş sonlandırırken İngiltere
hiç hız kesmeden devam ediyor. Buna karşılık piyasalarda İngiltere Merkez
Bankası’nın, Fed’den önce faiz artıracağı tahminleri yapılıyor. İngiltere
ikinci çeyrekte ilk çeyreğe göre yüzde 0,8, geçen yılın ikinci çeyreğine göre ise
yüzde 3,1 büyüyerek Avrupa’nın öteki büyük ekonomilerinden daha iyi bir konumda
olduğunu gösterdi. ABD ise ikinci çeyrekte ilk çeyreğe göre yüzde 1, geçen
yılın ikinci çeyreğine göre yüzde 2,4 büyüme sergileyerek ilk çeyrekteki
olumsuz havayı bir miktar silmeyi başardı.
Euro bölgesindeki durgunluk, ihracatının yarısını bu bölgeye
yapan Türkiye için kötü haber. Irak’ta yaşanan olaylar nedeniyle oraya olan
ihracatta büyük düşüş yaşanırken Avrupa’dan gelen haberler ihracatımız
açısından iyice sarsıcı oldu. Türkiye’nin açıklanmamış B planında Irakta
kaybedilen ihracat potansiyelinin bir bölümünü, Avrupa’dan yaş meyve ve sebze
alımını kesen Rusya’ya, bir bölümünü de Avrupa’ya yönlendirmek vardı muhtemelen.
Avrupa’nın böyle bir ortamda ithalatını artırıp artırmayacağı net değil. Öte
yandan Rusya’nın da Avrupa’dan kestiği yaş meyve ve sebze ithalatı için ilk
düşündüğü seçenek olarak BRICS üyesi Brezilya öne çıkıyor.
2013 yılının sonlarına doğru 2014 yılına büyük umutlarla
bakılıyordu. Euro Bölgesi ve Japonya’nın içine düştüğü sıkıntıdan kurtulup
toparlanacağı, ABD ve İngiltere’nin de sıkıntıyı aşmakta epey yol alacağı
düşünülüyordu. Düşüncenin ilk bölümü tutmamış görünüyor. Henüz yılın
tamamlanmasına 4 ay olsa da artık umutlar 2015’e taşınmaya başlamış bulunuyor.
Hocam teşekkkürler aydınlatıcı yazınız için. Türkiyede'ki 2001 Krizini'ne ve sürecin yönetimine dair ayrıntılı olarak görüşlerinizin olduğu bir yazı düşünüyor musunuz? Bu kriz hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilBu konuda ABD'deki NBER'in (National Bureau of Economic Research) düzenlediği bir panelde İngilizce olarak sunduğum tebliği yazılar/kitaplar bölümünün sonuna ekledim: http://www.mahfiegilmez.com/p/yazlar-kitaplar.html
Hocam Türkçesine ulaşma şansımız yok mu?
SilKüresel Finans Krizi kitabımın 74 - 80'nci sayfaları arasında 2001 krizini anlatan bölüm büyük ölçüde bu tebliğin Türkçesi sayılır.
Silpeki hocam tekrar teşekkür ettim o halde:)
SilHocam, Avrupa'daki bu tabloya rağmen Almanya'nın güçlü Euro'daki ısrarcı tutumu sürmeye devam eder mi? Benim anlayabildiğim kadarıyla EUR/USD 1,50 olsa dahi Almanya marka değeri kabul görmüş ürünlerini ihraç edebilmeyi sürdüreceğini düşünüyor; ama bu Euro bölgesindeki diğer ülkeler için giderek zayıflayan ekonomiler anlamına geliyor. Almanya Merkez Bankası Başkanı'na katılır mıydınız? 1,35 ve yukarısındaki EUR/USD paritesiyle Avrupa'da işler yoluna girebilir mi? Yoksa yalnızca Almanya, AB üzerindeki etkisini daha da genişletmek ve mevcut ağırlığında bir azalma istemediği için mi bu stratejiyi güdüyor?
YanıtlaSilAlmanya muhtemelen sizin son cümlede dediğiniz stratejiyi uyguluyor. Ama işler biraz daha kötüye giderse bu stratejide ısrarı zorlaşacak. Çünkü Avrupa deflasyonun eşiğinde görünüyor.
Silhocam merhaba,
Sil10 yıllık vadede 1 euro = 1 usd olacak deniyor. sizce bu mümkün mü?
10 yıla kim öle kim kala? Bakalım euro 10 yıla kalacak mı?
SilEuro 'ya çok takılmamak lazım.Mahfi Hocamın da söylediği gibi 10 yıla kim öle kim kala...
SilLokomotif sayılan ülkeler olmasa Euro çok daha kısa sürede zaten kapanacaktı.Başta Almanya olmak üzere Euro bölgesini sırtlandı ve bu sabırları ne kadar daha devam eder bilemiyorum...
17 Ağustostaki sorumu tekrarlamak istiyorum. 1 euro = 1 usd olur mu hocam? :)
Silamerikan ekonomisi "iyi gidiyor" deniyor da kime göre iyi, daha doğrusu neyin, kimlerin pahasına? ortalama bir amerikalı ücretlinin verimliliği 2008 sonuna göre %10 artarken, ortalama reel ücret %0,5 azalmış. vergi sonrası firma karları ise 2008 sonuna kıyasla reel olarak %48 artmış. "ekonomi" halkın ekonomisi mi yoksa patronların mı? bu sorunlar sadece amerika değil, tüm ülkeler için geçerli. bu adaletsizlik tablosu amerikan halkı gibi "kafasına vur ağzından lokmasını al" tarzı bir halkı bile 5-10 sene sonra isyan noktasına sürükler.
YanıtlaSilKrizden çıkış sanıldığı kadar kolay değil. Herkes bir şeyler kaybediyor.
SilAlmanya'da 2008 sonuna kıyasla reel ücretler %2, firma karları ise reel olarak %11 artmış (kaynak: tradingeconomics) Almanya'daki adaletsizlik tablosu Amerikaya göre çok daha az vahim. bir ülkede firma karları ile reel ücretler arasındaki makas ne kadar fazlaysa iş adamları yatırım konusunda o derece iştahlı oluyor. Amerikan ekonomisinin Alman ekonomisine kıyasla daha fazla büyümesinin en önemli nedeninin bu olduğunu düşünüyorum. diyeceksiniz ki ne kadar büyüme o kadar istihdam. 2008 sonunu baz alırsak Almanya işsizlik oranını 1,8 puan düşürmüş (%6,9'dan %5,1'e), ABD işsizliğindeki düşüş ise 0,6 puan (%6,8'den %6,2'ye) ki kazın ayağının öyle olmadığını görüyoruz. Amerikalı patronlar karlarındaki bu kadar artışa rağmen istihdam yaratma konusunda da isteksizler, ne de olsa belirli bir tüketim kalıbının müptelası olmuş bir halk var. Almanya'nın ABD kadar büyümemesinin diğer bir önemli nedeni ise reel ücret artışının tüketici harcamalarına yansımaması çünkü talebin gelir esnekliği çok düşük.
SilKüresel krizin pik noktası olan 2009 sonunda ABD'de işsizlik oranı % 9,9 idi. http://data.bls.gov/timeseries/LNS14000000
Silona bakarsanız Almanya'da da 2009 kışında işsizlik %8,5'e çıkmıştı (nsa) küresel krizin başlangıcı 2008 kabul edildiği ve 2008 sonunda iki ülkenin işsizlik oranı neredeyse aynı olduğu için 2008'i baz almak istedim. Almanya %8,5 pikten en son %5'e işsizliği %41 azaltmış (nsa) ABD %10,6 pikten en son %6,5'e %39 azaltmış (nsa) bu şekilde bakılsa bile Almanya kılpayı da olsa daha iyi durumda ki 2008 sonuna kıyasla ABD büyümesi Alman büyümesinin neredeyse 2 katı. neticede iki ülke arasında ciddi zihniyet farkı var ve bu fark toplumsal adaletsizliğin azaltılması yönünde çalışıyor.
SilAlmanya'nın ABD'den kötü durumda olduğunu söylemedim zaten. Sadece şu aralar kötüye gidiş söz konusu dedim.ABD'de ise krizin başına göre iyiye gidiş söz konusu. Bunlar anlık durumlar.
Silben de onu kastediyorum. "ABD daha iyi" diyoruz ama bu göreli iyi olma durumu geniş kitlelerin pahasına gerçekleşmiş. "Almanya geriden geliyor" diyoruz ama alman çalışanın durumu amerikalı çalışandan nispeten iyi. ekonomileri kıyaslarken daha geniş perspektiften bakmak gerekir diye düşünüyorum.sonuçta her şey gibi ekonomi de halk için, insanların mutluluğu ve refahı için.
SilHocam konu ile alakası yok ama kısa bir sorum olacaktı; genişletici para politikasının toplam harcamaları artırarak enflasyona sebebiyet verdiğini aklım kesiyor çünkü burada merkez bankası bankalrı fonlayarak gerek api işlemleri gereksede zorunlu karşılık oranı silahı ile ekonomiye fazla para çıkmasını sağlıyor Buda toplam talep artışını hızlandırıyor ve enflasyonist bir baskı oluşturuyor burada bir sorun yok
YanıtlaSilAklıma takılan nokta genişletici maliye politikası ile ilgili; mesela devlet açık finasmana başvurmadan merkez bankasından bütçe açıkları için para avansı almıyorsa genişletici maliye politikası uygulaması enflasyona sebeb olur mu ?
2)genişletici maliye politikası olarak örneğin vergilerin düşürülmesi ile hanehalkına daha fazla harcayacak yada tasarruf edecek gelir kalıyor eğer vergi düşürülmese idi bu vergi devlete gidecek kamu harcamalarında kullanılacaktı yani aslında değişen bir şey yok değil mi ? Devlet harcayacağına bireyler harcıyor bu uygulama enflasyona sebeb olmaz diyebilirmiyiz?
3)yada kamu harcamalarını artırmak için devlet bütçe açığının finansmanı için iç borçlanma yaparak bireylerin tasarruflarını kullanırsa enflasyona sebeb olmaz diyebilşrmiyiz
(1) Olur çünkü genişletici maliye politikası harcamaların artırıldığı vergilerin düşürüldüğü ve dolayısıyla özel kişi ve kurumların gelir ve kazançlarının arttığı bir uygulamadır. Bu da talep arttırıcı yönüyle enflasyonist baskı yaratıyor.
Sil(2) İlk bakışta öyle görünse de kamu harcamasında kullanılacak paranın topluma dönüşüyle vergi indirimi yoluyla kişilerin ellerinde daha fazla harcamaya imkan sağlayacak miktarın bırakılması hem zaman hem de kapsam açısından farklıdır.
(3) İlk bakışta borçlanma enflasyonu azaltıcı bir etki yapsa da zaman ilerleyip faizle birlikte borç geri ödemeleri başlayınca işler tersine döner.
Mahfi bey aydınlatıcı yazınız için teşekkürler. Bu ekonomik verilerin yanında çok önemli olan diğer bir husus ise Amerika'nın enerji ihraç edecek konuma gelmesi , ilk ihracat sembolik olsada kaya gazı sayesinde ciddi enerji ihraç eden bir ülke olcak buda hem ekonomisi açısından çok katkı sağlayacak gibi duruyor. En büyük kaya gazı rezervi olan ülkemizde ise halen kaynağı bizde olmayan enerji yatırımları devam ediyor. Nükleer enerji gibi
YanıtlaSilEvet ne yazık ki öyle.
SilFaizleri düşüren gelişmiş ülkelerin para birimleri yani Dolar ve Euro rezerv para. Bakın siz bile pazartesi dolar almaktan söz ediyorsunuz. Bizim paramız böyle bir para mı? Yani biz faizi düşürsek bizim paramızı talep eden olur mu? Kıyaslama yaparken ekonomilerin koşullarına bakmak gerekir. Siz yorumunuzda değiniyorsunuz "Türkiye gibi sıcak paraya muhtaç bir ülke" diye. Böyle bir ülkenin faizi düşürmesi akıl karı mıdır?
YanıtlaSilEğer bu dedikleriniz olacaksa (ki oldukça büyük bir olasılık) dolar almanız akıllılık olur.
Hocam doların 2.5 olması şimdiki değerine göre % 15 yükselmesi anlamına geliyor. Ki bu faizlerin % 9 civarında olduğu ve yukarıda bahsedilen olasılık gerçekleşirse daha da düşeceği bir ortamda iyi bir kazanç. Niye insanlar bunu değerlendirmesin ki....
YanıtlaSilHocam bugün gazete yazıylarından hep bahsediyorum. Yanlışım varsa kusura bakmayın. Yeni şafak ta yazan Ünsal Ban bugünkü yazısında ( http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/unsalban/turkiye-ekonomisi-sikinti-yasar-mi/55397 ) ABD parasal sıkılaştırmaya geçse bile Avrupa ve Japonyanın para arzını arttırmaya devam etmesinin Türkiyenin ihtiyaç duyduğu sıcak paranın gelmeye devam etmesini sağlayacağını ve bu sayede sıkıntı yaşanmayacağını savunuyor. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir. Saygılar...
YanıtlaSilFaizi yüzde 5'e bir indirelim bakalım gelmeye devam eder mi etmez mi görelim.
SilBen de aksine bir şey demedim zaten. İnsanlar bunu zaten değerlendiriyor merak etmeyin.
YanıtlaSil2,50 gibi bir dolar kurunda kur artışının ikincil etkileri (ücret artışları) ortaya çıkmazsa faiz indirmek enflasyonu kısa bir süre yukarı iter. ancak ikincil etkilerin resesyon hariç ortaya çıkmama ihtimali çok düşük. 2015'te seçime giderken hükümet resesyon ister mi? koca bir HAYIR. kur artışının firma bilançoları üzerindeki tahribatından bahsetmiyorum bile. o halde yapamayacakları işlere kalkışıp, ekonomiden zerre anlamayan bir kadına yazı sipariş etmesinler. olmayacak duaya amin deyip dolardan para kazanma gibi hayallere de kapılmamak lazım.
YanıtlaSilhocam örneğin bir ekonomi 100 liralık üretimde bulunmuş ve bunun sonucunda üretimde görev alanların eline 100 lira para geçmiş olacaktır. eline para geçenlerde bunun bir kısmını tüketim bir kısmını tasarruf ve bir kısmı da devlete vergi olarak gidecektir.vergi olarak giden kısım milli gelirden sızıntıdır.hocam şimdi devlet vergilerin yanında o sene içersin deki üretimde görev alanların o sene içersin deki biriktirdiği tasarrufları kullanarak bütçe açığı yoluyla genişletici maliye politikasına başvurduğunu düşünelim hocam bu şekilde vergiler ve özel tasarruflar sonucunda milli gelirden sızıntı olan tutar kadar devletin kamu harcamasında bulunması piyasaya fazla para çıkmadığından sadece harcamalar yer değiştirmiş olduğundan enflasyon olmaz kanısına varıyorum katılırmıısınız?
YanıtlaSil2)hocam eğer devlet bütçe açığı veriyorsa ve bu bütçe açığının finansmanını milli gelirden sızıntı olan vergiler haricinde ,özel sektörün bu sene ki biriktrdiği tasarruflar haricinde geçmiş yıllarda biriktirdiği servetinden devlete borç vermesi suretiyle devletin bu şekilde bütçe açığını finanse etmesi enflasyonist bir baskı oluşturacağını düşünüyorum çünkü bu sene ki üretim karşılığı olan paradan ziyade geçmiş yıllarda yastık altında olan para ekonomiye çıktığı için üretiminin değerinden daha fazla para ekonomiye çıktığı için enflasyonist baskı olacağını düşünüyorum.katılrımsınız?
3)hocam merkez bankası bazen bankaları fonlayarak ekonomiyi genişletmek adına piyasaya fazla para sürüyor.acaba hazine de kamu harcamalarını yaparken(personellerin maaşlarını verirken,mal ve hizmet alımları yaparken v.s) vergilerin haricinde piyasaya fazla para sürüyor mu?sürebiliyor mu?
(1) Bu sızıntı teorisi eski bir teoridir. Devlet aldığı o vergiyi aynen harcıyorsa sızıntı söz konusu olmaz. Konu burada kısaca anlatılamayacak kadar karmaşıktır. Her bir birimin marjinal tüketim ve tasarruf eğiliminin durumuna göre olay farklılık gösterebilir.
Sil(2) Gerçek yaşam böyle olmuyor. Türkiye'de üretim kabaca 800 milyar dolar olduğu halde dolaşımdaki para miktarı 77 milyar TL. Önemli olan dolaşımdaki paranın ne kadarlık bir M2 veya M3 yarattığı ve onun ne kadarlık bir dolanım oranına sahip olduğu.
(3) Hazine, ancak bütçe gelirlerinin üzerinde harcama yaptığında piyasaya fazla para sürmüş olur. Farkı da borçlanarak kapatacağı için aslında özel kesimdeki parayı alıp kullanmış olur.
Hocam, cari ve bütçe dengesindeki fazlaları Almanya nasıl kullanıyor?
YanıtlaSilKendi yatırımlarında + dışarıya borç veriyor.
SilEkonomi gündemini değerlendiren yazılarınız ve analizleriniz için teşekkürler hocam.
YanıtlaSilGeçtimiz günlerde TÜİK'in Türkiye'deki kredi kartı borcu üzerine yaptığı araştırmayı konu eden bir habere rastladım.TÜİK'in araştırma sonucuna göre istanbul'da kişi başına 2000TL kart borcu düşüyor.Türkiye genelinde ise kişi başı kart borcu 1000TL.Bir kaç ay evvel bloomberg'de izlediğim bir haberde de Türkiye'deki bankacılık sisteminin aktif oranlarının GSMH'mızın %112sine ulaştığı belirtiliyordu.Her ne kadar banka aktifleri stok GSYH ise akım olarak değerlendirilsede,bence GSYH'dan daha borçlu olduğumuzu söylemek mümkün.Böyle bir durumda E.Başçı'nın %5lik enflasyon hayali sadece hayal olarak kalacak gibi.
Yüksek cari açığı,büyüyen dış finansman sorunları gibi problemleri bir kenara bırakırsak, bu hanehalkı borçluluk oranları
ekonomimiz açısından tehlike arz etmiyor mu?Ya da şöyle soriyim hocam,biz bu yüksek hanehalkı borçları ile nereye gidiyoruz?
Hanehalkı borçlarının son yıllarda hızla arttığı bir gerçek. Ancak bu artışla varılan oran henüz pek çok ülkedeki borçluluk oranlarının oldukça altında. Kişi başına 1000 TL borç demek kabaca 450 dolara denk geliyor. Kişi başına gelir ise 11 bin dolara yakın. Yani borç / gelir oranı (burada da borç stok, gelir akım) yüzde 4,5 dolayında. Tabii bu sadece kart borcu. Buna tüketici kredilerini de eklemek gerek. Asıl tehlike orada Bu eklemeyle miktar 2000 dolar düzeyine çıkıyor. Borçluluk oranı da yüzde 18'lere çıkıyor. Bu oran batılı ülkelerle kıyaslandığında hala düşük bir oran. Ama enflasyon artışı gibi olguların da de temelini oluşturuyor. Eğer oran buralarda durursa sorun görülmüyor ama bu hızla artmaya devam ederse sıkıntılar başlar.
SilÇok sorulmuştur ama yine de sormak istiyorum. Faizlerin indirilmesi enflasyonu nasıl yukarı çeker? Aşağı çekmesi gerekmez mi?
YanıtlaSilBen de çok yanıtladım ama olsun bir daha yanıtlayayım çünkü Türk toplumunun kafası bu konuda inanılmayacak şekilde karıştırıldı.
SilEnflasyon genellikle malın az (yani arzın sınırlı) paranın çok (yani talebin arzdan fazla) olduğu zamanlarda çıkar. Eğer az miktarda mala çok miktarda talp varsa malı fiyatı yükselir. BU durumda talip sayısını azaltmak için faizi artırmak gerekir. Ki içlerinden bir bölümü faizden kazanacağı parayı düşünerek o malı almaktan vazgeçsin. Böylece mala olan talep düşerse fiyat artışı da durur. Faizi indirirseniz tam tersi olur. İnsanların tasarruf yapması için neden kalmaz o zaman hep beraber mallara talip olurlar ve mal fiyatları yükselmeye başlar.
Çok ender hallerde enflasyon bazen maliyet enflasyonu olarak ortaya çıkar. Yani üretimde kullanılan malların maliyetleri artar. Örneğin petrol ya da doğalgaz fiyatı artar o zaman malın fiyatının artırılması kaçınılmaz hale gelir ve bu da enflasyonu artırır. Yüksek faizin enflasyon yaratması için finansman maliyetlerinin toplam maliyetler içindeki payına bakmak gerekir. Eğer bu pay çok yüksekse o zaman faiz indirimi enflasyonu düşürebilir. Türkiye'de faizin de içinde bulunduğu finansman giderlerinin toplam giderlerdeki payı yüzde 2 - 3 arasındadır. Dolayısıyla faizi indirmenin etkisi fiyatlarda çok küçük bir etki yaratır. Yani faizi indirerek maliyet artışını önlemek mümkün olmadığı gibi talebi canlandırarak tam tersine fiyatların artmasına neden olunur.
Hocam faydalı yazılarıniz için teşekkürler... Kolay Ekonomi kitabınizdan bir sorum olacaktı; şöyle demissiniz: "İlginç bir durum ama TL nin aşırı değerli olması bir süre sonra aşırı değersiz hale gelmesine yol acar. Ki bu durum doların değer kazanması ve vatandaşin kriz çıkar mi korkusunun başlangıcını oluşturur.Daha açık bir ifadeyle TL nin aşırı değerli olmasi aşırı degersiz olmasına göre daha tehlikelidir." Bu yorumu biraz açabilir misiniz?
YanıtlaSilTL aşırı değerliyse bu durum ihracatın düşmesine ithalatı artmasına yol açar. Çünkü aşırı değerli TL ile ihracat yapıp değersiz yabancı para elde etmektense bu malı ihraç etmemek daha akıllıca olur. Öte yandan aşırı değerli TL ile ithalat yapmak karlıdır. Çünkü ithalat ucuzlar. Bu durum bir süre sonra yerli üreticinin üretimden vazgeçip ithalatçı olmasına neden olur. İhracatın düşmesi ve ithalatın artması cari açığı artırır. Bir süre sonra artan cari açık dış kaynaklarla finanse edilemez hale gelince TL değer kaybetmeye başlar. O aşamada insanlar paniğe kapılıp da dövize saldırırsa kriz çıkabilir. Anlatmaya çalıştığım şey budur.
Silbiraz alakasız olacak ama, dunya altın konseyinin son rapotunda altın talebi düşmüş görünüyor. Yanlış anlamadıysam arz talebin üstünde. Bu şartlarda altının dolar fiyatının çok fazla artmayacağı gibi bir bekentiye girmek mantıklı olur mu?
YanıtlaSilTeşekkürler
Levent Demir
Yorumunuz mantıklı. Ben de aynı yorumu yapıyorum zaten.
Silhocam çok gerçekçi olmayacak belki ama bazı varsayımlar yaparak bütçe açığının enflasyon üzerinde ki etksini açıklığa kavuşturmaya çalıştım katılmadığınız yer varsa düzeltirseniz sevinirim ;örneğin bir ülke 100 liralık bir üretim yapmış olsun ve bu 100 lirada üretimde görev alan kişiler arasında dağılmaktadır.sonuç olarak kişiler ellerine geçen geliri tüketimde tasarrufta ve vergi vermede kullanacaktır(Y=C+S+T) örneğin kişiler C=70 S=20 T=10 şeklinde ellerine geçen parayı kullanmış olsun. şimdi devletin eline harcamalarda kullanmak üzere vergilerden dolayı 10 lira para geçecektir devlet eğer bütçe açığı vermek isteyip özel sektörden de o sene içerisinde tüketimde kullanmadığı parayı borç alırsa S+T=30 lirayı borç alırsa o sene üretilenlerin tamamı tüketilmiş olacak ve talep fazlası olmayacağından enflasyon olmayacaktır yani devlet (10-40=-30 lira bütçe açığı verse de sızıntılar ekonomiye ilave edileceğinden değişen bir şey olmayacktır
YanıtlaSilyalnız devlet harcamalarını finanse etmek için özel sektörden 30 lira değilde özel sektörün geçmiş yıllarda da biriktirdiği parasını ekonomiye kazandırarak devlete 40 lira borç verirse harcamalar 70+40=110 olacak ve üretilenden fazla talep olacağından fiyatlar yükselme eğilimine girecektir.yani çıkartacağım sonuç gerçek hayatta bu ikinci örnekte ki gibi olan bütçe açığı enflasyona sebeb olacaktır sonucuna varıyorum katılırmısınız?
İşin içinde sadece devlet olsa doğrudur. Ama kişiler ve özel kuruluşlar da bankalardan kredi kullanmaya başlayıp gelirlerinden fazlasını harcadıklarında işler değişiyor. Bir de bu ekonomi dışarıya kapalı gibi anlatıyorsunuz cari denge ne olacak?
SilGenellikle ekonomi kitaplarında bu tür basitleştirmeler yapılır. Ben kendi kitaplarımda bu yöntemi hiç kullanmam çünkü gerçek hayatı yansıtmaz.
Hocam, Almanya'daki trend ne kadar kötüye gidebilir? Bir önceki döneme göre %0.2 küçülme doğru politikalarla giderilemez mi?
YanıtlaSilAlmanya toparlanır gibi görünüyor çünkü ekonominin üretim gücü var. Ayrıca bütçe açığı ve cari açığı yok tam tersine fazlası var.
SilMahfi Bey, merhaba. Ben blogunuzu takip eden ekonomist olmayan biriyim. Öncelikle değerli yazılarınız ve sabırlı yorumlarınız için teşekkür ederim. Şöyle bir sorum olacak: Milli gelir artış hızlarını karşılaştırırken nüfus artış hızını da dikkate almamız gerekmez mi? Türkiye % 3, 5 büyüme kaydedip, aynı dönemde % 1, 4 nüfus artışı yaşarsa bu yaklaşık % 2 büyüme demektir. Nüfusu aynı kalan bir ülkedeki % 2 büyüme bizdeki büyüme ile aynı demektir.
YanıtlaSilAynen dediğiniz gibi. Onun için de zaten sonuçta GSYH ile birlikte kişi başına gelire de bakılıyor. Kişi başına gelir GSYH/Nüfus olduğu için çok daha net ve reel sonuçları yansıtıyor.
SilJaponya'nın durumunun demografisi ile bir ilişkisi olabilir mi? Japonya'yı yaşlı ve bakıma muhtaçların kullandığı alt bezi satışlarının bebek bezi satışlarını aştığı, hastası olmadığı için bazı bölgelerde doğum kliniklerinin kapandığı, yine öğrencisi olmadığı için okulların kapatıldığı nüfusu yaşlanmış bir ülke olarak tasvir eden bir BBC belgeseli izlemiştim.
YanıtlaSil