TL'nin Değer Kaybı Dışticaret Açığını Düşürür mü?

Türkiye verileri
Türkiye’nin her 100 Dolarlık ithalatının 15 Dolarlık kısmı tüketim mallarından 85 Dolarlık kısmı hammadde, aramalı ve sermaye mallarından oluşuyor. Türkiye’nin yaptığı her 100 Dolarlık ihracatın yaklaşık 60 Dolarlık kısmı ithal, 40 Dolarlık kısmı yerli malı (emek dahil) girdilerden oluşuyor.

Genel kanı bir ülkenin kendi parasının yabancı paralar karşısındaki değerinin düşmesi halinde o ülkenin ihracatının artacağı, ithalatının düşeceği ve dolayısıyla dışticaret açığının azalacağı şeklindedir.  

Farklı bir durum  
Türk Lirası son bir yıl içinde Dolara karşı yüzde 13, Euroya karşı karşı yüzde 9 değer kaybetti. Aynı dönemde cari açık yaklaşık 10 milyar dolar azaldı. Türk Lirasının yaşadığı değer kaybının cari açık üzerinde olumlu yönde daha hızlı etkisi olması gerekirdi. İki nedenle olmadı: (1) Türkiye’nin ithalat ağırlığı Dolara dayanıyor (ithalatın yüzde 64’ü Dolarla yüzde 34’ü Euro ile kalanı diğer paralarla yapılıyor) buna karşılık ihracatın ağırlığı aşağı yukarı eşit (yüzde 47 Euro ile yüzde 44 Dolarla, gerisi diğer paralarla.) Bu durumda Doların daha fazla değer kazanması ithalatımızı daha pahalı hale getiriyor. (2) Türkiye’nin ithalatında vazgeçilemeyecek mallar ağırlıkta. Yukarıda değindiğim yüzde 85’lik ithalatın içinde enerji ithalatı önemli bir ağırlığa sahip ve kur nedeniyle pahalı hale gelse dahi üretim yapabilmek için bunun ithal edilmesi zorunlu.  

Dolayısıyla TL değer kaybedip ithalat pahalı hale geldiğinde bile Türkiye’nin enerji ithalatı fazla düşmüyor. Hatta ihracatını artırmak için üretimi artırma yoluna gittiğinde ithalatı da artıyor (her 100 Dolarlık ihracatın 60 Doları ithal girdisi.)

Bütün bu gelişmeler Türkiye’nin ithalatının hızla düşmesini ve dışticaret açığının daha hızlı gerilemesini engelliyor.

Bunun nedenlerini anlayabilmek için Türkiye’nin ithal ettiği malların Türkiye açısından fiyat talep esnekliğine ve Türkiye’nin ihraç ettiği malların bu malları ithal eden ülkeler açısından fiyat talep esnekliğine bakmak gerekiyor. Talep esnekliği fiyattaki bir birim değişmenin talep miktarını ne kadar değiştireceğini gösteren bir katsayıdır. Eğer bir malı fiyat talep esnekliği yüksekse o malın fiyatı düştüğünde talep edilen miktar artar, eğer bir malın talep esnekliği düşükse o malın fiyatı düştüğünde talep edilen miktar fazla değişmez. Fiyat talep esnekliği yüksek mallara örnek olarak tekstil ürünleri, fiyat talep esnekliği katı mallara örnek olarak doğalgaz verilebilir. TL, yabancı paralara karşı değer kaybettiğinde ihraç ürünlerini daha ucuza satması ve dolayısıyla sürümden kazanması mümkün olabiliyor. Buna karşılık TL değer kaybettiğinde zorunlu mallar arasındaki petrol ve doğalgazın ithalat miktarının pek fazla düşmediğini dolayısıyla ithalat faturasının hızlı düşmediğini görebiliyoruz.

Aşağıdaki grafik 2014 yılının ilk 9 ayında gerçekleşen aylık ortalama kur sepeti (½ Euro + ½ USD) ile dışticaret açığı arasındaki ilişkiyi gösteriyor (Grafik, TCMB’nın verileri kullanılarak hazırlandı.) 


Sepet kur ile dışticaret açığı arasındaki korelasyon katsayısı 0,45’dir (İki değişken arasındaki bağıntıyı ölçmeye yarayan korelasyon katsayısı 0 ile 1 arasında değer alır. Katsayı 0’a ne kadar yakınsa bağıntı o kadar düşük, 1’e ne kadar yakında bağıntı o kadar yüksek demektir. Burada katsayının 0,50’nin altında olması sepet kur ile dışticaret açığı arasındaki bağıntının güçlü olmadığını gösteriyor.)

Sonuç olarak TL’nin, yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi, ihracatımızı artıran ithalatımızı azaltan, dolayısıyla da dışticaret açığımızın düşmesine yol açan bir olgudur. Ne var ki bu ilişki, ithal mallarına yönelik talep esnekliğimizin göreli olarak katı ve ihraç mallarımıza yönelik dış talep esnekliğinin de göreli olarak esnek olması nedeniyle sanıldığı kadar güçlü değildir.  

Ayrıntıları merak edenler için not: Marshall – Lerner Koşulu
Bir ülkenin parasının, yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi (sabit kur rejiminde devalüasyon, dalgalı kur rejiminde değer kaybı) mutlaka o ülkenin ödemeler dengesinde iyileşme sağlar mı? Ya da daha açık bir ifadeyle bu tür bir değer kaybı olursa ülkenin cari açığı düşer mi?

Pek çok tartışmada ülke parasının yabancı paralar karşısındaki değer kaybı ihracatı artıran, ithalatı düşüren ve bu nedenle de cari açığı azaltan bir durum olarak kabul edilir. Oysa bunun gerçekleşebilmesi Marshall - Lerner koşulu olarak bilinen bir durumun gerçekleşmesine bağlıdır. Bir ülkenin parasının yabancı paralar karşısındaki değer kaybının ülkenin cari işlemler dengesini düzeltebilmesi için ülkenin ihraç ettiği mallar (x) ile ithal ettiği malların (m) talep esneklikleri (e) toplamı 1’den büyük olmalıdır (ex + em > 1).

Eğer bir malın fiyatındaki değişiklik o maldan talep edilen miktarı fazla etkilemiyorsa o zaman o malın talep esnekliğinin katı olduğunu (0’a yakın), tam tersine eğer bir malın fiyatındaki değişiklik o maldan talep edilen miktarı çok etkiliyorsa o zaman o malın talebinin esnek (1’e yakın) olduğunu söylemek mümkündür. Bu durumda ülkenin ihraç ettiği malların talep esnekliği yüksekse yani fiyat arttığında talep düşüyor, azaldığında talep yükseliyorsa o zaman o ülkenin parasının değer kaybetmesinin ödemeler dengesini düzeltmesi pek mümkün olmaz. 

Yorumlar

  1. Hocam 17 Kasım Pazartesi sabahı 10'da (her ne kadar eksik ve yanlış hesaplama yaptığı söylense de) TÜİK, işsizlik verilerini yayınlayacak.

    http://www.mahfiegilmez.com/2014/10/universite-suresini-nasl-degerlendirmeli.html

    "Hayır öyle deyip kesip atmayacağım ve bu konuda da bir yazı yazacağım. Sorunu biliyorum. Adam kayırmanın, torpilin nerelere vardığını biliyorum, izliyorum, duyuyorum. O nedenle bir yazı da bunun için yazacağım."

    Farkındayız hocam, mücadele adeta bir okyanus gibi!

    Sizin yazacağınız yazıların bu okyanus içinde küçük birer damla olmayacağına inanmak istiyoruz!

    Çünkü sizin gibi kalemini satmayan bir üstadın bu tehlikeli konu hakkında sürekli hatırlatmalarda bulunması toplum nezdinde farkındalığı mutlaka arttıracaktır!

    Suyun taşı delmesi gücünden değil sürekliliğindendir!

    Konu hakkında yazacağınız yazıları (sadece bir adet değil) merakla bekliyoruz hocam...

    Saygılarımızla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet söz verdiğim gibi bu konuda bir yazı hazırladım ve yayınlayacağım.

      Sil
  2. Türkiye'nin ihracatının kurda sert sıçramalar olduğu zaman kısa süreli olarak artabildiğini görüyoruz. diyelim ki kur 2,00 düzeyinde. 100 dolarlık bir ihraç malı 200 TL ediyor. 50 dolar (100 TL) ithal girdi, 65 TL yerli girdi ve 15 TL'lik diğer genel giderler düşüldükten sonra 20 TL (10 dolar) net kar kaldığını varsayalım. kur kısa sürede 2,30 olup da ihracatçı malının fiyatını 95 dolara düşürdüğü zaman yine aynı 10 dolarlık karı elde edebiliyor. %5'lik bir indirim sattığı mal miktarını diyelim ki %2 artırırsa karı 11 dolara çıkıyor. ama bu durum kısa sürüyor çünkü kur artışı bir müddet sonra içeride enflasyonu yükselterek TL cinsi maliyetleri de artırıyor. tabii ihracatçı fiyat kırdığı için yeni müşteriler edinir de bu yeni müşterilerde bir memnuniyet yaratabilirse ihracat artışı kalıcı olabilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Başka nedenler de var. Ama tek başına kur artışının etkisi çok fazla abartılıyor.

      Sil
  3. Hocam , normal şartlarda ulusal paranın değer kaybetmesi ihracatı azaltıp ithalatı düşürüyorsa yani ülkeye döviz girişi oluyorsa, kuru düşürmek için merkez bankaları neden faiz arttırımına gidiyor ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ulusal paranın enflasyondan fazla dış değer kaybetmesi enflasyonu artırıyor. Merkez Bankası kuru düşürmek için değil enflasyonu önlemek için faiz artırıyor.

      Sil
    2. Hocam, Ulusal paranın, Yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi, belirttiğiniz gibi İthal malların talep esnekliğinin düşük olması nedeniyle dış ticaret açığının kapanmasında istendiği kadar güçlü tesir yapmamakla birlikte, tam tersi olduğunda yani ulusal paranın yabancı paralar karşısında reel olarak değer kazanması durumunda da ucuzlayan ithal mallarına olan talep artışına bağlı olarak dış ticaret açığı daha da artmaktadır. Ben Ulusal paranın değer kazanmasının bu açıdan daha olumsuz durum yarattığını düşünüyorum. ÇİN' in bu kadar fazla dış ticaret fazlası vermesinde ulusal paranın değerinin düşük tutulması önemli etkiye sahip değilmi ?

      Bununla birlikte, Ülkenin Dış ticaret açığını kapatmak için sadece ulusal paranın değer kaybetmesine bel bağlamanın da yanlış olduğunu düşünüyorum. Sizin de belirttiğiniz gibi, her 100 USD lik İHRACAT yapmak için 60 USD lik İTHALAT yapmak zorunda olmamız çok hazin bir durum. Dış Ticaret açığımızı kapatmak için bu bağımlılığı kırmamız gerekmiyor mu ?

      Sil
    3. Bunların hepsi doğru. Ama ben de diyorum ki sadece ulusal paranın değerini düşük tutarak ya da sürekli düşürerek dışticareti düzeltemezsiniz. Sattığınız maalrın fiyatını düşürerek satışı artırmanız için bu malların karşı taraftaki talep esnekliğinin fiyata duyarlı olması lazım. Ayrıca aldığınız malları almadan o üretimi yapamıyorsanız ihracatınız kadar hatta ondan daha çok ithalatınız da artabilir. Kur bir yere kadar yardımcı olur.

      Sil
  4. 2014 ilk çeyrekte ortalama dolar kuru 2013 ilk çeyreğe göre %25 artmıştı. 2014'ün ilk çeyreğinde ihracat miktar endeksi bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %11, ithalat miktar endeksi %0,5 artmış, net ihracatın büyümeye katkısı çok yüksek olmuştu. ama sonraki çeyreklerde bu kadar yüksek bir katkı oluşmadı. demek ki kur etkisi geçici bir etki. çok uzun sürmüyor. enflasyon yükselmeye başlayınca merkez bankası parasal sıkılaştırma yapıyor, kur düşüyor ve başlanan yere geri dönülüyor.

    YanıtlaSil
  5. Mahfi Bey iyi akşamlar. Yine sayenizde birçok şey öğreniyoruz. Bizi düşünmeye sevk ediyorsunuz. Teşekkür ederim kendi adıma.

    Yazınız üzerinde düşündüğümde aklıma gelenler ve takılanlar;

    - İhracatın içindeki %60 lık ithalat oranı hesap edilirken, sermaye malları da hesaba katılıyor mu? Ve bu oran sadece ihracatçıların yapmış olduğu ithalat tutarlarına göre mi hesaplanıyor. Yoksa mal ve hizmet aldığı diğer firmaların ve onların alt firmalarının da yapmış olduğu ithalat tutarları dikkate alınıyor mu?

    - Bu Her 100 usd lik ihracatın 60 usd lik kısmı ithal girdiden oluşuyor derken, euro/dolar pariteside bu oranı değiştiriyor olmalı. Bu oran hesaplanırken diyelimki parite 1,33 iken şimdi 1,24 lerde. Yanlış hesaplama yapmadıysam, sizin yukarıda vermiş olduğunuz ihracat ve ithalattaki döviz kompozisyonlarına göre bu oran yuvarlak %60,6 yapıyor.

    - Ve yine aynı döviz kompozisyonlarına göre parite 1,32 iken her 100 usd lik ihracat 40 USD lik cari dengeye olumlu katkı yaparken, parite 1,24 de gerilediğinde yuvarlak 38 USD lik cari dengeye olumlu katkı yapıyor. Bu 2 USD lik kayıp için ihracatımızı USD bazında yuvarlak %5 arttığında bu olumsuzluk gideriliyor. Şİmdilik bu ihracat artışı eylül sonuçlarına göre %6,6. Tabi bu artış oranının ne kadarı kur kaynaklı, orasını belirlemek gerekir. Yani bu TL nin değer kaybı olmasaydı da ihracatımız artış göstermeyecek miydi? Bu sorunun cevabına göre Eylül sonuçlarına göre kar/zarar hesabı yapılabilir.

    - Kısa vadede bu TL deki değer kaybının bekleneni vermeyeceği, ancak uzun vadede olumlu sonuçları olacağını düşünüyorum. Çünkü kur nedeniyle artan maliyetler yurtiçinde üretimi daha karlı hale getirebilir. Çünkü değerli TL de ithalatı cazip hale getiriyor, cari açığı arttırıyor. Yani yapısal dönüşümlerimizin başarıya ulaşması Türkiye'de üretmenin cazip hale getirilmesiyle mümkün.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çünkü kur nedeniyle artan maliyetler yurtiçinde üretimi daha karlı hale getirebilir. saptamanız tam manasıyla doğru olmayabilir.

      Unutmayalım ki, zaten hem yazıda hem yukarıdaki yorumlarda da belirtildiği üzere, yapılan 100 USD'lik ihracat için 60 USD'lik ithalat yapmaya mecburuz!

      En ikna edici ifadeyi nasıl bulabilirim şu an bilmiyorum ama tekrar etmek zorundayım, bu ülkede yerleşik üretim yapan ve ürünlerini ihraç edebilen şirketlerin neredeyse tamamı ithalat yapmaya mecbur! İthalat yapmadığı anda üretim bantları on/off düğmesine basılmış gibi durur, buna emin olunuz!

      Dolar bırakın 2,23'leri 3,23'lere de zıplasa, Euro bırakın 2,79'ları 3,79'lara da zıplasa farketmez, ithalata dünyanın en tehlikeli uyuşturucularından biri olarak kabul edilen crack lere bağımlı olmak kadar bağımlıyız, buna emin olunuz!

      Bu ülkede yaşayan, sizi tenzih ederek söylüyorum, insanların büyük çoğunluğu, ihracat/ithalat kelimelerini duyunca, gemilerden vinçler aracılığı ile indirilen konteynerler görüntüsü aklına birkaç saniye gelir, bu kadarını anlar, sonra unutur ve gündelik hayatına devam eder!

      Her bir konteyner içinde, ne tür hammadde, aramalı vb. materyaller var, bunların ederi nedir, nerelerde kullanılacak, bu aramalları kullanıldıktan sonra son kullanıcıya satılmak üzere hazırlanmış nihai ürün ambalajlandığında, dünya piyasaları için ihraca hazır hale getirildiğinde, talep yeterli düzeyde olabilecek mi, ihraç edildiğinde iyi kâr edilebilecek mi gibi onlarca soruyu pek düşünmez.

      Yurtiçinde üretim derken kastettiğiniz, artık yavaş yavaş kendi yağımızla kavrulmaya alışmaya başlayacağımız, bunun da bizi inovatik düşünmeye ister istemez sevkedeceğini düşünmeniz ise, bahsettiğiniz uzun vade 2 veya 5 yıl değil, 10 yıldan fazla sürebilir!

      Geçen süre zarfında rekabet içinde olduğumuz diğer dünya piyasaları da yerinde saymayacağına, ilerleyeceğine göre, bizim bu vakitten sonra kendi yağımızla kavrulmaya başlayacağımız düşüncesi pek inandırıcı gelmiyor.

      Saptamanız belki bir 35 yıl önce söylense idi elimizde hala bir şans vardı denilebilirdi, ama bugün artık yok. Peki bunun ilk sebebi ne: Çünkü yapısal reformları zamanında yapmaya başlamadık!

      Hükümetin açıkladığı yapısal reform eylem planı ne diye soracak olursanız, yıllardır yediğimiz elma şekerinin sadece fındık taneleri ile kaplanmış olarak bize yeniden sunulması olduğunu söylemek durumundayım!

      Sil
    2. Hiç bir şey için geç değildir. Öyle olsa bu kurtuluş savaşını verebilir miydik? Evet, durum daha zor ve karmaşık, ama denemeye mecburuz.

      Yorumlarınız için teşekkür ederim. İnancım odur ki, kalbi bu vatan için çarpan insanlarla muhakkak bir ortak noktada buluşuruz. Sizin için de aynı şeyi düşünüyor, ortak bir noktada buluşacağımıza inanıyorum.

      Bir fikri tüm yönleriyle ve detaylarda boğulmadan anlatabilmek çok zor bir uğraşı. Ama hangi noktalarda ayrı düştüğümüzü görebiliyorum.

      A malını ihraç eden firma sayısını arttırarak, ya da kapasitesini arttırarak gidebileceğimiz kadar noktaya gittik. Zaten kapasite oranlarıma bakılırsa %70 ila %80 arasında. Kullanılmayan bir % 20 ila %30 var, ki o da % 100 olmaz.
      Sonuçta siz de bu noktadasınız ve diyorsunuz ki, bu firma A malını ihraç etmek için % 60 lık bir ithalat yapmak zorunda.

      Bu duruma yatay büyüme diyorsak, biz dikey büyümeye (başka bir adlandırma da yapılabilir) geçmeliyiz. Belki bu durumu bir örnekle anlatabilirim.

      Yakın zamanda yanlış hatırlamıyorsam, THY, bir G.Kore firmasıyla ortaklaşa ülkemizde uçaklar için koltuk üreten bir tesise imza attı. Bize kazandırdıkları, diyelim ki, bu koltukları da %60 ithalat oranıyla üretiyor olalım.

      - Daha önce 100 usd lik ithalatımız, şimdi 60 USD inmiş durumda.
      - 100 usd lik ithalat, pek bir istihdam yaratmıyorken, şimdi ithalatımız hem %40 azalmış durumda hem de istihdam yaratmış durumdadır.
      - Ve diyelim bu firma 10 usd lik te ihracat yapacak olsun, -100 usd den, -60 usd ye inen net ihracatımız, şimdi ise -50 usd inmiş olacak.
      - Karşı rakip firmalar ne yaptı peki? Fiyatlarını 2009 yılına çektiler. O koltukların ithalat fiyatları da ucuzladı mı?. Yani bir ürünü ülkenizde üretmiyorsanız yaptığınız ithalat pahalı bir ithalattır.

      Tabi buradan çıkaracağımız başka bir husus, rakip firmalar da boş durmuyor. Dolayısıyla güçlü bir yabancı ortakla bu işe girdiğinizde bu tür fiyat kırmalara karşı dayanıklı oluyorsunuz.

      Benim bahsettiğim dikey büyüme bu. Bu bir örneği. Yine bir firma daha önce ithal edilen bir yedek parça ürününü, kaldı ki sipariş verildiğinde bile iki üç ay sonra gönderiliyormuş, burada üretim yaparak firmaların bu ihtiyacını karşılamaya başlamış. Rakam küçük ama hem net ihracata olumlu katkı yapıyor, hem istihdam sağlıyor. Bu alanda çok fırsatların olduğunu düşünüyorum.

      Bir noktada size katılıyorum 10 yıldan fazla süreceğine. Gazetelerden okuyoruz, Aselsan' ın bir projenin geliştirilmesi için 3 ila dört yıllık bir arge çalışması sürüyor. Ama hiç olmamasından iyidir.

      Ben de kurun tek başına yeterli olmadığını, ama bu savaşta tüm silahları en faydalı şekilde kullanmamız gerektiğini düşünüyorum.

      Düşünün yukarıda verdiğim örneği, sermaye malları alnında uzmanlaşarak sağlasak, hem sermaye malları ithalatını azaltmış olacak, hem istihdam sağlayacak, hem de sermaye mallarını ithal ederek yatırım yapan firmalarımızın yurtiçinden temin edilmesi imkanıyla daha az finansmana ihtiyaç duyulacak, yani yatırımlarının maliyeti azalacak, yatırımın geri dönüş süresi kısalacak. Şimdi bu alan her türlü desteği haketmiyor mu?

      Sil
    3. Aslında tam da benim istediğim gibi bir karşılıklı yorum yapılmış burada. Ben panelde sunum yapmışım Timur bey ve Adsız arkadaş panel sunumu üzerine tartışma yapmış gibi olmuşlar. Çok da düzeyli bir tartışma olmuş. Benim bir şeyler yazmama gerek kalmamış. Her ikisine de teşekkür ederim.

      Sil
    4. Ortak noktalarda buluştuğumuz tabii ki muhakkak.

      Burada tam manasıyla uyuşamadığımız nokta sanırım iyimserlik kelimesine yüklediğimiz anlam ile gerçek hayatın nasıl işlediği konularında ortaya çıkan pürüzler.

      Cımbızla çektiğimi zannetmeyin ama konuyu daha açık hale getirebilmek için bunu yapmak zorundayım:

      -Yani bir ürünü ülkenizde üretmiyorsanız yaptığınız ithalat pahalı bir ithalattır.-

      Bu saptamanız yazdığınız bütün içeriğin ana fikrini oluşturuyor!

      Sanırım mecburuz kelimesinden daha kuvvetli olduğunu düşündüğüm, ithalat yapmaya mahkumuz diye güncelleme yapmam daha net anlaşılmama vesile olacaktır!

      Lütfen bir hususu unutmayınız:

      Dünyada ticaretin işleyişi, kıta, ülke, assemble vb. ortaklıkların kendi aralarında yaptıkları anlaşmalar, geçmiş 50 yılla karşılaştırıldığında bugün inanılmaz bir hızla gerçekleşiyor. Bırakalım uzun vadeye yüklediğimiz zaman dilimini 2 yıl gibi süreyle sınırlı tutmayı, yüksek teknoloji ile üretilmiş ve içinde yüksek teknoloji barındıran bir elektronik cihaz 1 hafta ila 3 ay arasında güncelleme geçiriyor, ve ileriye dönük sürekli yenileniyor. Eğer yapısal reformlar dediğimiz şeyi yıllar önce yapmaya başlamış olsa idik, trene biz de binmiştik ve bu tür cihazların üretimi için uzak Asyada ürünlerimizi imal edecek ülke/şirket arıyor olacaktık!

      Bugün trenin kaçtığını bildiğimiz halde, acaba bu tren bir kez daha istasyonumuza uğrar mı, uğrarsa yetişebilir miyiz gibi bir iyimserlik besliyoruz. Ne yazık ki bu tür iyimserlik (her iyimserliği kastetmiyorum tabii ki) gerçek hayatla her zaman uyuşmuyor!

      Bahsettiğiniz hesaplamalar, bu ülkenin ileri gitmesi için yapılması şart hesaplamalar.

      Kısa tutmak babında:

      Sermaye mallarında uzmanlaşmak bile tahmin yürüttüğünüz kadar kolay değil! Birkaç örnek vermek gerekirse: Çin, Güney Kore, Tayvan başta olmak üzere uzak Asyanın büyük bir bölümü ve Latin Amerikanın neredeyse tamamı, sermaye malları konusunda Türkiye'nin en dişli rakipleridir. Bugün bu ülkelerin şirketleri ile rekabet edebilmek için babayiğit olmaktan daha fazlası gereklidir! (35-40 yıl öncesi için soracak olursanız, yazılan ülkeler start çizgisine yakın pozisyonlarda yer aldığı için, Türkiye'de trene binenlerden biri olabilirdi. Ama bu tren kaçtı! Gerçekliği kabul etmek gerekir!)

      Günümüzde ithalatı yavaş yavaş indirebilmek o kadar mümkün değil.

      Uç örnekler olarak görülebilir ama hocamızın sayfasında bunlar da yer bulmalıdır:

      3D printing isimli teknoloji yayılmaya başlamıştır. İzmir'den Ağrı'ya kadar, cebinde, bankasında parası olan kallavi şirketlerimizin kallavi yönetim kurulları bu teknolojiyi fabrikalarına, işletmelerine bir an önce getirmezse, trenin istasyona geldiğinden bile haberdar olamayabiliriz! Bu teknolojiyi kullanmaya ve İNOVATİF ÜRÜNLER üretmeye hazır mühendis beyinler (ve bunları ihraç edecek pazarlama uzmanları) bu ülkede mevcut!

      Bunu bir metafor olarak düşünün ve her sektör için tahayyül etmeye çalışın (bir metafor olmasının yanında üzerinde ciddiyetle çalışılırsa GERÇEĞE de dönüşebilir!)

      Uçan otomobilin ilk prototipleri Kanada'da daki bazı üniversitelerde denenmeye başlandı!

      Bu otomobillerin temelini oluşturan teknolojik yapı ise İngilizce de drone (İnsansız Hava Aracı) nın insanı taşıyabilecek şekilde geliştirilmesi, ve yerçekim gücünden etkilenmeden ne kadar süre ile, ne kadar yükseklikte, ne miktarda yakıt ile havada seyahat edip, ulaşımı gerçekleştireceğidir!

      Ülkemizin okullarında (ilkokuldan üniversiteye) daha doğru dürüst kütüphaneler kuramıyorken, ve atanamayan öğretmenler gibi bir sorunla karşı karşıyayken, yukarıda örneğini verdiğim iki inovatif hamleyi gerçekleştirmek o kadar mümküm gözükmüyor!

      Hangi hususlarda iyimser olmalıyız, hangi hususlarda gerçek hayatın getirdiklerini gözlemleyip acil önlemler almalıyız, aradaki ayrımı dikkatle ve bilimle yapmalıyız!

      Sil
    5. Cep telefonundan yazıyorum, google hesabımı seçtiğimde blog kitleniyor.

      şu son yazdığınızla hangi noktada anlaşamadığımızı anlayamadım, daha doğrusu sizi.

      tren kaçtı hiçbirşey yapamayız mı diyorsunuz yani mevcudumuzla yetinelim yani daha da geri düşelim mi diyorsunuz?

      Acil önlemler alalım diyorsanız aynı taraftayız demektir.

      Ben yazdıklarımı hadislere, ayetlere dayandırmadım. Yeri geldi matematik kullandm yeri geldi somut örnek verdim. Bu ülkede yakın zamanda başarılmış örnekler verdim. Yani bilimsellikten uzaklaşmadım.

      Sil
    6. Trenin kaçması ile geri düşmek aynı şey değil. Konu sınırları içinde kalabilmek için, günümüzde sermaye mallarında uzmanlaşmanın belirttiğiniz kadar kolay olmayacağını söyledim. Bunu söylemem iyimserliğe karşı çıkmak değil, gerçeği olduğu gibi aktarmaktır.

      Hadislere, ayetlere vb.'lerine dayandırdığınıza dair herhangi bir imada bulunmadım ve hatta bilim dışı veriler sunduğunuza dair bir tek söz bile yazılmadı.

      Sürekli hatırlayınız: FED, faiz oranlarını yükseltmeye başladığında gerçeklere biraz daha yaklaşacaksınız, yaklaşacağız.

      İlerlemek için hangi yolların doğru olduğunu düşünüyorsanız devam ediniz.

      Sil
    7. Yaklaşımınız sorunun çözümünün nasıl olması gerektiği değil, sorun çözümsüz; tren kaçtı fikrinden oluşuyor.

      kendi yazdıklarınızı baştan sona bir daha gözden geçiriniz, birde benim THY-G.Kore li firma ortaklığı örneğindeki yatırım şablonunu tekrar gözden geçirerek neyin imkansız olduğunu anlatın.

      Bu şablonun sermaye malları alanında neden başarılı sonuçlar vermesin.Gerekli yatırım iklimi oluşturulduğunda özellikle.

      Gözden kaçırdığınız nokta, enerjimizi salt ihracata değil, net ihracata sarf etmemiz gerektiğidir.

      Kaldıki ben herşey kolay olacak demiyorum, ekonomide hangi konu kolay?

      Ve şunu da demiyorum sermaye malları % 100 yerli olacak. İthalata hiç de karşı değilim. İthal edememek en büyük bela.

      Ekonomimiz tasarruf oranından da belli ki sığ. Derinleştirmek için sermaye ve ara mallar alanında da uzmanlaşmamız gerekir. Yani yerlilik oranını arttırmamız gerekir.

      Benim yoluma devam edip etmemem önemli değil ki, fikirlerimizi beyan ediyoruz sadece. Ben yazdıklarınıza saygı duyuyorum. Sadece ümitsizlik aşıladığınızı söylüyorum.

      Bu tren kaçtı şu trene binelim deseniz, desteklerim sizi. Aksi halde söylediğiniz yerinde saymak anlamını taşır, bu devirde herkez hızla ilerlerken, yerinde saymak gerilemek anlamına gelir.

      Korkmayın FED ten her şerde bir hayır vardır. Karşılaştığımız ne ilk kriz ne de don kriz olacak, şerbetliyiz biz bu konularda:)

      Sil
    8. Ümitsizlik aşılamak ve aşılamamak eylemlerinin kriterleri ne yazık ki, özellikle ekonomide, yoktur.

      İyi şerbetlenmeler.

      Sil
  6. Hocam benim tahvil piyasası hakkında bir sorum olacak.Tahvil piyasasına girmek isteyen bir yatırımcı yüksek faiz talep eder.Aldıktan sonra düşük faiz ister.Bu benim yorumum.Bu yorum doğru mudur yanlış mıdır ? 2. sorumda son iki günde tahvil faizleri aşağı indi bunun nedenide artan talep olarak gösterildi.Hem borsaya olan talep artıyorken hem tahvile olan talep artması normal mi ? Çünkü daha önceki konuşmalarınızda borsadan kazanamayan(yüksek faizden dolayı ) tahvile yönelir demiştiniz. Tahvile yönelim artarsa(Yüksek faizden dolayı) faizler aşağı iner yine borsa çıkar.Bu iki piyasa arasında korelasyonu tam olarak çözemedim kısaca yardımcı olabilir misiniz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (1)Tahvil piyasasına girmek isteyen bir yatırımcı alırken tahvilin fiyatının düşük olmasını ister. Ki tahvili ucuza alsın. Satarken ise fiyatının yükselmiş olmasını ister. Ki pahalıya satsın. Eğer tahvili vade sonuna kadar elinde tutacaksa o zaman faizinin yüksek olmasını ister. Ki tahsil edeceği faiz yüksek olsun.
      (2) Tahvile talebin artma nedeni yabancıların Türkiye'ye gelip tahvil alması. Tahvil fiyatları yükseldi faizleri düştü (tahvil fiyatlarıyla tahvil faizleri ters yönlüdür) Eğer ortada sınırlı bir fon varsa bu fon tahvile veya borsaya yönelir. Faizlerin yükselmesi bekleniyorsa tahvile yöneliş artar, faizlerin düşeceği bekleniyorsa borsaya yöneliş artar. Ama eğer bu fonlara ek fonlar gelmişse (mesela dışarıdan yeni fon girişi varsa) o zaman iki tarafa da yöneliş olabilir..

      Sil
  7. Hocam kur artışı cari açığin düşmesine etkisi düşük duzeyde ise bu durumda kur artisinin daha yüksek bir oranda gsmh yi aşagıya çektiğini, refah düzeyimizin azaldığını söyleyebilir miyiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorunuzu tam anlayamadım ama sanırım şöyle diyorsunuz kur artışının Türkiye koşullarında cari açığı düşürme etkisi yüksek değil. GSYH da önce TL ile hesaplanıp sonradan USD'ye çevriliyor. USD, TL'ye karşı değer kazandığına göre bu da GSYH'nın düşük çıkmasına yol açıyor. Bu durumda kur artışı cari açığı düşürmeye fazla katkıda bulunmadığı halde GSTYH'nın düşmesine neden oluyor. Görüntü olarak böyle. Sonuçta biz maaşımızı, kazancımızı, harçlığımızı TL ile aldığımız için bizi USD'ye çevrilme hesabı refah açısından ilgilendirmiyor. Ama görünüm olarak refahımız düşmüş görünüyor.

      Sil
  8. Hocam "Türkiye’nin her 100 Dolarlık ithalatının 15 Dolarlık kısmı tüketim mallarından 85 Dolarlık kısmı hammadde, aramalı ve sermaye mallarından oluşuyor." Sektörel bazda ithal girdi oranlarına nasıl ulaşabilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bununla ilgili benim bildiğim bir veri yok ne yazık ki.

      Sil
  9. Enerji ithalatı deyince petrolün fiyatındaki büyük hareketlenme akla geliyor.
    Varili 140 dolardan düşmüş 70 dolar seviyesine.
    Ama benzinin fiyatı sadece ve sadece 540 kuruştan düştü 470 kuruşa.
    Siyaset erbabının "Enerji girdimiz yüksek" söylemi biraz masala benziyor sanki.

    YanıtlaSil
  10. Doğkan Aygün15 Kasım 2014 14:02

    Hocam kalemize sağlık yazınızdan Çok istifade ettiğimi belirtmek isterim.
    Bununla beraber marshall -lerner koşulunda ihraç ve ithal talep esneklerinin 1 den büyük olması halinde yapılacak develüasyon yada dalgalı kurda değer kaybı ihracatı artırarak cari açığın düşmesini sağlamaktadır. Ayrıca naçizane olarak Şunu eklemek istiyorum ; marshall- lerner koşulunun cari açığa olumlu katkı yapabilmesi ihraç mallarının yurtiçi arz esnekliği ile ithal mallarının yurtdışı arz esnekliğinin sonsuz olması varsayımı altında gerçekleşeceğini izninizle belirtmek isterim .
    2)hıcam yazınızın son kısmında eğer ihraç edilen malların talep esnekliği yüksek ise yani ihraç ettiğimiz malın fiyatı düşünce o Mala talep artıyorsa yada tersi, bu durumda ülkenin parasının diğer paralar karşısında değer kaybetmesi ödemeler dengesini düzeltmez dediniz. Ancak ülkenin ihraç ettiği malların esnekliğinin yüksek olması Bizim malarımıza olan talebi artırarak ihracat gelirlerinin artmasını sağlamaz mı?bu durumda ödemeler dengesine olumlu katkı sağlamaz mı?
    Benim düşüncem eğer ihraç mallarının esnekliği düşük ise Paramızın değer kaybetmesi neticesinde Ürünlerimiz ucuzlasada bu ürünlere olan talep , esnekliğin düşük olmasından dolayı birden artmayacağından İhracatımız da ki artış Beklendiği kadar olmayacak kanısına varıyorum . yani eğer ihraç malarımızın esnekliği düşükse kurun yükselmesi ödemeler dengemize olumlu katkı sağlamayacaktır kanatindeyim. Yanlışım varsa düzeltin lütfen . Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      (1) Evet doğru diyorsunuz.
      (2) Tamamen doğru kanaate varıyorsunuz.

      Sil
  11. Doğkan Aygün15 Kasım 2014 14:38

    Hocam izninizle Yazdığın konu ile çok alakası olmayan bir soru yöneltmek istiyorum; ülkelerde ekonomik sorunlar sıralandığında bunların arasında gelir dağılımında ki eşitsizlik yer almakta ve hatta ilk sıralarda gelmektedir. Benim bu konuya yaklaşımım; hanehalkları ekonomiye yaptığı katkı ölçüsünde gelirden pay almaktadır.lakin bazı meslekler var ki diğer mesleklere göre çok çaba sarf edilmese de doğuştan gelen yetenekten ötürü ve de tabiri caizse bu mesleklerin arzının kolayca artırılamamasından dolayı diğer bazı meslekler karşısında(mavi yakalılar v.b) gelirden ölçüsüz bir şekilde pay alabilmektedirler . Örneğin; Kişilerin marangoza işleri her fırsatta düşmez ancak televizyonda gerek dizi gerekse de eğlence proğramları büyük rağbet görmektedir dolayısıyla da bu sektörler fazla rağbet gördüğünden gelirden daha fazla pay almaktadır. Aslında bu sektörlerde çalışanların daha fazla Ücret almaları toplum tarafından belirlenmekte bu da fiyat mekanizmasıyla
    Gelirlere yansımaktadır. Yani ben gelir dağılımda ki eşitsizliğin ekonomik değilde ahlaki olduğunu düşünüyorum. Serbest piyasa koşullarında rağbet gören meslekler diğerlerine göre gelirden daha fazla pay almaktadır .benim sorum; ekonomistler gelir dağılımda ki eşitsizliği ana sorun olarak neden görmektedirler? Gelir dağılımın düzeltilmesinde gerek transfer harcamalarının artması gerekse de asgari ücretlerin yükseltilmesi serbest piyasa mantığı ile bağdaşıyor mu?
    Son olarak gelir dağılımın düzeltilmesi çok mu gerekli bir şeydir ?buna Piyasanın karar vermesi Etkinliği sağlamaz mı?
    Umarım sorum yanlış anlaşılmaz . soru biraz Gözünü kar hırsı bürümüş kapitalistlere hizmet edecek tarzdan bir soru oldu fakat merak ettiğimden soruyorum .saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bakış açısına göre değişen bir durum bu. Düşük gelirli olanlar daha çok harcama yaparlar. Yani gelir arttıkça tasarruf eğilimi artar. Tasarruf oranının artması kuşkusuz bizim gibi düşük tasarruf eğilimi olan ekonomiler için iyidir ancak tüketim yapmayan bir ekonomide de üretim olmaz (eğer ürettiğinin çoğunu dışarı satan Çin gibi bir ekonomi söz konusu değilse.) Bu durumda yüksek gelirliden vergi olarak alıp düşük gelirliye para transferi yapıldığında tüketim eğilimi artırılmış olur. Bu, bir yandan gelir dağılımını düzeltirken (toplumsal adalete hizmet) bir yandan da harcamaları artırarak üretimi ve dolayısıyla yatırımı artırır ve ekonominin büyümesine hizmet eder.
      Ekonominin bütün önermeleri gibi burada da çelişkiler vardır. Gelir dağılımını düzeltmek için zenginden alıp fakire verdiğimizde harcamalar artar, tasarruflar düşer. Ekonomide talep artacağı için ekonomi canlanır, üretim artar, yatırım artmaya yönelir ve kaynak arar. Tasarruflar azaldığı için yeterli kaynak bulamaz ve dış finansman arayışına çıkar.
      Ekonomi böyle bir bilimdir. Çelişkiler yumağıdır. Bir tarafı düzeltirken bir tarafı bozarsınız. Alternatif maliyet.

      Sil
    2. Hocam gerçekten çok teşekkür ederim vaktinizi ayırıp uzun uzun yazmanız, bize bir şeyler öğretmeye çalışmanız gerçekten takdire şayan. Her okula sizin gibi bir hoca şart.

      Sil
  12. Hocam Türkiye gelirinden daha fazla tükettiği için cari açık vermektedir. Ve bu cari açığıda gerek risklerini düşürmek isteyerek gerekse de faiz politikasıyla finanse etmeye çalışmaktadır.yani gelirimizden daha fazla tüketmek için dışardan para bulmamız gerekmektedir. Bu işin cari açık tarafı. Birde katılırmısınız ama bu işin iç harcama tarafı var ; Türkiye yaklaşık olarak geliirinin %12 sini tasarruf ettiğinden, iç harcamalarında kullanılmak üzere finansal sisteme fazlaca para aktaramadığından iç harcamalar için bile dışardan borçlanılmaktadır. En azından yastık altında ki tasarruflarımızı finansal sisteme aktarıp Yada tasarruflarımız direk artırarak bunların finansal Kuruluşlara gitmesi en azından iç harcamalar için dışardan borçlanmaya gereksinimimizi azaltacağını düşünüyorum . Kısacası Türkiye bugün cari açık dan dolayı dışardan borçlandığı gibi iç harcamalarında (tl cinsinden harcama yapmak için bile ) kullanmak üzere dışardan borçlanmaktadır. Katılırmısınız ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet gerçek bu. Türkiye iç ve dış ihtiyaçları için dışarıdan borçlanıyor. Sadece tüketim amaçlı değil aynı zamanda birçok proje için de (3. köprü, 3. havaalanı vb) dışarıdan borçlanıyor. Türkiye, ihracat yapabilmek için dışarıdan ithalat yapıyor ve bunu finanse edebilmek için dışarıdan borçlanıyor. Çünkü içerideki tasarruflar yetersiz kalıyor. İç tasarruflar artsa bu kadar borçlanmaya gerek kalmayacak.

      Sil
  13. Tasarruf -yatırım = kısaca bize cari açığı vermektedir. Normalde tasarruf diyince finansal sisteme enjekte edilen vadeli ve vadesiz tasarruflar akla gelmektedir. Ancak katılırmsınız ama cari açık bir stok değil Akım değişkendir . Bankalarda duran vadeli yada vadesiz mevduatlar ise bugüne kadar biriktirile gelen bir tutar olduğundan stok değişkendir. O yüzden Akım değişken ile stok değişkeni karşılaştırmak Anlamsız olacağından cari açığı tanımlamada ki kullanılan tasarruf kavramını bankalarda duran mevduatlardan değilde keynezin harcama denkleminden çıkartmaktayım Y=C+I+(x-m) buradan da C ve I yı sol tarafa atarsak Y-C =S olduğundan S-I=cari açık kavramına ulaşmaktayım. Türkiye'nin %14 olarak telaffuz edilen rakama dediğim harcama denkleminden ulaşmaktayım. Ayrıca kalkınma bakanlığının sitesinde de tasarrufu ölçerken bu sistemi benimsediğini gördüm .tasarruf oranına bu şekilde ulaşmada eksik gördüğünüz bir taraf var mı ?
    Ekonomik Açıdan tasarrufların finansal sisteme aktarılması gereksede ,cari açığı tanımlamada kullanılan tasarruf harcamalar yaklaşımı ile hesaplanan orandır kanısındayım. Ayrıca harcama yaklaşımı ile hesaplanan tasarruf tutarının bir kısmı belki finasal sisteme gitmemektedir. Ama bu tasarruf oranının harcamalar yaklaşımı ile hesaplama gerçeğini değiştirmez . Katılırmsınız yada Eksik gördüğünüz bir yer var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Denklemde devleti (G) hesaba katmamışsınız. Orada da bütçe açığı var. Yani orada da (G - T) tasarruf açığı var.
      Hesaplamada (S - I) + (G - T) = (X - M) denklemini kullanmak daha doğru.
      Tasarruflar stok değişken olmakla birlikte kredi olarak kullandırıldıklarında ve kredilerin her yıl geri dönüşleri olduğunda bu geri dönen miktarlar yeni kredi olarak kullandırılırken akım değişken haline dönüşür. Bizde kredi vadesi ortalaması 1,5 yıl olduğuna göre stok ve akım değişken arasındaki ayrım burada neredeyse ortadan kalkar.

      Sil
  14. meseleye hem ihracat ve ithalatı ayrı ayrı ele alarak hem reel büyüklükler üzerinden bakmak lazım. nasıl reel büyüme, reel faize bakıyorsak; cari denge, borç stoku, bütçe dengesinde daha gerçekçi karşılaştırma yapabilmek için GDP'ye oranınını esas alıyorsak bunda da öyle yapmalıyız. sepet kur, dış ticaret dengesi bunlar nominal değerler.
    cari dengede çoğunlukla son 12 ay üzerinden değerlendirme yapılıyor. bir tarafa son 12 ayın ÜFE bazlı reel döviz kurunu diğer tarafa son 12 ayın ihracat miktar endeksini koyduğumuzda ikisi arasındaki korelasyonun %90 civarı olduğunu görüyoruz. ithalatta sizin de belirttiğiniz gibi enerji maliyetleri nedeniyle reel döviz kuruyla korelasyon düşük. yatırım mallarında %50'nin biraz üzerinde, diğerlerinde oldukça düşük.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son ayları almamızın nedeni esas kur hareketini orada görmüş olmamız. Gerçi 2013 Mayısından sonra da kur hareketi oldu ama yaygın değil de bir iki aya toplanan bir hareket oldu.

      Sil
  15. TCMB'nin sitesinden aylık ortalama USD ve Euro döviz alış kurlarını alıp sepet kuru hesapladım (ikisini toplayıp 2'ye böldüm) 2014 ilk 9 ayın sepet kur verilerini bir tarafa koydum. sonra dış ticaret dengesini her bir ayın ortalama dolar kuru üzerinden TL'ye çevirdim ve 9 ayın dış ticaret verilerini diğer tarafa koydum. korelasyon %45 değil %67 çıktı. USD ve Euro para birimlerinin TL değerini baz alıyorsak dış ticaret dengesinin de TL değerini baz almalıyız.
    basit korelasyon hesabına göre dış ticaret dengesiyle döviz kuru arasındaki ilişki sanki daha güçlü gibi görünmekte.

    YanıtlaSil
  16. hocam bizdeki 2001deki merkez bankasının hazineye borçlanmasının benzerini fed yapıyor değil mi? fed bunu milli gelir düştüğü zaman ve bütçe açığı arttığı zaman yapıyor değil mi hocam?saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fed, sanki Hazine'ye doğrudan borç vermemiş gibi görünmekle birlikte eski Hazine kağıtlarını piyasadan toplayarak Hazine'nin yeni kağıtları daha kolay satmasının yolunu açıyor. Ve bu yöntemin bizde eskiden Hazinenin TCMB'den kısa vadeli avans kullanmasından görüntüdeki fark dışında pek de bir farkı yok.

      Sil
    2. Hocam bizde müdehaleli dalgalı döviz kuru var, dünyada döviz savaşları var, burdan anladığım bizim TCMB müdehalede bulunabiliyor veya Çin merkez bankası kuru belirleyebiliyor ama diyelim herhangi bir diğer Amerika gibi ülkeler müdehale edemiyormu da sürekli Çine parasının değerini arttırma telkininde bulunuyor veya bizim paramızın değerini dolara göre düşük bırakarak kendi ihracatına zarar veriyor? saygılar

      Sil
    3. ABD, son 5 yılda büyük miktarda dolar sürdü piyasaya ve bu yolla doların değerini düşürme yönünde müdahale etti zaten.

      Sil
  17. ödemeler dengesinde cari açık+sermaye ve finans hesabı +net hata ve noksanlar hesabının toplamı ödemeler dengesinin açık yada fazla verdiğini göstermektedir.ödemeler dengesi açık yada fazlası cari açıktan daha geniş bir kavramdır. Eğer ödemeler dengesi yani yukarda söylediğim 3 kalemin toplamı fazla verirse rezervlere o kadar ilave yapıldığını gösterir ve rezervlerde - işaretle gösterilir. Eğer bu 3 kalemin toplamı negatif ise rezervlerden yendiğini gösterir ve rezervlerde + işaretle gösterilir. Şimdi şunu sormak istiyorum;
    1) eğer bu 3 kalem fazla verirse rezervlerde artış tutarı kadar fazla olur dedim.acaba bu fazlalık olan kısmı merkez bankası rezervlerine ekliyor mu? Örneğin 3 kalemin toplamı 2milyar$ diyelim ödemeler dengesinin toplamı sıfır olacağından bu rezervlerde -2 milyar $ olarak gözükecek.acaba merkez bankası burada bu 2 milyar doları piyasadan çekip rezervlerine koyuyor mu ?yoksa piyasadan bu 2 milyar$ çekmeyip sembolik olarak mı rezervler artar diyoruz?
    2)eğer 3 kalemin toplamı negatif olursa rezervler azalır denilmektedir. Örneğin; 3 kalemin toplamı -2milyar$ ise rezervler 2 milyar$ azalır denilmektedir.acaba burada 2milyar$ I bizzat merkez bankası piyasaya sunmaktamıdır? Yoksa 2 milyar $ I bankalar stoklarından karşılayıp sembolik olarak mı rezervler azalır deniyor ?
    3)bir çok Kitabı'n ortak görüşü dalgalı kur sisteminde eğer ödemeler dengesi açık verirse kurlar yükselir demektedir gerekçe olarakta dövize olan talep gösterilmektedir. aklıma yatmayan husus; eğer bir ülkenin ödemeler dengesi açık verse de bu tutar merkezin rezervlerinden karşılanacağına göre başta dövize olan talep kadar merkez bankası piyasaya döviz arz etmeyecek mi Buda talep fazlası nı gidermez mi ? Peki neden ödemeler dengesinin açık vermesi kurları yükseltir dendiğini anlayamadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (1) Ödemeler dengesi bir dönem içinde yaşanıp bitmiş olayların sonucudur. Yani rezervler o dönemde 2 milyar dolar artmışsa bu 2 milyar dolar o dönemde MB'nin rezervlerine fiilen eklenmiş demektir.
      (2) Rezerv hareketlerinde sembolik diye bir şey söz konusu değil. Eğer bir dönemde ödemeler dengesi 2 milyar dolar açık vermişse bu miktar MB'nin rezervlerinden fiilen karşılanmış demektir.
      (3) Piyasaya rezervlerinden döviz veren MB bu azalan rezervi yerine koymak için ek döviz talebi yapar bu da kurları yükseltir.

      Sil
  18. Hocam Türkiye'nin dışardan borçlanmasının 2 nedeni olduğu söyleniyor 1)cariaçık için, yani bizim paramız dışarda geçmediğinden dışardan mal ve hizmet alabilmek için dövize ihtiyacımız var. 2)içerde bankalara yada finasal kurumlara enjekte edilen tasarruf yetersiz olduğundan bankalar iç harcamalarda kullanılmak üzere tl cinsinden kredi vermekte zorlanıyor bunun içinde kaynaklarını artırıp daha fazla kredi vermek adına yurtdışından borçlanılıyor .
    Şunu sormak istiyorum; bankalar dışardan borçlandığı dövizi içerde tl olarak kullandırmak için bu parayı piyasada bozduracağı gibi merkez bankasına da yatırıp karşılığında tl alabilmektedir diye biliyorum ,eğer merkeze yatırırsa piyasaya fazla para çıkacağından enflasyonist bir eğilim oluşmaz mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru ama hemen arkasından bu kez reel sektör vadesi gelen dış borç ödemelerini yaptırmak için bankaya TL'leri getirip yatıracak ve dövizleri dışarı transfer etmesini isteyecek.
      Ekonomiyi anlık bir mesele olarak görürseniz içinden çıkamazsınız. Ekonomi, devam eden bir süreçtir.

      Sil
  19. Hocam yukarda bir arkadaşta benzer soru sormuş ama çok kısa bir sorum olacak.
    Türkiye eğer tasarruflarını artırırsa bu tüketimi kısmak demek olduğuna göre ve de iç piyasada satılmayan malları dışarıya ihraç etmeyi başarırsa cari açık düşecektir. Ayrıca tasarrufları artırıp bunu yastık altında değilde finansal sisteme enjekte ederse de bankaların iç harcamalarda kullandırmak üzere vereceği tl cinsinden kredilerde eskisi kadar bir sorunu olmayacak ve bundan dolayı borçlanmayı azaltacaktır.
    Kısacası tasarruflar eğer artıp finasal sisteme akarsa 2 amaca hizmet eder diye düşünüyorum 1)cari açığın düşmesine ve buna Dayalı olarak yapılan borçlanma azalır 2) tl cinsinden kredi kullandırmak için Yapılan dış borçlanma azalır. Katılırmısınız

    YanıtlaSil
  20. Hocam yazılarınız bizler için çok yararlı oluyor size ne kadar teşekkür etsek azdır.Ama benim size bu konudan farklı bir sorum olacak.M.B sı getiri eğrisinin yatay seyretmesi kurdaki düşüşe karşılık emniyet sağlıyor diye açıklamaları var bu söyleminin altındaki temel nedir ? Getiri eğrisinin yatay seyretmesi ne anlama geliyor ? Getiri eğrileri uzayan vadeye karşılık gelen verimi veren eğri değil mi ? Buradan bu yorumları nasıl çıkarıyorlar ? Teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Getiri eğrisini bir yazımda ele alacağım ama o zamana kadar merak ettiklerinizin yanıtı için Prof.Dr. İlyas Şıklar'ın burada yolladığım kitabının 99 ve 100. sayfalarını bir okuyun isterseniz. http://books.google.com.tr/books?id=YfTecTKm43sC&pg=PA99&lpg=PA99&dq=getiri+e%C4%9Frisi+yatay&source=bl&ots=56RE9SHRp9&sig=D85ZDkELn4yLBjv-j7vfdHFlf_Q&hl=tr&sa=X&ei=2phoVImlIsT5ywP11YKIBw&redir_esc=y#v=onepage&q=getiri%20e%C4%9Frisi%20yatay&f=false

      Sil
  21. hocam konu ile alakası yok ama, önceden internet ortamından açık öğretim e-öğrenme portalı yıllık sitesine tıklayarak eski kitaplara ilyas şıklar,erdoğan alkin gibi hocaların kitaplarına ulaşılabiliyordu. fakat bu kitaplara şu an ulaşamıyorum.internet sitesi hata veriyor.sizde açıköğretim kitaplarını tavsiye ettiğinizden belki malumatınız vardır diye sorayım dedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet maalesef son dönemde böyle bir gelişme oldu. Sanırım erişim sadece kayıtlı öğrencilere açık hale dönüştürüldü. Oysa son derecede yararlı bir bilgi hazinesiydi.

      Sil
  22. hocam fed tahvil alımı kesti evet peki kendi bütçe açığını çevirmek için yine tahvil almak zorunda değil mi? onu nasıl çeviriyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tahvil alımını kesti ama bu tür ilave alımları kesti. Vadesi dolanların yerine yenilerini almaya devam ediyor.

      Sil
  23. Mahfi Hocam yazılarınız bazen bana okyanusta adaya düşmek gibi geliyor.Fazlasıyla tecrübe dolu yazılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Yararlı oluyorsa ne mutlu bana.

      Sil
  24. mahfi hocam, vergilerdeki bir artışın tüketim harcamalarını nasıl etkiledigini tüketim teorilerini kullanarak nasıl açıklayabilirim?

    YanıtlaSil
  25. Hocam son cümleniz şöyle: "Bu durumda ülkenin ihraç ettiği malların talep esnekliği yüksekse yani fiyat arttığında talep düşüyor, azaldığında talep yükseliyorsa o zaman o ülkenin parasının değer kaybetmesinin ödemeler dengesini düzeltmesi pek mümkün olmaz." Bu cümle hatalı hocam; Marshall-Lerner koşuluna göre bir ülkenin parası yabancı paralara karşı değer kaybettiğinde dışticaret açığının azalması şu durumlarda oluşur: 1) Ithal mallara olan talep esnekse (yani elastikse). 2) Ihraç mallara olan talep esnekse. Yani ihraç mallara olan talep esnekse bu yerel paranın döviz karşısında değer kaybının dış ticaret açığını azaltması doğrultusunda etkide bulunması anlamına gelir (sizin yazdığınızın tam tersi).

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi