Türk Usulü Ekonomi Politikasının Özeti ve Değerlendirilmesi

Maliye politikası
Kamu kesimi açık vermesin (ya da mümkün mertebe az açık versin) politikası: Bu politika 13 yıldır uygulanıyor. Bu kadar sıkı sıkıya uygulanmasının nedeni 2000’ler öncesinde yaşanan kamu kesimi açıkları ve onun yarattığı borçlanma artışının 2001 krizini yaratmış olması. Siyasal iktidar, bu açığın kendisini iktidara taşıyan neden olduğunu bildiği için aynı nedenle iktidarı kaybetmemek için kamu kesimine açık verdirtmemeye çabalıyor. Oysa özellikle büyümenin düştüğü son dönemde kamu kesimi açığı verdirmeyen politika uygulaması, içinden geçtiğimiz sıkıntıların büyümesine yol açıyor.
Özel kesimi ve hane halklarını borçlandırıp harcamaları artırarak ekonomiyi canlı tutma politikası: 2000’ler öncesinde özel kesimin ve hane halklarının borçları çok düşüktü. Bu kesimler, mevcut siyasal iktidarın tercihi sonucu borçlanmaya teşvik edilerek ekonomi canlandırıldı. Faizlerin de düşüklüğü sonucu borçlanmayla ulaşılan ek finansman özellikle inşaat sektörüne gitti. Şimdi hem özel kesim hem de hane halkları borçlarını ödemekte zorlanıyor.
KİT’lere görev zararı vermeyelim ama özel kesime ve belediyelere destek verelim politikası: Birçok teşvik, devlet yardımı, muaflık ve istisna uygulaması ile marka yaratma çabalarının genel adı budur. Yani devletin parasal destekleri KİT’lerden özel kesime ve belediyelere kaydırılmıştır. Buna karşılık toplanan vergiler artırıldığı, bir defalık gelirlerde sıçrama olduğu, özelleştirme gelirleri arttığı için bütçe açık vermemeye devam etmektedir.

Para politikası
Faizi artırmayalım da ne olursa olsun politikası: Kapitalist sistemde mal dengesini sağlayan mekanizma fiyat mekanizması, tasarruf - yatırım dengesini sağlayan mekanizma ise faiz mekanizmasıdır. Kapitalist sistem içinde kalmaya devam ederek faizi kullanmamak, tasarruf – yatırım dengesini tesadüflere terk etmek demektir. Çünkü faizi kullanmayan bir para politikası gerekli etkileri yaratamaz. Bu konuda doğruları söyleyen herkesi faiz lobisi üyesi olarak ilan etmek de ‘faizi artırmayalım da ne olursa olsun politikasının’ tamamlayıcısı bir politikadır. Aşağı yukarı ortaçağdaki cadı avının günümüze yansımış bir şeklidir.   
Kendi paramıza ayar veremiyoruz bari yabancı paraya ayar verelim politikası: Yıllardır yüzde 5 oranında enflasyon hedefi ilan edip tutturamayan, uyguladığı para politikasıyla hedefe yaklaşamayan Merkez Bankası, arada bir döviz satarak yabancı paralara ayar vermeye çalışmaktadır. Bu politikanın olumlu sonuçları ilk birkaç saatle sınırlıdır. Bu ayar tutmazsa hükümet yetkilileri “döviz tutanın eli yanar” gibi bilimsel açıklamalarla beklentileri tehditle yönetme politikasına geçmektedirler.

Bu politikalar ne zamandır uygulanıyor? Aşağı yukarı IMF ile ortak programın sonlandırıldığı 2008 yılı sonlarından beri bu politikalar devreye girmiş ve derece derece artarak bugüne kadar gelmiş bulunuyor.

Bu politikaların uygulama sonuçları ne oldu? Son 5 – 6 yıldır orta gelir tuzağında olduğumuza, son üç yıldır potansiyelimizin oldukça altında büyüdüğümüze, işsizlik sorununu çözemediğimize, büyümedeki hızlı düşüşe karşın cari açığı yüzde 5’in altına indiremediğimize, ihracatımız gerilemeye başladığına göre bu politikalar başarılı olamamış demektir. Ya da belki şöyle ifade etmek daha doğru olur: Başlangıçta 7 – 8 yıl TL’nin yabancı paralar karşısında değerli kalabilmesiyle başarılı olan bu politikalar, TL’nin değer kaybına girdiği son yıllarda başarısız olmaya yönelmiştir. Demek ki işin sırrı bu politikalarda değil TL’yi değerli tutabilmekte imiş. O da yapısal reformlarla desteklenmediği sürece sürdürülebilir bir politika değilmiş.

Teori - uygulama ve İİBF öğrencilerinin durumu
Ekonomi ve maliye kitaplarında bambaşka şeyler okuyan günümüz İİBF öğrencilerinin, kitaplarda anlatılanlarla Türk siyasetçilerinin uyguladıkları arasında hiçbir bağlantı bulunmadığını görünce okuduklarının işe yaramayacağını düşünerek üzüntüye kapılmaları da meselenin başka bir yönüdür. Teori dediğimiz şeyler gerçek yaşamdan türetilmiş modellerdir. Eğer teoriyle uygulama arasında bir fark varsa bu, her zaman, teorinin yanlış olduğu ya da gerçek yaşama uymadığı anlamına gelmez. Bazen teoriler yanlış olabilir ya da yaşamdaki değişime ayak uyduramayabilir. O zaman yeni teoriler eskilerin yerini alır. Yukarıda değindiğim politikaların ‘ülke gerçeklerine uygunluğu’ söyleminin arkasında bir süre başarı getirmiş gibi görünmesi de şaşırtıcı olmamalıdır. Her yeni uygulama (doğru olsun olmasın) başlangıçta başarı getirebilir. Ne var ki bu başarılar sürdürülebilir başarılar değildir. Türkiye bu tür politikalarla Menderes, Özal dönemlerinde kısa süreli başarılar elde etmiş ama sürdürememiştir. Bugün içinde bulunduğumuz durum da o dönemlerden farklı değildir. O nedenle İİBF öğrencilerinin kitaplarına kuşkuyla bakmak bir yana onlara daha sıkı sarılmasının tam zamanıdır. Çünkü eninde sonunda oralara geri dönülecektir.  

Yorumlar

  1. Hocam uygulanan politikalar ile gelinen yer belli. İşlerin iyiye gitmediğini sadece biz mi görüyoruz? yeni teorilerin zamanı gelmedi mi? Teoriler yaşadıklarımızdan çıkıyorsa ne zaman coğrafi konumumuzla alakalı ilgili iç içe bir teori ile karşılaşacağız? ne zaman yerinde bir teoriyi uygulamaya koyup bu sorunlardan kurtulmaya çalışacağız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım eğitim düzeyinin süreyle değil kaliteyle ölçülmesi gerektiğini anladığımızda yani bilimsel, sorgulayıcı, analitik eğitimi bugünkü ezberci, kabul edici eğitime tercih ettiğimizde oralara ulaşabileceğiz.

      Sil
    2. o kadar dogru bir cevapki hocam maalesef insanlar bir an once egitim bitirelimde maas alalim orada uzmanlasmak arastirmak onemli degil maas alalimda tamam kendisi yeterli mi degilmi hic bir onemi yok yeterki devlet is olsun tastan olsun kendisini gelistirmekmi o iste zor cunku ogrencileri bu toplum bu hale soktu simdi cezasini yeni nesil cekecek

      Sil
    3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    4. Ekonomi mi, alt bölüm nedir? Büyüme mi, politika mı? Bunları seçin ki bir şey söyleyebileyim.

      Sil
    5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
  2. Bir arabanın üzerine bir araba parası daha vergi koyup satmak ne tür bir ekonomi politikasıdır? Bu tür şeyler halk üzerinde yılgınlığa yol açar. Uzun vadeli sonuçları iyi olmaz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında ben de aynı şeyi düşünüyorum ama öte yandan yollara bakıyorum öyle yapmasak araba sayısı öyle artacak ki her yer araba olacak ve gidecek yol kalmayacak gibi görüyorum.

      Sil
    2. Hocam saygılar. Bu düşünceye ben de kapılıyorum ve sonra diyorum ki benim suçum değil. Bu kadar insanın İstanbul'da yaşamaya çalışmasının önüne geçilsin(insanları buraya gelmemeye düşündürecek şeyler yapılsın), insanlarla beraber trafik de ülke geneline yayılsın. Bu kadar fahiş vergiler alınması trafiğin durumu ile haklı gösterilmemeli diye düşünüyorum. Sonra Hoca'nın dediği gibi yol olur. Dönüp dolaşıp yapısal reformlara geliyoruz.

      Sil
    3. Valla hocam cok kapitalist, cok sosyal darvinist bakmissiniz. Parasi olan gece hastalandiginda rahatlikla hastasini goturebilecek, evinden isine, isinden evine istedigi vakitte donecek, sehrin kalabaligindan uzak yerde ozgurce kalacak, parasi olmayan ise ona "pseudo hapis" hayatini kabullenecek, bu bakis acisi bunu oneriyor. Sorunlarini da beraberinde getirdigini soylememe gerek yok herhalde. En zengin bile 20 tane kamera 10 tane guvenlik gorevlisi ile hayatini paylasmak zorunda kaliyor.

      Yollar dolsun tassin, gidilecek yer bulunamasin o zaman ona da cozum getiririz beraber, yeter ki bir ulkenin sunulmasi gereken konforu herkese adil bir sekilde dagitilsin. Kaynak kitligi olan bir seyi fiat money uzerinden planlamaya calismak vahsice oluyor. Cok daha adil yollar vardir.

      Andy Warhol'un cok sevdigim bir lafi var, konuyla alakali gorunmese bile ne demek istedigimi baska bir acidan anlatiyor, ben de bu ulkede en zenginin de en fakirin yasadigi sorunlara ortak oldugunda mutlu hissederim. Tercume edemeyecegim ama sozunu paylasmak isterim:

      What's great about this country is that America started the tradition where the richest consumers buy essentially the same things as the poorest. You can be watching TV and see Coca-Cola, and you know that the President drinks Coke, Liz Taylor drinks Coke, and just think, you can drink Coke, too. A Coke is a Coke and no amount of money can get you a better Coke than the one the bum on the corner is drinking. All the Cokes are the same and all the Cokes are good. Liz Taylor knows it, the President knows it, the bum knows it, and you know it.

      Sil
    4. Sonra türkiye neden araba üretmiyor diyorlar? Turkiye nin araba uretmesine ihtiyaci mi var ki? örnegin yurtdisinda 90.000 euro olan bir arabanin fiyati burda 400.000 euro larla olculuyor devletin aldigi vergi ile zaten arabanin yurtdisi satis fiyatindan daha cok kazanc elde ediliyor.

      Sil
    5. Şu açıdan düşünün. Ülkemizde vatandaşlarımızın aldığı araçların %80'i ithal. Bu ekonomik düzeyimizde bu kadar çok ithal araba alınıyorsa, araba fiyatlarının yarı yarıya ucuzlaması durumunda, hele çok dert ettiğimiz yakıt fiyatlarının 2-2,5 seviyelerine gerilemesi durumunda ne olur? Benim aklıma gelen, Cem Yılmaz'dan bir sahne. Hani yıkarlar dediği bölüm. Hele hele bankaların kredi satma konusunda istekli olduğu bugünlerde otomobil sayısının kısa vadede iki katına çıkması muhtemel. İthalatın artması bir yana, kaynaklarımızı bu araç sayısını bile taşıyamayan kara yollarını daha da arttırmak için harcayacağız. Ne pahasına?

      Refah hepimizin hakkı. Ama haketmek kaydıyla. Bu hakta, ancak dış ticaretten ihracatımızı arttırarak daha fazla pay alarak olur, ithalatı arttırarak refah sağlanamaz.

      Sil
    6. Mahfi Hoca İstanbul'dan dışarı adımını atmıyorsun ki...

      Gel hele Konya'ya, Muş'a, Elazığ'a, Urfa'ya, Antep'e, Artvin'e, Kars'a, Edirne'ye, Hatay'a, Antalya'ya... Yollar bomboş! 10 tırla rahat rahat drift yap!

      Hayat sadece İstanbul'dan ibaret değil Mahfi Hoca...

      https://www.youtube.com/watch?v=M7FIvfx5J10

      Sil
    7. Benim yaşamımın çoğu İstanbul dışında geçti.

      Sil
    8. dolaylı vergilerden tek şikayet hakkı olan benim gibi bordrolu çalışan. gelir vergisi ödüyormusunuzda vergiler kalksın diyorsunuz. Adamın biri 200binlik araba vergilerle 400 oluyor yuh diyordu bense iyi diyorum çünkü gerçekten devlete zorla gelir vergisi ödeyen kesim bu arabayı alamaz. bu arabayı alacak parası olanda gelir vergisi ödemiyor(bir kaç istisnai kişi dışında). Benim önerim çok radikal, doğrudan vergi kaldırılsın herşeye aşırı dolaylı vergi koyulsun, üretimden başlayarak...

      Sil
    9. T.C. nin ulaşım sisteminin demiryolundan karayoluna zorla değiştirildiği 2. ci Dünya savaşı sonrası yapılan Marshall Planı olduğunu daha önce yazmış idim, ilgilenmemiştiniz ! 1950- 2015 , 65 yıldır araba, lastik, asfalt , benzin sarfiyatımız acaba kaç milyar dolar olmuştur? Alın size yapısal reform .....

      Sil
    10. Doğru söylüyorsunuz da demiryollarının da vakti geçti artık. Ulaşımda devir ucuz havayolları devri.

      Sil
    11. Benzin akar, Türk bakar.

      Sil
    12. Bütün evler havaalanı oldu !!!! Eve nasıl ulaşıcan. Köprüler neden yapılıyor?

      Sil
    13. Uçak çıktı , araba satışları bitti !!!

      Sil
    14. Dünyanın gelişmiş bir tek ülkesinde ' servis arabası ' uygulaması gösterebilirmisiniz ? Devlet toplu ulaşım yatırımı yapacağına , yol yatırımı yapıyor ....

      Sil
    15. "Bu kadar insanın İstanbul'da yaşamaya çalışmasının önüne geçilsin." diyen arkadadaşın kendisinin de İstanbul'da yaşadığından kuşku duyan var mı? Halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremiyor...

      Sil
  3. Hocam yine bu güzel bilgiler için teşekkür ederim...

    YanıtlaSil
  4. Hocam yukarıda bahsettiğiniz birçok başlık 1987-2008 arası Amerikan usulü ekonomi politikasına da uyuyor:
    Benzerlikler:
    - Kamu kesimi açık vermesin (ya da mümkün mertebe az açık versin) politikası: 1977-1986 arasındaki 10 yıllık dönemde ortalama %6 bütçe açığı veren federal hükümet, 1987-2008 arasında ortalama %4 bütçe açığı vermişti.
    - Özel kesimi ve hane halklarını borçlandırıp harcamaları artırarak ekonomiyi canlı tutma politikası: finans dışı özel kesim borcu/GDP oranı 1981'de %98 iken 2008'de %167'ye çıkmıştı. 2014'te bu oran %144'e geriledi.
    - KİT’lere görev zararı vermeyelim ama özel kesime ve belediyelere destek verelim politikası: Reagan devletin en çok açık veren kurumu olan sosyal güvenlik sistemini açık vermez hale getirmişti ama 1986'da %50 olan en üst dilim gelir vergisi oranını 1987'de %38,5'e 1988'de %28'e indirmiş, aslında şirket sahiplerine destek vermişti. Clinton, en üst dilimi %39,6'ya çıkarmıştı fakat ilk hali olan %50'nin epey aşağısında kaldığı kesin.
    ayrıca 1986'da %46 olan kurumlar vergisi azami oranının 1987'de %40'a, 1988'de %34'e indirmişti. özel kesim tahvil piyasasının önündeki birçok engeli kaldırmış, şirketlerin uluslar arası fuarlara katılması için destek veren ilk başkan olmuştu.
    - Faizi artırmayalım da ne olursa olsun politikası: ABD başkanlarının Fed üzerindeki baskıları beğenmedikleri başkanı değiştirmenin ötesine pek gitmemiştir ama bunun önemli etkileri olmuştur. örneğin 1987'de Volcker yerine Greenspan'in atanmasının ana nedeninin Volcker'in reel faizleri yüksek tutması olduğunu çoğu kişi bilir. Volcker'in görevde olduğu son yılda reel faizler ortalama %3,7 iken, Greenspan'in ilk yılında ortalama %1,7 idi. bu durum tesadüf değildir.
    Farklılıklar:
    - Kendi paramıza ayar veremiyoruz bari yabancı paraya ayar verelim politikası: Reagan, güçlü dolardan şikayet ediyordu. buna Volcker'i plaza accord'a zorlayarak ve Volcker'i değiştirerek tepki gösterdi ama farklılıkları aslında siyasetçi zihniyeti değil doların rezerv para olması.
    Hocam Türkiye'ye boşuna küçük amerika demiyorlar. verdiğim bilgiler için teşekkür etmek isterseniz şimdiden rica ederim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğrudur. Dünyanın her yerinde kendine göre ekonomi politikası uygulamaya kalkan siyasetçiler var. Bazıları başarılı oluyor. Ama çoğu başarısız.

      Sil
    2. amerikalılar 2008'den bu yana 2 iyi şey yaptılar
      1. faiz düşüşüne aldırmadan tasarruf/milli gelir oranlarını 2008-2014 arasında 3 puan artırdılar (%15,3'ten %18,3'e)
      2. özel kesim borçlanması azaldı
      bir de yaşlanıp kamuya yük olmasalar iyi ama o pek mümkün değil
      diğer taraftan amerika çok uzun zamandır beri doğru ekonomi politikalarıyla yönetilmiyor (belki Eisonhower'dan bu yana) amerikayı ayakta tutan inovasyona değer veren kurumsal kültür ve lehlerine olan beyin göçü.

      Sil
    3. Hocam yalnız ABD tasarruf datası açısından İMF verileri fiyasko. doğru veriler için;
      bea.gov/interactive data/NIPA tables/Saving and investment/S&I by sector/gross saving as a % of national income, adımları izlenebilir.

      Sil
    4. IMF, verileri kendisi üretmiyor, ülkelerden gelen verileri alıyor. Buna karşılık belirli bir standarda oturttuğu için tanım farklılığından doğan farklar olabiliyor.

      Sil
  5. Hocam öncelikle yazi için teşekkürler elinize sağlık

    Çin ve dünyada oluşturduğu,turkiyeye de etki eden gelişmeler hakkında bir yazı hazirlayacak mısınız acaba ?

    Ve de anlamadığım bir nokta var. . Birisi demis ki yabanci sermayenin cinden çıkması dolayisiyla çin parasini daha da devalüe edecek gibi görünüyor.

    Çin'in yuani devalüe etmesi ile çinden çıkan yabancı sermayeler arasında nasil bir bağlantı kurabiliriz acaba.

    Sabit kurda olduğu icin yabancı sermaye çıktığında parasinin değeri düşmüyor o yüzden kendisi devalüe ediyor diye mi ?

    Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çin konusunda yazılarım var zaten:
      http://www.mahfiegilmez.com/2015/08/cin-ekonomisi.html
      http://www.mahfiegilmez.com/2013/07/golge-bankaclk-ve-cin.html

      Sil
  6. Merhaba Hocam bir sorum olacak; gerçekten de TCMB'nin TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru gereği dolar 2.80 sonrası normal ise faiz arttırımına gerek var mı? Ne yani 3 ü geçtikten sonra mı kura müdahale gerekiyor?...

    Teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sadece Dolara odaklanmayın. Euro/Dolar paritesi önemlidir.

      Sil
    2. İyi de hocam euro/dolar paritesine bizim müdahale etme şansımız yok ki... Faiz artışı kuru düşürünce parite değişmeyecek yani.

      Sil
    3. Faizi artırınca Türkiye'ye gelen döviz miktarı artar.

      Sil
  7. Hocam geçen yazdınız, futbol gibi ekonominin de kuralları basit ve belli, marifet basit oynayabilmekte.
    İçinde bulunduğumuz küresel finans krizinin asıl sebebinin finans piyasalarından değil, bireylerin düşen gelirlerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Avrupa ve Amerika'da dahi hane halkı gelirler dağılımı bozulmakta, büyümeden ve zenginlikten alınan pay sermaye sahiplerine oranla sürekli azalmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler deseniz zaten gelirler ortada, ülkemizde asgari ücretli bir işçi saati 5 TL ye çalışıyor. Bu gelir dağılımındaki adaletsizlik önce talep dengesizliği daha sonra ise işsizlik gibi sorunlar yaratıyor. Gelirin yüksek kısmının az sayıda kişi ve kurumlarda toplanması da finans sektöründe yeni ürünlere, türev araçlara ihtiyaç doğuruyor buralara yapılan yatırımlar ise balonların oluşmasına ve bir noktadan sonra krizlere sebep oluyor.
    Yani basitçe kişilerin kredi-borç şeklinde değil de gerçek gelir sahibi olmaları ve artan refahtan düzenli pay almaları yaşanan krizlerin azalmasını sağlayacaktır. sistemin bir yerden sonra mecburen buna döneceğini düşünüyorum.
    Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. '...artan refahtan düzenli pay almaları yaşanan krizlerin azalmasını sağlayacaktır.' bunu yapmak yazdığınız kadar kolay değil sayın musa b!

      Yazdığınızı yapmak için harekete geçmeye: 'Halk devrimi' denir!

      Ve halk devrimlerini bastırmaya çalışan ilk iki kitle: 1. Özel sektör, 2. Devletler.

      Eğer temel çözümü soruyorsanız:
      Kapitalizmin kökten ortadan kaldırılması!

      Peki bu kanlı mı, kansız mı olacak?
      İşte bunu biz de bilmiyoruz!

      Sil
    2. Tarihe bakınca halk devrimi denen şeyin nadir ve aslında çok daha zorlu durumlarda ortaya çıktığını ve sonrasında da yine bilenen en son normal duruma geri dönüldüğünü görüyoruz. Yani devrim belki baskıcı bir iktidarı ve kötü politikalarını cezalandırmak için iş görüyor ama sonrasında merkezden planlı ekonomiye geçilince bizzat bu sistemin kendi içindeki kusur ve yetersizlikleri yüzünden ortaya yine sorunlar çıkıyor. Ya yine eşit dağılım olmuyor ya da bu sistem verimden çok bürokrasi üretiyor. Merkezcil yaklaşımlar aksine insanın özgürlüğünü alıyor. Kanlı ya da kansız yapın devrimi, bu sonuç yine değişmiyor. Bu nedenle kapitalizme alternatif diye ortaya konan şeyler ya akademik fantaziler ya da primitif paylaşımcı modellerden ibaret kalıyor.

      İnsanlar birbirlerinden farklıdır. Bu temel gerçeği görmeyip herkese uyacak gömlek biçmek isteyen tüm yaklaşımlar ortaya çok daha çirkin ve baskıcı sistemler çıkardı. Aksine bugüne dek en başarılı olan sistemler insanlara en çok özgürlüğü sunan (politik, sanatsal, cinsel ve evet ekonomik özgürlüğü) sistemler oldular. Eşitlik diye yola çıkanlar kurallardan geçilmesi mümkün olmayan yaklaşımlar ortaya koydu. Kaçtığımız feodallik bile burada yeniden hortlamakta. Kapitalizmi ortadan kaldıralım derken bunun neleri kapsadığını bilemiyoruz. Kimine göre tüm özel mülkiyet de kaldırılmalı ve hatta kimine göre para da kaldırılmalı. Piyasa, pazar, para ve mülkiyetin aslında kapitalizmin unsurları mı olduğu yoksa bunların aslında son derece doğal ve olmazsa olmaz oluşumlar olup aslında kapitalizm dediğimiz şeyin bu unsurların bazı ellerde toplanması ve tüm sistemin manipüle edilmesi anlamına gelen kötü bir durum mu olduğu ayrımı yapılmıyor. Kapitalizmi kaldıralım diyen adam biraz sistemi inceleyince sıradan bunlardan kurtulmaya çalışıyor ve gelip para ve mülkiyetin kaldırılmasına takılıyor ve birden kendimizi ancak küçük insan topluluklarında çalışır bir sistem olan ilkel komünizm aşamasında buluyoruz. Ortaya sunulan emek paylaşımı vb türünden fantaziler işlemez fantazilerden ibaret.Gerçek hayatta karşılığı olmayan ve olamayacak kavramlar. Paylaşmak sorun değil burada; sorun, kapitalizm kalkacak deyince kalkacak olanların neler olduğu belli değil. Herkes kendi kafasında çalışan bir sistem kurunca bu sistem herkes için çalışacak sanıyor. "Gerçek İslam bu değil", "gerçek komüizim bu değil(di)", "gerçek sosyalizm...", "gerçek anarşizm" vb hatta "gerçek kapitalizm bu değil" diye gidiyor. Demek bu sistemler ancak bazılarının kafasında kusursuz çalışırken uygulamada herkese uymuyorlar. Demek ki insanlara karışmamak lazım. Olabildiğince özgürlük arada sorunlar yaratsa da sonuçta daha başarılı sistemler kurdu. Buna odaklanmalı.

      Lütfen "onu okuyunuz, bunu tekrar ediniz, şunu şöyle düşününüz!" diye buyurgan tavırlarınıza devam etmeyin. İnsanlar sizin istediğiniz gibi düşünmek zorunda değil. Dünyayı bu hale getiren en korkunç şeylerden biri "tekdoğruculuk" olarak görülmekte. Bize artık tekdoğrucu değil özgürlükçü ve "çokdoğrucu" sistemler gerek.

      Saygılar...

      İ.İ.

      Sil
    3. Sayın İstemihan İyiliksever,

      Yazdıklarınızın neredeyse tamamı tipik kapitalist cümleleri.

      Solcuların çoğunda var olan hastalığın aynısı bugün birçok kişi ve kurumda "kapitalizme karşı alternatifler ortaya koyun bakalım, koyabilecek misiniz! Koyamıyorsanız; kendinize de, bizi de yormayın!" sarmalına giriyor.

      Daha fazla uzatmadan sizi şuraya alalım:
      http://www.evrensel.net/kategori/2/isci-sendika

      Ve bir kez daha hatırlatalım:
      Eğer temel çözümü soruyorsanız:
      Kapitalizmin kökten ortadan kaldırılması!

      Gelecekte kurulması muhtemel olan her türlü "alternatif", geçmişte yaşananlarla %100 benzerlik gösterecek diye bir şart yok. Hiçkimse "tekdoğruculuk"tan bahsetmiyor.

      "Alternatifsizlik hastalığı"ndan kurtulamayan herkes ilk önce yukarıdaki cümleyi iyi anlamaya çabalarsa, ilk önce kendilerine iyilik etmiş olurlar.

      Komünizmin iyiliklerini anlatırken, (örneğin) Stalin'in gaddarlığını hasır altı etmek ile;
      Kapitalizmin alternatifsizliğini anlatırken, Çin'den ABD'ye, Senegal'den Güney Kore'ye...kırım kırım kırılan, sömür sömür sömürülen "insanlar"ı pek dile getirmemek abes kaçıyor.

      Saygılar,

      Sil
    4. Anlattığım ("savunduğum" değil) şeyin kapitalizm olmadığını açıkça söylemeye çalışmıştım. İnsana dışarında bakarak "sen istemesen de kabul etmesen de kapitalistsin" demek ne derece doğru bilemiyorum ama bu konu üzerinde durmaya değmeyecek. Bahsettiğiniz "ama alternatifi yok ki" ifadesini de kullanmadım ve kastım da bu değildi. Aksine alternatif bir sistemin gerekliliğine inanıyorum ve bunun herşeyden önce özgürlükçü olması gerektiğini (toplumsal, cinsel ve hatta doğal olarak ekonomik) ve merkezcil sistemlerin özgürlükçü olamayacağını söylemeye çalıştım. "Doğruyu" bilenler sistemi elinde tutar ve onu herkesin doğrusu olacak diye dayatırsa bunun adının kapitalist, sosyalist ya da islamcı olmasının çok da farketmeyeceğini söylemeye çalıştım.

      Özgürlük deyince de insanların ekonomik faaliyetlerini de özgür bırakmanız gerekiyor. Aksine birçok başarı bu özgürlük sayesinde ortaya çıkmakta. Bu noktada "bir insanın ekonomik faaliyetleri diğer herkesi kontrol edecek kadar büyük bir güce yol açmalı mı?" sorusunu sorabilirsiniz. Belki o noktada ekonomik faaliyetlerin sınırı olabilir. Bir insan tüm sistemi kuşatmaya alacak kadar büyük bir ekonomik güce ulaşmamalı. Başarılı batı siyasal sistemleri gücün dağıtılması üzerine kurulu (en azında teoride ki burada da sorunlar var). Siyaset tarihi "güç tek elde toplanmamalı" dersi üzerine kurulu. Öyleyse ekonomik gücün de zümre ya da odaklar elinde toplanmasının önüne geçilmeli. Bunun dışında mülkiyet ve para, piyasa serbestisi vb kavramların kendilerinde sorun yok. Yani bu olgular "içrek" olarak birer olumsuzluk barındırmaz. Serbest piyasa "serbest" olduğu için kötü değildir. O serbesti içinde gücü büyük olanlar manipülasyon yapabildiği için kötüdür. Para, varoluş itibarıyla iyi ya da kötü değildir. Bir değişim aracıdır. "Değer" denen şey manipüle edilirse kötüdür. Demek ki bunlara odaklanmak lazım.

      Bunun dışında alternatif getirenlere bakınca sadece ve sadece safiyane bir insan iyiliği ve paylaşımcılık üzerine kurulu sistemler öneriyorlar. Tüm bir ekonomiyi ilkel kabile sistemi üzerine kuramazsınız. Emekliler köyü mantığı üzerine de kuramazsınız. Burada sorun alternatif olmaması değil. Alternatifler ortada, her birini bir ümit okuyoruz ama ya dediğim naiflikte oluyorlar ya da eşitliği sağlamak için özgürlükten kısıcı yani dayatmacı oluyorlar. Sadece belli çerçevelerde çalışabilecek sistem önerileri bunlar. Verdiğiniz link bilmediğim bir yer olmadığı gibi orada bilmediğim bir şey de yok. Kapitalizmin (ki tanımını kendimce yapmaya çalıştım) sömürmediği diye bir şeyi de söylemiyorum; aksine, "güç" toplaştığı için sömürü ortaya çıkmakta. Tüm sistemi bir zümreye emanet ettiğinizde elbette kar maksimizasyonu, maliyet düşürülmesi vb yüzünden emek sömürüsü ortaya çıkmakta. Bunlar "kapitalizm" denen ve zaten pek kimsenin de sahip çıkmadığı bir şey yüzünden değil "gücün denetlenmemesi" yüzünden olmakta. Kapitalizm insanları gözümüzün önünde sömürüyor. Tamam, hemen ayaklanalım, kanlı olsun hatta. Sonra? Kötü adamları öldürdükten sonra herkes fabrikasına, tarlasına dönünce sistem oturacak mı? "Kapitalizmi kökten kaldırılması" demek ne demek? Bütün dünya buna inansa, bir inansa, hayat bayram olsa?

      Bu nedenle "biz alternatif öneriyoruz" diyenlerin sistemlerine bakınca yine hem tekdoğrucu hem de o doğruyu elde tutmak için gücün tek elde toplandığı (ya da tek elde olmasa da dağıtılmış görünen tekdoğrucu elciklerde toplandığı) sistemler görüyoruz. Yerel komiteler, kooperatifler, bireyselleşmiş görünen çevre dostu unsurlar, komünler aslında yine hep "aynı" şeyi yapmak için tasarlanmışlar gibi. Bunlar doğaları gereği kötü değiller. Sadece nasıl çalışacaklarını kimse anlatamıyor. Ütopyalar bu nedenle pratikte başarılı değil. İdeoloji, insanları "artık daha iyi bir şeyin gerekmediği bir düzeye geldik" diyerek kandırır. Aksine o zaman "alternatif" kalmamakta.

      Saygılar.

      Sil
    5. Sayın 22:58,

      "Tipik kapitalist cümleleri" derken, sizin de kapitalist olup olmamanızın bir önemi yok. Bebekliğimizden itibaren en kılcal damarlarımıza kapitalizm enjekte edildiği için, "kapitalizmin dikte ettiği birçok şeyi" farkında olarak veya olmayarak ömrünüz (ve ömrümüz) boyunca tekrar etmeniz (ve etmemiz) kadar doğal bir durum yok (ne yazık ki!)

      "Özgürlük" kelimesinin nimetlerinden bahsederken, (son 45 yıldır) "kapitalizmin çemberi dışına çıkmadan" saptamalar yapılıyor ve bütün sorun burada başlıyor. Siz de bu ölümcül geleneği sürdürdüğünüzün ya farkında değilsiniz, ya da kasıtlı olarak sürdürüyorsunuz.

      Önce şu hatırlatmayı yapalım:
      "Özgürlik" kelimesi ile "kapitalizm" aynı kavramlar değildir.

      "...Kapitalizm insanları gözümüzün önünde sömürüyor. Tamam, hemen ayaklanalım, kanlı olsun hatta. Sonra? Kötü adamları öldürdükten sonra herkes fabrikasına, tarlasına dönünce sistem oturacak mı? 'Kapitalizmi kökten kaldırılması' demek ne demek? Bütün dünya buna inansa, bir inansa, hayat bayram olsa?..." bu açıklamanız "kapitalizmin çemberi dışına çıkmamakta" ısrar etmenizin bir başka kanıtı. Kimse, kimseyi herhangi bir şeye inandırmaya çalışmıyor. "Gerçekliklerden" yani "fact"lerden bahsediyoruz.

      "Alternatifsizlik hastalığı"ndan acı çektiğinizi söylemiştik ve "Gelecekte kurulması muhtemel olan her türlü 'alternatif', geçmişte yaşananlarla %100 benzerlik gösterecek diye bir şart yok. Hiçkimse 'tekdoğruculuk'tan bahsetmiyor." açıklamamıza rağmen, şu ifadeniz, hastalığınızın ne kadar dirayetli olduğunun göstergesi: "Bu nedenle 'biz alternatif öneriyoruz' diyenlerin sistemlerine bakınca yine hem tekdoğrucu hem de o doğruyu elde tutmak için gücün tek elde toplandığı (ya da tek elde olmasa da dağıtılmış görünen tekdoğrucu elciklerde toplandığı) sistemler görüyoruz. Yerel komiteler, kooperatifler, bireyselleşmiş görünen çevre dostu unsurlar, komünler aslında yine hep 'aynı' şeyi yapmak için tasarlanmışlar gibi. Bunlar doğaları gereği kötü değiller. Sadece nasıl çalışacaklarını kimse anlatamıyor. Ütopyalar bu nedenle pratikte başarılı değil. İdeoloji, insanları 'artık daha iyi bir şeyin gerekmediği bir düzeye geldik' diyerek kandırır. Aksine o zaman 'alternatif' kalmamakta." Beyinlerimizi özgürleştiremediğimiz müddetçe, hepimizi olmasa da çoğumuzu "ütopya" kelimesi ile kandırmaya devam edecekler. Hayat, sadece ama sadece matematik formülleri ile kurgulanan, kriterler içinde yaşanan bir kavram ve olgu değildir. "Bizden öncekilerin, on-yıllar, yüz-yıllar, bin-yıllar boyunca yaşadığı her türlü sistemin, aynısı (veya benzerleri) gelecekte de olacak. Yani değişen hiçbir şey olmayacak! O nedenle, bırakın 'kapitalizmi ortadan kaldırmak' meselesini, bu sistem insanları ve diğer varlıkları öldürmeye devam etse de, başka alternatifler gözükmediği için, kapitalizmle birlikte yaşamaya özen gösterelim. Geriye kalan her şey 'ütopya'!" açıklaması; hastalığın ne kadar yaygın ve ölümcül olduğunun (yine) ispatı. Dünya genelinde solcular 1980'lerin sonlarına kadar "komünizm dışındaki hayat bir ütopya" sözleriyle nasıl yanıldılarsa, özellikle bugün (farkında olarak veya olmayarak) "kapitalizm"i savunanlar "kapitalizm dışındaki hayat bir ütopya" sözleriyle yanılmaya ısrarla devam ediyor.

      Bütün bu yanılgılar apaçık ortadayken;
      "Gerçeklikler" ise tam gaz:

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      Kadıköy'deki "bir başka burjuva!" kebap salonunda çalışırken yaz mevsiminin bitişiyle ayrılıp, Ağrı-Patnos'da inşaatı başlayacak ve üç mevsim sürecek TOKİ'lerde beden gücünü satmaya mecbur kalacak, ve bunun sonucunda nur topu gibi bir bel fıtığına sahip olacak insandır!

      →→→

      Sil
    6. SOKAKTAKİ İNSAN;
      "Sirkeci İstasyonu" ile "Doğubank" arasında akan insan seli arasında kâğıt mendil ve soğuk su satmaya çalışan "küçük!" insanlardır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      Kınalıada'daki görece konforlu evlerinde köpek, kedi ve benzerlerine hamilik yapan kimselerin, bu varlıklara yiyecek-içecek almak için veya bakımlarını yaptırmak için bir pet-shop'a, bir veterinere gittiklerinde; fiyatların yavaş da olsa arttığını gözlemlediklerinde şaşırmaları olgusu sonucunda başı yanacak, ve "maliyetlerin yükselmesi! sebebiyle bu pet-shop'dan, veterinerden yavaş yavaş kovulacak yıllarca emeğini satarak para kazanan insanlardır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      Detroit’te $5'a muhtaç hâle getirilen insandır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      Blackpool'da (Lancashire, North West England, United Kingdom) aile içi tacize maruz kaldığı için ağır depresyon yaşayıp "homeless!" statüsü hediye edilmiş, ve ne yazık ki uyuşturucuya alışmış, tren istasyonu giriş-çıkışlarında, havalimanı gate'lerinde gelen-gidenlerden para istemeye mecbur bırakılan insandır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      İzmir'deki "D&R" mağazalarında artık hiçbir zaman satılmayacak olan Arundhati Roy, Sadun Aren, Terry Eagleton, Nail Satlıgan, Edward W. Said veya Muzaffer Sarısülük'ün kitaplarından haberleri olamayacak, hayata "asgari ücretle" tutunmaya çabalayan, turuncu-mavi karışımı "lacoste!" t-shirt giymeye mecbur bırakılan, 35 dakikada bir 1 dal sigara içmek ve WC'ye gitmek hakları olan insanlardır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      Yukarıdaki t-shirt'i üreten Bangladeş'teki bir "merdiven altı!" fabrikada, ense kısmına diktiği; kumaş cinsini, yıkama prosedürünü ve beden ölçüsünü gösteren etiketin arkasına "Please! Help me!" yazarak boğazı yırtılırcasına yardım çığlıkları atan insanlardır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      "Modernite"nin bir başka patlaması sonrası, Tianjin'den Hong Kong'a taşınmaya mecbur bırakılan 40 yıllık bir lokanta sahibi insandır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      "Kapitalist-batı tipi parlamentoculuk!" zihniyetinin yerleşmesi için mücadele eden "Umbrella Movement"a mensup, "Çin Komünist Partisi parlamentosu!" tarafından biber gazı yemesi sonucunda, (Hong Kong'a taşınmaya mecbur bırakılan) yukarıdaki insanın güç-bela açabildiği lokantasına sığınmaya mecbur bırakılan; "The Hong Kong Polytechnic University (PolyU)"da eğitim görmeye çalışan öğrenci-insandır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      Kraliçe Madonna'nın "Raising Malawi" isimli "kapitalist sosyal sorumluluk projesi!" çerçevesinde bölgeye yaptığı ziyaretlerde; gülümseye gülümseye, zıplaya zıplaya kameralara, fotoğraf makinelerine poz vermeye çabalayan, ve bu pozlar verildikten sonra New York, Frankfurt, Liverpool, Moskova, Tokyo veya Cihangir'den bazı "instagram" kullanıcılarından "like" alan "küçük Afrikalı!" insanlardır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      Tayvan'da ve Çin "Halk!" Cumhuriyeti'nin güneyinde; "Apple"larımıza, "Samsung"larımıza, "Lenovo"larımıza, "ASUS"larımıza, "Dell"lerimize, "Acer"larımıza, "Sony"lerimize, "HTC"lerimize, "LG"lerimize, "Huawei"lerimize, "OnePlus"larımıza, "Hewlett-Packard"larımıza üretim yapan "Foxconn" fabrikalarında intihar eden yüzlerce (bazı verilere göre "binlerce"!) insandır!

      →→→

      Sil
    7. SOKAKTAKİ İNSAN;
      "Atanamayan!" öğretmen-insanlarla omuz omuza mücadele YÜRÜTMEYEN "emekli!" öğretmen-insanlardır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      "Diktatöryel akademisyenlik hiyerarşisi"ni tırmanmaya mecbur bırakılan "research assistant"-insandır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      Mayıs 2015'te; "Renault", "TOFAŞ-Fiat", "Coşkunöz", "Valeo", "Ficosa", "Delphi", "Yazaki", "Aunde", "Lear", "Mako", "Maysan Mando", "AB Rotech", "SKT", "Ototrim", "Farba", "Tredin", "Diniz Johnson Controls", "Beyçelik-Gestamp", "Borçelik", "Borusan", "Borusan-Mannesmann", "Ford-Otosan", "Arçelik LG", "BSH Çerkezköy" ve yüzbinlerce "şirketokraside!" sömürülen, ve "EYLEMLERİ!"; "Türk Metal Sendikası", "Birleşik Metal İşçileri Sendikası" ve "Çelik-İş Sendikası" üçlüsü arasında boğulmak istenen insanlardır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      Artvin, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Rize, Ordu ve Samsun'da 600 kilometrelik alana yayılan Doğu Karadeniz'deki yaylaların birbirine bağlanmasıyla bir "doğa cinayeti" olan "Yeşil Yol projesi"nde hayatlarını kaybetmesi muhtemel; fidan, ağaç, dere, çay, kaplumbağa, sansar, atmaca, keklik, ayı, bıldırcın, tırtıl, kelebek, menekşe, kirpi, sincap ve binlerce türü gündeme getirerek "bir yudum hayat!" için mücadele eden insanlardır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      "Burjuva Avrupa'da!" daha iyi bir hayata kavuşacağını zanneden, daha çok Yunanistan ve İtalya açıklarında hayatını kaybeden, "kaçak!" statüsü hediye edilmiş, insanlardır!

      SOKAKTAKİ İNSAN; okuyacağınız haberdeki "gerçekliktir":

      Yunanistan'daki ekonomik ve sosyal kriz, uluslararası medyaya daha çok "Atina-Kreditörler" eksenindeki gelişmeler ışığında ve diplomatik boyutlarıyla yansıdı. Oysa ülkede ekonomik krizin yarattığı büyük bir toplumsal bunalım yaşanıyor! Sputnik'ten Nikolaos Stelya'ya konuşan üç seks işçisi, ülkedeki krizin görünmeyen yüzünü anlatıyor.

      2009-2010'da Yunanistan'ın ana gündem maddesine dönüşen "ekonomik kriz", beraberinde toplumsal çöküşü de getirdi. Milyonlarca insan birkaç ay içerisinde yaşam ve iş standartlarının düşüşü ile ülke geneline yayılan umutsuzluğa tanık oldu. Son 5 yılda milyonlarca insan işsizlikle tanıştı. Evli çiftler geçim derdine düşerken, gençler temel gıda maddelerini sağlamakta bile ciddi sıkıntılar çekmeye başladı!

      Böylesi bir kriz ortamında, fuhuş Yunanistan'ın genelinde yükselişe geçti!

      DEVLETİN OLANAKLARI YOK!

      Daralan ekonomik kaynaklar nedeniyle, ülkede fuhuşu masaya yatıran akademik, bilimsel çalışmalar yok denecek kadar az. Devlet bu konuda suskunluğunu korurken, Sağlık Bakanlığı genellikle seçim dönemlerinde cinsel sağlığı ilgilendiren bazı çalışmalar yapmakla yetiniyor.

      İşgücündeki ve maaşlardaki kısıtlamalar nedeniyle şu anda devletin, fuhuş gibi çok boyutlu bir olguyu ele alabilecek yeterli kadrosu ve altyapısı yok.

      →→→

      Sil
    8. TRANS BİREY VASİA: "İLK TECRÜBELERİM KORKUNÇTU!"

      Ekonomik krizin patlamasından hemen önce Atina Politeknik Üniversitesi'nde okuyan Vasia 29 yaşında trans bir birey. Krizin hemen ardından Trikala bölgesi civarında bir köyde yaşayan ailesi büyük zorluklarla karşılaştı. Önce ailenin çiftliği kapandı, sonrasında ise ailenin tümü işsizlik kabusuyla tanıştı. O dönemde, ailenin Vasia’ya gönderdiği harçlıklar aniden kesildi.

      Atina'da tek başına ve parasız kalan Vasia, trans bir birey olarak olumlu karşılanmayacağını bildiğinden; köyüne geri dönmeyi seçmedi. Atina'da her şeye rağmen özgür bir ortam vardı.

      Sputnik'e konuşan Vasia, 2011 yaz mevsiminde bir trans arkadaşının teklifi üzerine fuhuşa başladığını anlattı: "İlk tecrübelerim korkunçtu! Saldırılara, kötü muamelelere maruz kaldım. Polis şiddetiyle yüzleştim. Buna karşın her gece elde etmeye başladığım gelir beni bugüne dek ayakta tutabildi." diyen Vasia, 2011'den bu yana hayatını bu şekilde sürdürdüğünü söyledi!

      "AŞIRI SAĞCI BİR GRUBUN SALDIRISINA MARUZ KALDIK!"

      Ancak Atina'da da hayat bir trans birey için kolay değil! Birkaç gün önce Vasia birkaç arkadaşıyla beraber aşırı sağcı bir grubun saldırısına maruz kaldı ve polise başvurduğunda, kendisine; "kadro yetersizliği ve maaş kesintilerinden dolayı saldırı hakkında bir şey yapılamayacağı" söylendi!

      EVLİ ve İKİ ÇOCUK ANNESİ "K.":
      "ÇOCUKLARIM AÇLIKTAN BAYILIYORDU!"

      "Bugüne dek basına hiç konuşmadım. Lütfen ismimi açığa vurmayın!" Bu çekingen ifadelerle sözlerine başlayan K. kendi öyküsünü şöyle özetledi: "2010'da dönemin Başbakanı Yorgo Papandreu'nun ünlü Kastelorizo açıklamasını televizyondan seyrederken; eşimin çalıştığı şirket iflas etti! Eşimin işini kaybetmesiyle beraber evimizin kirâsını ödeyemez duruma geldik! Bir markette çalışıyordum ve yevmiyem sadece temel gıda maddelerine yetiyordu. İlkokul ve ortaokuldaki çocuklarımın harçlıklarını bile ödeyebilecek durumda değildik artık!”

      Gözyaşlarını gizlemeyen K. sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Bir gün hâli-vakti yerinde olan bir komşumla durumumu paylaştım. Kendisinden destekleyici ve cesaretlendirici sözler beklerken; fuhuş yapmamı önerdi! Eşinin evde bulunmayışını fırsat bilip, kendisiyle 'güzel vakit geçirmem şartıyla' aileme ekonomik açıdan destek olabileceğini söyledi! İlk etapta bu teklifi geri çevirdim. Ancak bir-iki ay sonra boyun eğmek zorunda kaldım! Zira eşimin ve ailemin durumu kötüleşmeye başlamıştı. Eşim kendisini içkiye verirken, sofradaki zorunlu kesintilerden dolayı çocuklarım açlıkla tanıştı. Bir keresinde açlıktan okullarında bayıldıkları bile oldu! Bu dram yüzünden ilkin komşumun teklifini kabul ettim. Sonrasındaysa bir-iki gazeteye ve internet sitesine koyduğum ilanlarla müşteri aramaya mecbur kaldım!"

      "HER YAŞ ve SINIFTAN İNSAN!..."

      Kriz öncesinde, fuhuşun yabancı uyruklu kadınlar ve mafya ile anıldığını söyleyen K. krizden sonra, her sınıftan ve yaştan insanın fuhuşa itildiğini söyledi!

      →→→

      Sil
    9. 19 YAŞINDAKİ ANNA: "HER ŞEYE RAĞMEN HAYALLERİM VAR!"

      Annesini genç yaşta kanserden kaybeden, babasını hiç tanımayan, Girit'te büyükannesi ve büyükbabasının yanında büyüyen Anna ise liseyi zorlukla bitirmiş. Lise yıllarında, birkaç arkadaşının ısrarı sonucunda, Girit'in bazı bölgelerinde faaliyet gösteren, seks işçilerinin sömürüsünden büyük kazançlar elde eden biriyle tanıştığında hayatı değişmiş!

      Anna yaşadıklarını şöyle anlattı: "Öncesinde bir tür oyun ya da macera olarak yaklaştım. Sonrasındaysa; 50'li ve 60'lı yaşlardaki insanlarla tanıştığımda durumun ciddiyetini kavradım! Maruz kaldığım şiddet işin cabasıydı! Tüm bunlara rağmen kriz ortamında elde ettiğim kazanç küçümsenemez. Bunun için şimdilik psikolojik açıdan ayakta kalmaya çalışıyorum!"

      "YUNAN GENÇLİĞİNİN CEBİNDE SADECE 'AVRUPA PASAPORTU' KALDI!"

      Anna, tüm zorluklara ve yetersizliklere rağmen hayallerinden vazgeçmemiş. Yakın gelecekte küçük bir birikim sağlayabilirse, İtalya'ya gitmek istiyor. Bunun için; kazandığı parayla, İtalyanca dersleri alıyor. İtalya'da psikoloji alanında lisans eğitimi almak istediğini söyleyen Anna'ya göre; "Şimdilik, Yunanistan gençliğinin cebinde sadece 'Avrupa pasaportu' kaldı!"

      http://odatv.com/n.php?n=cocugum-acliktan-bayilinca-fuhusa-basladim-1408151200

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      28 Ekim 2014’te "ERMENEK maden cinayeti" ile hayatını kaybeden insanlardır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      7 Eylül 2014'te "MECİDİYEKÖY - Quasar İnşaat'teki asansör cinayeti" ile hayatını kaybeden insanlardır!

      SOKAKTAKİ İNSAN;
      13 Mayıs 2014'te "SOMA maden cinayeti" ile hayatını kaybeden insanlardır!

      Fakat sokaktaki insan; "Lloyd Craig Blankfein" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "James P. Gorman" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; “Klaus Martin Schwab” değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "John McFarlane" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Douglas Jardine Flint" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Axel A. Weber" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Paul Achleitner" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Jean Lemierre" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Federico Ghizzoni" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Dennis M. Nally" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Punit Renjen" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "John B. Veihmeyer" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Mark A. Weinberger" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Ahmet Muhtar Kent" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Indra Nooyi" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Sundar Pichai" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Tim Cook" değildir!

      →→→

      Sil
    10. Fakat sokaktaki insan; "Oh-Hyun Kwon" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Satya Nadella" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Gregory R. Page" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Donald John Trump" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Charles de Ganahl Koch" ve "David Hamilton Koch" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Fred DeLuca" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Alexandre Behring da Costa" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Andrew James McKenna" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Gregory B. Penner" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Roman Abramovich" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Mukesh Ambani" ve "Anil Ambani" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Jack Ma (veya 'Ma Yun')" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Jeff Bezos" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Jack Dorsey" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Ratan Tata" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Mustafa Koç" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Güler Sabancı" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Ferit Şahenk" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Ümit Nazlı Boyner" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Cem Boyner" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Bülent Eczacıbaşı" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Ahmet Nazif Zorlu" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Şarık Tara" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Süreyya Ciliv" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Arzuhan Doğan Yalçındağ" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "İzzet Garih" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Hakan Ateş" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Ersin Özince" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Turgay Ciner" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Ahmet Çalık" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Suzan Sabancı Dinçer" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Haluk Dinçer" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Murat Ülker" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Firuz Kanatlı" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Mark Zuckerberg" deildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Ethem Sancak" değildir!

      Fakat sokaktaki insan; "Cansen Başaran-Symes" değildir!...

      Örnekler çoğaltılabilir...

      Siz, "kapitalist şirketlerin yönetim kurulu üyeleri"nin ifade ettikleri şeklinde, yani "yukarıdan aşağıya doğru" hatanızla hareket ediyorsunuz.
      Biz ise, "ezilenlerin mücadelesi" şeklinde, yani "aşağıdan yukarıya doğru" gerçekliğimizle hareket ediyoruz.

      Farkında olmayabilirsiniz:
      Margaret Thatcher'ın yıllar önceki "There is no alternative; T.I.N.A." & "Kapitalizmden başka alternatif yok!" sayıklamalarını tekrarlıyorsunuz.

      "Şiddete başvurmayan 'doğrudan eylem';
      Yaratmayı amaçladığı 'bunalım ve gerilim' yoluyla,
      Müzakere masasına oturmaya inatla yanaşmayan toplumu kılcal damarlarına işlemiş sorunla nihayet yüzyüze gelmeye zorlar!
      Sorunu daha fazla göz ardı edilemeyecek biçimde dramatik duruma sokar!

      Acı tecrübelerimizden biliyoruz ki:
      Ezenler özgürlüğü asla gönüllü olarak vermezler;
      Ezilenlerin özgürlüğü kendi elleriyle alması gerekir!"

      Martin Luther King, Jr.
      ABD-Birmingham hapishanesi
      16 Nisan 1963
      http://abacus.bates.edu/admin/offices/dos/mlk/letter.html

      " We won't fight another rich man's war !!! "

      " Bundan sonra; bir başka 'zenginler savaşı'nın daha neferi olmayacağız !!! "

      http://oldtimewallpapers.com/en/people/original_9280_We-won-t-fight-another-rich-mans-war.html

      Saygılar,

      Sil
  8. Hocam bu ülkenin para politikasını maalesef siyaset kontrol ediyor.Bakın bugün yine CB çıktı ve ''Faiz bulunduğu yerden aşağıya gelmeli'' dedi.Hem de şu anki ortamda tam da faiz artışına ihtiyaç duyulan bir ortam varken bu söz söylenebiliyorsa MB nin işi zor hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında sorun CB'nin "Faiz bulunduğu yerden aşağı gelmeli" demesinde değil. Mesele toplumun bu söylemi dikkate almasında, ciddiye almasında. İşi zor olan da aslında MB değil, bütün Türkiye. Çünkü bu tür takıntıların sonu kötü bitiyor ve ucu hepimize dokunuyor.

      Sil
    2. Cevap basit aslında. Toplumdaki tabakaların çok büyük bölümünün tuzu kuru değil. Bu sebeple CB'yi takip etmeleri gayet anlaşılır.

      Mahfi Bey ve benzerlerinin ise tuzu kuru! Niye durup dururken CB'yi takip etsinler ki! Açlıktan nefesleri koksun bakalım, faiz tartışmaları alevlendiğinde, iktisatçılıklar, yorumculuklar, kendime yazılarcılıklar kalıyor mu! Ekmek bulamasınlar, bırakalım CB'yi, danışmanlarının kapısına bile kul köle olurlar!

      Sil
    3. Sevgili dostum ben yaşamda paradan çok daha önemli şeyler olduğunu öğrenerek yetiştim. Sizin dediğiniz gibi olsam şöhretin en üst noktasında Hazine Müsteşarıyken istifa etmez orada kalırdım.

      Sil
    4. Mahfi Bey, söylediklerimizden alınmış gözüküyorsunuz ama gerçekleri iletmek zorundayız.

      Teoriler içinde hiç kaybolmadan, saf gerçekliğe, gündelik hayatın en orta yerine bakalım:
      Bugün, maddi durumu o kadar iyi olmayan ve yakın gelecekte de durumunu düzeltme imkânı olmayan insanlar, karınlarını günlük, haftalık, aylık doyurabilecek siyasi & iktisadi akımları takip etmeye mecbur bırakılabilirler. CB'yi takip edenlerin hepsi, onun ideolojisini savunmuyor olmakla birlikte, sırf kapitalizmin kuşatması sebebiyle takibe mecbur bırakılıyor.

      Siz ve sizin gibilere baktığımız zaman ise, sizlerin maddi durumunun iyi olduğu apaçık ortada. ('Okumuş' sınıfa mensup olduğunuz konusunu ise hiç açmıyoruz.) Siyasi & iktisadi kararlarınızı alırken, karnınızı doyurup doyuramamak gibi bir endişeye yukarıda anlattığımız örnekteki gibi düşmeyeceğiniz apaçık ortada. Doğal olarak, ideolojik tecrübenize de dayanarak CB'nin kendisine ve temsil ettiği siyasi akıma hiçbir zaman yanaşmayacağınızı da biliyoruz.

      Ve şunu diyoruz: Hayatınıza bir gün siz de ekmek derdine düşmüş olsaydınız, sizin de CB ve onun gibileri takip etmeyeceğinizin garantisi yoktu.

      Durumun izahı bu kadar basit.

      Bundan sonra size başkaları da 'tuzu kuru' derse, artık o kadar alınmamanızı umarız...

      Saygılarımızla

      Sil
    5. Memleket acgozlu uyaniklarin karnini degil gozunu doyurma hevesleriyle kula kulluk etmeleri sonucu bu hale geldi. Kula kulluk eden ummet hepimiz kole olalim istiyor. Uyanin, ayikin ayni dunyayi paylastigimiz diger insanlar 2015 yilinda yasiyorlar...

      Sil
    6. Alınacak bir şey yok. Sadece insanları tanımadan, bilmeden yargılamanızın yanlış olduğunu görmenizi istiyorum. Bütün gençliğim ekmek derdiyle geçti. Devlet memuruyken aldığım para şimdiki ücretlerin yanında çok düşüktü. Hazine Müsteşarlığından ayrıldığımda aylığım 1070 dolardı (dolar olarak vermemin nedeni karşılaştırma yapılabilmesi içidir). 25 yıllık kamu hizmeti sonunda gelinebilecek en üst noktada ücret buydu. .
      Ve hiç kimseyi takip filan etmedim. Dönemin hükümeti beni el üstünde tutuyordu. Ama ben halka verilmiş yapısal reform sözlerinin yerine getirilemeyeceğini gördüğüm için istifa edip ayrıldım.
      Light Günlük kitabımı okursanız ayrıntılara ulaşabilirsiniz.
      Bir insan bağımsız, özgür düşünceyle yetişmişse kimseye kul köle olması için bir neden yoktur. Eğer iyi yetişmiş bir kişiyseniz de ekmeğinizi bir şekilde çıkarabilirsiniz. Yeter ki paraya, şöhrete, unvana aldanmayacak bir kişilik geliştirmiş olun.

      Sil
    7. İşte mesele burada başlıyor!

      Karnınız doymuyorsa, dünyanın en özgür düşünceli insanlarından biri de olsanız, o mideye içecek-yiyecek girmediği sürece, CB'yi, onun ideolojisini savunmuyor olsanız bile, takip etmeye mecbur bırakılabiliyorsunuz! Anlamak istemediğiniz yer burası Mahfi bey!

      Sil
    8. Haklısınız ben karnım doyacak diye kimseye yaltaklanmayı anlayamam.

      Sil
    9. Degerli Hocam

      Birilerini takip etmeden, kendi yarattigi degerin karsiligini alarak hayat surdurme, bu hayat ile barisma ve ulkenin bu seviyeye gelmesi için calismak isin aslidir diye dusunuyorum. Önemli olan yarattigimiz degeri arttirmak ve karsiliginda hak ettiklerimizi almak için insiyatif gostermek.

      Aksi durum ekonomi falan konusmak degil birilerinin yarattigi ranttan kimlerin fayda sagladigina dair fikir jimnastigi yapmak oluyor.

      Bu ulke bu noktaya zaten surekli birilerinin yarattigi ranti takip ve her geçen gun paraya ve guce daha da tapinarak geldi.

      Hayatta mecbur birakildiginiz tek sey yasamaktir, onun disindakilerin hepsi ise onceliklerinize göre yapilan secimler.

      Ay sonunu getiremeyen adama siyasi olarak ataturk, laiklik falan demek siyasi ve ekonomik acidan abesle istigal ama insani ve ahlaki bir asgari musterek (elbette akil ve bilim rehberliginde) hedefii olmadan sadece gecinme gudusuyle gidecegimiz yer de belli. Sonuçta rantin dagitimina dayali duzenleri icsellestirince sosyal ve ekonomik sonuclari gorunmez olmuyor

      Iyi haftasonlari

      Sil
    10. Hocam yine yanlış anlıyorsunuz, siz yaltaklanamazsınız zaten! İlk sebep, ekonomik durumunuz iyi (Bu, İLK sebep!)
      İkinci sebep ise, ülkenin geneli ile karşılaştırıldığında, eğitim düzeyinizin ışık hızına yakın olması (Bu, ikinci sebep!)

      Açlığı, yoksulluğu, açlığın ve yoksulluğun birkaç aylık değil yıllardır süren bir gerçek olduğunu idrak edemediğimiz müddetçe, CB ve onun gibilerinin takip edilmesini anlamak bu kadar zor olmasa gerek!

      Şöyle düşünün hocam, siz planınızı programınızı yapabilip, Ramazan tatilinde Portekiz'e gidebiliyorsunuz. O sırada ülke hem siyasi, hem iktisadi yangın yerine dönmüş olsa bile, sizin (İLK sebep!) maddi durumunuz iyi olduğu için nispeten daha rahatsınız!

      Ama siz ve sizin gibilerin dışındaki insanların, maddi durumu sizle aynı değil. İşte tam da bu sebeple, CB'ye ve onun gibilere gösterilen rağbetin nedeni ortaya çıkıyor! Hiçkimse hiçkimseyle aynı maddi duruma sahip olacak diye bir saçmalık olamaz, bu saçmalık komünizm de bile yoktu! Ama gelir dağılımı adaletsizliğini roket gibi fırlatmak için bir önceki cümle sürekli dayanak gösterildi! Bunun sonucunda, tuzu kurular ve diğerleri, deyince sinirler büsbütün kızışmaya başladı!

      Diyelim ki CB ve partisi iktidardan düştü. CHP, MHP veya HDP iktidar oldu. Değişen ne olacak! Tuzu kurular ve diğerleri arasındaki uçurum büyümeye her zaman devam edecek!

      Durumun izahı bu kadar basit.

      Bundan sonra size başkaları da 'tuzu kuru' derse, artık o kadar alınmamanızı umarız Hocam!

      Sil
    11. Ben Portekiz'e 65 yaşında gidebildim. 45 yaşındayken Ankara'dan İstanbul'a zor giderdim. Ama o zaman da kimseye yaltaklanmazdım. Ne zenginler var. Bakın bir çevrenize neler yapıyorlar daha fazla kazanmak için. Bu bir duruş meselesidir. Konunun alınmayla ilgisi yok. Bir türlü anlayamadınız gitti.

      Sil
  9. "Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 10. Muhtarlar Toplantısı'nda yaptığı konuşmada Türkiye ekonomisi ile ilgili önemli açıklamalar yaptı.

    Erdoğan, faizlerle ilgili konuştu.

    Cumhurbaşkanı, "Türkiye'de faizlerin bulunduğu noktadan aşağıya gelmesi lazım. Faizlerin aşağı gelmesi lazım çünkü yatırımların artması gerekiyor" dedi.

    Erdoğan, büyümeyle ilgili de konuştu ve şöyle dedi:

    "Ekonomi bu yıl büyümeye devam edecek. Küresel krize rağmen bu yılı hedeflerimize yakın tamamlayacağımızı umuyorum, seçimden sonra istikrar hükümeti kurulursa 2016'da beklentinin üzerinde büyümeyi görürüz.""

    Hocam hayata aynı pencereden bakıyorsunuz valla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle. Birimiz ön tarafından diğerimiz arka tarafından bakıyor. Pencere aynı pencere ama manzara farklı. Arkasından bakınca dışarısı, önünden bakınca içerisi görünüyor.

      Sil
    2. Tabi tabi ☺☺
      Faiz düşsün ki yaptıkları kümes gibi evler 1 milyon liraya satılsın.
      Dert bu. Büyümeden anladıkları da bu.
      Yoksa faiz falan değil.

      Sil
    3. Faizleri sıfır seviyesine getirsek, yatırımlar artar mı? Yatırım, parasını harcamayıp tasarruf eden kişilerin parasını kullanarak yapılıyor, ağaçtan toplanan veya matbaadan basılan paralarla olmuyor.

      Böyle bir yatırımcının parasını bize kullandırması için bundan kazanç sağlaması, sağlayabileceğine inanması lazım.
      1. Doğrudan yatırım yapacak yatırımcı; siyasi ortamın gergin olduğu, hele hele yöneticilerinin ortamı gerip savaşı zorladığı ülkeye gelmez, gelemez (hissedarlar izin vermez)
      2. Kısa vadeli veya değerli kağıtlara yatırım yapacak yatırımcı; faiz geliri olmadan niye parasını getirsin, getirip ne yapsın.

      Bilim dışılığın mumu ancak bu kadar yanar. (Aslında bu kadar da uzun yanmaz ya, konjonktür sayesinde uzadı).
      Bilim dışılığa, akıl dışılığı da ekleyince (zaten olacağı buydu) ortalık ateş yerine döndü.

      Aklı selim, önce yangını söndürür. O da yok.
      Tekerlek dönmüyor? Dönmediğini görülüyor.
      Neden dönmediği konusunda "Tecahül-i arif" sanatı yapılıyor diye düşünüyorum.
      Nereye kadar böyle devam edecek/edebilir?

      Sil
  10. Bu sabah bir tv programına Bülent Gedikli katıldı. Uzun uzun anlattı.

    Bülent Gedikli'nin kim olduğunu siz hepimizden daha iyi biliyorsunuzdur Hocam...

    Diyor ki, seçimlerin erken olmasında hiçbir sakınca yok. Hem bu, ekonomimizin şu anki durumu ve yakın geleceği için gayet iyi. Seçim ne kadar erken olur biterse, o kadar hızlı yol alırız.

    Ekonomik görünümümüz bozuk değil. Dünya genelinde dalgalanma yaşandığı için bize de yansıyor. Sonuçta dışa kapalı bir ülke değiliz artık.

    Türkiye'ye sermaye girişinin olmadığı söylenir oldu son zamanlar. Kim çıkarıyor bu haberleri, hangi kaynağa dayandırıyorlar, anlam vermekte zorlanıyoruz doğrusu. Sermaye Türkiye'ye akmaya tüm hızıyla devam ediyor, yarın da akacak. Bakın, Çin'in hamleleri bütün dengeleri değiştirebilir. Fed'in Eylül'de faiz artırmayacağı neredeyse kesin. Çok istedikleri halde artıramayacaklar. Ve hatta, Fed'in 4. parasal genişleme programını başlatması bile gündeme gelebilir deniyor. Bütün bunlar apaçık ortadayken, Türkye'nin ekonomisi ile ilgili bu kadar kötümser olanlar niçin hala var, anlamakta güçlük çekiyoruz.

    Evet hocam...

    Bülent Gedikli de iktisatçı, siz de iktisatçsınız...

    Sizin demeçlerinizi, yazılarınızı, tweetlerinizi, sadece sizin değil, bu ülkedeki iktisatçı, ekonomi muhabiri, f/x trader'ın ve birçoklarının açıklamalarını okuyoruz, görüyoruz, duyuyoruz...

    Bülent Bey'e mi inanalım, sizlere mi inanalım?

    İstanbul'un en kalabalık semtlerinden birinde, bir mağaza yöneticisi olarak, ve sizi yıllardır takip eden bir işletmeci, bir sıradan vatandaş olarak soruyorum?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kime inanıp inanmayacağınıza verilere bakarak karar verebilirsiniz. mesela son 2 ayda hisse ve tahvilde toplam 2 milyar dolar sermaye çıkışı oldu.
      Fed'in 4.parasal genişleme yapma ihtimali sıfıra yakın ama faiz artışını bir müddet daha erteleyebilirler
      gelişmekte olan önemli ülkeler içinde parası en hızlı değer kaybeden Türkiye'dir

      Sil
    2. Ben size kime inanacağınızı söyleyemem. Ben kimseye bir şeyler empoze etmek istemem. Siz gördüklerinizi, yaşadıkalrınızı objektif olarak değerlendirin ve ona göre hareket edin.

      Sil
    3. Kendinize inanın.Beşeri bilimler, inançla değil düşünce ile anlaşılabilir. Verilere bakar,kendinize göre yorumlar ve pozisyonunuzu alırsınız. Saygılar

      Sil
  11. Hocam bizi saha fazla sabırsızlandırmayın:

    Eylül'de CNBC-e kapanacak mı, kapanmayacak mı?

    Eğer bu kanal kapanırsa, içindeki bütün çalışanlar, yeni bir ekonomi kanalı kurup orada mı devam edecek?

    Burcu Göksüzoğlu ile temas halinde olduğunuzu biliyorum. Sizi Kapadokya gezinizde, kanaldaki birçok kişiyle birlikte gezerken görmüştüm.

    Burcu Hanım, ntvpara.com un yöneticisi aynı zamanda. Bu adres, kurulacak yeni kanalın da bir habercisi mi?

    Eğer doğruysa, siz de orada olacak mısınız? Çünkü siz NTV yayınlarına çıkarken 'NTV ekonomi danışmanı' yazılıyor. Bu demek ki, danışmanlığınız (eğer kurulacaksa) yeni kanalda da devam edecek?

    YanıtlaSil
  12. Yukarıda yapılan bir yorum var: 'TCMB'nin TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru gereği dolar 2.80 sonrası normal ise faiz arttırımına gerek var mı?' .Hocam siz de faiz artınca ülkeye döviz girişinden söz etmişsiniz. Peki ama hocam faiz artıp,kur düşerse(yani 2.80 nin altına inerse) o zaman tl değerli hale gelmez mi? böyle bir durumu ister miyiz ki biz?...

    YanıtlaSil
  13. Seytan avukatligi gibi olacak ama sizce MB gercekten faizi sadece siyasi baski yuzunden mi arttir(a)miyor? Baska bir nedeni olamaz mi? Sanki arttirmama sebebini sadece siyasi iktidarin istegi ile aciklamak, halkin salt komur ve makarna icin oy verdigini soylemek gibi kolayci ve pragmatik gorunuyor. En nihayetinde MB faizi arttirmis olsa uyelerinin yargilanacak hali yok. Onumuzde Durmus Yilmaz ornegi de var zaten. Belki mevcut baskan ve uyeler de iktidarla ayni siyasi goruste degillerdir. Sayet MB uyeleri siyasi iktidarin dusuncelerini bu kadar onemsiyorlarsa bence birakin faizi sunu bunu bunlar nasil o diplomalari almislar, kendilerine iktisatciyim diyorlar sorgulamak gerekmez mi? O zaman Bilkent universitesi iktisat bolumu hicbir sey ogretmiyor. York universitesi tabela universite.

    Belki de faizlerin arttigi bir senaryoda insaatin domino etkisi ile ciddi bir ekonomik darbogaza gidecektik ve bunu onlerideki verilere bakarak goruyorlar. Faizin artmis olsasi durumundaki en iyi ve en kotu senaryo sizce nasil olurdu acaba? Kimsede MB'nin sahip oldugu makro/mikro ekonomik bilgiler yok, bu bilgiler olmadan nasil dogrusu faiz artisi ya da degil diyebiliriz? Ben MB baskaninin o goreve laik oldugunu dusunmuyorum (hele ki o dolar aciklamasindan sonra), ama emir eri gibi hareket edebilecek basiretsizlikte de degildir diye en azindan umut ediyorum.

    YanıtlaSil
  14. Ben de dilim döndügünce birseyler aktarayim.Oncelikle Bülent Gedikli nin kim oldugunu bilmiyorum ve soyledikleri seylerden sonra cok da bilmem gerekmedigini anladim cunku türkiye ve bizler böyle manipülatörler ile yeterince zaman kaybettik."Ekonomik görünümümüz bozuk degil" den sonrasini okumaya gerek bile yok bence.Bunlari anlamak icin ekonomist olmaya da gerek yok sadece kendi ic hesabinizi, alim gücünüzü, gelen ve giden para hesaplarini sade vatandas olarak dogru yaptiginiz takdirde bile anlayabilirsiniz.
    Diger taraftan Cumhurbaskanin yine yeni yeniden faiz indirtme istegi anlasilir( faiz indirimi yaparak yatırımları -özellikle inşaat sektöründe-artırıp ekonomiyi biraz canlandırmayı düşünüyor).Fakat bu suni faiz indiriminin uzun veya orta vadede sonuclari katastrofik olur.

    +kısaca fractional reserve banking/merkez bankası ile ilgilidir. suni olarak düşük tutulan faiz oranı malinvestment ve overconsumption'a yol açar, ekonomi bozulur, kriz başgösterir. 2008 mortgage krizi bunun bir örneği olarak gösterilebilir.( austrian business cycle theory)


    *Ekonomi stabil değil. cumhurbaşkanı öyle istedi diye faiz indirirse merkez bankası zaten kırılgan olan piyasaya güven iyice azalacak. yabancı yatırımcılar ülkeye şüpheyle bakmaya başlayacak. bir de ülkenin ekonomisi büyük oranda dışarıya bağlıyken dolara olacaklar hem özel sektörün borcunu hem de sıradan vatandaşın tüketim için cebinden çıkan parayı artırır
    . Burda eklemek istedigim diger bir sey de dis borclar dolar olarak ödendigi icin dolardaki bu artisin dis borca etkisi +19 milyon TL olmustur.

    *Yine suni düsük faize bakilip büyük projelere baslanacak ve kaynak yetersizliginden bu projelerin 99% i bitirilemeyecek zaten kisitli olan kaynaklar gereksiz yere
    heba edilmis olacak.(Zaten etrafiniza bir baktiginizda cogu projelerin(ozellikle insaat) yillar sonra hala aynen kalmasinin devam edilememesinin sebebi de bu yanlis sinyaldir)

    Cok fazla uzatmak istemiyorum zaten yeterince kaynak da internette mevcut fakat eger elinde milyonlar hatta milyarlarca doviz bulunduran bir kisinin disinda bu talep asla ulke ekonomisinin isine yaramayaktir.Eger bireysel olarak paraniz mevcutsa forex e girip kisisel servetinzi arttirabilirsiniz tabi : ) ha birde avrupa ve abd ile bizdeki faizleri kiyaslama yoluna gidilmistir ki fikra olsa tutar yani o derece.

    Yanlis birseyim varsa hocam düzeltir ama ben boyle goruyorum.




    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siz yine de Bülent Gedikli kim, bi araştırın isterseniz. Kim olduğunu öğrenince, yazdıklarınızı belki değiştirirsiniz...

      Hocamızın, yukarıda 16:52'de gönderdiğimiz soruya cevap vereceğini umuyoruz?

      Sil
    2. ben hocamizin yerine yine hocamizin bir yazisi ve ek olarak 2 3 ay önce financial times tarafindan arastirilan bir yazi göndereyim size. ha birde bu arastirmalarin 2 3 ay öncesine ait oldugunu da hatirlatayim hani Cin in son 20 yilin en hizli devalüasyonunu gerceklestirdigi ve piyasalarin bugune oranla daha sakin bir havada oldugu dönemler.
      Bülent Gedikli"ye gelince haklisiniz bence harcaniyor su an ki konumunda TFF Baskani olmali. : )

      http://www.mahfiegilmez.com/2015/06/yabanc-sermaye-on-kat-artt-buyume-dustu.html

      http://www.ft.com/intl/cms/s/3/c052281e-10fa-11e5-9bf8-00144feabdc0.html#axzz3jxAkT8jp

      http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1787569-ft-turkiyede-sermaye-yatirimlari-sert-dustu

      Sil
    3. CNBCe kapanacak. Çünkü frekans hakkı Discovery Channel'e satıldı. Kapanmanın tam tarihini bilmiyorum ama yıl sonuna doğru olacağını biliyorum. NTV'nin ekonomi programı süresi artırılacak belki orada devam ederiz. cnbce.com ntvpara.com olarak devam ediyor ve edecek.

      Sil
    4. Falanca partinin üyesi olduktan sonra adı Bülent Gedikli değil isterse Albert Einstein ya da John M. Keynes olsun. Bir kez siyasetçi olduysanız (hele hele bu ülkede) artık sizin için gerçeklik kavramı değişmiştir. Gerçek denen şey parti disiplini çerçevesinde üretilen bir anlamlar topluluğudur ve siz de buna uymak, inanmak ve devam ettirmek durumundasınız. Siyasete bulaşıp da bu anlayışın dışına çıkabilmek önce beyin sonra da yürek ister. Durum ortada iken "ekonomide sorun yok" demek "dünya yuvarlak değildir" demek kadar abes.

      İ.İ.

      Sil
  15. Bence MB faizi 0.25 düzeyine indirmeli. Bir bakalım noolacak. Denemiş oluruz. Biz de ₺ kendiliğinden değer kaybetti. Bir de QE yapmış oluruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşağı yukarı bu dediğiniz yönteme benzer yöntemler uyguluyoruz zaten. Yani önerdiğiniz şey zaten normal uygulamamız. Yazının konusu da o zaten.

      Sil
  16. İstanbulda sbs sıralamasına ilk 50 okul arasında devlet okulu yok. Bu yüzden benim bütçe eğitim aylık 6000₺Diğer giderler 5000 gelir 5500 aylık açık 5000₺ emlak satarak bu açığı karşılıyorum. Eğitimi düzgün bir ülkeye taşınmayı düşünüyorum. Yani ülkede yapısal reform lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben size bir şey söyleyeyim. Özel okullara verilen paralar inanılmaz miktarlara tırmandı ama onlar bile benim çocukluğumda bedavaya gittiğimiz devlet okullarında verilen eğitim düzeyine gelebilmiş değiller.

      Sil
    2. Öyleyse, kendi torunlarınızın geleceğiyle ilgili de kaygı duyuyor olmalısınız? Doğru mu anlıyoruz Mahfi bey?

      Sil
    3. Ben emekli yurtdığı eğitimlli geç evlenmiş mühendis olarak çocuklarımın +eğitim ihtiyacını kendim evde okul sonrası veriyorum ve böylece 3 çocuk için ayda ~3000Tl para homeoffice olarak kazanıyorum

      Sil
    4. eksikliği gidermek için tamamlayayım; bu arada geleceğe yönelik ana kazanç benim çocuklarımla olan ilişkimin süperlatifi yaşaması...

      Sil
  17. Hocam, sizle yolda yürürken karşılaşsak, size tüm samimiyetimle sarılmak istesem, izin verir misiniz? (Endişelenmeyin, şarbon, eter, dinleme cihazı türü şeyler taşımıyorum. Ve ayrıca cüzdan, telefon ve helikopterinizin anahtarını da ceplerinizden yürütmem.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cüzdan demişken, hocam siz de kredi kartı kullanıyor musunuz? 1 tane mi, 1 den fazla mı?

      Son olarak, eğer bir gün BitCoin kullanmak durumunda kalırsanız kullanır mısınız?

      Sil
    2. Kredi kartı kullanıyorum. 2 tane.
      BitCoin kullanmayı düşünmüyorum.

      Sil
  18. Sayın hocam pek konuyla alakası olmasada izninizle şunu sormak istiyorum ;
    Ekonomistlerin de sürekli dile getirdiği gibi Türkiye'ye doğrudan yabancı yatırım , sıcak para veya doğrudan borçlanma yoluyla para gelmezse eskisi kadar cari açık verilmez buda büyümenin önündeki engeli oluşturuyor denilmektedir.
    Bu cümlenin arkasında ki iktisadi mantığı anlamak adına şu yorumu yapsam yanılırmıyım; sermaye ve finans hesabı cari açık kaleminin nerden finanse edildiğini göstermektedir.eğer Türkiye'ye önceki senelerden daha az sıcak para, doğrudan yabancı yatırım V.b gelirse ancak(TCMB rezervleride kullanılmazsa) gelen miktar kadar cari açığımızı finanse edebiliriz. Eğer önceki senelerde olduğu gibi daha fazla cari açık vermek istesek bile gelen sermaye sınırlı olduğudan kurları yukarı itecek Buda ithalatı pahalılaştıracak ve daha fazla ithalat yapmanın önünde engel oluşturacaktır . Bu da Büyümenin yavaşlamasına sebep verecektir.
    Eğer cari açıktan daha fazla sermaye gelecek olursa kurlar düşme eğilimine olacak Buda kur sebebiyle ithalat ucuzladığından daha fazla ithalat yapılacak ve büyümeye olumlu katkı yapabilecektir. Yani Türkiye'ye daha az sermaye gelirse büyümesi düşer yada verdiği cari açıktanda daha fazla sermaye gelirse büyüme yükselir denmesinin arkasında ki mantığı kur mekanizması ile kuruyorum .eğer daha az yabancı sermaye gelirse daha fazla ithalat yapılmak istendiğinde kurlar yükselecek Buda bir maliyet unsuru olduğundan ithalat azalacak gerekli sermaye malları pahalılıktan dolayı alınmayacak, yok daha fazla yabancı yatırım gelirsede kurlar düşecek Buda maliyetleri azaltacağından gerekli sermaye malları Ve teçhizatların alınması için teşvik oluşturacak Buda büyüme açısından olumlu bir durum olacaktır diye düşünüyorum katılırmısınız ? Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son derecede doğru bir özet, katılmamak için neden yok.

      Sil
  19. sayın MAHFİ bey cok doyurucu bir analizi buyuk bir incelikle ve analitik bir anlayısla tanımlamıssinız ayrıca ilgiziz /bilgisiz sorulara bile cevap yazma zamanı ayırıyorsunuz /sabrınıza hayranım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Sanırım eğitimin hoca kısmına düşen en önemli dersi sabırlı olabilmek. Ama bazen ben de sabırsız olabiliyorum.

      Sil
  20. sayın hocam, 13 yıldır kamunun borçlanma gereksinim düzeyleri azaltıldı ve yoğun sıcak para akımlarının da büyük yardımlarıyla düşen faiz ve buna paralel artırılan faiz dışı fazla hacmiyle de kamu bütçe dengesizliğindeki anamoli daha sürdürülebilir seviyeye geriletildi. ancak iktisadi aktivasyonlarda giderek artan yavaşlama ve dalgalı olarak yaşanan devalüasyon nedeniyle bu yavaşlamanın ben 2016 itibariyle nötr büyüme hatta muhtemelen negatif büyüme sebebiyle yeniden kamu bütçe açığında belirgin artış ivmesinin başlamasını bekliyorum ki zaten özelleştirilecek işletme sayısı da ciddi derecede azaltıldığı için bu açığın finansmanı son 12 yılda olduğu gibi kolay olmayacaktır. ne vergi artırımları ne de vatandaşın sırtına yüklenecek yeni bir stopaj vesaire kesinlikle şu anki makro iktisat tabanındaki yüksek finansal yükümlülük nedeniyle sonuç vermeyecektir!. yani her halükarda her yol artık kamu bütçe açığının yükselmesine ve buna paralel olarak kamu borç stokunun yeniden artmasına çıkmaktadır!. üstelik henüz yılın 8. ayındayız ve yıl sonu bilançoların kapanış tarihi yaklaşmadı!. kasım ve aralık aylarında döviz cinsinden açık pozisyonları olan işletmeler bu pozisyonlarını kapatmaya başlamaları ve yine mali işletmelerin yıl sonunda ödemeleri gereken sendikasyon kredileri varsa ki vardır muhtemelen, o halde asıl kur yükselişlerinin yıl sonuna yaklaşıldıkça yaşanabileceği kanaatindeyim ve bu da makro iktisadi olarak ayrı bir finansal yükümlülük hacmi artışları yaratabilir!. esasen devalüasyonun en olumlu tarafı olan ucuz ihracat şansıdır fakat küresel piyasalarda artmaya devam eden talep azalışları ve yavaşlayan iktisadi aktivasyonlar nedeniyle bu durumu lehimizde kullanmak giderek zorlaşmaktadır!. oysa yüksek kur-düşük faiz modelini 2002 ve sonrasında uygulasaydık küresel büyümeden bugüne kadar ciddi paylar alabilir ve dış pazarlarımızı ciddi oranlarda büyütebilir ve daha döviz yaratma kapasitesi yüksek bir ekonomi olabilirdik!. ancak her zamanki gibi: enflasyonu ve buna paralel olarak faiz hadlerini düşürmenin ve talep hacmini hızla büyütmenin ve bu büyümenin getirdiği vergi artışlarıyla bütçe açığını düşürmenin yolunu yüksek reel faiz vererek çok bol spekülatif sermaye akımlarının üzerine kurduk!. eh artık bence bunun ağır bedelini ödeme zamanı yaklaştı!. 2016 ve sonrasındaki birkaç yıl boyunca büyük olasılıkla türkiye ekonomisi ' stagflasyon' yaşayacak!. ki bu kriz, türü çabuk atlatılamayan iktisadi bunalım türlerinden birisidir!. ne dersiniz hocam sizce de başta dış iktisadi konjonktürün başladığı gidişat ve kendi iç iktisadi yapısallığımızın getirdiği ciddi sorunlar stoku ve buna eklemlenmeye başlayan siyasal çatışma zemini ciddi bir iktisadi sıkıntı zeminine kaydırmıyor mu hocam?. saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Stagflasyon bayağı iyimser bir durum gibi görünüyor.

      Sil
    2. hocam, stagflasyon durgunluk içerisinde yüksek enflasyon demek değil midir?. ben bu durumda bir iyimserlik göremiyorum. çünkü büyük işsizlik artışını ve o da muhtemelen çok sayıda hane halkının bankalara olan finansal yükümlülüklerini yerine getirememesine ve bu gelişme de bankacılık sisteminde geri dönmeyen kredi tabanın hızla genişlemesine neden olarak sağlam gibi görünen bankacılık sistemininde sarsılmaya ve aktif kalitesinin düşüşüne neden olabileceği kanaatindeyim. kur kaynaklı enflasyon yükselişi nedeniyle katılık arz eden bir enflasyon tehdidi var karşımızda ve faiz artırımları da yapılsa kolay düşürülemez zira şu anki kur düzeylerini düşürecek faiz artışları yüksek olacağından dolayı yine maliyet enflasyonu yaratır ve orta vadede ciddi enflasyonist baskı hacmi ortaya çıkar yani çok daha önce faiz bandı yukarılara çıkarılmalıydı. makro olarak artık her halükarda ekonomimizin ciddi bir stagflasyon zeminine doğru kaydığı kanaatindeyim ve stagflasyon yönetilmesi kolay olmayan bir kriz durumudur bence hocam!. saygılar...

      Sil
    3. Mevcut duruma stagflasyon demek, mevcut durumu olduğundan daha iyi görmek/göstermektir. Sanırım Mahfi Bey'in kastı da bu. Keşke dertlerimiz stagflasyondan ibaret olsa.

      Saygılar,

      İ.İ.

      Sil
  21. Mahfi Bey yeni çıkacak kitabınızın korsan baskısını yapmaya karar verdik, müsaade var mı?

    Elde ettiğimiz gelirle, baskısı bitmiş ve adedi azalmış diğer kitaplarınızın da korsan baskısını yapacağız.

    Bunlardan da elde ettiğimiz gelirle, ülkemizin her köşesinde sokağa terkedilmiş bütün çocukların (Suriyeliler dahil) eğitim görmesi için kullanacağız.

    Müsaade var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben kitaplarımın telif haklarını onları basan Remzi Kitabevine devrettim. Muhatap ben değilim. Ama olsaydım da izin vermezdim. Eğitimin ilk dersi emeğe saygı olmalı.

      Sil
    2. Espri deseniz değil. Gerçek olsa, sorulamayacak kadar çirkin ve yersiz.

      Sil
  22. bu blogta; türkiyenin makro ekonomik güncel sorunlarının dile getirildiği birçok makalenin küçük bir özeti gibi bu makale de... İİbf öğrencileri bir tarafa bu öğrencilerin hasbel kader öğreticileri konumundaki bazı akademisyen ve ekonomistlerin siyasi evhamları nedeniyle büyük resmi göstermekten çok resmin küçük bir noktasındaki güzellikler ile tümevarım yöntemi kullanarak ekonomi tahlilleri yaptıklarını görüyoruz. bu yüzden bilim insanının belirli bir perspektiften bağımsız her cihetten bakabilme yetisine ve iradesine sahip olması gerekir.

    YanıtlaSil
  23. Değerli Hocam,

    Okuduğum 1-2 makaleden çıkardığım öngörüleri size sormak isterim. FED faiz arttırımı sonrası EM'lerde toparlanma bekliyor musunuz? Seçim sonrası hızlı bir toparlanma olabilir mi?

    Sonucunda yazdığınız gerçekler bir bir ortaya çıkacak fakat 2016 yılında yalancı bir bahar esintisi olabilir düşüncesini taşıyorum..

    Blog yazılarınızı ilgiyle okumaktayım. Verdiğiniz emeklere sonsuz teşekkürler.

    Saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki Fed faiz artırımını ertelerse 2016 ilkbaharında bu dediğiniz olabilir ama sonrası parlak görünmüyor.

      Sil
  24. Hocam öncelikle saygılarımı iletiyorum.

    Yaklaşık bir sene önce niye sadece para politikası konuşuluyor, maliye politikası diye bir gerçeklikte var demiştim. Siz de valla ben de bilmiyorum şeklinde cevap vermiştiniz.

    Bu aralar artık para politikasını da bıraktık. küreksiz sandalla okyanusta ilerliyoruz. işin kötüsü dalgalar da yükseliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Soruyu unutmuşum:)

      Sorum şudur: kasımdaki seçimlerin sonucunun ekonomiye ve diğer alanlara olumlu yansıyacağını düşünüyor musunuz?

      Sil
  25. Yukarıda yapılan bir yorum var: 'TCMB'nin TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru gereği dolar 2.80 sonrası normal ise faiz arttırımına gerek var mı?' .Hocam siz de faiz artınca ülkeye döviz girişinden söz etmişsiniz. Peki ama hocam faiz artar ve ülkeye döviz girişi sonucu kur düşerse(yani 2.80 nin altına inerse), o zaman tl değerli hale gelmez mi? Böyle bir durumu ister miyiz ki biz?...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İstemez miyiz? TL değerli olursa bizim GSYH'mız artıyor, kişi başına gelirimiz yükseliyor diye övünüyorduk ya.

      Sil
  26. Bülent gedikli denen şahıs cumhurbaşkanının danışmanlarındandır!. cumhurbaşkanının ekonomiye yönelik söylemlerine bakarak Bülent gediklinin iktisat kalitesini de ölçebiliriz!. ben ölçüyorum ve diyorum ki ben naçizane kendisine yatırım danışmanlığı bile yaptırmam!. sadece ankara siyasal bilgiler iktisadı bitirmekle asla iyi iktisatçı olunmuyor!. nitekim olamamış da!. çünkü kusura bakmasın ama diplomasını r.t.erdoğan patentine devretmiş!.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kişilerle uğraşmayın değerli arkadaşlar mesele kişiler değil sistem sorunudur. Kişi sorunu olsa kişiyi değiştirip sorunu çözebiliriz ama öyle olmuyor.

      Sil
  27. Merhabalar Hocam,

    Olası bir günümüz krizinde , TCMB 'nin ne tür bir yeni politika aracı kullanabileceğine dair bir hipotezim var. Bunu sizin görüşünüze sunmak istiyorum. Mantıkta hata var mı ? Uygulanabilir mi ? ve Faydalı olur mu ?

    Şöyle ki ; son dönemlerde FED'in faiz arttırma ihtimali Eylül için yavaş yavaş ötelenmeye başlansa da bugün gelecek olan GSYH verisi oldukça kritik tabiki. Benim hipotezimde , FED Eylül de faiz arttıracak olsun ve içeride USDTRY kuru da 3,00'ları tekrar zorluyor ve ivmesi yukarı yönde olsun.Siyasi belirsizlik de kura ekstra yük bindiriyor , KDK lar not indirimine başlamış olsun. olsun.Yani Türkiye için tüm negatif etkiler bir araya geldiğinde acaba TCMB şu adımı atabilir mi ?

    Hipotezim ; Sayın Başçı TV ye çıkıp dese ki ; ey insanlar , şu şu şu risk ve nedenlerden dolayı önümüzdeki 2 yıl süreyle USDTRY kurunu 2,50 - 2,75 bandında tutacağım gerekirse süreyi uzatacağım. EURTRY ye herhangi bir müdahalede bulunmayacağım ( çünkü ihracat geliri ağırlıklı EUR. Yükselirse fena değil , düşerse TL güçlendiği için ne ala . Öte yandan EUR nun kendi içindeki riskleri de düşüş yönünde rol oynayabilir) . Şu noktada bir takım yeni riskler tabiki ortaya çıkacak. Örneğin ; 2,75 üzerinden USD fon sağlayanlar veya yabancı sermayenin gelmesi durumunda belirtilen bant aralığından ülkeye girip 2 sene sonra MB'nin bu politikayı terk etmesinden sonra TL nin güçlenmesi durumunda çıkış anlarında oluşabilecek olası kayıplar gibi. Ancak sanmıyorum ki bir yol bulunsun ve kimsenin negatif etkilenmediği bir yol olsun. Bu nedenle bence genel tabloya bakıp ülkede bu geçici dirty flow sistemi sayesinde kur riskinin pek fazla olmadığını düşünerek enflasyonun baskı altında kalacağını bu nedenle de öngörülen süre içinde TL güç kazanacak ve kur riskinin kısıtlandığı düşünülerek sanayiye yeni yatırımlar yapılsa , büyüme potansiyelini ve yenilikçi bir strateji izleyen TCMB ye güvenin tekrardan sağlanarak yurt dışı fonların ülkeye giriş yapmak istemesini beraberinde getirmez mi acaba ? Öte yandan kurdaki yukarı yönlü risklerin absorbe edilmesi faizlerde de bir düşüş trendi oluşturmakla birlikte belkide 2 sene sonra öyle bir beklenti tablosu çizer hale geleceğiz ki , kur tekrar sabit bırakıldığında 2'lerin altında gerileyecek sonra tepki alımları tabiki gelir ama belki normal aralığını 2,00-2,25 lere çekmiş olacağız.

    Bu düşündüklerimin oldukça eksiği olduğunun ve bir hayli hayali olduğunun farkındayım hocam ama yeni stratejiler üretmek için bu tarz beyin fırtınalarının yapılması gerektiği kanaatindeyim.

    Yorumumu değerlendirirseniz çok sevinirim.

    Saygılar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Fatih Ören, böyle bir denemeyi Türkiye hatırlarsanız 2001 krizi öncesinde üstelik de IMF destekli olarak yapmıştı ve sonunda kriz çıkmıştı.
      Kaldı ki TCMB'nin görevi USD'yi bir yerde tutmak değil TL'yi enflasyondan korumak.

      Sil
    2. Aynı anda UDSTRY'yi belli bir aralıkta tutarken nasıl olup da EURTRY'ye dokunmayacaksınız ki? Birine müdahale aynı anda diğerine de müdahaledir. USD'yi belli aralıkta tutmak ya sabit kur rejimine geçmek demek ya da sürekli piyasaya dolar sürmek demek. Her halükarda dış dünyanın gerçekliklerine karşı yapay bir durum yaratılır.

      İ.İ.

      Sil
    3. Yorumunuz için teşekkürler hocam,

      Sil
    4. Hocam bu arada , ülkenin şuan ki durumunu ; stagflasyona girilmiştir olarak adlandırabilir miyiz ? Enflasyon ve büyüme rakamları ortada.Ayrıca bu enflasyonla büyüme potansiyelinin oldukça altında kalındığına göre faiz enflasyon yaratıyor diyenlere açıkça maliyet enflasyonu var diyerek onların tezlerini çürütmemiz mümkün müdür ?

      Sil
    5. Stagflasyon benzetmesi için koşullar henüz mevcut değil. Çünkü düşük hızda da olsa ekonomi büyüyor.
      Şu anki durumumuz enflasyonlu düşük büyüme durumu olarak adlandırılabilir.
      Bu tezi çürütmek için böyle bir gerekçeye gerek yok. Faizin enflasyon yaratmadığını ben daha önceki yazılarımda kanıtladım. Enflasyonu kur artışı yaratıyor.

      Sil
    6. Sevgili Fatih Ören bu arada bir şey daha ekleyeyim. Bu tür düşünceler geliştirmekten kaçınmayın. Analitik düşünmenin temeli yanlış da olsa bu tür düşüncelere dalmakla ortaya çıkar. Bütün mesele bu düşünceyi kendi başınıza çürütmeye çalışmanızdır. Yani kendi düşüncenizi kendi karşı görüşlerinizle çürütmeye çalışın. Bunu yapamadığınız yani düşüncenizi çürütemediğiniz an çözümünüzün doğru olduğunu düşünmeye başlayın.
      Gittiğiniz yol dğrudur. Büyüklerimiz bunları düşünmüştür dediğiniz an analitik düşünme temelini kaybedersiniz.

      Sil
  28. Sayın Eğilmez, "Dini" , "İdeolojik" ve "Etnik" zincirlerinden kurtulamayan insanlar huzura kavuşamazlar. Ülkelerin huzura kavuşabilmeleri için ise halkının çoğunluğunun "Dini" , "İdeolojik" ve "Etnik" zincirlerinden kurtulması gereklidir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tersini iddia edenlerin sayısı daha fazla. Ama diyeceksiniz ki konu sayı meselesi değil.

      Sil
  29. Hocam merhaba,

    Yazılarınızın sadece bilgi içeriği için değil, öğrettiği metodoloji ve kattığı vizyon için de içten teşekkür ediyorum size. Sabrınız konusundaki hayramlığım ayrıca büyük. Boğaziçi ekonomi/felsefe mezuniyeti sonrası 20 yıl kadar bir süredir finans piyasalarından hayatını kazanmış ( şu an ekonomi ile finansın kesişim kümesinde olduğunu düşündüğüm bir işten kazanıyorum hayatımı) biri olarak 80'lerin sonuyla beraber ekonomi ve finans kavramlarının birbirlerine girdiğini düşünüyorum. bu sözünü ettiğim döneme kadar (silah ve petrol başta olmak üzere) sanayiciler dünyanın gidişatı hakkında söz sahibiyken türev araçlarla beraber finansçılar dünyayı yönetmeye başladı. bana sorarsanız zurnanın patladığı yer de burası oldu. "leverage" ve "beklentilerin alınıp satılması" kavramlarının ahlaki olarak muallak kullanımı işi çığrından çıkardı. FED faizi arttırır mı? ne zaman? derken 2'den 3'e geldik dolar kurunda. Henüz kimse arttırmaya başladıktan sonra yani beklentiden realiteye geçince ne olacak konuşmuyor :) aman faiz artıp gayrimenkul sektörüne bir zarar gelmesin de mazallah tüm saadet zinciri paramparça olur.

    her gününüz bir öncekinden daha iyi sağlığınız hep yerinde olsun

    saygılarımla

    YT

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Çok doğru bir saptama. Artık bu işlerden günlük hatta anlık para kazanıldığı için zaman finansçıların zamanı oldu. Ancak kriz ortamı varsa iktisatçılar hatırlanır oldu. İktisatçılar da ister istemez uzun vadeyi bırakıp finansçılarla birlikte kısa vadeye daldılar. Çünkü para eden kısa vade artık.

      Sil
  30. Değerli Mahfi hocam, Çin piyasasının bu haftaki olumsuz tablosu, Amerikan borsalarındaki bu hafta yaşanan düşüşler, CB tarafından faizlerin aşağı çekilmesiyle ilgili sözler, erken seçimin netleşmesi, Seçim sonucunun yine aynı sonucun çıkacağı varsayımı vb. göz önüne alırsak.
    1- Fed faiz artırmak için eylül'ü pas geçecek galiba,hatta 2016 yılı telafuz edilmeye başlandı.
    2- Dolar/Tl kuru 1 haftadır 2,90-2,95 bandında gidip geliyor acaba bu aralıkta gidip gelmesi doların yine sıçrama yapacağı şeklinde mi yorumlamamız gerekiyor?
    3- CB ile merkez bankası arasında yine iplerin gerilmesine mi işaret acaba bunun piyasalara muhtemel etkisi ne olur sizce?
    4- Doların ve Altının yönü konusundaki görüşünüzü(Yükseliş) revize edecek misiniz yoksa sizce hala yön yukarı mı?
    Hocam cevaplarsanız sevinirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1) Evet sanırım Fed kararı gelecek yıla kayıyor.
      2) Birileri para kazanıyor.
      3) Ben artık bu konuda yorum yapamıyorum çünkü konu bilimin konusu değil artık.
      4) Dolar yukarı, altın dolara bağlı. Dolarda geçici iniş ve çıkışlar olabilir ama genel eğilim yukarı.

      Sil
  31. Hocam bir sorum olacakti şunu merak ediyorum neden ülkemizde dışardan gelen yabancı turist ler için imkânları daha ucuz oteller falan...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çünkü çoğu turizm şirketi döviz borçlusu.

      Sil
  32. Hocam, çinde yapilan develuasyon ve faiz indirimi 1997 asya krizini animsatti bana tekrar küresel krizi tetikler mi bu olaylar sizce?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Koşullar ve zaman değişik. O dönemde sermaye hareketleri henüz bu kadar serbest değildi. Şimdi öylesine serbest ki tehlikeyi hissettiği anda oradan kaçıp başka yerlere saklanabiliyor ve tehlike geçene kadar çıkmıyor.
      Şimdi başka tehlikeler var. Çin olayı gelişme yolundaki ülkelerin krize girişini tetikleyebilir ve eğrt bu olursa o zaman küresel kriz bambaşka bir boyuta gider.

      Sil
  33. Sn.Eğilmez, TR'de son 13 yılda sadece yazıda betimlediğiniz ekonomik pradigma yaratılmadı, bir de şizofrenik bir toplum yaratıldı medya eliyle şu yazı 2014 sonunda çıkmış:

    "Türkiye 2015 yılında adeta şov yapacak
    G20'den kaynaklı dünyanın gözü Türkiye'deyken hükümet takvimini 2015 olarak ayarladığı reformlar ve dev projeler ile adeta şov yapacak." http://www.haber7.com/guncel/haber/1259878-turkiye-2015-yilinda-adeta-sov-yapacak

    Bu da gerçek,yaşanan,olgu: Güngor Uras'tan "Dolar fiyatı hızla yükseldi. Türk Lirası’yla hesaplanan milli gelir dolara bölününce dolar olarak milli gelir küçülüyor. Açık anlatımla, Türkiye’nin G20’lerden çıkması veya çıkarılması tehlikesi belirdi." http://www.milliyet.com.tr/g20-ulkeleri-arasinda-siramiz/ekonomi/ydetay/2107208/default.htm

    Ben şunu anladım son 13 yılda matematik bile siyaset altında eziliyor.

    AKP'liler vatanı bir tek kendilerinin sevdiğine iman ettiler, onlardan başka herkes yabancı,dış mihrak vs.

    Saygılarımla,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu her zaman böyleydi ama dediğiniz gibi son 13 yılda artık zirveyi de geçti.

      Sil
  34. Demokrasinin sıfırıncı kuralı tartışmadır,tartışmanın da bir adabı vardır,Demokrasiyi Romalı ve Yunanlılar icat ettiği için bir çok tanım Latince veya Yunanca,birisi de ad hominem argümentum,yani konuyu tartışmak,karşı savlar sunmak yerine konuşmacıya saldırmak laf etmek. Şimdi bir insanın başkasına "kuru kuzu" demesi hiç bir şey kazandırmıyor, tartışmaya katkıdır beklenen. Kimse ülkenin ekonomik krize düşmesini istemiyor ama alt gelir grubları krizlerden en çok etkilenen grup. Gini katkayısına bakınca gelir dağılımının düzelmediği açık 2002'den beri.http://www.mahfiegilmez.com/2013/09/gini-siseden-ckt.html
    Hatta servet bölüşümünde TR'de tepedeki %1'lik kesimin payı ilk daha %50'yi 2011'yılında geçti. http://riturkey.org/2015/05/ekonomi-kimin-icin-buyuyor-turkiyede-servet-bolusumu-adaletsizligi-k-murat-guney/

    Ekonomi artık öyle tanımların tartışıldığı bir bilim dalı değil,bir çok tanımı yerli yerinde ve bunlar içinde "tuzu kuru" yok ama medyada "yandaş" diye laf var. Hatta onlar hükümet gidecek işlerinden olacaklar diye daha çok korkuyorlar sanki.

    YanıtlaSil
  35. Hocam bence içeride ve dışarıda yaşanan bütün bu finansal çalkantılar 3. Dünya Savaşı'nın ayak sesleri!

    Zaten Şant Manukyan'da 2017'ye doğru veya 2017 içinde, dünya genelinde birşeyler olabileceği tespitlerini tekrar hatırlatmaya başladı!

    Siz yine her zaman yaptığınız gibi, bunlar komplo teorisi, bunlar fittiri futturu, bunlar dikkate alınmayacak şeyler, bunlar bilim dışı diyerek kahkahalara boğulmaya devam edin. Yarın, kapınızın önüne bomba düşüp, patlamanın şiddetiyle kitaplığınız üstündeki ağır eşyalar başınıza devrilip, sizi hastanelik ettiğinde, acil serviste karşılaşacağız! O zaman da 'bunlar komplo teorisi' dersiniz gene!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bu dediklerinize komplo teorisi demiyorum. Tam tersine kapitalizmin bütün büyük krizleri dünya savaşıyla sonuçlanmıştır.

      Sil
  36. MAHFİ EĞİLMEZ'İN TUTARSIZLIĞI (2)

    PARA POLİTİKASI

    Yazının bir sonraki kısmı para politikası ile ilgili. "Faiz arttırmayalım da ne olursa olsun politikası" ismini uygun görüyor Sn. Eğilmez. TCMB’nin faiz arttırmasını uygun gördüğünü (başka bir yazısında: http://www.mahfiegilmez.com/2015/08/fed-faiz-artrm-ve-tcmb.html ) zaten belirtmişti. O yazısında, Türkiye’nin kısa vadede faizin yarattığı kısır döngüden çıkabilmesi için yabancı fonları çekmesi gerektiğini belirtiyor. Türkiye’nin 200 Milyar Dolarlık dış finansman ihtiyacını karşılamasının ve mevcut dengenin böyle korunabileceğini yazıyor. Faiz yükselirse yatırımlar ve dolayısıyla büyüme hızınin düşeceğini elbette biliyor bir iktisatçı olarak.

    Buradaki çelişki "sıcak para" meselesinde karşımıza çıkıyor. Bir yorumcunun sorusu üzerine şu cevabı veriyor: "Yabancı yatırımcı parasını getirip 1 yıl vadeyle tutmuyor. Kısa süreli getirip, götürüyor. Dolayısıyla zamana yayılı döviz kuru değişmelerinden fazlaca etkilenmiyor. Sıcak para dediğimiz şey de bu zaten."

    TCMB faizi arttırırsa yabancı yatırımcı gelir ve Lira'nın değeri yükselir. Ancak Sn. Eğilmez’in de belirttiği üzere "sıcak para" kısa vadeli giriş yapıyor. Bu kısa vadeli giren para ile uzun vadeli yatırımlar yapan ve dış finansmana ihtiyacı olduğu söylenen şirketler ne denli faydalanabilir?

    Sn. Eğilmez’in hem kamu harcamaları yapılmıyor dediği ilk bölüm ve faiz mekanizması kullanılmıyor dediği ikinci bölümü bir arada okursak eğer, Türkiye’de herhangi bir ekonomi politikası yürütülmediğini anlıyoruz. Çünkü ekonominin temelinde yatan IS-LM-modelini (daha doğrusu Mundell-Fleming modelini) göz önünde bulundurursak Sn. Eğilmez’in yazdıklarından çıkarılan sonuç budur.

    SON OLARAK

    Makalesinin son kısmında eskimeye yüz tutmuş ekonomi modellerini savunup, hükümetin uyguladığı ekonomi politikalarına ilişkin şöyle yazıyor: "Türkiye bu tür politikalarla Menderes, Özal dönemlerinde kısa süreli başarılar elde etmiş ama sürdürememiştir."

    Bu liderlerin politikalarındaki "başarısızlığı" değerlendirmeyi vicdan sahibi insanlara bırakıyorum.

    26 Ağustos 2015 Çarşamba
    http://trtekonomi.blogspot.de/2015/08/mahfi-egilmezin-tutarszlklar.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bloğunuzu okutmak için iyi bir başlık bulmuşsunuz ama keşke bu yargılara varmadan önce 2000'ler öncesinin verilerine bir baksaydınız. O dönemde faizler yüzde 100'lerdeydi ama tasarruf oranı da yatırım oranı da bugünkünden çok daha yukarıdaydı.
      Eskimiş olan politikalar benim dediklerim değil bugün uygulanan ve hiç bir tutarlılığı olmayan (sizin de savunduğunuz anlaşılan) politikalardır. Bu tür takıntılı politikalar siyasetçilerin bir türlü girişemediği yapısal reformları örtmek için başvurdukları politikalardır.
      Benim yazılarımdaki tutarsızlık üzerine yazdığınız yazıda, tuhaf bir şekilde kendi tutarsızlığınızı sergilemişsiniz. Çabanızı yine de beğendim ama biraz daha dikkat. Kendi kendinizle çelişkilere düşmemeye çalışın.

      Sil
    2. Faiz kismina ben de katiliyorum. Senelerce dunyanin en yuksek reel faizini verdik durduk bir faydasi mi oldu halimiz ortada, Nietzsche'nin dedigi gibi oldurmeyen sey guclendirir, eger faiz artmadan ekonomi ayakta kalabilirse bunun faydasini fazlasiyla goruruz. Ulke batmadigi muddetce faizin arttirilmasinin hicbir faydasi olacagini sanmiyorum.

      Sil
    3. Ülke battıktan sonra faiz zaten artıyor. Siz isteseniz de istemeseniz de. Önemli olan batmadan artırıp olaya müdahale etmek. Senelerce yüksek faiz vermemizin nedeni enflasyonun yüksek olmasıydı. Hala da yüksek. Faizin düşük olduğu ülkelere bir bakın enflasyon oranları kaç.

      Sil
    4. Hocam,
      sanki faiz konuşurken işin reel faiz kısmı biraz geri planda kalıyor, özellikle de sıcak para hareketlerini analiz ya da tahmin etmek açısından. son dönemde faiz düşürme konsunda ısrarcı olan hükümetimizin iktidarlarının ilk dönemlerinde reel faiz politikalarını hatırlamak faydalı olacaktır kanısındayım.

      Bir de hükümetin gayrimenkul odaklı büyüme stratejisi içerisinde TOKİ'nin rolü, bilançosu, sektör içerisindeki finansal büyüklüğü ve ne sıklıkla kim tarafından denetlendiği gibi konularda "yorumsuz" bilgiler verse destekleyen arkadaşlar.

      Sil
    5. Valla hocam yuksek faiz verip ulkeye sicak parayi sokup ekonomi duze cikmiyor. Bu eroin bagimlisini eroin vererek tedavi etmeye benziyor. Krize girince gene eroin. Bu ulke uretip satmayi ne zaman ogrenecek? Ben cold turkey taraftariyim. Olmaz ama bu millete boyle bir ders lazim. Yanlis anlasilmasin su anda ki politikalari destekledigim felan yok. Ama sizin faiz arttirilsin 'isleri rayina koyalim', sonra zaten kendisi iner beklentinizin cok iyimser oldugunu, boyle bir senaryonun eroin saticilarinin da acaip isine geldigini dusunuyorum. Cunku hepsi bu kafayla 'islerin rayina girmeyecegini' biliyor.

      Sil
    6. Ben de yüksek faizle ülke düzlüğe çıkacak demiyorum zaten. Ülkeyi düzlüğe çıkaracak mesele yapısal reformların kapsamlı biçimde yapılmasıdır diye buradan yıllardır (hatta kimsenin yapısal reform sözünü etmediği dönemden beri) yazıp duruyorum. Ama yapısal reformları yapamıyor siyasal iktidar. O zaman geriye tek bir şey kalıyor sıcak parayı çekmek için faizi artırmak. Onu da artırmazsanız ekonomi döviz bulamıyor.
      Öte yandan TCMB faizi artırmasa da bankalar zaten artırıyor. TCMB faizi artırmayınca ne oluyor? Bankalara ucuza para kullandırmış oluyor. Olay bu kadar basit. Bu ilişkiyi kurmak bu kadar zor mu? Bu blogda defalarca analitik düşünce yazısı yayınladım ama başarılı olamamışım demek ki.

      Sil
  37. Hocam, son gunlerde euro/dolar paritesindeki oynaklik çok yükseldi. Bu oynakligin elbette birden fazla sebebi var. Ancak sebeplerden birisi hiç şüphesiz düşük dolar faizi. Bu durum sizce FED'in bir an once (ornegin Eylul Ayinda) faiz artırma kararı alması için yeterli olmaz mı? Yani istihdam piyasasindaki gelismeler olumluyken FED'in önceliği diken üstündeki ABD yatırımcısıni bir an once rahatlatmak degil midir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki ama Fed'in kafası özellikle dünyada ve Çin'deki gelişmelerle fazlaca karıştı.

      Sil
  38. Babanızın eski Türkçe kullandığını da söylemiştiniz. Kendisi Türk Sanat Müziği'ni sever miydi? Siz de sever misiniz?

    Hangi eseri dinlemekten asla bıkmayacağınızı (icracısı ile beraber) bizle paylaşır mısınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Babam klasik Türk müziği severdi. Zeki Müren'in seslendirdiği klasik eserlerin hepsi eski makaralı teybinde kayıtlıydı.
      Ben Türk Sanat Müziğinde Dede Efendiyi, Hüseyin Saadettin Arel'i ve Selahattin Pınar'ın bestelerini severim.
      Nihavend Longa'yı dinlemekten hiç bıkmam.

      Sil
    2. (1825-1897) Zekai Dede Efendi mi?
      (1819-1886) Osman Selahaddin Dede Efendi mi?
      (1778-1846) Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi mi?

      Bunlardan hangisi?

      Fakat unutmayın, üçü de İslamcıdır. Yoksa siz de mi İslamcısınız Mahfi Bey?

      Sil
    3. Hammamizade İsmail Dede Efendi.
      Müzik müziktir. Severseniz dinlersiniz, sevmezseniz dinlemezsiniz. Bach kilise müziği yapmıştır. Ben Bach'ın müziğini severek dinlediğim için hristiyancı olmam. Sadece müziksever olurum.

      Sil
  39. Hocam,

    Bir bilgiyi aktarmak isterim:

    1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı.
    1 Kasım 2015'te genel seçim var.

    Bu bilgiyi kim nereye çekerse oraya gidiyor!

    Kolay gelsin...

    YanıtlaSil
  40. Hocam bir sorum olacaktı depo faiz oranı ne demektir anlamakta güçlük cekiyorum somut olarak açıklar misiniz şimdiden teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. TCMB, bankalara ihtiyaç duymaları halinde faizle döviz kredisi veriyor. Bu kredinin faizine döviz depo faizi deniyor. Yani aslında bu faiz oranı bankaların TCMB'den aldığı döviz kredisinin faizi.

      Sil
  41. Biz o tutarsızlığın ne olduğunu anlayamadık yalnız. Gerçi son cümlede Menderes ve Özal dönemlerinin başarı olarak adlandırılması gerektiği yorumu görülünce sorunun ne olduğu anlaşılmakta. Aynı şeye bakıp biri "başarı" diğeri "başarısızlık" ya da "kısa süreli başarı" diyorsa arada algı farklılığı sorunu vardır. Liberal bakış açısıyla bu dönemler birer başarı öyküsü olarak algılanabilir ama daha geniş bir açıdan ele alındıklarında ülkenin çıkmaz sokaklara girmesine yol açmışlardır. Bugün ekonominin yöneticilerinin ellerinde silah kalmamasının nedeni tüm silahların teker teker elden bırakılması olmuştur. Katıksız (ve cahilce) bir liberal anlayışın ekonomimize egemen olmasının nedeni bu dönemlerde atılan adımlardır. Sadece büyüme ya da enflasyon rakamlarına bakarak başarı sonucuna ulaşmak ne kadar doğru?

    İ.İ.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir algı farklılığı yok. Menderes ve Özal dönemlerini bugünkünden bir farkı yok. Mevcut imkanları yeniden organize ederek harekete geçirdiğinizde başarı elde ediliyor. Menders tarıma makineleri ve gübreyi sokarak tarımsal üretimi kat kat artırmayı başardı ve dolayısıyla ekonomi hızla büyüdü. Ama arkası gelmedi. Çünkü birçok yapısal reform gerekiyordu, bunlar yapılamadı ve başarı bir süre sonra tersine döndü. Özal, kamu kesimi harcamalarını dolayısıyla açıklarını ve borçlanmasını artırarak ihracat yönelik sanayileşmeye girişti. Başlangıçta büyüme arttı ama yapısal reformları yapamadığı için bu başarı sürdürülebilir bir başarı olamadı. Aynı durum Erdoğan döneminde yaşandı. Özelleştirme ve özel kesimi borçlandırma yöntemiyle yeni bir organizasyona girişildi. Başlangıçta büyüme hızla arttı ama bu başarı da yapısal reformların yapılamaması gerçeğine gelip takıldı. Bu dönemlerin hepsinde başarı vardır ama o başarı yapısal reformlarla desteklenmediği için sürdürülememiştir. Olay bundan ibarettir. Ne var ki bizde insanlar taraf tuttukları için bu gerçekleri görmezden gelmeye ve sanki o başarılar sürdürülebilirmiş de engel olunmuş gibi anlatmaya eğilimlidirler.

      Sil
    2. Hocam bazen reel sektör örneklemesi durumu anlamak için çok faydalı oluyor. örneğin 3.havalimanı konsorsiyum şirketlerine bir özal-akp arası dönem, bir de akp sonrası dönem olarak baktığınızda uygulanan politikaların olumlu ve olumsuz yanları çok net ortaya çıkıyor. bu şirketleri örnek verdim zira bunlar her iki dönemden de "olumlu" yönde etkilenmiş şirketler

      Sil
    3. ...gibi anlatmaya eğilimlidirler.

      ve Mahfi asla Eğilmez!

      İşte bir başka subliminal mesaj daha!

      Sil
    4. Sayın hocam, dedikleriniz doğru ama oradaki kastım şu idi:

      Kapalı bir ekonomi dünyaya açılırsa yani korumacı/ulusalcı bir anlayıştan daha küresel veya liberal bir aşamaya geçerse, ilk aşamada bu ülkeye dışarıdan bir sermaye akımı olur. Zaten Türkiye gibi sınırlı döviz birikimi ve sermayesi olan bir ekonomi kapılarını açınca doğal olarak dışarıdan sermaye girip içeride özelleştirmeler vb sayesinde yer tutmak ister. Düşük maliyetle geleceğe yatırımdır bu. Bizden dışarı sermaye hareketi çok sınırlı kalır bunun yanında. Bizde liberal dönemlerde olan zenginlik artışının ve algılayışının nedeni budur.

      Yani buradaki aslında tek "başarı" kapıları sermaye hareketlerine açmak oluyor. Bu akış nedeniyle yaşanan göreceli zenginlik bu "başarı" olmakta. Ayrıca buna başarı demek için uluslararası sermaye hareketlerinin doğası gereği iyi olduğunu da kabul etmek gerek. Burada komplo aramadığımızı düşünsek, yani gelen sermayeye olumlu baksak dahi bu sermayeden komisyon alarak ülke ekonomisini sahipsiz bırakmak daha sonraki dönemlerde olumsuz gelişmelere yol açmıştır diye düşünüyorum. Burada hatalı olan "anlayış" kapıyı açmanın kendiliğinden sorunları çözeceği, sermaye hareketinin kendisinin hemen her derde deva olacağı anlayışıdır da diyebiliriz.

      Teşekkürler

      İ.İ.

      Sil
    5. kesinlikle; neo-liberal temel anlayış olan piyasa mekanizması sorunsuz çalışır ve kendi dengesini mutlak şekilde bulur anlayışı bugünkü sıkıntıların baş aktörüdür!. yani bir nevi küresel ekonomide net şekilde neo-liberal mutlakıyeti vardır!. ve bu mutlakıyet de küresel boyutta iktisadi dengesizliklere zemin hazırlamaktadır!. ayrıca sermaye hareketlerinin deregülatif hale getirilmesiyle kapitalizm hızla finansallaşmıştır!: reel ekonomi giderek ikinci plana itilir hale getirilmiş ve var olan sistemik sıkıntılar da iyice palazlanmıştır!.

      Sil
  42. Hocam, Güngör Uras diyor ki:

    http://www.milliyet.com.tr/eyvah-tarih-tekerrur-eder-dolar/ekonomi/ydetay/2106639/default.htm

    1946'da 1 Dolar = 2.83 TL'ye fırladı!

    1958'de 1 Dolar = 9.02 TL'ye fırladı!

    1970 başında 1 Dolar = 15.00 TL'ye fırladı!

    1970 sonunda 1 Dolar = 19.00 TL'ye fırladı!

    1972'de 1 Dolar = 25 TL'ye fırladı!

    1979'da 1 Dolar = 47 TL'ye fırladı!

    24 Ocak 1980'de 1 Dolar = 71.70 TL'ye fırladı!

    1980'de Dolar/TL kurunda TL'nin değeri 14 defa değişti:
    1 Dolar = 89.25 TL'ye fırladı!

    1 Mayıs 1981'de 1 Dolar = 99.80 TL'ye fırladı!

    Eylül 1981'de 1 Dolar = 123.06 TL'ye fırladı!

    Hocam bunlar ne ya !!!!!

    Hocam, YÜZ YİRMİ ÜÇ LİRA ALTI KURUŞ tan mı bahsediyor Güngör Bey !!!!!
    Hocam, ben mi yanlış okuyorum !!!!!
    Hocam, Güngör Bey de mi bunamaya başladı !!!!!
    Hocam, bu haberi milliyet gazetesi internet sitesine yazan editör arkadaş klavyede yanlış rakamlara mı bastı !!!!!

    Hocam bunlar ne ya !!!!!
    Hocam bunlar ne ya !!!!!
    Hocam bunlar ne ya !!!!!

    (YÜZ YİRMİ ÜÇ LİRA ALTI KURUŞ'u altı sıfır atılmamış olarak mı anlamamız gerekiyor?
    Yani 1.2306 TL olarak mı anlamalıyız?
    Yani, bir lira yirmi üç kuruş [küsür] olarak mı anlamalıyız?)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2005 yılında paradan 6 sıfır atıldı.

      eski duruma göre
      1 $= 2,92 * 1.000.000
      1$= 2.920.000 TL

      anlayamayacağına emenim ama bir pazara git orada mallar milyon TL ile satılıyor hala...

      Sil
  43. Bu saatten sonra hala "parasal genişlemeye (QE) yeniden başlamak şart oldu" demenin ne kadar gereksiz olduğunu ispatlayan güzel bir açıklama:

    https://twitter.com/SantManukyan/status/637217509926674432

    Şemayı büyük karakterle incelemek için:
    https://pbs.twimg.com/media/CNfZ8ffUEAALYGi.png:large

    Hocam, eğer zamanınız var ise, yeni yazınızda bu şemayı Türkçe izah eder misiniz?

    YanıtlaSil
  44. Hocam Turkiye'nin icerisinde bulundugu "nakit sikintisi" icin bir onerim var, izninizle beyin jimnastigi olmasi acisindan (ve bu blog nispeten analitik dusunebilen insanlar tarafindan takip edildiginden) paylasmak isterim.
    Ulke cari acik verdigi icin kisa vadede disaridan paraya ihtiyacimiz var. Turizm gelirleri, dis yatirimlar, sicak para, ozellestirmeler ve devlet arazilerinin satilmasi-kiralanmasi yoluyla bir nebze finanse edildi bugune kadar, ancak belirttiginiz gibi kaynaklar azaldi. Ozellestirmeler yoluyla devlet bugune kadar kendisi gerceklestirmis oldugu yukumluluklerini ozel sektore satarak hem para kazandi, hem de bu alanlardan cekilerek operasyonel maliyetini dusurdu. Uretim disinda aklima gelen en onemli iki alan egitim ve saglik. Fakat bir alan daha var ki, tamamen devletin kontrolunde, devlet butcesinde en masrafli kalemlerden bir tanesi ve muazzam bir gayrimenkul stogu mevcut. Evet, din. Turkiye'de yaklasik 85,000 cami var, bazi kaynaklar bunlarin yaklasik yarisinin mulkiyetinin devlete ait oldugunu, kalan yarisinin dernek-vakiflar tarafindan yaptirildigini soyluyor ancak eminim ki bu dernek-vakiflarin da en az yarisi, camileri kendi tapulu arazilerine degil devlet arazisine insa etmislerdir. Yani devlette yaklasik 60,000 caminin oldugunu dusunebiliriz. Diyanet kadrosunda kac personelin gorevli oldugu konusuna girmiyorum bile. Simdi demem o ki, nasil ki bundan 40-50 sene oncesine kadar egitimde ozel okul, saglikta ozel hastane gibi kavramlar hayatimizda yoktu ancak bugun hic birimiz bu durumu yadirgamiyoruz, neden din hizmetlerini de ozel sektore devretmiyoruz? Okullarin hastanelerin ozellestirildigi gibi camilerin ozellestirildigini, hizmet kalitesinin yukseldigini hayal edin. Bugun nasil insanlar daha iyi hizmet almak icin onbinlerce lira odeyip Acibadem, Memorial vs. gibi marka hastanelere gidiyorsa, son derece hijyenik kosullarda hizmet veren, klimali, belki bahcesinde kafeteryasi olan, kisiye ozel elektronik kilitli dolaplari olan vs. farklilastirilmis hizmetler sunan camiler dusunun.
    Sartlandirilmis olarak ilk etapta hemen herkes karsi cikacaktir boyle bir dusunceye, din dediginiz sey paranin ticaretin konusu olmamalidir. Fakat su anda Turkiye'nin icerisinde bulundugu duruma bakacak olursaniz, mevcut hukumet belki de dunyada bir ilk olabilecek bu donusumu gerceklestirebilecek tek yapidir. Bunu ne baska bir parti yapabilir, ne de baska bir ulke. Din ile ticaretin bu kadar ic ice gectigi ulke azdir dunya uzerinde, her iki alana da hakim olan ve toplumu istedigi gibi yonlendirebilecek olan bir siyasal olusum ise nadir bulunur.
    Ayrica dusunun, mulkiyeti veya arazisi devlete ait olan cami sayisinin 60,000 oldugunu varsayalim. Bir caminin insaat maliyeti, arsasi, potansiyel gelir kalemleri vs. dusunuldugunde ortalama 1 milyon USD'lik ozellestirme geliri olacagini dusunelim. 60 milyar dolarlik ozellestirme gelirinin yani sira, diyanetin personel sayisi ve giderleri camilerde gorevli imamlarla birlikte azalacagindan (bu sene 2 milyar dolarlik butceye sahipti) devletin gider kaleminde de hatiri sayilir iyilesme saglanacaktir. Ayrica iyi isletilen ve pazarlamasi yapilan camilere yurtdisindan abonelik ve ziyaretci talebi olacagindan doviz girdisi saglanabilecegini de dusunebiliriz. Bunun yani sira, bugune kadar ucretsiz gerceklesen ve Turk insaninin hayatinda onemli bir yer tutan bir faaliyetin parayla tanismasinin ulke ekonomisini nasil buyutecegini dusunun.
    Suud'larin Kabe'nin yanina rezidans dikip milyon dolarlara sattigi bir dunyada bizim camileri ve din hizmetlerini ozellestirmemiz hic tuhaf kacmamali. Hatta AKP biraz akilli davransa, "laiklik diyordunuz, alin size laiklik, devlet olarak din islerinden cekiliyoruz, var mi otesi" diyip kendi secmeninin otesinde tum toplumun onayini da alabilir.
    Boyle bir projenin gerceklesmemesi icin sizin akliniza gelen, "iste bu yuzden kesinlikle olmaz" diyebileceginiz bir husus var mi?

    Sevgi ve saygilarimla,

    Yakup Aydede

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. laiklik demek devletin din işlerinden çekilmesi demek değildir!. laiklik demek din hizmetlerinin kamu hizmeti olarak verilmesi ve hatta dinin bir ekonomik faaliyet olarak algılanmasının da önüne geçmektir. ayrıca camileri özelleştirsen ne olur ki geçici 60 milyar dolar elde edilir ve kısa vadede ancak kurları aşağıya çekersin!. satmanın sonu asla yoktur!. tek çaresi var bu ülkenin o da üretmektir!. bir ev düşünelim. ev sahibi çok borçlu ve gelirinin çok üzerinde borç stoku var!. ya ek iş bulup çalışacak ya da yeniden borç bulup borçlarını başka borçlarla finanse edecek ya da evdeki eşyalarını satacak!. başkalarından borç alma olanakları çok sınırlı hale geldi. dolayısıyla borcu borçla çeviremez!. ek iş bulup çalışması ve bu yolla gelirini artırması lazım. iş bulamıyor! harcamalarını azaltıyor ama yine de borç yükünü hafifletmeye yetmiyor!. ne yapıyor evdeki eşyalarını satıyor!. peki; eşyalarını satıyor ama düşük fiyattan satmak durumunda kaldığı için yine borç yükü ağır olmaya devam ediyor!. bu sefer de hepsini satıyor ve borçluluk hacmini ciddi derecede daraltmış oluyor fakat ev diye bir olgu ortadan kalkmış oluyor çünkü en sonunda evini de satıyor ve evsiz kalıyor!. bilmem anlatabildim mi?. türkiye ekonomisi giderek bu örneğin ta kendisi olma yolunda hızla ilerliyor!. sizin anlayışınızın iktisaden bir sonu asla yoktur!.çünkü sonu yok olmaktır!.

      Sil
    2. Bahsettiğiniz yöntem bizzat ABD'de uygulanmaktadır. Anayasa gereği devlet din işlerine karışamadığı için bu "sektör" özele kalmıştır. İsterseniz kendinizi peygamber ilan edip cami ya da kilise açabilirsiniz. Tek önemli nokta; bunlar vergiden muaftır. Yani aslında gelir getirici etkinlik olamazlar. Yani vergi toplanamasa da devletin omzunda yük değildirler denebilir. Çok canı isteyen istediği kiliseye bağışta bulunarak din adamlarının karnını doyurmasını sağlayabilir.

      Bizde olmaz. Her ne kadar hepimiz "İslam dininde Allah ile kul arasında kimse yoktur ve bizde ruhban sınıf yoktur" diye öğrenmiş olsak da bugün batıdaki örneklerine parmak ısırtacak dev bir kilisemiz var artık. İnsanlar da bu kilise ve etkinliklerini bir tür aracı olarak görüp ortadan kalkması halinde kendilerinin günaha gireceğini ve hatta cennete bile gidemeyeceklerini sanıyorlar.

      İ.İ.

      Sil
    3. İ.İ. arkadaşım, olaya sadece iktisadi perspektiften yaklaşmışsın, bu nedenle yanlış olmuş.

      ABD merkezli batının geneli, dini kurumlara şunu der, eğer kapitalist düzeni aksatacak eylemlerde bulunmayacaksan seni mümkün olan en serbest seviyede tutmaya çalışacağız. Ve unutmayınız sevgili İ.İ., ABD'de başkanlık yarışları başladığı zaman, vergiden muaf o dini kurumlar, başkan adaylarına yavaş yavaş endorse olurlar. Vatikan'ın bütün Latin Amerika'da ama özellikle Avrupa'daki fonksiyonunu da anlatmamıza gerek yok herhalde.

      Türkiye gibi daha çok Asya gelenekleri ile yoğrulmuş coğrafyalara bakacak olursak, her dinde olduğu gibi, İslamiyette de birarada olmak, yani cemaat kültürü vardır (paralellerle karışmasın lütfen). T.C. laikliği kabul etmeden önce, bütün Osmanlı, bütün Selçuklu boyunca, cemaatler vakfiye gelirleri ile ayakta durur, hem bulundukları köy-kasaba-şehirlere âhi ve mülki amir yetiştirir, hem de devletin merkezine kadı, sadrazam ve hatta şeyhülislam yetiştirirdi. T.C. laikliği kabul ettikten sonra bile, bütün dini kurumlara (İslam dışı dinler de dahil), özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı'na bakarken, eğer az önce anlattığımız Osmanlı ve öncesindeki tarihi geleneği iyice bilmezseniz, bugünkü fikirleriniz yanlış olabilir.

      Günaha girip girmemek ve cennete gidip gitmemek gibi yazdıklarınız biraz aşırı olmuş. Merak etmeyin sevgili İ.İ., bu ülkede yaşayan insanların çok büyük bölümü cemaatleri, imamları ve tabii ki Diyanet İşleri Başkanlığı'nı bir tür kardinal, bir tür papaz, bir tür rahip yerine koymuyor. Hiçbirisiyle, hayat sonrası için pazarlık yapmıyor. Türkiye'deki vatandaşların bu kurumların, bu kültürün devam etmesini ısrarla istemelerinin nedeni, geçmişe olan saygıları, cetlerine olan saygıları, bu toprakları birarada tutan mayaya olan saygılarından ibaret. Ne bir fazla, ne de bir eksik. Bir tür bayrağa saygı gibi düşünün.

      Teşekkürler fikirlerinizi paylaştığınız için, iyi haftasonları...

      Sil
  45. !!! TWITTER'DA PAYLAŞMANIZI ÖNERİRİZ !!!

    Hocam,

    Pink Floyd'un (grup olarak olsun veya üyelerin solo kariyerleri olsun farketmez) kolay kolay 'cover' yapmadıklarını siz de bilirsiniz. Daima kendi eserlerini icra ederler.

    İşte bu duruma bir istisna daha yaşandı! (Diğer ikisi, Roger Waters'ın yıllar önce cover'ladığı The Beatles'ın "Across the Universe" ve Bob Dylan'ın "Knockin' on Heaven's Door" eserleri idi.)

    David Gilmour, Eylül'de çıkaracağı 'Rattle That Lock' isimli solo albümünün kayıtları süresince, gençliğinde kendisini müziğe yönelten birçok eseri cover'lamış!

    İşte bu cover'lar yayınlanmaya başlandı!

    Bir tanesi The Beatles'ın 1966'daki albümü 'Revolver'dan 'Here, There and Everywhere':

    (Bu eser 2015'de kaydedilmiştir.)

    https://www.youtube.com/watch?v=10XYbNAPSco

    Umarız siz de gençliğinizi hatırlarsınız Hocam (beyin olarak daima gençsiniz zaten! En azından 1960/70'lerin sound'unu bir daha duymanız, sizi gençliğinize götürecektir. Günümüz teknolojisinde bile Gilmour 60/70'leri yaşatmayı başarmış...)

    !!! TWITTER'DA PAYLAŞMANIZI ÖNERİRİZ !!!

    YanıtlaSil
  46. hocam, küresel bazda düşünürsek; ekonomilerde borçluluk stoku yüksek seyrediyor ki gelişmişlerde dahi yüksektir. ben bu durumun negatif fazda finansal genleşmeler yarattığı kanaatindeyim!. bu durumdan kurtulmanın yolu artık bilgi ekonomisine geçiş değil midir?. hocam, sizce özellikle gelişmiş ekonomiler bu kadar finansal yükümlülük stokuna sahip iken bilgi ekonomisini kurmaları mümkün müdür?. saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yüksek borçlulukla bilgi ekonomisine geçiş arasındaki bağı kuramadım.

      Sil
    2. hocam, yüksek borçluluk oranları olduğundan bilgi ekonomisine geçiş için gerekli sermaye yığılımlarının yapılamaması gibi bir sıkıntı olabilir diye borçluluk hacmi ile bilgi ekonomisine geçiş arasında negatif korelasyon bağı kurdum!. sizce küresel düzeyde ekonomilerde böyle bir sıkıntı yaşanır mı hocam?. saygılar...

      Sil
  47. SAYIN EĞİLMEZ, 2008 krizinin finansal sistemin kendi ürettiği aşırı sermayeyi yine kendi içine enjekte etmesinden ve yeterince reel ekonomiye enjekte etmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. sizce bu düşüncem rasyonel midir hocam?. saygılar....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet işin bir yönünde de bu dediğiniz mesele var.

      Sil
  48. Hocam, yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. Cari açığın düşmesi için TL'nin politika yapıcıları tarafından baştan itibaren bu kadar değerli hale getirilmemesi ve emek maliyetinin düşük olması gerekliliğiyle ilgili bugün bir yazı okudum. Yazıda, bu politika uygulanmayınca ekonomi kanunlarının devreye girerek TL'yi değersizleştirdiğinden bahsediyor. Sizin yukarıda TL için söylediklerinizle çelişiyor mu acaba? Teşekkür ederim, Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bazı yorumcular, yazarlar TL'nin geçmişte aşırı değerli tutulduğunu ve bugün sistemin bunu kaldıramadığını ve hızla değer kaybettiğini öne sürüyorlar. Faizlerin piyasada serbest oluştuğu, döviz kurunun da dalgalı olduğu bir ortamda kurun değerli tutulması o kadar kolay bir iş değil. Belki kısa dönemler itibariyle mümkün olabilir ama uzun dönemde olmaz.
      TL'nin son dönemde değer kaybında dış etkenlerin (Fed'in faiz artıracağı beklentisi, Euro bölgesinin durumu, Çindeki gelişmeler vb) + jeopolitik risklerin (sınır ötesi eylemleri, komşularla ilişkiler vb) + terör eylemlerinin + siyasal istikrar kaybının çok daha fazla etkisi var.

      Sil
  49. mahfi bey, günümüzde bütün iktisadi sorunlara hep m.friedman usulü yani hep monetarist perspektifinden yaklaşılıyor!. oysa monetarist yaklaşım genel olarak iktisadi sorunları parasalcı açıyla değerlendiriyor!. yani bu nedenle de reel iktisadi sorunları çözmekte ise teğet geçiyor adeta!. bence monetarist yaklaşım dar bir algıya dayalı iktisadi yaklaşımdır!. bir de hocam şunu asla anlamıyorum: bir devlet yani en büyük tüzel kurum olan devlet elindeki işletmeleri ya ben verimli çalıştıramıyorum al bireysel olarak sen işlet diyor ve üstelik de değerinin altında yapıyor bunu!. bu çok yanlıştır!. bence devletin ekonomide mutlak olarak olmalıdır hem bankalarıyla hem de sanayi işletmeleriyle !. ancak hür müteşebbisi de azami derecede desteklemelidir!. yani bir karma ekonomik modeli tamamiyle özel ekonomiye tercih ederim diyorum hocam!. saygılar....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazdıklarının hepsinin olumlu tarafları olduğu kadar olumsuz tarafları da var. Bütün mesele siyasal iktidarların meselelere objektif, tarafsız ve iyi niyetle yaklaşmalarıyla ilgili. Para politikasıyla ekonomik sorunlar çözülemez. Para politikası o sorunların çözümü için bize zaman kazandırır. Ama bizde onları çözmek için gerekli yapısal reformları yapacak irade ve kararlılık yoksa o kazanılan zaman sadece sorunu ertelemeye yarar.
      Tabii yapısal reform dediğimizde hepimiz aynı şeyi anlamıyoruz. Bu da çok önemli bir sorun. Mesela ben eğitimde yapısal reform denince tümüyle bilime dönük, gerektiğinde öğretilenlere başkaldırabilen insanlar yetiştiren bir eğitim sistemi kurulmasını anlıyorum. Ama eminim ki başkaları bambaşka şeyler anlıyor.

      Sil
  50. (Yukarıdaki görüş eğer şaka değilse);
    Toplumdaki ayrışmayı hatta radikal örgütlerin (IŞİD, el kaide gibi) oluşmasına, ülkenin yabancı istihbarat birimlerinin kucağına teslim edilmesine yol açar. Çünkü din dünyadaki en etkili silahtır. İnsanlar kendi kendilerine canlı bomba olmuyor, boşuna dünyanın heryerinden IŞİD'e katılmıyorlar, haçlı seferlerinde avrupa milletlerini biraraya getiren dindi, yahudileri verimsiz israil topraklarına dönemeye iknasında din kullanıldı. Din o kadar tehlikeli bir alan ki laik bir devlette Diyanet İşleri Başkanlığı aşırıya kaçmaları önlemek, birleştirici olmak için var.

    YanıtlaSil
  51. bu politikalarla Türkiye tarihinin en zengin dönemini yaşadı hoca! beyler yakın o iktisat kitaplarını yenisini yazacağız...

    YanıtlaSil
  52. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi