Türkiye'de Dışlama ve Yer Açma Etkisi

Teorik açıklama
Kamu kesiminin borç verilebilir fonlar piyasasına sunulan kaynaklara aşırı biçimde talepte bulunmak suretiyle özel kesimin bu kaynaklardan yeterince yararlanmasına engel olmasına ‘dışlama etkisi’ (İngilizcesi crowding out effect) deniyor. Kamu kesimi yarattığı bu aşırı taleple özel kesimin kendisiyle rekabet etmesini önlemiş, özel kesimi piyasadan dışarı itmiş oluyor. Kamu kesiminin borç verilebilir fonlar piyasasında aşırı talepte bulunması halinde bile borç verenlerce özel kesime tercih etmelerinin başlıca 2 nedeni var: (1) Kamu kesiminin riski daha düşük olduğu için, ya da bu yolda bir genel kabul olduğu için, borç verenler kamu kesimine borç vermeyi daha fazla tercih ediyor. (2) Kamu kesimi faizin düzeyini yani borçlanmanın maliyetini özel kesim kadar önemsemiyor. Dolayısıyla alacağı borç için daha yüksek faiz önerebiliyor. 

Kamu kesiminin borç verilebilir fonlar piyasasına sunulan kaynaklara olan talebini azaltması sonucu özel kesimin bu kaynaklardan daha fazla yararlanabilir hale gelmesine ‘yer açma’ (İngilizcesi crowding in effect) deniyor.[1] Kamu kesiminin bütçe açıklarını denetim altına alması sonucu olarak borçlanmaya daha az ihtiyaç duyması söz konusu oluyor. Böylece kamu kesimi borçlanma talebini düşürdükçe faizler de düşüyor ve özel kesim yatırım amaçlı olarak daha düşük maliyetle daha fazla borçlanma olanağı bulabiliyor.

Dışlama ve yer açma etkilerini bir şekil üzerinde bir kez daha anlatalım.


Şekilde dikey eksende faiz (r) yatay eksende borç verilebilir fonların miktarı (Q) yer alıyor. Kamu kesimi, borç verilebilir fonlara yönelik bir talepte bulunmazken yani piyasada yalnızca özel kesimin talebi (Dök talep eğrisiyle temsil ediliyor) varken Dök talep eğrisinin borç verilebilir fonlar arz eğrisini (S eğrisiyle temsil ediliyor) kestiği X noktasında yani faizin 0r1, borç alınıp verilen miktarın da 0q1 olduğu noktada piyasa dengesi oluşuyor. Şimdi büyük bütçe açığı veren kamu kesiminin bu piyasadan borç talep ederek piyasaya girdiğini düşünelim. Bu durumda özel kesimin talebine (0q1) ek bir talep (q1q2) ortaya çıkacağı yani talep (0q1’den 0q2’ye) artacağı için yeni talep eğrisi Dök + Dkk1 olur ve yeni denge Dök + Dkk1 talep eğrisinin S arz eğrisini kesitiği Y noktasında oluşur. Bu durumda faiz de 0r1’den 0r2’ye yükselecektir. Özel kesim, ağırlıklı olarak yatırım amaçlı borçlandığı için maliyet getiri hesabı yapacak ve yükselen bu faiz oranından eskisi kadar getiri elde edemeyeceğini düşünerek borçlanma miktarını düşürecek ve U noktasına geçecek yani 0r1’den 0r2’ye yükselen faizden 0q4 kadar borçlanmaya başlayacaktır. İşte buna dışlama etkisi deniyor.

Şimdi de kamu kesiminin bir sonraki yıl harcamalarını kısarak bütçe açığını düşürdüğünü ve eskisi kadar borçlanma ihtiyacı kalmadığı için talebini azaltacak ve toplam borç verilebilir fon talebi Dök + Dkk1 talep eğrisinden Dök + Dkk2 talep eğrisine kayacaktır. Dök + Dkk2 talep eğrisinin S arz eğrisini kestiği Z noktası yeni denge noktasıdır. Bu noktada 0q3 kadar borç verilebilir fon, 0r3 faizi üzerinden alınıp verilecektir. Kamu kesiminin talebi halen devam ettiği için faiz ilk düzeyine (0r1) gerilemeyecek ve mesela 0r3 düaeyinde oluşacaktır. Bu faiz düzeyi özel kesim için hala eski düzeyde (0q3) borçlanmaya çıkacak kadar düşük değildir. Buna karşılık bir önceki düzeye göre gerilemiştir. Bu durumda özel kesim borçlanma miktarını ilk düzeye (0q3) gelecek kadar olmasa da bir miktar (q4q5) artıracak yani V noktasına geçecek ve böylece ilk aşamadaki kadar olmasa da ihtiyacına daha yakın bir bortçlanma yapmış olacaktır. Bu duruma da yer açma etkisi diyoruz.

Türkiye’de durum
Türkiye’de tasarruf ve benzeri kaynakların oluşturduğu borç verilebilir kaynaklar piyasasında uzunca bir bir süre ‘dışlama etkisi’ egemen oldu. Bu hem dış hem de iç piyasadaki borç verilebilir kaynakların kamu kesimine akmasına yol açan bir gelişme yaratmıştı. Kamu kesiminin borçlanma ihtiyacı o kadar yüksekti ki dış piyasada Türkiye için ayrılmış görünen borç verilebilir fonların büyük kısmına talip oluyor ve bunları borçlanıyordu. Özel kesim, gerek Türkiye için öngörülen fonların sınırlılığı, gerekse faize karşı kamu kesiminden daha duyarlı olması nedeniyle bu fonları yeterince kullanamıyordu. İç piyasada da benzer bir durum yaşanıyor ve borç verilebilir fonları kamu kesimi çıkardığı yüksek faizli tahvil ve bonolarla topluyor özel kesime borçlanılabilecek fazla bir fon bırakmıyordu.

Son 15 yılda bu olgu tersine döndü. Kamu kesimi hem dış piyasalardan hem de iç piyasadan borçlanmasını azalttı. Bunun temel nedeni 2001 krizi sonrasında uygulanan güçlü ekonomiye geçiş programıyla bütçe açıklarının azaltılmasına yönelik olarak atılan adımlardı. Bütçe açıkları hızla düşürülünce kamu kesimi borçlanma gereksinimi de düştü ve kamu kesimi gerek dış piyasalardan gerekse iç piyasadan çok daha az borçlanır oldu. Bu gelişme özel kesime daha kolay ve ucuza borçlanma alanı açtı ve özel kesim hem dış hem de iç piyasadan borçlanmasını artırdı ve böylece ortaya yer açma etkisi çıktı.

Aşağıdaki tablo bu durumu gösteriyor (veriler Hazine Müsteşarlığı sitesindeki mutlak verilerin GSYH’ye oranlanmasıyla hesaplanmıştır.) 

2002
2009
Temmuz 2017
Dış Borç Stoku / GSYH (%)
48
34
48
   Kamu Kesimi
29
11
12
   Reel Kesim
14
14
17
   Finans Kesimi
5
9
19
İç Borç Stoku / GSYH (%)
56
69
90
   Kamu Kesimi
42
33
18
   Reel Kesim
12
23
56
      Yurtiçi Bankalara Borç
8
7
23
      Yurtdışı Bankalara Borç
4
16
32
      Tahvil Borcu
0
0
1
   Bireylerin Borcu
2
13
16
Kamu Kesimi Toplam Borç Stoku / GSYH (%)
71
44
30
Finans Kesimi Toplam Borç Stoku / GSYH (%)
5
9
19
Reel Kesim Toplam Borç Stoku / GSYH (%)
26
37
73
Toplam Borç Stoku / GSYH (%)
104
103
138

Tabloya göre; Türkiye’nin toplam borç stoku / GSYH oranı son 15 yılda yüzde 104’den yüzde 138’e yükselmiş kamu kesiminin toplam borç stokunun GSYH’ye oranı 2002 yılında yüzde 71 iken 2009 yılında yüzde 44’e, Temmuz 2017’de yüzde 30’a gerilemiş, buna karşılık reel kesimin toplam borç stokunun GSYH’ye oranı 2002’de yüzde 26 iken 2009’da yüzde 37’ye, Temmuz 2017’de de yüzde 73’e yükselmiş bulunuyor. Yani 2000’lere kadar geçerli olan ‘dışlama etkisi’ yerini ‘yer açma etkisine’ bırakmış görünüyor. 

Kamu kesimi yerine özel kesimin borçlanılabilir fonları kullanmasının yararı GSYH artışının hızlanmasında karşımıza çıkıyor. Dışlama etkisinin egemen olduğu 16 yılda (1986 – 2001) GSYH 51,2 milyar TL’den 245,4 milyar TL’ye yükselerek 3,8 kat artarken yer açma etkisinin egemen olduğu 16 yılda (2002 – 2017) 359,4 milyar TL’den 2.8 trilyon TL’ye yükselerek 6,8 kat artış göstermiş.

Böyle bir karşılaştırma yaparken dikkat edilmesi gereken tek nokta bireylerin 1998 – 2001 döneminde borcu yokken 2002 – 2017 döneminde GSYH’nin yüzde 16’sı oranında borçlanmış olmaları. Bu borçlanmanın da ek talep yaratarak GSYH artışına katkı yaptığını gözden kaçırmamak gerekir. 




[1] Crowding in effect deyiminin bildiğimiz kadarıyla Türkçe’de henüz karşılığı yok. Türkçe karşılığı olarak ‘yer açma etkisi’ deyiminin konuyu ifade edeceğini düşünüyoruz.   

Yorumlar

  1. HOCAM ANLADIĞIM 2002DEN BU YANA KAMU BORÇ BULMAK İÇİN KAYNAKLARINI CÖMERTÇE İPOTEK ALTINA ALDIRARAK HEM FAİZLERİ YÜKSELTİYOR HEM DE ÖZELİN ÖNÜNÜ KESİYOR.

    YanıtlaSil
  2. Peki hocam son donmede surekli dile getirilen kamunun ilk 8 ayda yasal borclanma sinirini asti aciklamalarina ne diyorsunuz?onumuzdeki donemde bu rakamlar crowding out lehine mi degisecek.Tesekkurelr

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu dediğiniz doğru. Ama buna rağmen bütçe açığı yüzde 3'e gelmiyor henüz. Dolayısıyla buradan öteye bir açılma olmazsa dışlama etkisi fazla olmaz. Eğer bütçe açığı buradan öteye giderse yeniden ortaya dışlama etkisi çıkabilir.

      Sil
  3. Ne kadar karşılar bilmiyorum ama "içleme etkisi" olarak çeviren bazı kaynaklara rastlamıştım Hocam. Bir de Hazine'nin bu yıl için limitinden fazla​ borçlanması yeni bir dışlama etkisine yol açar mı yoksa dışlama etkisine yol açması için daha büyük miktarlarda borçlanılması mı gerek?

    YanıtlaSil
  4. Hocam merhaba, kamudan özel kesime geçen borç ağırlığının, özelleştirilme ile bir ilgisi var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle var ama özel kesimde de ayrıca artış var.

      Sil
  5. Çok bilgilendirici bir yazı olmuş kaleminize sağlık bir kaç yerde içleme etkisi olarak okumuştum kamunun geri çekilip özel sektörün içeri daha fazla girmesi biçiminde

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. İçleme etkisini kullanıp kullanmamayı düşündüm ama dışlama etkisi durumu çok iyi tanımladığı halde içleme etkisi durumu tam olarak anlatmıyor. Sanırım yer açma etkisi daha iyi bir karşılık.

      Sil
    2. Duhul etkisi desek daha münasip olmaz mi hocam ?

      Sil
  6. Hocam bu sürecin sonunda karlı çıkabilmek, en azından dengede kalabilmek dış ticaretin fazla vermesine mi veya başka bir faktöre/faktörlere mi bağlı?Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dışticaret açığını azaltmak dolayısıyla cari açığı azaltmak gerçekten çok önemli. Çünkü bu hamle bizi dış finansmana bağımlılıktan kurtaracak ve dolayısıyla özel kesimin dış borçlanma ihtiyacını da düşürecek bir hamle.

      Sil
    2. FED ve AMB'nin açıklamalarına bakarak dış finansman maliyetlerinin artışına dair belirtiler görülüyor diyebilir miyiz ? Yaptığınız gözlemlere göre uzun periyotta gerek kamu gerekse özel kesimde cari açığı azaltacak hamlelerin yapıldığına dair işaretler var mı? 'Yer açma' sürecinde ve 'dışlama' sürecine girileceği bariz olduğunda bireylerin sergileyeceği en makul tutum nedir? Teşekkürler.

      Sil
  7. Hocam öncelikle yazınız için teşekkürler. Hazır konu borçlanmadan açılmışken aklıma takılan bir konu var daha önce bizim Hazine'nin, ABD'dekine benzer borçlanma tavanı olmadığını ancak Bütçe Kanununda öngörülen gelir ve giderler arasındaki fark kadar borçlanılacağının belirtildiğini ve bunun da bir çeşit borçlanma limiti olduğunu yazmıştınız. Hazine'nin KGF'ye verdiği garantiler, 3.Havalimanı ile yeni köprülere (hem projelerin finansmanı hem de araç sayısı için) vermiş olduğu ve ödediği garantiler ya da teşvik uygulamaları kapsamında verdiği teşvikler Hazine'nin bütçesinde yer alıyor mu veya bunlar için ayrı bir kanun var mı ve eğer yok ise verdiği garanti ve teşviklerin miktarı ve bunları karşılamak için yapabileceği borçlanmanın sınırı nedir? Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hazine garantileri için 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, ilgili yıl bütçe kanununuyla sınır getirilmesini öngörüyor. Buna göre 2017 yılında sınır 4 milyar Dolar.
      Hazine garantileri ilgili kurum ya da kuruluş ödeyemediği takdirde kamu borç stokuna dahil ediliyor. O aşamaya gelene kadar ayrıca Hazine Garantileri adı altında izleniyor. Son miktarı da 12,5 milyar Dolar.

      Sil
  8. 1)Gösterge faizi artmış 11.97 olmuş sn hocam ... likidite toplama (sıkıntısi) isteğimi var en başta ondan mı artiyor...
    2) gösterge faizinin çok altında kalan konut kredilerinde ! Bankalar kârdan feragat mı etmiş oluyorlar da düşük faizle borç veriyorlar.. yada tam tersi ile bunun bir bedeli var mı bankaya ileride olumsuz manada
    Teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1) K.Irak meselesi risk artışı yarattığı için faiz yükseliyor.
      2) Konut kredilerinin iki özelliği var: (a) Ödenmeme riskine karşılık teminat var (konutun kendisi) (2)Bileşik faizle bakıldığında faizi ilk göründüğü kadar düşük değil.

      Sil
  9. alınan borcların uretim degil tuketim ekonomisine gitmesi ulkemizin asla borc sarmalından kurtulamaması anlamına geliyor.Temel sorun egitimde. inovasyon yapabilecek nitelikli beyin yetiştiremiyoruz.Sürekli palyatif cozumlerle gunu geciştirmek ancak bir yere kadar. Bilim dunyayı temelinden degiştirmek uzere. Yakın gelecek Turkiye icin rekabet acısından hiç parlak gözukmuyor

    YanıtlaSil
  10. Hocam Hazine'nin son dönemlerde "ödediği borçlar+bütçe açığı"ndan daha fazla borçlanmasının gelecek aylarda yeni harcamalar yapmak istemesinden mi kaynaklanıyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir anlamda öyle. Bütçe açığı giderek artıyor ve gelecekte harcamalar da azalmayacak artacak görünüyor. Bu durumda borçlanmayı artırmaktan başka çare kalmıyor.

      Sil
  11. Hocam merhaba , crowding in etkisi için iki farklı tanım duydum iki farklı hocamdan hangisi doğrudur veya 2 side doğru mudur

    1. Daraltıcı maliye politikası sonucu düşen faizler neticesinde özel sektör harcamalarının artması (daraltma etkisinin istenenden daha az etkili oluşu)

    2. Devletin yaptığı yatırımlar ile özel sektörü teşvik etmesi (örneğin: devletin demir-çelik yatırımı sonucu araba-gemi vs alanlarına özel sektör yatırımı g.kore örneği)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ikisi de farklı alanlar için yapılmış tanımlar ve ikisi de doğru.

      Sil
  12. Hocam merhaba " Crowding in effect" deyiminin karşılığı olarak "içleme etkisi" ni kullanmıyor muyuz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pek rastlamadım. Ama varsa da 'crowding in'i tam olarak karşılamıyor.

      Sil
  13. Bireysel borçlanmanın ne kadar ciddi oranda artış içerisinde olduğu ve bu borçlanan kesimin düşük ve orta gelirli halktan oluştuğunu görüyoruz. Bunun sonucunda gelirinin üzerinde borçlanan bireylerin ödem güçlüğü çekmesi ve ödemelerini yapamaması herhangi bir ekonomik krizin tetikleyicisi olma ihtimali nedir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bireysel borçların oranı hızla artmış olsa da miktarı çok yüksek değil. O nedenle oradan bir kriz çıkmaz.

      Sil
  14. Hocam bu aşırı borçlanma nın nedeni, bireylerin refah artışı hissi ile siyasi tercih yapmalarını yönlendirme arzusu gibi geliyor bana. Ancak bu strateji pek ahlaki değil benim açımdan. Zira bugün geldiğimiz nokta açıkça ortada. Ev hanımlarına bile 750tl limitli kredi kartı dağıttı bankalar. Ve şuan da 25 Eylül de Barzani kurdistan için referandum yapma cesaretini, bizim aşırı borçlu olmamız ayrıca büyük bir ekonomik krize girmiş olmamız durumundan alıyor sanırım. Tabi TSK nın durumuda caydırıcılık etkisi diğer bir cesaret nedeni bence. Hocam bunların hepsi ekonomi temelli sorunlar gördüğümüz kadarıyla. Yani ekonomi sadece ekonomi değildir diye bilirmiyiz? Hele ki bizim gibi stratejik öneme sahip ülkeler için. Saygılar hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir yorum içinde çoklu yorumlar var. Ama Barzani'nin bu cesareti bizim durumumuzdan değil ABD'nin sözde olmayan ama perde arkasında olan desteğinden aldığını düşünüyorum. Eğer ABD desteği olmasaydı İsrail'in bu kadar açık desteği de olmazdı sanırım.

      Sil
  15. Afd nin Almanyadaki secim basarisini nasil buluyorsunuz. Almanya bizim ulkemizle liderimizle ugrasmasinin bedelini oduyor diyebilir miyiz? Bizlerle ugrasanlarin nefesi kesildi.Afdye turkler bile oy verdi sonucta.

    Almanya Dortmundan selamlar
    Birol Barış Sevincer

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. AfD iktidara gelse önce Türkleri atmayacak mı? Türkler niçin AfD'ye oy verdi bunu anlayamadım.
      Biz kendimizle uğraşmayı bırakıp geleceğe bakarak yola çıksak sorun kalmayacak.

      Sil
    2. Ne yani Almanlar Erdogan`la iyi gecinmiyor diye mi Merkel`e oy vermedi? Merkel Erdogan`in huyuna gitseydi cok daha az oy alirdi. Sizin gibi Almanya´da yasayip da memleket sevdalisi ayagina yatanlardan gina geldi artik. Eger cok seviyorsaniz Türkiye`yi ve Erdogan`i, Türkiye yerinde duruyor. Dönün gelin. Sizin gibi 50 yildir Almanya`da yasayip her firsatta Almanlari ve Almanya`yi kötüleyen insanlarin iki yüzlülügünden bikti artik Almanlar o yüzden gidip AfD gibi partilere oy veriyorlar. Almanlar cok hakli olarak diyor ki, benim ülkemin yasalarim, kültürü, düzeni bu sekilde buna uyum sagliyorsan kal, saglamiyorsan güle güle. Siz de artik begenmiyorsaniz, size ayrimcilik uygulandigini düsünüyorsaniz, mutlu degilseniz zorla tutanmi var arkadas size Almanya`da? Sizin bu yakinmalarinizi dinlemekten biktik artik.

      Sil
    3. Flyhigh landsafe

      Ne güzel tarif etmissin. yürekten kutluyorum.

      Inan ki eksik bile yazmissin. Bu Birollardan burada yüzbinlerce var. Azinliktaki diger vatandaslarimizi tenzih ederek söylüyorum. Durum burada vahim.
      Dünyanin en gelismis ülkesinde 65 yilda nasil tersine evrim olur en güzel örnegi buradaki Türk toplumudur. Daha neler neler anlamak icin gelip görmek lazim. yazdiklarin en güzel izah.

      Kücük bir örnek vermek isterim.

      Yasadigim sehirde Almanya secimlerinden birkac gün önce Bir Türk sivil toplum örgütünün düzenledigi ve Almanya parlementosundan 4 büyük partinin vekillerinin katilimi ile yapilan soru cevapli toplantiya katildim. yasadigim yerde ve cevresinde yaklasik 150 Bin Türk vatandasi yasiyor.

      Toplantiya kac kisi katildi dersiniz. Toplam 40 kisi. yaklasik 10 kisi ise toplanti bitmeden salonu terketti.

      Toplanti süresince olan utancimi anlatamam. gerisini yazmaya gerek yok sanirim.Fakat

      Bu milletvekillerinin toplanti sonunda salondan ayrilislarini da sizler ile paylasmak isterim ki gözlerime inananmadim.

      CDU milletvekili yürüyerek tek basina karanlikta iyi geceler dileyerek uzaklasti. SPD milletvekili yeminler olsun ki.. bisikleti ile, sol partili Kadin milletvekili kendi otomobili, Yesiller partisinden olan yine kadin milletvekilinin nasil ve ne Zaman sessizce gittigini anlayamadik.

      Toplantinin yapildigi saatlerde eminim ki tüm kahvehaneler agzina kadar dolu idi.

      Yani, Dedigin gibi Almanyada yasayacaksin buradakai sosyal yardim, issizlik yardimi, kira yardimi, cocuk parasi yardimlarindan dibine Kadar hatta hakketmeden yararlanacaksin kahvehane, tarikat ve cemaat toplantilarindan cikmayacaksin. issizlikte ve egitimsizlikte Almanya gibi bir ülkede tavan yapacaksin. sonra yasadigin toplumdan uzaklasacak ve hakaret edeceksin.

      sonra da Almanya bizim ülkemizle ugrasiyor. Inanin ki 50 yildir burada yasadigi halde Türkiyenin cok gelistigini bu yüzden almanyanin bunu cekemedigini aslinda Almanya ve AB nin zor durumda oldugunu ve batmak üzere oldugunu söyleyen yiginlar var.

      Bu rezil tablonun kolay kolay degisecegini sanmiyorum. Bu millet iceride veya disarida ektigini biciyor. Layik oldugu sekilde yasayacak.

      4. sanayi ve teknoloji devriminin temellerinin atildigi bu yillarda 1500 yil öncesinin özlemi ile karanliga girmis bir toplumu nasil cikarabilirsiniz ki.. Gözler kapali, Beyinler stop etmis. Kalpler birsey hissetmiyor artik.

      Sil
  16. Ufkumu genişleten bu yazınız için öncelikle teşekkür ederim. Yazınızda dikkatimi çeken kısım, kamu maliyesinin düşük borç oranı finans sektörünün ise cok yükselen borç oranı. Yani özel sektör ve bankalar sürekli dış borçlanma yapmış ama kamu maliyesi daha disiplinli gözüküyor. Beni aydinlatmanizi istediğim nokta burası. Acaba bu durum gelecekte bize ne getirir? Yani özel sektör bu borçların vadesi gelince piyasadaki dolarları toplayacak mecburen. Bu da döviz baskısını artıracak. Belki bir noktadan sonra ödeyemeyecek, borclar kamuya yani halka mi odetilecek?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Bu borçların vadesi farklı zamanlarda geliyor ve özel sektör bunları yenileyebiliyor. Yani Türkiye 2001 benzeri bir kriz yaşamazsa bunları yenilemekte sorunu olmaz. Sonuçta sorun başlarsa faizi yükseltir yine yeniler. Oran olarak borçlar artmazsa büyük sorun çıkmaz.

      Sil
  17. Hocam aşağıdaki iki seçenekten hangisi doğrudur?
    a) Büyüme %5 olursa ve enflasyon %8 olursa gelir azalır.
    b) Büyüme %5 olursa ve enflasyon %8 olursa gelir azalmaz, artar. Çünkü %5 olan büyüme zaten enflasyondan arındırılmış veridir.
    Hocam büyüme reel verilerle hesaplanır. Bu yüzden teknik olarak b şıkkı doğru gibi geliyor. Ama bazıları a şıkkı doğrudur diyor. Sizce hangisi doğrudur ya da her ikisinde de doğruluk payı var mıdır?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buradaki kritik mesele % 5 büyümenin nominal mi reel mi olduğu meselesidir. Çünkü büyüme hem nominal olarak hem de reel olarak hesaplanıyor. Ama asıl olarak reel büyüme oranı kullanılıyor. Yani "ekonomi bu yıl yüzde 5 büyüdü" dediğimizde reel büyümeyi kastediyoruz. Ki bu % 8'lik enflasyondan arındırılmış büyümedir.
      Bir de net reel büyüme var. O da reel büyümenin nüfus artışından arındırılmış halidir. Mesela ekonomi o yıl yüzde 1 reel büyümüş ama nüfus artışı yüzde 1,5 olmuşsa o zaman GSYH artmış ama kişi başına gelir düşmüş olur.

      Sil
    2. Hocam net asgari ücret 1300den 1404'e çıktı. Bu %8 zam anlamına geliyor ve bir sene geçerli. Bu %8 zamma asgari ücretin nominal büyümesi mi reel büyümesi mi demeliyiz? Eğer bu reel büyümeyse asgari ücretli tıpkı milli gelirim büyümesi gibi refah artışı yaşamıştır. Nominal büyüme ise %10 enflasyon karşısında asgari ücretlinin milli geliri %3 küçülmüştür, ekonomi %5 (tahmini) büyüyecek olmasına rağmen.
      Ben asgari ücretli değilim, memurum. Yıllardır enflasyon ortalama olarak %8-8.5, maaş zamları da aynı %8-8.5. Yani haberlerde %3,4,5 büyüdük diyorlar ama asgari ücretli ve memur %0 mı büyüyor reel olarak?

      Sil
    3. Bence aynen dediğiniz gibi tabii sayın hocam ne yorum yapar merakla bekliyorum lakin ücretler enflasyon oranında artıyor evet ama reele bakarsak aslında zenginleşerek fakirleşme durumu var sanki

      Sil
  18. Hocam Merhaba,

    Benim sorum Türkiye'de özellikle son zamanlarda uygulanan ve Ingiltere'deki modele benzer olan Kamu Özel Ortaklığı modeli (PPP) üzerinden olacak.

    Bildiğiniz üzere Sağlık Bakanlığı çok ciddi yatırımlar yaparak KÖO modeline göre şehir hastaneleri inşaa ediyor. Modeli basitçe anlatmak gerekirse; bakanlık ihale açıyor, inşaat firmaları 2 temel başlık altında ihalelere teklif veriyorlar. 1. kalem inşaat kalemi, 2. kalem ise 25 yıllık işletme kalemi. İnşaat firmaları bu projeler için yurt dışı kreditörlerinden borç bularak ilerliyorlar. İhalelerde hazine garantisi bulunmakta. İlk yatırım tamamlanıp hastane açıldıktan sonra devlet firmalara yukarıdaki iki kalem özelinde aylık ödeme yapıyor.

    Anlattıklarınız doğrultusunda bu modeldeki borçlanmalar kamuda mı yer alır? Yoksa özel sektörde mi yer alır? Model itibariyle bunlar yurt dışı borçlanma kaleminde mi yer alacaklar?

    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel özetlemişsiniz. Bunlar dış borç olarak özel sektör borç stokunda yer alıyor. Hazine de bunları Borç Yönetimi Raporunda (her ay yayınlıyor) Hazine Garantileri altında izliyor. Bu borçlardan herhangi biri özel kesimce ödenmez de Hazine garantisi devreye girerse o zaman kamu borcu haline geliyor ve özel sektör dış borç stokundan çıkarılıp kamu kesimi dış borç stokuna yazılıyor.

      Sil
    2. Hocam merhabalar,
      Yukarıda belirtilen KÖO hakkındaki görüşünüzü merak ediyorum.
      Kamunun yurtiçinde yapacağı bir yatırım için yurtdışından kaynak bulmaya kalkıldığında;
      1. Bu borçlanmayı direk hazinenin yapması,
      2. Özel sektörün yapması ancak ,hazinenin garantör olması,
      3. Özel sektörün yapması, hazinenin garantör olmaması,
      Bu 3 alternatiften sanırım hazinenin direk borçlanma yapması ülke menfaatine olacaktır. Çünkü devletin geri ödememe riski daha düşük (risk primi sıfıra yakın varsayımıyla) ve dolayısıyla yurtdışına ödenen faiz daha düşük olacaktır.
      Diğer faktörler dışlandığında (birilerini zengin etme kaygısı yada yatırımın istenilen kalitede yada zamanında bitirilememesi) 1. alternatif kullanılarak yurtdışı borçlanılması milli olarak en tercih edilen yöntem olmalı mıdır ?

      Sil
    3. Hocam cevabınız için teşekkürler.
      Bu durumda PPP projeleri de risk barındırmasına rağmen model olarak yer açma içerisinde yer alıyor diye düşünebiliriz. Devlet bu sayede çok ciddi yatırım kalemlerini özel sektör üzerinde dış borç stoğu haline getiriyor. Tabi bu durumda sorulması gereken soru 25 yıl boyunca özel sektör üzerinde duran borçların geri ödeme riskleri oluyor. Bu durumda bu süre Türkiye şartları düşünüldüğünde yabana atılır bir risk değil. İhaleleri alan firmaların bir çoğu Türkiye'de farklı bir çok projeyi beraber yürütüyorlar ve projelerin herhangi birinde kötüye gidiş bu şirketleri ciddi manada zora sokabilir ve kreditörlerin geri ödemelerinde sıkıntılar yaşanabilir. Bu bağlamda da bu borçlar kamu stoğuna transfer olursa ciddi manada daraltıcı etki ortaya çıkacaktır diye yorumluyorum.

      Sil
  19. Almanya'da AFD'ye oy veren Cdu ve SPD yeşillerin gerilemesine sevinen politik çizgideki Turkiyeli insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Tanıdım bazı gurbetçiler AFDye oy vererek Cdu ve diğer Türkiye ile gerilim yaratan partileri cezalandırdiklarini dusunuyorlar

    Sizce Afd ileride iktidara oynar mi? Tek başına iktidar olur mu ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Almanya'daki Türklerden AfD'ye oy verenler hakkında ne düşüneceğimi bilemiyorum. Benden çok onların oturup bir düşünmesi gerekir. AfD, yabancı, göçmen, azınlık düşmanı değil mi? İnsan niçin düşmanının iktidara gelmesi için oy verir? Ötekiler Türkiye ile gerilim yaratmış diye Türkiye'yi tamamen dışlayacak olanı tercih etmek rasyonel bir yaklaşım mıdır?
      AfD, Almanya'da tek başına iktidara gelecek ortamı bulamaz diye tahmin ediyorum, bulabilirse dünyaya yazık olur.

      Sil
    2. Hocam AFD'ye oy verilmesinin sebebi tipik bencil Turk davranisidir aslinda, "biz Almanya'ya yerlestik ama bizden sonra baskasi gelmesin kalabalik yapmasinlar bizim de isimizi bozmasinlar" demekten baska birsey degildir. Baska AB ulkelerinde, ozellikle Avusturya'da yasayan Turklerde de cok rastlanir.

      Sil
    3. AfD`ye oy veren Türkler, 50 yildir Almanya`da yasayip halen daha düzgün Almanca konusamayan, Almanya`nin belli gölgelerini Türk gettolari haline getirip onun disindan cikmadan kendine kücük türkiyecikler yaratmaya calisan, Alman toplumuna entegre olmayi asla aklindan gecirmeyen, bunun icin kilina kipirdatmayan ama öbür yandan da Almanlar bizi disliyor diyecek kadar iki yüzlü Türklerden biktiklari icin, AfD`ye oy veriyorlar. Almanya´da demokratik bir hukuk devletin de yasarken, Türkiye`nin bir tek adam diktasina dönüsmesine oy vermis %65 e dahil türklerden biktiklari icin AfD`ye oy veriyorlar. Her gün sabah aksam Almanlara ve Almanyaya olan nefretini kusan ama, diger yandan da Almanya`nin sagladigi sosyal ve ekonomik hak ve refahtan vazgecip Türkiye`ye dönmeyen Türkler den biktiklari icin AfD`ye oy veriyorlar.

      O nedenle hic yadirgamiyorum ben AfD´ye oy veren türkleri.

      Sil
    4. Bence Akpnin yeni bir startejik derinligi denemesi olabilir....

      Bilindigi uzre AKP, CDU SDP ve yesiller diger sol partilerle bunlarin paydaslari ile son yillarda artaratk bir sekilde kavgali munasakali olmustur. Bu diplomatik bir dilden cok bir mahalle kavgasini andiracak duzeyde oldugu kuskusuz. AKPnin takdir edersiniz ki bunu ic/dis politik duzlemde de hep sicak tuttugu cok belli. Kisaca her taraf birbirlerine giciklar neredeyse kanli bicaklilar...

      AKPnin Almanyadaki yerlesik( cifte vatandas olmus ve ya Alman vhuvviyetine gecmis)Turkiyeli gurbetciler hatta diger yabancilar(basta pakistan diger islam ulkelerinden insanlar) arasinda popularitesi cok yuksek.En azindan ciddi bir itibari kabulurlugu var! Sozunun dinlenirligi propaganda gucunun gizli acik yuksek kabulu soz konusu. Tabii konumuz kendi insanimiz olunca AKPnin, propaganda gucu orgutlu bir sekilde daha bir ivmeli daha bir sonucvari oluyor.

      AKP, bu CDU SDP ve diger yesiller sol tarzi partilere oy vermeyin bunlara oy yok derken otomatikmen aslinda kendi oyveren kitlesini tek secenek olan AFDye itiyor.(bunu bilerek mi bilmeyerek mi yapiyor acikcasi bilemiyorum belki de yeni bir startejik derinik denemesi olabilir)
      AFD denen partiye kabaca baktigimizda ise diger partilerden ve paydaslarindan ayri olarak AKP ve Turkiye ile ilgili diger basat partiler gibi basina kamuoyuna diplomatik duzleme yansimis bir kavgasi gurultusu yok.(en azindan ben duymadim bilmiyorum belki yanilabilirim)

      Dahasi AFD, yerlesik gocmenlerden cok yeni gelen multeciler olasi olagan kriminal korkular euro krizi(Alman markina donmek vs Bizim gurbetcilerle ayni paralel bir bakis acisi) uzerinden oy devsirmeye dayali bir politika izliyor.

      Adsız25 Eylül 2017 15:07 arkadasin da buyurdugu gibi
      "biz Almanya'ya yerlestik ama bizden sonra baskasi gelmesin kalabalik yapmasinlar bizim de isimizi bozmasinlar" begenelim begenmeyelim boyle bir arguman var boyle bir arguman salt AVusturya duzleminde degil neredeyse tum Avrupa ABD ve Avusturalya dedigimiz gelismis bati ulkelerinde var. Ve yine salt Turklere Turkiyelilere ozgu bir durum degil genel olarak yerlesik gocmenlere ozgu bir durum psikolojik bir politik algilama. Az cok yurtdisi gormus y.disinda kalmis insanlar, bu politik algilamayi durusu yerlesik gocmenler uzerinde hele hele ortak dil kullandigi kendi milletine ait yerlesik gocmenlerde ve daranislarinda cok rahatlikla sezebilir ve gorebilir.Bununla ilgili hatirladigim kadariyla CDundarinda bir ani/yazisi vardi Londra ucaginda gecen bir ani.Merak edenler internette okuyabilir

      AFDnin bu bakimdan yukaridaki analizlerim dogrultusunda(ki bu analizlerimde yanilabilirim)Turkiyelilerden oy almis olma ihtimali cok yuksek...

      Dahasi AKPnin politik arenada elini daha da startejik olarak guclendirme ihtimali de istegi de var.... baktigimiz zaman AKP AKPnin soylemlerine ve gaztelerine her Almanya ile bir kavgada hemen Nazi benzetmesi Hitler iddiasi ortaya cikiyor ve bu toplum tarafindan da kabul goruyor. AKPnin secmenini startejik derinlik denemesiyle AFDnin kucagina atmasi(bunu bilerek mi bilmeyerek mi yapti o konuda emin degilim) olasiligi yuksek bir durum.... AFD nin Almanyasecmenleri nezninde oy kabulu baraji asip ciidi oy almasi, AKPnin Almanya kavgalarinda Merkel ve diger sevmedigi alman politikacilarina karsi kullanacagi bir koz olarak AKPnin elinde adeta sevilmeyi bekleyen kedi gibi durmaktadir. Kisaca dunun nazi benzetmesi atifi Almanya politik duzleminde yer alan AFD varligi ve oy potansiyeli sayesinde karsilik bulacaktir.

      Saygilarimla
      Hakan

      Sil
  20. Hocam enflasyonun %10 kredi faizinin %15'lerde olduğu bir ülkede şirketler kar elde etmeye devam eder ama kar oranları azalır doğru bir ifade midir? %15 kredi faizi bir maliyettir şirketler için enflasyon ise sattığı maldan elde ettiği kazançtır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eksik bir ifade. O nedenle bir yorum yapamayız. Çünkü şirketlerin fiyatlarını bilmediğimiz gibi ne kadar zam yaptıklarını da bilmiyoruz. Belki fiyatlarını yüzde 20 artırıyorlardır.

      Sil
    2. Sadece artış oranlarına bakarak bir çıkarım yapamayız diyelim ki enflasyon oranında arttı sattığı malın fiyatı kredi maliyeti %15 artmış olabilir ama toplam maliyet artışını bulmak için kredi maliyetinin artış oranı çarpı kredinin toplam maliyet içindeki payını hesaplamak gerekir

      Sil
  21. Faizlerin referandum Vs. Sebplerle yukselmesini kamu kesimi kendi lehine çevirecek bir adım atabilir mi? Bu borclanma ihtiyacını giderebilmek ve gelir gider dengesini yakalayabilmek için kamu kesimi özel kesi

    YanıtlaSil
  22. Kamu kesimi aşırı borclanma ve gelir gider dengesizligi için ne tür politikalar uygulamalıdir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya gelirlerini (yani en başta vergileri) artıracak veya harcamalarını kısacak ya da ikisinden de biraz yapacak.

      Sil
  23. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım aynı soruyu yukarıda unknown olarak da sordunuz orada yanıtladım.

      Sil
    2. Boyle bir risk var ve aslinda aynen yazdigin gibi olacak Caner, sadece zaman meselesi.

      Sil
  24. http://www.yenicaggazetesi.com.tr/exxon-mobilin-k-iraktaki-turk-ortaklari-44358yy.htm

    Yazıdan uzak ama gündemdeki bir konu.

    YanıtlaSil
  25. Yazınız çok teknik olmuş, konuyla yakından ilgilenenler ve bu tür konulardan haberdar olanlar daha rahat anlar.

    Tavsiyem:

    Yazınızın hemen altında, şu terimin ne demek olduğunu yazarsanız daha mantıklı olur sanırım.

    "Borç verilebilir fonlar piyasası" ne demek? İçinde ne tür ticari öğeler var? BİST100 gibi sanal bir şey mi, balık halinden balık seçmek gibi gerçek bir şey mi bu "fonlar piyasası"? Örnekleri ve mekanizmanın nasıl işlediğini tek tek sırayla ve basit üslupla yazmanız gerek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler tavsiyeniz için. Borç verilebilir fonlar piyasası adından anlaşılabiliyor diye düşündüğüm için ayrıca açıklamadım.
      Bildiğiniz banka mevduatlarının oluşturduğu tasarruflardan oluşuyor bu borç verilebilir fonlar piyasası dediğimiz şey. Bankalar kimin riski azsa ve kim çok faiz veriyorsa oraya yönlendiriyorlar bu paraları kredi olarak.

      Sil
  26. Mahfi Bey, eskiden Türkiye'nin büyüme potansiyeli 4% olarak görülürdü. Tüik'in sene başında yaptığı metodoloji değişikliğinden sonra 4% büyüme beklentisini yukarı çekmek doğru olmaz mı?
    Saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyüme potansiyeli iki şekilde hesaplanıyor. İlki basit olarak uzun yıllar ortalamasının alınmasıdır. 1923'den bugüne kadar bu ortalamayı alırsak yüzde 4,9 olduğunu görüyoruz. İkincisi ekonominin büyüme imkanlarıyla olması gereken büyümenin hesaplanmasıdır. Bu ikinci hesaplama benim bildiğim Türkiye için yapılmış değil. O nedenle ilk yöntem alınıyor. Bu durumda yeni seriye göre bir değişiklik yapılması gerekmiyor.

      Sil
  27. Hocam sabit menkul kıymetli borçlanma kullanılan z spread tam olarak nedir? hiç bir Türkçe kaynakta bulamadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Z – spread (zero volatility spreadin kısaltması) tahvil ve bono faizlerine göre geleceğe ilişkin nakit akımı hesaplaması yapılırken spreadi (ek faizi) sıfır ya da sabit olarak kabul etmek anlamına geliyor.

      Sil


  28. "Avrupa bir borç krizinde boğuluyor, Amerika mali uçurumun köşesinde akrobasi yapıyor, Çin dünyanın yuvarlak olduğunu, ülkelerin birbirlerine göbekten bağlı olduğunu acı yoldan öğreniyor. Türkiye ise değişen düzene ve sisteme ayak uydurmaya çalışıyor. Bu yıl itibari ile her 100 liralık gelir için Türkiye 35, Yunanistan’da 171, İtalya’da 121, İspanya’da 69, Portekiz’de 108 ve İrlanda’da 106 liralık borç var. Borç oranlarının kabul edilebilir seviyeye inmesi uzun bir süre alacak. Borcu boğazdan kısarak, kemer sıkma ile ödeyemezsiniz. Bu boyuttaki bir borcu büyüyerek ödersiniz. Büyümeyen ekonomiler, bütçe açığı kronikleşmiş ekonomiler, yatırımdan kaçan ekonomiler borç ödeyemez.Ve Türkiye' nin bugün geldiği yer...(Prof.Özgür Demirtaş'ın 2013 yılında ekonomik krize ilişkin açıklama sı)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah Ali Bey ah... Alıntılarken dikkat edilmesi gereken şeyleri de bilmiyorsunuz belli ki. Hatanızı biliyorsunuz bu yorumu kaldırın derhal.

      Sil
    2. Sabancı Üniversitesi finans bölümü ABD' başkanı Prof.Özgür Demirtaş'ın, küresel krize ilişkin açıklamalarının devamı."Bu koşullarda Türkiye ne yapmalı?

      "Türkiye çok öncelerden öngördüğüm gibi çok doğru yolda ilerliyor. Birincisi, Türkiye’nin her 100 liralık ihracatının 50 liradan fazlası Avrupa bölgesine idi, bu rakam 40’ın altına inmiş durumda. Yani işadamlarımız canla başla yeni müşteri avındalar ve de başarıyorlar. Türkiye mali disiplini asla bozmamalı. Borç oranları yüzde 40’ın altında tutulmalı. Reel faizin düşüklüğü Türkiye için bir fırsattır. Elbette paradan para kazananlara bu bir yüktür ama aklı cin gibi fikirlerle dolu olanlara, bir de onu gerçekleştirecek enerjisi olanlara düşük reel faiz bir fırsattır, bir sermayedir. Türkiye, Ortadoğu’yu asla gözünün önünden kaçırmamalı. Her türlü ticari ilişkinin geliştirilmesi lazım."

      Sil
    3. klasik ali hakan işte!!!!.. özel bir üniversite ki zamanında koç üniversitesi de 1995 yılında gümrük birliği anlaşması yapıldığında bu gelişme için müthiş bir anlaşma. artık türkiye 400 milyonluk Avrupa için de üretim yapacak gibi rasyonellikten çok uzak yorumlarda bulunmuştu. senin kamu gelirlerin daha ödemesi yapılmamış sadece tahakkuk etmiş vergileri bile gelir sayarak hesaplıyor bütçesini. yani ödenmemiş ama nasılsa ödenecektir yani mutlak gelir şeklinde bilanço yapılırsa bu gelirlerin şişirilmiş olduğunu gösterir. gerçekte kamu bütçe açığı daha büyüktür ve bu yüzden borçlanma faizleri de giderek yükseliyor ve daha da yükselecektir. maharet her şeyden dolaylı vergiler keserek vatandaşların cebine yol yaparak bütçe açığını düşürmek değildir maharet kamusal verimliliği ciddi derecede artırarak kaynakları artırmak ve bu yolla hem bütçeyi stabilite edebilmek hem de borçlanma faizlerini minimize edebilmektir. ayrıca kamunun ekonomideki hacmini düşünürsek borçluluk ve bütçe açığı yine de yüksektir. kamu hacmi türkiye iktisadında %17 lere kadar gerilemişken hala bu oranın iki katından bile fazla borç soku hacmi varsa ki artmaya başladı; bütçe açığımız da yine %2 yi aşıp %3 e doğru gidebilecek durumdaysa bu asla başarı değildir. ama ne de olsa her türlü başarısızlığı medya ile yandaşlarla liboşlarla başarı gibi sunma becerisi olan bir hükümet ile karşı karşıyayız. benden sözde prof. özgür demirtaş'a selam söyle ali hakan!!!... neo-liberalizmin kuklasıdır kendisi. bahsettiğin yorumları yapan birisi benim için sadece borçlanma ekonomisi profesörüdür. yani borçlanarak borç stokunu çevirebildiğin müddetçe ekonomi iyidir üstelik ne pahasına oluşa olsun diyerek bunu överler bir de!. Gün gelir de kurlar zıplayıp finansal kriz yaşanınca da borçların iyi yönetilemediğinden dem vurup övdükleri hükümetleri yerden yere vurarak küresel sermayeyi haklı çıkarmanın yarışına girişir böyleleri. bunlar Televole iktisatçılarıdır. bir erinç yeldan bir mahfi eğilmez bir korkut boratav bir nouriel roubuni joseph stiglitz değillerdir. eh ali hakan gibi her pembe yalanı ak trollükle alıp burada yazanlar da kendilerince görevini yapmış oluyorlar.

      Sil
    4. Sayın Adsız 17:44;Konu Türkiye ekonomisi üzerine olmasına rağmen,siz klasik üslubunuzla,konuyu kişiselleştirerek,"ne söylendiden çok,kim söyledi"ye takılarak polemik yapmışsınız.Önce, Sayın Prof.Özgür Demirtaş hocanın affına sığınarak, onun olaylara bakış açısına işaret eden iki Twitterını, sonrada kısa bir akademik gelişim seyrini paylaşıyorum ki blogu takip edenler olup biteni daha iyi anlasınlar.-"Kendi fikirleriniz olabilir.Ama kendi gerçekleriniz olamaz.Gerçekleri ise sadece ve sadece BİLİM belirler".-"Ben Türkiye' de mantık, bilim, rakamlar kazansın istiyorum.O veya bu ideoloji değil,o veya bu laf değil".
      Sabancı Üniversitesi Finans Kürsü Başkanı Profesör Dr. Özgür Demirtaş (37), Avrupa Birliği’nin içinde bulunduğu finansal krize çözüm önerisi getiren çalışmasıyla 100 bin euro’luk Marie Curie Araştırma Fonu’nu almaya hak kazandı. Marie Curie programı tarafından ekonomi başlığı altında desteklenen 7 projeden birini hazırlayan Prof. Dr. Özgür Demirtaş, çalışmasında özetle Avrupa’nın krizinin şirketlere borsa yoluyla para girişi sonucu çözüleceğini söylüyor. Çalışmasının devamında, “Peki bunlar hangi şirketler?” sorusunun yanıtını arayan Demirtaş, bir yıl içinde binlerce şirketi inceleyerek hangilerinin sağlam, hangilerinin çürük olduğunu ortaya çıkaracak.
      Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra Boston College’da finans doktorasını tamamlayan, ABD’de tenür (ömrünün sonuna kadar üniversitede çalışma ve çıkarılamama hakkı) unvanını alan Demirtaş, ABD’deki 15 yıllık kariyerinin ardından Sabancı Üniversitesi’ne Finans Kürsü başkanı ve Profesör Dr. olarak döndü. ABD, İngiltere, Kanada ve İskoçya’da yapılan bir araştırmada 1 milyon profesör arasında ilk 20 içerisinde gösterilen bir akademisyendir.

      Sil
    5. mesele de burada zaten ya!. ali hakan bey, tam da neo-liberal iktisadi öğretinin merkezlerinde pişirilmiş yemeği milli yemek diye sunan zihniyetin eserisiniz sizde. yahu adam resmen borçlanma ekonomisinin temelini oluşturan borçlanabildiğin müddetçe iyi ekonomisin borçlanamayıp da krize girdiğindeyse kötü ekonomisin anlayışını burada pazarlamaya çalışıyorsun. tıpkı desteklediğiniz akp zihniyeti gibi!. ben hsngi üniversiteden mezun olduğuna değil ne kadar gerçekçi ve milli iktisat görüşüne sahip olduğuna bakarım. bilim de hangi bilim?. borçlanma ekonomisi de iktisat biliminin içerisindedir üretim ekonomisi de iktisat bilimi içerisindedir. eğer sözde bir profesör borçlanma ekonomisini üretim ekonomisinin yerine ikame etmeye tercih ediyorsa ben o şahsa saygı filan duymam. yine söylüyorum özgür demirtaşa çok çok selamlarımı iletiniz. ama onun iktisat düşünesi artık çöküş dönemine girmiştir. artık dünyada yavaş yavaş enformasyonizm yani bilgi ekonomisine doğru gidişat vardır ve bu kaçınılmazdır. onların neo-liberal anlayışı 2008 de çöküş sinyallerini verdi ve önümüzdeki 3 yıl içinde yaşanacak daha da büyük finansal kırılmalarla tarihin çöp kutusundaki yerini alacak.eğer bir sözde profesör yüzlerce milyar doları borçlanıp da tüm bu kaynakları yoğun biçimde betona toprağa gömüyor ve üretim adına hiçbir şey yapılmayan türkiye gibi çok kırılgan bir ülkeyi övüyorsa kemal dervişten de tehlikeli birisidir bu özgür Demirtaş. bunlara ancak sen ve senin gibi biatçı kafalar itimat eder. konuyu kişiselleştiriyorum artık çünkü artık bu ülkede kişiselleşmeyen konu bırakmadı desteklediğiniz siyasal anlayış. bundan böyle bu blogda her kim borçlanma ekonomisini hala övüyorsa o kişileri de iktisat dili ile eleştirerek konuyu kişiselleştireceğim. ülke tek kişiye verilmiş durumda yahu şimdi kişiselleşmeyeceğim de ne zaman kişiselleşeceğim. ülke zaten tamamen kişiselleştirilmiş durumda kardeşim!. neymiş Avrupa krizi borsalar üzerinden şirketlere para girişleriyle aşılırmış. yahu Avrupa ekonomisinin sorunu para değildir!. Avrupa ekonomisinin sorunlarını ben buradan açıklayayım: 1- nüfus fazla yaşlı olduğu için verimlilik ciddi düşüş gösteriyor.2- yaşlı nüfus kamu harcamalarının fazla artmasına neden olarak bütçe dengelerini bozuyor.3- ortak para birimleri var ama ortak maliye politikaları yok. 4- hem Avrupa merkez bankası var hem de hala her ülkenin ayrı ayrı merkez bankası var. parasal politikalarda balans bozuk bu yüzden. 5- euro gibi fazla değerli paraları var ve dış ticari rekabetlerini bozuyor haliyle. 6- makro olarak iktisadi heterojenlik çok fazladır. mesela Yunanistan baş tüketici almanya baş üretici vb gibi ciddi homojenlik eksikliği var kıta avrupasının ekonomisinde. 7- sanayileşmesini uzun yıllar önce tamamladığı için doymuş bir toplum söz konusu ve tüketim hacmi düşük bu yüzden!. görüldüğü üzere Avrupa ekonomisinin sorunu para değil daha çok ciddi yapısal sorunlardır ve bu sorunlar uzun zamana yayılarak çözülebilir görünüyor. zaten almanyanın sanayi 4.0 devrimi boşuna değildir. özgür Demirtaş dediğiniz ve yere göğe sığdıramadığınız zat-ı muhterem önce bunlara çözüm önerileri sunacaksa sunsun ve üzerinde herkes düşüncelerini paylaşsın derim ali hakan bey. burada ben de TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN VATANDAŞI olarak yazıyorum ve ben 6 yıl işletme eğitimi almış ama iktisat öğretilerine de zaman ayırıp araştıran ve kendimce bazı düşünceler de üretmeye çabalayan birisiyim. özgür Demirtaş gibi sözde iktisatçıları görünce erinç yeldan, mahfi eğilmez, korkut boratav, esfender korkmaz, uğur civelek gibi iktisatçılara olan saygım daha da artmaktadır. bu güzel bloğu gerçekten de mini bir iktisat fakültesi haline getiren sevgili hocamız mahfi eğilmez beye şükranlarımı iletiyorum. iyi ki varsınız mahfi hocam. saygılar....

      Sil
    6. Sayın Adsız 19:27,,,Uzunca cevabınız için teşekkürler.Ancak kafanızın çok karışık olduğu kanaatine vardım."Kişiselleştirme","sistem tartışma""Avrupa' yı krizden kurtarma reçetesi"," muhalif ve muarrız bir kısım ekonomi yazarları mı 10 yıldan buyana hemen hemen hiçbir tahmin ve analizlerini tutturamadıkları halde başat ekonomist olarak nitelendirmek"," işletme okuyup araştırmacı olduğunuzu söylediğiniz halde,kendi fikirlerinizi, Türkiye' nin ve dünyanın gerçekleri olarak görüyorsunuz"," milli yemek/ milli ekonomi"," borç ekonomisi-üretim ekonomisi"," ülke tek kişiye verilmiş"
      Sorgulayıcı iseniz,şu iki konuyu iyi sorgularsanız ve güvendiğiniz iktisatçılara da sorarsanız iyi bir sonuça ulaşacağımıza inanıyorum.Şunuda belirteyim herhangi bir siyasi parti ile bir bağım,bağlantının yoktur.Olaylara,sorunlara,konulara bakış açım şu şekildedir."Benim görüşüm yanlış olma ihtimali olan doğrudur,senin görüşün doğru olma ihtimali olan yanlıştır". Devam ediyorum.1)Yıl 2000/2001 dünyada ekonomik kriz yok iken bu ülkeyi, hangi siyasi görüş, iktidar ve iktisadçılar tarihinin en derin,en dip krizine sürüklediler.2)Yıl 2008 dünya 1929 krizinden sonra en büyük ekonomik krize girdiği halde, Türkiye,bir yıl sonunda bu krizin etkilerinden kendini kurtarıp üst üste büyümesini nasıl sürdürdü.Ve dahi bu süreçte geçmiş yıllarda ki borçluluk oranını %85' lerden AB massirit kiriterlerinin altına çekerek.Kabul edilebilir oran % 60 iken,şu anda %35 lerde.Bütçe açıklık oranı % 10-12' lerden, % 1,5' lara geriledi.AB,nin Mastrit kriterlerine göre kabul edilebilir oran % 3' tür.Son olarak kişi başı milli gelir dünyada krizler yok iken uzun yıllar 2500-3000 $ iken,2008' den 2016' ya kadar 10.000-10.500 $'a kadar nasıl yükseldi.Bir de ülkeyi 1950' lerden 2000' lere kadar 19 kez liberal, neoliberal dünyanın üssü IMF proğramına kimler teslim ettiler.Bunu özellikle o isimlerini saydığınız iktisatçılara bir sorun, bir zahmet nasıl alacağımızı merak ediyorum.Ben onları da okuyorum,bu zamana kadar onlardan bu konuda bir açıklama , yazı görmedim.IMF proğramı bu ülkede ne zaman sonlandırıldı.Bunu da sorabilirsiniz.Bunun Türkiye' nin çıplak gerçekleri birilerinin canını sıktı, sıkıyor.Son söz bu ülkenin çözümlenemez sorunları yokmuş,çözdürmek istemeyen ve çözmek istemeyenler varmış.Onlar kimmiş diye sormayın, Onları sizin bilip bulacağınızı tahmin ediyorum.

      Sil
    7. siz sadece sonuçlara bakıyorsunuz!. ali hakan bey sadece sonuçlara bakarak sonuçları değiştiremezsiniz!. asıl sebeplere bakarak neşter vurarak sonuçları değiştirebilirsiniz. 2001 krizinden dem vurmuşsunuz. peki şunu hiç düşündünüz mü?. 2001 şubatında türkiye de özel sektör ve hane halkları borçsuz iken yani makro iktisadi bazda borç stokumuz bugünden çok daha düşük iken neden kriz çıkarıldı. bakın dikkat ediniz çıktı demiyorum çıkartıldı. çünkü 2001 krizi asla ekonomik kriz değil idi siyasal bir krizdir. siz sadece ekonomik ayağına bakıyorsunuz ki küreselleşme dediğimiz gerçek artık ekonomiye salt ekonomi değil eko-politik olarak bakmayı gerektiriyor. eğer dönemin başbakanı kayıtsız şartsız abd-ab yani küreselcilerin her dediğini yapsaydı kriz olmazdı. şimdi aynı güçlerin her dediğini emir telakki eden siyasal anlayış var ve sürekli finanse ettiler de ondan kriz yaşanmadı. ayrıca 2001 de asla küresel likidite düzeyi bu derece yüksek değildi. 2- 2008 krizinden sonra oluşan güçlü deflasyonist piyasa oluşumları nedeniyle fed ve ecb başta olmak üzere para merkezleri devasa boyutlarda parasal genleşmeler yaratttı. ve paralar gidecek yer aradı. eh türkiyede çok yüksek reel faiz veren bir ekonomi haline getirildiğinden ötürü sıcak para buraya akın akın geldi kurlar düştü ve ucuz ithalat patladı ve bu sayede enflasyon kontrol altına alınmaya başladı ve döviz kaynağı yeniden bollaştı. sen daha içinde yaşadığın ekonominin sıcak paraya olan yüksek bağımlılığından bi habersin ali hakan bey!. kamu borç stoku %85 den dem vurmuşsun!. yahu o dönemlerde bu halk kamu hizmetlerinin hepsinden ücretsiz yararlanıyordu bu biiirrr!.. ayrıca son yıllardaki gibi yok reçete kesintisi yok muayene kesintisi yok ilaç katkı payı yok özel iletişim vergisi gibi stopajlar da yoktu. ayrıca iktisadi yükün büyük kısmı kamudaydı. ve sosyal devlet ilkesi bugünden çok daha güçlüydü. işte sözde bütçe açığı böyle düşürüldü yani kamusal prodüktivitenin artırılmasıyla değil kamuyu ekonomiden dışlayıp vergi üzerine vergilendirmelerle verginin vergisiyle genel sağlık sigortası pirimi gibi işsizlik vergisiyle sözde bütçe açığı daraltıldı. 1950-2000 arası 19 ımf stand-by anlaşmasından dem vurmuşsunuz!. eh eskiden sadece ımf ye borcumuz vardı. şimdi ımf dışında herkese borcumuz var neden buna parmak basmıyorsunuz ali hakan bey!. hiç değilse ımf ye dolar bazında sadece %2 faiz vererek kaynak buluyorduk şimdiyse aynı dolara %7-8 faiz bandında kaynak vererek getirebiliyoruz bu ülkeye. çok sayıda uluslar arası finans karteline yüz milyarlarca dolar borçlandık akp politikalarıyla. şu anda türkiyenin gerçek borç stoku bile net belli değildir. çünkü neredeyse ımf dışında her yere borçlu duruma gelmişiz. hani demişsiniz ya ali bey; nasıl 3000 dolardan 10.000 dolara kişi başı gelir geldi diye. 1- bir kere ülkemizde her kişinin başına yıllık bazda 10.000 dolar gelir düşmüyor. dar bir kesimin başına yıllık bazda ortalama 20-25 bin dolar gelir düşüyor geriye kalanın da başına 5000 dolar düşüyor ve ortalaması sizin dediğiniz kadar gelire denk oluyor. ayrıca kişi başına borcu da söylerseniz daha bilimsel ve sorgulayıcı yaklaşımda bulunmuş olursunuz. kişi başı borcumuzda minimum 7000 dolardır. işte biz bu şekilde yani sürekli dış dünyanın tasarruflarını kullanarak on bin dolar sözde kişi başı gelire ulaştık. üstelik de üretime sermaye bağlayarak değil ranta ve inşaata bağlayarak konut ve borsa balonları yaratarak yaptık. yani borç büyüdükçe sözde büyümüşüz. ve üretimsizlik-borç stoku oranı öyle bir düzeye çıktı ki artık net borçlana ekonomi durumuna da tamamen geçmiş bulunuyoruz. son vergi artırımları da bunun açık itirafıdır. sonra o çok övdüğünüz ekonomi anlayışı bu ülkenin cari denge sorununu bütçe açığı sorunu vb gibi iktisadi sorunların hangilerini çözmüştür. bilakis sorunları iyice ağırlaştırmıştır. hiçbir yapısal sorunun üzerine gitmemiştir. yıllarca suni biçimde değerli tuttuğu tl üzerinden de dış dünyaya tarihimizin en yüksek reel faizlerini vermiştir. geçmişte tarım ihracımız ithalatımızın çok üzerindeydi şimdi tam tersi duruma geldi. samanı bile ithal ediyoruz

      Sil
    8. eskiden tarım ihracatımız ithalatımızın iki katı kadardı. şimdi neredeyse her türlü tarım mamülünü ithal eder duruma gelmişiz. maalesef hükümetimiz ise sudanda tarım alanları kiralayıp sudanlı çiftçilere tarım yaptırarak sudanlı çiftçiye kaynak aktarıyor. hayvancılık deseniz keza rezalet duruma gelmiş. sanayinin GSYH içindeki hacmi %25 ten %16-17 lere doğru gerilemeye girmiş. üretim gücümüz giderek düşmüş.sadece inşaat - borsa balonlarıyla tüik hokus pokuslarıyla büyümeye çalışan bir ekonomik duruma gelmişiz. herşeyden önce bu ülkede insana yatırım bitirildi. iktisadi aktiviteleri yapan insana yatırım yapmazsanız iktisada da yatırım yapmış olmazsınız. 2006 itibariyle bu ülkenin tüm tarım ürün tohumları israilden alınmaya başlamıştır. eskiden ıslahlarımız yapılırdı. bunu hiç sorguluyor musunuz?. sanmıyorum. tarım-hayvancılık ve sanayi gibi stratejik alanlarda belirgin gerilemeler yaşanıyor siz sözde başarı hikayesi anlatıyorsunuz. sözde başarı tamamen dış dinamiklere bağlı yaşandı ama artık o rüzgar dinmeye başladı. zaten bu nedenle patinaj yapmaya başladı bile. ayrıca sizin o kötülediğiniz dönemlerin bile büyüme ortalaması %5,1 dir. 14 yıllık büyüme ortalamamız %4,3 tür. 14 yıldır büyüme ortalamasıyla cari açığın büyüme ortalamasını, borç stokumuzun büyüme hızıyla büyüme hızı ortalamamızı, dış finansal yükümlülüklerimizle merkez bankamızın kullanılabilir döviz rezervi rasyomuzu ihracatımızdaki ithalat payı artış oranını, ekonomideki kamu hacmi ile kamunun borçlanma gereksinimi hacmi arasındaki marjın durumunu vs vs daha çok iktisadi datayı önünüze getiririm ali bey!. hepsi eskisinden daha negatif durumdadır. borçlanma ekonomisini savunan sözde proflardan uzak durunuz. onlar neo-liberal mutfaklarda pişirilmiş önümüze sunulmuş sözde lezzetli yemeklerdir. tatlı tatlı yeriz ama zamanla zehirleniriz. 1- ali bey naçizane tavsiyem ekonomiye salt aritmetik - rakamsal ya da sonuç odaklı bakmayınız. sağlanan sonucun sağlanma metotlarına yani temel nedenlerine odaklanınız. çünkü şeytan orada gizlidir. 2- ekonomiye biraz da politik olarak da yaklaşınız. zira küreselleşme politika-ekonomi aradındaki kalın çizgiyi maalesef ortadan kaldırmıştır. yine söylüyorum ki 2001 şubatında asla ekonomik sebepten değil politik nedenlerden kriz çıkartılmıştır. Londra merkezli finansal manipülasyonla hükümete darbe yapılmıştı. zira bop a hayır kıbrıstan taviz yok ırakın kuzeyinden taviz yok, türk telekomun satışına hayır bilakis krize rağmen telekomun teknik al yapısı 1,3 milyar dolarla yenilenmiş ve nitelikli bir kurum yapılmıştı, ege adaları konusuna hayır, 60 bin abd askerinin daha 2001 nisanında hükümetin önüne konularak 2003 ün planları başlamıştı buna da hayır denilince hükümet uluslar arası kumpasla devrildi daha küreselci akp iktidara getirildi. her hükümetimizin hataları var elbette. ancak maalesef bu hükümetin hataları hepsinin toplamından bile fazladır belki de!. bu arada çözüm demişsiniz de ali hakan bey: önümüzde bir g. kore ekonomisi örneği bulunuyor. 30 yıl önce bizden geri olan bu ekonomi bugün bizi neredeyse 3 e katlar pozisyona gelmiştir. bunu nasıl sağladığı konusu iktisadi olarak analitik ve teknik konudur burada yazmak bütün bir bloğu işgal etmek demektir çünkü kısa ve öz anlatmak imkansızdır. ayrıca hiçbir hükümetimiz ali hakan bey bahsettiğim iktisatçılardan hiçbir şekilde faydalanmaya çalışmamıştır. ekonominin direksiyonuna geçirmeyi düşünmemiştir. sadece tek bir lider düşündü hatta kamu borçlanması faizini %135 lerden kısa zamanda %70 lere doğru gerileten adımları hızlıca cesurca attı ve saygın bir iktisatçımızı başdanışman yapmıştı ama sadece 2 yıl hükümet olabildi ve 28 şubatla devrildi. zaten o iki şubat da maalesef bizi bugünlere getiren darbeler oldu. 19 şubat 2001 ve 28 şubat 1997.. kader virajlarımızdı maalesef kaybettik ve tamamen küresel sermayenin oyuncağı haline geldik.

      Sil
    9. Sayın 12:37,13:11;
      Sorduğum sorulara değil, kendinizce doğru zannettiğiniz konuları yazmışsınız.Çokça yazdım, herhalde ya takip edemediniz,yada gözümüzden kaçtı.Bir ülkenin ekonomisininin karnesi makro ekonomik göstergelerdir.Çokça gösterge harcamaya yerimiz malumunuz olduğu üzere dar.1) Borçun/GSYH oranı:2001 yılı:% 85 2016 yılı:% 40(AB massirit kiriterleri kabul edilebilir oranı %60) demek ki 20 puan daha düşük,bu oranı AB' de tutturabilen tek ülke Almanya' dır.) 2) Bütçe açıklığı/GSYH oranı : yıl 2001 % 11.96 2016 yılı gerçekleşmesi ise % 1.6' dır.3) Büyüme: 2001 yılı:-5.7 2016 yılı ise % 3.4 ,2017 yılı 2. Çeyreğinde 5.4 dür.4) Enflasyon: Yıl 2001 % 68.5 ,Yıl 2016 :% 10 5) Kişi başı milli gelir,Yıl 2001:3000 $ ,2016 yılı:10.500 $ dır.6)GSYH Yıl 2001:196.736 milyar dolar.Yıl 2016 gerçekleşmesi 810.000 milyar dolar.Bu rakamlar her şeyi anlatıyor.Ha birde işşizlik var.Yıl 2001:% 8.4 2016 ise:% 11 dir.Siz işletme okuduğunuza göre aradaki olumlu farkı anlayabilceğinizi tahmin ediyorum.Onada gerek yok, dört işlemi bilen aradaki olumlu farkı anlar.Tabiki 2008 küresel krize rağmen.2001 yılı internet abone sayısı ne kadar merak ediyormusunuz?Rakamla üç bin,yazıyla üç bin.Bu gün ise 35.000 civarında.Araç sayısı 2001 de 12.780.000,2016 21.818.000.yaklaşık her yıl 1.000.000 araç trafiğe katılmaktadır.Bu rakamları hiç bir iktisatçı, siyasi,işletmeci, matematikçi inkar edemez,Bu güzellikler bütün,bu ülkenin güzel insanların çoktan hak ettiği ve daha çoğuna layık olduğu gelişmelerdir.İdeolojiler bu ülkeye hiçbir şey kazandırmadı,kazandırmazda.İdelojiler Cemil MERİÇ'ın ifadesi ile insanımıza giydirilen deli gömlekleridir.

      Sil
    10. ali hakan bey size uzun cevaplar yazmak anlaşılan anlaşılmazlık yaratıyor. ben de size diyorum ki kısaca sadece sonuca bakarsanız yanılırsınız bu sonuçların hangi temellere dayandırıldığına bakmalısınız!.. iktisatta sadece sonuçlara odaklanırsanız hiçbir iktisadi sorunu çözemezsiniz tıpkı türkiyemizin çözemediği gibi. mesela hala şunu anlayamıyorsunuz ya da anlamak istemiyorsunuz meselaaraba sayısından bahsetmişsiniz. bakınız 2001 deki hane halkı borç stoku özel sektör borç stoku hangi boyutta bugün hangi boyutta. kat kat fazladır. işte bahsettiğiniz araç sayısı devasa borçlanmalarla artırılan tüketimin sonucudur. biz kaynaklarımızın prodüktivitesini artırarak bu araçlara almadık dövize yüksek reel faiz vererek aldık bahsettiğiniz miktarlarda araçları!. yani ali hakan bey sizinle sonuçlar hakkında tartışmıyorum bahsettiğiniz aritmetik sonuçlar kesinlikle doğru!. sadece bunlar işte borçlanma ekonomisi politikalarının sonucudur. dolayısıyla da sağlıklı temellere dayanmıyor. bunun bedeli maalesef ülkemiz ve halkımız adına ağır olacaktır. ve siz buna güzellikler demişsiniz. bence biz bu güzellikleri haketmiyoruz ali bey. neden mi?. çünkü üretmiyoruz. bir alman üretiyor bir İngiliz bir Amerikalı bir Hollandalı bir çinli ,japon koreli üretiyor ama biz üretmiyoruz. hak etmek için üretmek gerekir. dünya iktisadına hangi katma değeri sunduk!. tabii ki yok. bana bunun cevaplarını veremezsiniz çünkü olmayan olgunun cevabı da olmaz. dış dünyanın tasarruflarını yüksek faiz vererek kiralıyoruz ve sözde bu güzellikleri alıyoruz. üstelik de küresel sermaye gücünün ürettiği malları alıyoruz ve üstüne de borçlanıyoruz. bu mu güzellik. pes doğrusu. üstelik tüm cumhuriyet kazanımlarını 60 milyar dolara satmışız. yani hem malımızı satıyoruz hem de yüksek düzeylerde borçlanıyoruz. böyle bir işletme sürekli finansman ihtiyacı duyar ve sonunda finansal kaldıraca aşırı yüklenmekten iflas eder ali bey. türkiyenin de maalesef durumu budur. benimkisi ideoloji değildir. rasyonelliktir. ha ben illa borçlanma ekonomisinden yanayım borçlarımızı sürekli yükseltse de geleceğimizi ipotek altına alsa da ben sadece yaşadığım ana bakıyorum diyorsanız bu düşüncenize saygı duyarım. fakat naçizane olarak size tavsiyem iyi gibi görünen skorların bir de madalyonun diğer tarafını çevirerek kötü taraflarını da görmenizdir. kişi başı borç 7500 dolardır. 10.500-7.500=3000 dolar kalıyor yıllık bazda kişi başına gelirimiz. bak sana güzel bir matematiksel işlem. siz tıpkı tüik gibi olmuşsunuz. mesela ihracat artılını söyler ithalat artışının hangi boyutlara geldiğini söylemez. çünkü her 100 birimlik ihracatımızın 75 i ithalata bağımlıdır. adamlar bize hem arz fazlalıklarını satıyor hem de borçlandırıyor. bizim gibi enayi ekonomi anlayışını başka bir yerde bulmaları da zordur. ben sizin yazdığınız tüm sayısal verileri biliyorum da siz bunların altına yatan dev fay hatlarını görmemekte diretiyorsunuz. bence kredi değerlendirme ve derecelendirme kuruluşlarının sizin gibi sadece sonuç odaklı iktisat gözlüğü takmış çalışanlara ihtiyacı vardır. siz de şansınızı deneyin ve türkiyede harcanmayın derim. o kuruluşların birinde size seve seve görev verebilirler. bu arada halkın ceplerine yollar yaparak hortumlar bağlayarak bütçe açığını dedem de düşürürdü. ideoloji demişsiniz de tek taraflı bakarak ideoloji dersi veriyorsunuz ali bey hakkınızı vereyim.

      Sil
  29. hocam kamu borç stoku 2016 yılı itibarıyla 819.5 milyar tl ilen ab tanımlı kamu borç stoku nasıl 791 milyar tl oluyor? üstelik ab tanımlı genel borç stokuna yerel yönetimler sgk falan dahilken üstelik 791 milyar tl den ayarlama kalemleri daha düşmemişken. ab tanımlı kamu borç stokunun kamun borç stokundan daha yüksek olması gerek değil mi? bu arada kamu borç stoku dediğimiz aslında merkezi yönetim borç stoku yanı hazınenın borç stoku değil mi hocam?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buradaki tanımlardan gidwerek sorunuzun yanıtını bulmak mümkün:
      https://www.hazine.gov.tr/tr-TR/Sikca-Sorulan-Sorular/AB-tanimli-borc-stoku-nedir-Ulkemiz-acisindan-neden-onemli-bir-gostergedir

      Sil
  30. jeopolitik risk artınca dolar neden değerleniyor hocam? aynı bugünkü gibi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Jeopolitik riskler artınca yatırımcılar dünyanın çeşitli yerlerine yatırdıkları paraların bir bölümünü çekip ülkelerine dönüyorlar. Bu çekme sırasında oluşan ilave Dolar talebi de Doların değer kazanmasına yol açıyor.

      Sil
  31. Hocam merhabalar. İç ve Dış Borç Stoklarının tanımlarını yapmak mümkün mü? Örneğin İç Borç Stoku altında yurtdışı bankalara kalemi var? Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  32. Hocam 1987-2002 arasında özel sektör yatırımları reel olarak yılda ortalama %2.6 büyürken, GSYH büyümesi ortalama %3.2 olmuş. 2002-2016 arasında sizin de bahsettiğiniz gibi yer açma etkisiyle özel yatırımlar yılda ortalama %7.4 büyümüş ama GSYH büyümesi ortalama %4.6'da kalmış. Ancak anlaşılan o ki 2002-2016 arasında yatırımlardaki artış büyümeye arzu edilen düzeyde yansımamış. Yani zengini daha da zenginleştiren yatırımlar olmuş bunlar. Zaten işsizlik rakamlarına durum yansıyor: 1987-2002 ortalama işsizlik %8, 2002-2016 arasında ortalama işsizlik %10.
    Her şeyde olduğu gibi ekonomi de insan ve onun mutluluğu, refahı için. Halkına iş-aş yaratamayan yatırımlar olsa ne olur olmasa ne olur diyorum.

    YanıtlaSil
  33. Osmangazi köprüsü gibi, üçüncü havalimanı gibi projelerde, bu tablolara göre borç özel sektörün üzerinde gibi duruyor. Fakat ödeme garantisi ne olacak? Kağıt üstünde olmayabilir ama gerçekte kamu borcu bunun kat be kat üstünde eğil mi?

    YanıtlaSil
  34. ufuk Gökkaya, bu ülkenin gerçek iç ve dış borç stoku hakkında gerçek anlamda şeffaf bir biçimde bilgi sahibi olmak tüik gibi kurumlarla asla mümkün değildir. ayrıca bu yandaşlaştırılmış kurumları es geçip yakın çevrenize bakarsanız kendi cebenizin durumuna bakarsanız, makro olarak devasa boyuta doğru giden döviz açık pozisyonumuza bakarsanız, merkez bankasının kullanılabilir döviz rezervine bakarsanız, her yıl borçlanılması gereken yaklaşık 200 milyar doları ve artı faizlerine bakarsanız, net borç ödeyen pozisyonundan çıkarak net borçlanan pozisyona geçmeye başladığımıza bakarsanız dünyadaki en kırılgan 5 ekonomiden birisi ve döviz rezervi bakımından çok yetersiz olduğumuza bakarsanız, eğitimde yaşadığımız korkunç gerilemeye bakarsanız ...... liste çokk uzar gider.... işte o zaman gerçeklerin ne kadar acı ama bu acıyı yaşamanın da artık elzem haline geldiğini görürsünüz...

    YanıtlaSil
  35. Hocam müthiş bir yazı olmuş. Öncelikle teşekkür ederim. Hocam benim sorum Reel kesimin bu kadar borca girmesi iyi mi yorumlanmalı mı kötü mü? Yani bunun bir standardı bir kırılma noktası var mı Hocam?

    YanıtlaSil
  36. Mahfi Hocam IS-LM analizi cercevesinde daraltıcı bir maliye politikası sonucu olusabilen 'crowding in effect' e turkce karsiligi olarak ne diyorduk diye kara kara dusunurken yazmissiniz. Kalp kalbe karsi. Aslinda bisey demiyormusuz. 'Yer acma etkisi' guzel terminiloji :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi