Fakir ama Mutlu

1985 yılıydı. Hazine'de daire başkanıydım. Hazine, Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem'e bağlıydı. Kaya Bey, bürokrasiden yetişmiş, Hazine Genel Sekreterliği (sonradan müsteşarlık oldu) görevinde bulunmuş, siyasete girmiş ve Anavatan Partisi’nin seçimi kazanıp Turgut Özal’ın başbakan atanması sonrasında başbakan yardımcısı olarak görev almıştı. Konuları ele alışı, bürokratlara karşı yaklaşımı hiçbir zaman siyasetçi gibi değil, hep bir teknisyen gibiydi.

Çimento üretiminden şeker üretimine, petrolden gaza, kâğıttan gübreye, azottan elektriğe, elektromekanik sanayisinden TMO’ya, kömür işletmeciliğinden havayolu işletmeciliğine, demiryolu taşımacılığından tekstil ürünleri üretimine, madencilikten denizyolları işletmeciliğine kadar uzanan bütün alanlarda kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT’ler) vardı. O zamanın Türkiye’sinde KİT’ler üretimde ve ekonominin genel dengesinde çok önemli bir yer tutuyordu. KİT’lerin finansman programı Hazine’de hazırlanıyor, DPT’nin hazırladığı yatırım programıyla bir araya getirilerek KİT yatırım ve finansman programı çıkarılıyordu. Hazine, KİT’lerdeki sermayenin sahibiydi, ayrıca zarar eden KİT’lere finansman desteği sağlıyordu. KİT’lerde görev alacak yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelerinin atamalarını da Hazine hazırlıyor ve ilgili bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı tarafından onaylanmaya gönderiyordu. Hazine’de KİT’lerin finansmanına bakan bölüm bana bağlıydı.

KİT’lerin yönetim ve denetim kurulu üyelerinin görev süreleri dolmak üzereydi, ya yeniden atanmaları ya da yerlerine yeni kişilerin atanması gerekiyordu. Biz, bu atamalarla ilgili hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Bunları Kaya Bey’e sunmak ve onun talimatını almak üzere bekliyorduk.

Odamdaki sabit telefon çaldı (o zaman henüz mobil telefon yoktu) açtım. Kaya Bey, kamu iktisadi teşebbüsleri yönetim ve denetim kurulu üyelikleri atama listelerini alıp yanına gitmemi istiyordu. Hemen dosyalarımı toparlayıp Kaya Beyin yanına gittim. Odasına girdiğimde içeride Anavatan Partisinin önde gelen iki milletvekilinin olduğunu gördüm. Selam faslından sonra Kaya Bey bana: "Arkadaşlarımız KİT yönetim ve denetim kurullarına atanmak üzere bazı adayları belirlemişler, onları değerlendireceğiz" dedi. Ben daha bir şey söylemeden devam etti: "Ama önce sana bazı dosyaları vermem lazım, sen gel şu küçük odadaki dosyaları vereyim" dedi. Biz içerideki küçük odaya girdik. Kaya Bey kapıyı kapadı, sesini iyice alçaltarak "Mahfi, bu arkadaşlar partilileri yönetim kurullarına atamak istiyor, sen bunlara siyasi faaliyet yasağı olduğunu söyleyerek bu atamaların olamayacağını anlat" dedi. Gerçekten de o zaman KİT'lere atanacak yönetim ve denetim kurulu üyelerinin siyasi faaliyette bulunma yasağı vardı. Kaya Bey, bunları söyleyince rahatladım. Çünkü ben de Kaya Bey’e eğer getirilen listelerde siyasi kişiler varsa atanamayacaklarını söylemeye hazırlanıyordum. Bana oradaki masanın üzerinden iki de imza kartonu verdi “bunları da sana zahmet dönerken Hazine’ye götürüver, imzaladım, tamamdır” dedi. Bu kartonlar, bana, atamalarla ilgili olarak vermek istediği mesajı söylemek için bahaneydi. Birlikte içeriye geçtik.

Hep birlikte toplantı masasına oturduk. Milletvekillerinden birisi elindeki listeden bir isim okudu ve bu kişinin önde gelen KİT’lerden birisine yönetim kurulu üyesi olarak atanmasını istediklerini söyledi. Ben önümdeki kâğıda ismi yazdıktan sonra KİT yasasında yönetim kurulu üyesi olmak için gerekli koşulları okudum. Bunlar arasında devlet memurluğuna atanmak için gereken şartalara ek olarak, yükseköğrenim şartı, teşebbüsün faaliyet alanıyla ilgili uzmanlık şartı gibi şartlar vardı. Ayrıca atanacak kişilerin siyasi faaliyetlerle uğraşmıyor olması da şarttı. Siyasi faaliyet yasağı bir siyasal parti üyesi olmayı da kapsıyordu (siyasi faaliyet yasağı getiren madde sonradan Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.) Ben bunları okuyunca milletvekillerinin yüzü düştü. Çünkü getirdikleri listede yükseköğrenimi ya da konuyla ilgili uzmanlıkları olmayanların yanı sıra çoğu Anavatan Partisi’nin ya ilçe veya il başkanı ya da il genel meclisi üyesiydi. Birisi bana sordu: “Denetim kurulu üyesi olarak da atanamazlar mı?” Yasa maddesini gösterdim ve “koşullar denetim kurulu üyeleri için de aynı” dedim. Bu açıklamalarımdan sonra ellerindeki listede yer alan isimlerin çok büyük bir kısmı elimine oldu. Milletvekillerinden birisi son bir umutla Kaya Bey’e “Sayın Başbakan Yardımcım, bir şeyler yapamaz mıyız, bu arkadaşlar partimiz için çok önemli kişiler” dedi. Kaya bey, eliyle yasayı göstererek “kanuna aykırı bir şey yapamayız” dedi. Yanlış hatırlamıyorsam 3 - 4 kişi koşullara uyuyordu, onları bazı KİT’lere yönetim veya denetim kurulu üyesi olarak atanmak üzere not aldım. Milletvekilleri izin isteyip ayrıldılar, ben de toparlandım. Kaya bey “Mahfi” dedi “bu görevlere eski memurlardan liyakatli olanları yazın getirin, onları atayalım, Hazine temsilciliklerine de Hazine ve Maliye’de görevdeki arkadaşlarınızı atayalım, bunu bir an önce yapalım ki bu baskılar son bulsun.” “Efendim bu listeyi bir iki güne kadar size arz ederim ama aklıma takılan bir soru var yanlış anlamazsanız sormak istiyorum” dedim. Kaya bey başını sallayınca devam ettim: “Siz bu partinin ikinci kişisi konumundasınız, sonuçta bürokrasiden yetişmiş olsanız da an itibarıyla siyasetçisiniz, bu arkadaşların listesiyle ilgili parti lehine bir çözüm bulmaya, ne bileyim, yasayı bir kanun hükmünde kararnameyle değiştirip siyasi faaliyet yasağını kaldırmaya girişmek yerine tam tersini yaptınız. Siyasetçi farklı davranır diye düşünüyordum.” Kaya Bey güldü: “Liyakat önemlidir” dedi ve devam etti: “Siyasetçi, bu gelenekleri bozarsa gün gelir altında kalır, memlekete de kötülük etmiş olur.” Gözlerimin dolduğunu fark etmemesi için izin isteyip çıktım Kaya Bey’in odasından.

O zamanlar KİT’lere yönetim veya denetim kurulu üyesi olarak Hazine ve Maliye’de görevli genel müdür ve yukarı düzeydeki bürokratlar arasından da atama yapılırdı. Bu hem mali işleri bilen birisinin orada yol gösterici olarak bulunması hem de bu kişilere maaş desteği sağlanması amacını güderdi. Maaş desteği dediysem öyle bugünkü ücretlerle karşılaştırıp çok önemli bir şey olduğunu düşünmeyin hemen. O zaman bu işlerin sert kuralları vardı. Bu görevlere atanan memurlar, bu görevler karşılığı, kendi memuriyet maaşlarının üçte birinden fazlasını huzur hakkı, maaş vb. adı altında alamazlardı. Eğer KİT’te belirlenen huzur hakkı, maaş vb. aylık toplamı buraya üye olarak atanan bürokratın maaşının üçte birini aşıyorsa aradaki fark Hazine’ye gelir kaydettirilirdi. Hiç kimseye birden fazla yerde bu tür ek görev verilmezdi. Beni de maliye müfettişliğinden Hazine’ye daire başkanı olarak alan Hazine Genel Sekreteri Tevfik Altınok yazmıştı bu kuralları. Yasa değildi bunlar, yönetmelik bile değildi, ama hiç kimse bu kurallara aykırı davranmayı, dava açmayı falan aklından bile geçirmezdi.    

Kaya Bey, bugün hala üç ayda bir eski çalışma arkadaşlarını toplar, birlikte bir öğle yemeği yeriz ve ülke sorunlarını konuşuruz. Hüzünlü toplantılardır bunlar. Ekonomideki sıkıntıları yalnızca birbirimizle paylaştığımız, bilgimizi güncel tutmaya çalıştığımız toplantılar. Bazen de eski Türkiye’yi konuşuruz, iyi yanıyla, kötü yanıyla. O kısmı çok daha hüzünlüdür.

Eski Türkiye’yi nasıl tanımlarsınız diye sorarsanız şöyle derim: Eski Türkiye eski Türk filmleri gibiydi: Fakir ama mutlu.

Yorumlar

  1. Liyakat önemlidir.
    Ne kadar sade, ne kadar güçlü bir cümle. Bugünlerde unuttuğumuz en temel değerleri tekrar hatırlattınız. Teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eski Türkiye fakir ama mutluydu deyince, mevcut iktidar ve taraftarları kendilerine paye biçiyor. Şimdi zenginiz işte nankörlük yapıyorsunuz diyorlar. Bence eski Türkiye daha özgür ve mutluydu. Hele bahsettiğiniz 80’li yıllar çok güzel günlerdi.

      Sil
    2. Milei döneminde Arjantin şimdi çok mu güllük gülistanlık. Açıklayabilir misiniz? Yani bi daha düşünün bence

      Sil
    3. Arjantin geçmiş elli yıldaki hastaların, yanlış politikaların bedelini ödüyor. O bedel ödendikten sonra işler düzelebilir. Yaşamda mucize yoktur. Çalışmadan sürekli iyi yaşayamazsınız.

      Sil
  2. YeniTürkiye’yi nasıl tanımlarsınız?
    Zengini daha zengin, fakiri daha fakir?

    YanıtlaSil
  3. Tüm güç tek elde toplanıp bir de yıllarca hüküm sürerse yozlaşma kaçınılmaz oluyor. Necip Türk halkı kafasını vura vura anlıyor ama iş işten de geçti gibi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O vatandaş hep on liralık küpe kiraz alır, yine suçu başkalarında arar emin olun.

      Sil
  4. Hocam bizim için değişen sadece bir harf olmuş. Hala fakiriz ama sizin gibi insanlar sayesinde "u"mutluyuz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet umut biterse baka bir şey kalmıyor geriye.

      Sil
  5. Kaleminize sağlık. Liyakatsizliğin sonucu olarak, eskiden umut vardı.Şimdi umutsuzluk var.

    YanıtlaSil
  6. Bizleri ve ülkeyi de bu kara günlere getiren yine partizan davranışlar silsilesi değil mi? Varsın bu günler burada kalsın. Ben Eski Türkiye mi istiyorum.

    YanıtlaSil
  7. Özlemle anıyoruz …

    YanıtlaSil
  8. Türkiyenin sülükleri bitmez hocam.

    YanıtlaSil
  9. Yazınız için teşekkürler! Bu arada yeni kitabınız ''Merkez Bankası''nıda okudum. Yine yeni şeyler öğrendik!

    YanıtlaSil
  10. Tam bir " neredeeeen nereye " yazısı okudum. Sonuç olarak bu gelişmelerden sonra düştüğümüz çukurun nedeni açık ve net...Yazınız için sağolunuz..

    YanıtlaSil
  11. Gözlerim dolarak okudum ,kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  12. Fakir olduğumuzu sa mutlu olduğumuzu da çoğumuz sonradan farkettik. Helal olsun Kaya Beye

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet maalesef yaşarken hiç beğenmediğimiz o günler meğer ne güzel günlermiş.

      Sil
  13. Liyakat gerçekten çok önemliymiş.Su an devlet kadrolarında liyakat e sahip kişi bence kalmadı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet önemini anladığımızda iş işten geçmişti.

      Sil
  14. İlk işe başladığım zamanlar... tmo da mercimek fazlası vardı, tmo 'nun önünde çorba satardı. İlk karton çorba kasesi. Kızılay kazılmıştı metro için. Karayalçın ankara kedisi keçisi çamuruyla meşhurdur diye pankart aşmıştı. Türk-i Kızılay otobüsle 45dakika sürerdi. Tıklım tıklım. Çalışırdık ama uzamazdık hiç. Kemer sıkardık. Güzel günler gelecek hayyalimiz yoktu. Hiç öyle güzel bi gün de yaşamadık, gün günden beter geldi. :(((

    YanıtlaSil
  15. Aynı durum şimdi olsaydı hemen kanun hükmünde kararname çıkartılır ve liyakat değil, sadakat esas alınırdı. Böylece adalet, üzerine bastıra bastıra ayaklar altında çiğnenir; ahlak, vicdan ve kamu görevine saygı kavramları da bir poşete konulup çöpe atılırdı. Eskiden fakirdik ama onurluyduk bundan dolayı mutluyduk. Şimdi ise sadakat ordusu olarak halk ile aramızda uçurum var. Halk fakir biz ise zenginiz. Birden fazla yerden maaş alıyoruz, itibarımız zedelenmesin diye lüks arabalara biniyor, devletin verdiği imkanları da sonuna kadar kullanıyoruz. Ne var ki başarısızlıkta istifa edecek onurumuz bile yok. Daha doğrusu bunu yapmak istesek de yapamıyoruz, ancak emir gelecek ki istifa edeceğiz yani bu kadar sadıkız. Peki bu durumda biz kimin adamıyız? Bir partinin adamı mı yoksa ülkenin adamı mıyız? Birilerinin hizmetkarı mı yoksa ülkenin hizmetkarı mıyız? Çok belli ki Fuat Bey gibiler ülkenin adamı, ülkenin hizetkarıydılar. Onurluydular, gururluydular, namuslu ve şerefliydiler. Bazı şimdikiler gibi talimatla hareket eden kuklalar değillerdi. Kendilerini ve kendilerinden olanı koruma odaklı çıkarperestlerden değillerdi. Asıl derdi millet olmayan, makam ve mevki olan, koltuğuna kök salmış omurgasız satılmışlardan değillerdi. Bu yüzden asil olarak kaldılar; hiç bir zaman ahlaki yozlaşmanın bir örneği de olmadılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru. Derdi milleti olmayan, kendisinin ve çevresinin çıkarları olan yöneticiler, kendisinin ve çevresinin çıkarları uğruna milletini satmış demektir.

      Sil
    2. Sayın Mahfi Hocam. KİT’ler zarar ediyor diye satıldı/özelleştiridi. Şimdiki büyük,özel firmalar da zarar gösteriyorlar. Ne yapmak lazım?
      Saygılarımla, Önder

      Sil
    3. Maalesef bizdeki özelleştirmeler tam bir faciayla sonuçlandı. Birçok ürünü üreten ülke onları ithal eder hale geldi.

      Sil
  16. Kaya Bey ile bir sonraki görüşmenizde ona saygılarımızı iletiniz lütfen.

    YanıtlaSil
  17. Çok değerli bir yazı. Bizim berbat yıllar zannettiğimiz 80ler 90lar bazı açılardan devletin olması gerektiği gibi olduğu son düzgün yıllarmış meğer...

    YanıtlaSil
  18. Değerli Hocam Saygıdeğer Üstadım gerçekten çok üzdün, muhtemelen bu satırları yazarken sen de zaman zaman üzüldün. Selamlar, saygılar

    YanıtlaSil
  19. 1985'li yıllarda 30'lu yaşlarda o günün tabiriyle orta direktik . Ama hayallerimiz vardı. Bugün 70'li yaşlarda orta direk altı olduk , hayallerimiz kalmadı yine de yaşama sevincimiz var .

    YanıtlaSil
  20. Saygı ile... Selamlarımla.
    64 yaşında bir kardeşiniz olarak;
    Mahfi bey bir öğlen yemeğine bende davet edilsem, sessizce dinlesem ve Kaya beyin de (ikinci kez) elini öpsem.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında çok iyi olurdu tabii ama bu toplantılar dışarıya kapalı oluyor. Selamlarınızı ileteceğim.

      Sil
    2. Teşekkür ederim.
      Daha önce Şht. Alb. dayımın cenazesinde görüşmüştük. Saygılarımla..

      Sil
  21. Hocam elinize emeğinize sağlık, altında altında kısmında yineleme olmuş.

    YanıtlaSil
  22. Eski Türkiye, yeni Türkiye kavramları konusunda itirazım var. Eski Türkiye değil, "eskiden Türkiye", "Geçmişteki Türkiye" ifadeleri uygundur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen yerleşik ifadeleri değiştirirsek (doğrusuyla değiştirsek bile) ne anlatmak istediğimiz anlaşılmıyor.

      Sil
    2. Saygıdeğer Mahfi hocam,
      Varsın anlaşılmasın ama bu kavramı belli amaçları doğrultusunda kullananlar için yerleşik duruma da düşmesin. Eskimişlik değil yıpranmışlık, yıpratılmışlık söz konusu olduğundan itirazım bu yöndedir.

      Sil
  23. Saygıdeğer Kardeşim. Her satırı her kelimesi çok değerli bilgi ve deneyimlerinin .... Sonsuz teşekkürler

    YanıtlaSil
  24. Geçmişe gidince ileriye gitmek...

    YanıtlaSil
  25. Talan kültürü geldi. Halk yemeyecekti, her konuşulanı ağzı açık dinlemeyecekti. Karga ve Tilki hikayesindeki, Karga’nın ağzındaki peyniri kaptırması gibi oldu.

    YanıtlaSil
  26. Sn.Hocam,
    Bu yazdıklarınız tarihe nottur ve Siyasal Bilgiler Fakültesinde “Siyasi Etik” dersinde okutulmalıdır.Siyasetçinin,bürokratın devletin ve kamunun çıkarlarını nasıl koruması gerektiğinin özetidir.Aktardığınız liyakat ve dürüstlük örneği bu ülke için artık ütopyadır.
    Saygılarımla,Fatih Gülşen

    YanıtlaSil
  27. Bilginiz olsun diye yazıyorum, gıcıklık olsun diye değil:

    Sizin özellikle bu yazınızı okuyanlar arasında, yıllardır mevcut hükümete oy vermiş seçmen kitlesinin çok ama çok büyük bir kısmı; size diş biliyor, size öfke duyuyor.

    Siz yazınızda her ne kadar "liyakat"ten bahsetseniz de, bu seçmen kitlesi için; siz ve sizin gibilerin hayatı "tamamen elitist".

    "Devlet"in en tepelerinde; onyıllar boyunca kendiniz gibi insanlarla sürekli beraber olarak, sizin gibi "seküler" ve "demokrat" olmayan "muhafazakâr" ve "mukaddesatçı" kişileri daima dışlayarak, kendi "elit koza"nızı koruduğunuz, "elit" tavrınızdan asla vazgeçmediğiniz "algı"sı var.

    Dikkatinizi çekerim: Bu bir "algı".

    Ne yazık ki; hayatta "algı"lar, "gerçek"leri örter.

    Siz istediğiniz kadar "gerçek"leri haykırın, "algı"ları değiştiremiyorsunuz Mahfi bey.

    Bunları size yazdığım için üzgünüm, sadece bilin istedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazdıklarınızı çok iyi biliyorum. Ama biz yine de gerçekleri yazalım çünkü biliyorsunuz "gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır."
      Bunlar elitizm savunusu değil. Dürüstlük, gerçekleri konuşmak, sekülerliği anlatmak asla eltizim değil. Ama bunu böyle anlayanlar olduğunu ben de biliyorum. Ne yapayım. Stefan Zweig'in söylediği gibi "ben yazdıklarımdan sorumluyum, sizin anladıklarınızdan değil."

      Sil
    2. Adsız 11:55. Sevgili Arkadaşım bu söylediğiniz algı hep vardı. Bu algıya takılan insanlar da hep vardı. Her zaman da olacak. Kaderini değiştiremeyen insanlar suçu hep başkasında arar. Bu Amerika'da da var, Avrupa'da da var, Çin'de de var. Asıl sorun 2000 sonrası doğan, iyi halli veya fakir, kendi toplumuna hiçbir bağlılık ve güven duymayan gençler ordusu. Onların Türkiye'si ötekileşmiş, kolayca şiddete başvuran, hırsız, ahlaksız, katilleri makbul insanların memleketi. Ne kadar anlatmaya çalışsak ta, bizi masal dinler gibi dinliyorlar, siz yanlış biliyormuşsunuz diyorlar.

      Sil
  28. Hocam bahsettiğiniz o liyakatli kadroların olduğu dönemlerdede ülkenin krizlerden kurtulamamasının sebebi neydi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biliyorsunuz Türkiye 1974'de Kıbrıs'ta katledilen soydaşlarımızı kurtarmak için Kıbrıs harekatını yaptı ve bugün KKTC olarak anılan bölgeyi alarak soydaşlarımızın orada tehditten uzak yaşamasını sağladı. Bu operasyonun ardından ABD ve Avrupa bize karşı yıllarca süren ekonomik ambargo uyguladı. Türkiye ihracatından ithalatına, borç bulmasından yatırım çekmesine kadar pek çok alanda bu ambargolar nedeniyle yapayalnız kaldı. 1970'lerin ikinci yarısında başlayan ve şimdilerde eski Türkiye'de kuyruklar vardı diye anlatılan o yağ kuyrukları, mazot yoklukları hep o ambargolar nedeniyle yaşandı. Türkiye, ithalat yapacak döviz bulamadı. Bunların hepsi enflasyonun azmasına, büyümenin zedelenmesine yol açtı. Ve bu durum uzun yıllar boyunca sürdü ve yerleşti. 1980'lerde bu liyakatli kadrolar yavaş yavaş döviz kıtlıklarının bitmesini Türkiye'nin 1985'te IMF desteğinden çıkmasını ve tekrar büyüme yoluna dönmesini sağladı. Çözülemeyen tek şey enflasyondu. Buna karşılık o dönemde bugünkü kadar enflasyondan şikayet yoktu çünkü gelirler de o kadar artıyordu.
      Şimdi geriye dönüp bunları bilmeden yalnızca rakamlara bakınca her şey çok farklı görünüyor tabii.

      Sil
    2. Yavru vatan için büyük bedeller ödedik.

      Sil
  29. 1980 darbesi gibi ülkenin üzerinden silindir gibi geçen bir olgudan bahsetmemişsiniz. Ülkenin bozulan imajı, askeri cunta diktatörlüğü, askıya alınan demokrasi ve özgürlükler, hukuksuz yargılamalar, faili meçhuller , vs bunlar da krizlere biraz da olsa sebep olmuş olsa gerek.

    YanıtlaSil
  30. ne zaman ki siyasetçiler kamu kurumlarında yönetim kurulu üyeliği başkanlığı yapmaya başladı ülkenin ayarları bozuldu siyasi partiler bu ülkenin beka sorunudur ellerini her attıkları ya batar ya değersizleşir sözde kurumlar zarar ediyor batıyor devlete kambur kurumlar hantallaştı vb sözleri söyleyip kurumları gözden düşürüp kara propaganda yapıp küresel güçlere şirketlere satmanın önünü açarlar bunlar dış güçlerden daha tehlikeliler

    YanıtlaSil
  31. Mahfi Bey, bence doğrusu "fakir ama dürüst".

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Osmanlı'dan Devraldığımız Borçlar

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı