Dünyanın Ekonomik Görünümü
Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ekonomiler Karşılaştırması
IMF’nin World Economic Outlook
October 2025 (Dünyanın Ekonomik Görünümü Ekim 2025) raporundaki tahminlerden yararlanarak
2025 ve 2026 yıllarına ilişkin durumu ele alalım. Aşağıdaki iki tablo satın
alma gücü paritesine (SAGP) göre 1999 yılı ve 2024 yılı verilerini karşılaştırmalı
olarak ortaya koyuyor (IMF’nin World Economic Outlook, Ekim 2000 ve Ekim 2025 raporlarından
yer alan veriler kullanılarak tarafımızdan hazırlanmıştır):
Bu iki tabloya karşılaştırmalı
olarak baktığımızda aradan geçen 26 yılda şu gelişmeler olmuş: (1) Kapsanan
ekonomi sayısı 184’den 197’ye yükselmiş. 1999’da gelişmiş ülke sayısı 28 iken
2024’de 42’ye yükselmiş, gelişmekte olan ülke sayısı 1999’da 156 iken 2024’de
155’e düşmüş. (2) 1999’da gelişmiş ülkelerin dünya GSYH’sindeki payı yüzde 57,4
iken 2024’de yüzde 39,6’ya gerilemiş buna karşılık gelişmekte olan ülkelerin dünya
GSYH’sindeki payı 42,6’dan yüzde 60,4’e yükselmiş. ABD’nin dünya GSYH’sindeki
payı yüzde 21,9’dan 14,8’e gerilerken Çin’in payı yüzde 11,2’den yüzde 19,3’e
yükselmiş. Çin, son on yıldır satın alma gücü paritesiyle hesaplanan GSYH
açısından dünyanın en büyük ülkesi olarak karşımıza çıkıyor (cari fiyatlarla
hesaplandığında ABD hala birinci sırada.) Euro bölgesi de düşüşte görülüyor.
(3) İhracattaki paylardaki değişim GSYH’ye göre daha düşük. Buna karşılık Çin,
dünya ihracatındaki payını yüzde 3,1’den 11,8’e yükselterek büyük bir çıkış
yakalamış görünüyor. (4) Çin’in dünya nüfusundaki payı azalırken Hindistan
hızlı bir nüfus artışı yaşıyor. (5) Türkiye’nin dünya GSYH’sinde ve
ihracatındaki payları artarken nüfustaki payı değişmeden kalmış bulunuyor. (6)
Bu tablodaki verilere farazi bir gelir dağılımı çerçevesinde bakalım. Dünyanın
toplam GSYH’sini 100 dolar olarak kabul edelim. Bu durumda 42 gelişmiş ülke bu
gelirin 39,6 dolarını alacak ve ülke başına ortalama 0,94 dolar gelir deşecek, 155
gelişme yolundaki ülkenin alacağı toplam gelir payı 60,4 dolar olacak ve ülke
başına 0,39 dolar gelir düşecek demektir. Buna göre gelişmiş ülkeler,
gelişmekte olan ülkelere göre yaklaşık 2,5 kat daha fazla gelir elde ediyor
olacaklardır. Kuşkusuz bunlar ortalama rakamlardır, ülke bazında ele
alındığında çok daha değişik sonuçlar ortaya çıkacaktır.
2025 ve 2026 Yılı Tahminleri
Gelelim 2025 ve 2026
tahminlerine. IMF’ye göre 2025 yılı ve 2026 yılında ABD, Euro Bölgesi, Çin,
Arjantin ve Türkiye’nin üç temel makroekonomik göstergesinin şöyle olması
bekleniyor:
Bu tablodan da bazı önemli
ipuçları çıkıyor: (1) Dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD 2025 ve 2026’da potansiyel
büyümesinin (yüzde 2,5 kabul ediliyor) altında büyüyecek ama resesyona girmeyecek
gibi görünüyor. Buna karşılık Euro bölgesi, eğer bu tahminler gerçekleşirse resesyonun
eşiğinde bulunuyor. Gelişmelere göre iki tarafa da devrilebilecek bir ağaç
gibi. Dünyanın en büyük ekonomilerinden olan Çin, alışılagelmiş büyüme
oranlarının yarısına razı olacak durumda. Arjantin’in, ekonomide alınan kamu
harcamalarını kısıcı, enflasyonu düşürmek için yapılan parasal ve mali
önlemlere karşın iyi büyüme oranları yakalaması bekleniyor. Türkiye için
tahminler her iki yılda da potansiyel büyüme oranının (yüzde 4,9 olarak tahmin
ediliyor) altında kalacağını ortaya koyuyor. (2) İşsizlik oranlarının ABD
açısından doğal işsizlik oranının (ABD için bu oran yüzde 4,5) altında kalmaya
devam edeceği tahmin ediliyor. Euro Bölgesi için işsizlik oranları nispeten
yüksek düzeyde olacak. Çin açısından her iki yıl için yüzde 5,1 olarak tahmin
edilen işsizlik oranları, nüfusu dikkate alınca normal görünüyor. Arjantin’in, kamu
harcamalarını kısma yolunda aldığı sert önlemlere, bu yaklaşımın yol açtığı
işten çıkarmalara karşın işsizlik oranını düşüreceği tahmin ediliyor. Bu
gerçekleşirse önemli bir başarı olarak kabul edilmeli. Türkiye’nin, iki yılda
da yüzde 8,3’lük yüksek sayılacak işsizlik oranı düzeyinde kalacağı tahmin
ediliyor. Türkiye’de geniş işsizlik oranının yüzde 30’a yakın olması aslında
buraya alınan oranın gerçeği tam olarak yansıtmadığını gösteriyor. (3) Ekonomilerin
çeşitli sıkıntılar içinde olması enflasyonun düşük kalmasına yol açıyor. ABD’nin
yüzde 2’lik hedefe 2026’da ulaşacağı ve onun altına düşeceği tahmini söz
konusu. Euro Bölgesinde enflasyon yüzde 2’nin altında, Çin neredeyse deflasyona
girecek gibi görünüyor. Burada dikkati çeken iki ülke var: Arjantin, eğer tahminler
gerçekleşirse enflasyonu 2026 sonunda yüzde 10’a düşürecek. 2024 Nisan ayında
enflasyonun yüzde 292,2 olduğu dikkate alınırsa bu büyük bir başarı olacak. Buna
karşılık aşağı yukarı aynı tarihlerde enflasyonla mücadeleye girişen Türkiye’de
enflasyon 2026 sonunda hala yüzde 20’nin üzerinde kalacak gibi görünüyor.
Arjantin, Türkiye ve Enflasyon
Arjantin enflasyonla mücadelede bu
kadar başarılı olurken Türkiye’nin başarıya ulaşamamasının nedeni nedir? Burada
pek çok neden sayılabilir ama en önemli neden para ve maliye politikasının
birlikte uygulanamamasıdır.
Arjantin, para politikasını daha
ılımlı uyguladı: Faizi çok yüksek düzeylere çıkarmadı ama gerekmediğinde de
düşürmedi (an itibarıyla Arjantin’de enflasyon yüzde 31, Merkez Bankası faiz
oranı yüzde 29.) Buna karşılık son derecede sert bir maliye politikası
uygulamaya girişti. Kamu harcamaları hızla düşürüldü, bakanlıkların sayısı
azaltıldı, gereksiz kamu personeli işten çıkarıldı, işe yaramayan teşvik ödemeleri
kaldırıldı, ciddi bir kamu tasarrufu sağlandı. Bütün bunlara karşın baştan
artan işsizlik oranı hızla eski düzeyine geri geldi ve hatta daha aşağıya indi.
Bunun da nedeni enflasyondaki düşüşün özel kesim kuruluşlarında geleceğe daha
olumlu bakarak ona göre karar almaları neden oldu. Toplumun enflasyon
beklentisi kırıldı ve enflasyon hızlı bir düşüş eğilimine girdi. Arjantin’in
ekonomik atılımını IMF’nin hem parasal olarak hem de program katkısı olarak
desteklediğini, ABD’nin de destek olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Türkiye, enflasyonla mücadelesinde
ağırlığı para politikasına (faiz politikası, karşılıklar politikası, kredi
kısıtlamaları) verdi. Maliye politikası yalnızca vergi artırımları yönüyle
devreye sokuldu ve kamu harcamalarındaki israf üzerinde durulmadı. Daha doğrusu
yüzeysel bazı önlemler alındı. Personel sayısı artırılmaya devam etti, kamu
kesiminde gereksiz harcamalardan (son model arabalar, konutlar vb.)
vazgeçilmedi. Bazı düzenlemeler sembolik olarak etki yapar. O etkiden
yararlanabilmek için kural koyanların koydukları kurallara önce kendilerinin
uyması gerekir. Türkiye bunları yapmadı. O nedenle de enflasyon beklentisini
kıramadı. Enflasyon beklentisi kırılamazsa enflasyon düşmez.
Arjantin, enflasyonla mücadelede
ağırlığı maliye politikasına, Türkiye ise para politikasına verdi. Mali
disiplini iyi kötü sağlamış olan gelişmiş ülkelerde ağırlığı para politikasına
vermek ve faiz politikasıyla enflasyona karşı koymak mümkündür. Buna karşılık
mali disiplini sağlayamamış gelişme yolundaki ülkelerde para politikasına
dayanarak enflasyon sorununu çözmek çok zordur. O nedenle Arjantin doğrusunu
yapmıştır. Türkiye, 2001 krizi sonrasında mali disiplini sağlayarak ve bunu
para politikasıyla destekleyerek enflasyon sorununu çözmüştü. Bu kez yalnızca
para politikasına dayanarak hareket etti. Arjantin sorunun çözümüne hızla yaklaşırken
Türkiye hala uzakta bulunuyor.
Donald Trump varken, kim takar IMF'yi!
YanıtlaSilhocam çok teşekküreler.. değerli yorumlarınız için.. konut fiyatları ile ilgili düşünceleriniz nelerdir? malum altın fiyatları çok artıyor. bu artıştan konut sektörü nasıl etkilenir?
YanıtlaSilAltın bu aralar konut sektörünü gölgeledi. Ama bu hep böyle gitmez. Faizler yanlış set edildiği ve enflasyon devam ettiği sürece konut prim yapar.
SilSize köstek oluyormuşum gibi düşünmeyiniz lütfen:
YanıtlaSil"Post-truth (gerçek ötesi)" çağda, bu yazdıklarınızın hiç kıymeti yok!
Okumayın gitsin, ben yazmaya devam edeceğim.
SilYazınız için sağolunuz,global projeksiyonun çok bilgilendirici bir özeti olmuş. Bize gelince, kamuda tasarruf sağlanmadıkça, hukukun üstünlüğü uygulanmadıkça daha kötü zamanlara doğru gitmeye devam ederiz. Tüm çevreler 2026 yılının kötü geçeceği gerçeğinde birleşiyorlar..
YanıtlaSilTeşekkür ederim, maalesef haklılar.
Sil