Uzaydan Bakınca

Dünya, samanyolu denilen bir galaksinin içinde bulunan pek çok güneş sisteminden birinin içinde yer alır. Güneş gibi yanan bir top biçiminde kendi ışığını çıkaran gök cisimlerine yıldız[i], dünya gibi başkasından aldığı ışığı yansıtan gök cisimlerine gezegen deniyor[ii]. Dünyanın da bir parçası olduğu samanyolu galaksisinde 200 milyardan fazla yıldız ve bir o kadar da gezegen olduğu tahmin ediliyor. Galaksi, kütle çekim gücüyle birbirine bağlı yıldızlar, yıldızlararası gaz, toz ve plazmanın ve karanlık maddelerin oluşturduğu sisteme verilen addır. Bir galakside yer alan yıldızların hepsi o galaksinin kütle merkezini eksen alan yörüngelerde dönerler. Galaksiler uzayda tek yönlü hareket ederler, yörüngeleri yoktur. Güneş, Samanyolu Galaksisindeki yıldızlardan, dünya da onun çevresinde dönen gezegenlerden birisidir. 

Samanyolu galaksisi, gözlemlenebilir evrende var olduğu tahmin edilen 2 trilyon galaksiden yalnızca biridir. Samanyolu galaksisini gözlemlenebilir evrendeki galaksilerin ortalaması olarak alırsak demek ki gözlemlenebilir evrende 400 milyar x 2 trilyon (800 sekstilyon)[iii] kadar yıldız ve gezegen olduğu tahminini yapabiliriz. Bu hesaplanması zor sayı yalnızca gözlemlenebilir evrendeki yıldız ve gezegen sayısını gösteriyor. Gözlemlenebilir evren, evrenin ışık gibi bazı sinyallerin kozmolojik genişlemeden bu yana dünyaya ulaşacak zamanı bulması sonucu gözlemlenebilir olan cisim ve maddelerden oluşan bölgesidir. Evrenin bazı bölümleri bize o kadar uzaktadır ki Büyük Patlamadan (Big Bang) sonra salınan ışık daha dünyaya ulaşmadığı için bizim için gözlemlenebilir evrenin dışındadır. Hubble – Lemaitre Yasasını[iv] dikkate alırsak belki de onlardan bize hiçbir zaman bir sinyal gelmeyecek. İşin içine gözlemlenemeyen bölümünü de katarsak evrendeki galaksi, yıldız ve gezegen sayısı hayal gücümüzü aşacak sayılara ulaşır.

Kim bilir kaçta kaçını ancak tahmin edebildiğimiz, yıldızlarla, gezegenlerle onların oluşturduğu galaksilerle, gaz kütleleriyle, ne olduğunu bilmediğimiz karanlık maddelerle dolu, üstelik de sürekli genişleyen böylesi devasa büyüklükte bir evrende güneş sistemimizin, onun içinde dünyamızın ve orada insan olarak bizlerin ne kadar zavallı kaldığını düşünün. Bu koskoca evrende bizimki gibi yaşam olan, bize benzeyen ya da bizden üstün varlıkların yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz. Yakın çevrede yapılan araştırmalar bu konuda pek umut vermedi. Her saniye patlamaların, çarpışmaların, büyüyüp genişlemelerin, savrulmaların olduğu bir evrende belki de yaşamın bu düzeyde olduğu tek yer dünyadır. Bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var: Bu dünyayı yok etmek, barış içinde yaşama fırsatını mahvetmek için her şeyi yapıyoruz. Dünyanın her tarafında kendini diğerlerinden üstün görenler ve onlara inananların yarattığı yönetimler yükseliyor. Bir bölüm insan kendisi gibi düşünmeyenlere eziyet etmek için örgütleniyor. İnançlar, kişisel çıkarlar ya da grup çıkarları için kullanılıyor. Savaşlar çıkarılıyor, çevreyi yok edecek iklimi bozacak girişimler bütün hızıyla devam ediyor. Bütün bu kötülüklere karşın dünya bize yaşam sunmakta direniyor.   

Ne diyor şair: “Alt tarafı bir çiçek koklayıp, bir hayvan sahiplenip, birkaç insan tanıyıp, sevip gidecektik bu dünyadan. Nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz. Vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin, cehaletin ortasına düştük.”



[i] Yıldız, ağırlıklı olarak hidrojen ve helyumdan oluşan, uzayda ışık saçan bir nokta olarak görünen plazma küresidir.

[ii] Gezegeni burada basitçe tanımladık ama gerçekte gezegen üç niteliğiyle ayrılır: (1) Bir yıldızın bir güneşin yörüngesinde dönmesi gerekir. (2) Küresel bir şekil almasını sağlayacak kadar büyük ve yer çekimine sahip olması gerekir. (3) Güneş etrafındaki yörüngesi yakınlarında bulunan benzer büyüklükteki diğer cisimleri yerçekiminin ortadan kaldıracak kadar büyük olması gerekir.

[iii] Sekstilyon, kentilyondan sonraki büyüklük. 800 sekstilyon = 800.000.000.000.000.000.000.000

[iv] Hubble-Lemaître yasası, galaksilerin dünyadan, uzaklıklarıyla orantılı hızlarda uzaklaştıklarını ortaya koyan gözleme dayalı bir yasadır. Bir galaksi Dünya'dan ne kadar uzaksa, o kadar hızlı uzaklaşır.


Yorumlar

  1. Hocam, tüm yorumlarımda size bunu haykırdım:
    Kurduğumuz sistem, sizin açıklamaya çalıştığınız ve zaman zaman övgüyle andığınız o “kurulu düzen”, aslında büyük bir felaketten ibaret.

    Gününü sade bir şekilde beslenme faaliyetleriyle geçiren, akşam olunca ateş etrafında toplanıp sohbet eden, geceyi müzik ve dansla taçlandıran, seven, sevişen, doğaya ve birbirine hayranlıkla bakan yerli kabileler…
    İnanın, bugün içinde yaşadığımız sahte, yapay, mekanik düzenden kat kat daha iyi, daha güzel ve daha gerçektir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu kadar derinlemesine düşünüp sonra da insanoğlunu zavallı ilan etmenizin hikmeti nedir? Eğer insanoğlu evrenin sahibine boyun eğerse eninde sonunda mutlu olur. Aksi takdirde bedbaht olur. Tercih meselesi bu. Kimse bu dünyaya gelip başıboş bırakıldığını iddia edemez?

      Sil
    2. o soru işaretini koyarken yüzündeki gururu düşünsenize...

      Sil
    3. Uzaydan bakınca ne görüyorsunuz? 1) Cennete gitmek için koşturan insanlar 2) Cehenneme gitmek için koşturan insanlar 3) Hiçbir yere gideceğini düsünmeyip zoraki koştuğunu düşünüp buna büyük manalar yüklemeye çalışan insanlar?

      Sil
  2. Teşekkürler, çok güzel bir makale. Ama Nazım Hikmet böyle bir şey demiş olamaz (onun üslubuna hiç uymuyor). Nazım'a atfedilen ama Nazım'ın olmayan çok fazla şiir, metin var internette dolaşan. Aynı şey, diğer ünlü yazar ve şairler içinde geçerli. Can Yücel başta olmak üzere... Livaneli de yazmıştı bu konuda: https://gazeteoksijen.com/yazarlar/zulfu-livaneli/sahte-siirleri-paylasmayalim-37451. Emin olmamakla birlikte alıntının Cahit Zarifoğlu'na ait olduğu söyleniyor. İnternet bizi yazılı kültürden sözlü kültüre düşürdü, kulaktan kulağa yayılan yanlışlar gibi, bunlar da alıntılana alıntılana yayılıyor. https://x.com/Aleksis/status/1908484430714253407

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Ben de çok tereddüt ederek yazmıştım Nazım Hikmet'in adını. Bende şiir kitaplarının çoğu var, onlarda yok bu şiir. Ama o kadar çok atıf yapılmıştı ki sonunda yazmaya karar verdim. Şimdi siz yazınca tereddüdüm iyice arttı ve Nazım adını çıkarıp "şairin dediği gibi" yaptım. Paylaştığınız için teşekkür ederim.

      Sil
    2. Hocam bu dizeler Cahit Zarifoğlu'na ait.

      Sil
  3. Belki de yaşamayı hakeden bir tür değilizdir. Belki bu yaptıklarımız, evrimin bizi eleme yöntemidir.
    Saygılar hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, giderek yaşamayı hak etmeyen bir tür olduğumuza ben de inanır oldum.

      Sil
    2. Yine de biz umudumuzu kaybetmeyelim ki yeni nesiller bizlerden feyz alarak geleceğe daha umut dolu bakabilsinler., değil mi hocam?

      Sil
  4. Mahfi bey,

    Bu yazıyı yazmanızın sebebi;

    "New York Belediye Başkanlığı seçimleri"ni Zohran Mamdani'nin kazanması mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ya, o çok etkiledi beni. :) Ne komik insanlar var.

      Sil
    2. Hocam sorduğum basit bir merak sorusuydu. Hayır diyip geçebilirdiniz.Dalga geçmenizin sebebini anlayamadım.

      Sil
    3. Çağımızın hastalığı tahammülsüzlük. Baksanıza Mahfi Hocamız bile basit bir soruya böyle abartılı bir tepki veriyorsa işimiz çok zor.

      Sil
    4. Dalga geçmek için sorulmuş bir soruya bundan iyi cevap verilemez.
      Bu bir tahammülsüzlük değil bu bir ders. İleride işinize yarayabilir.

      Sil
    5. Hocam bunlar bizim jenarasyomuzdan değiller. 🤣Saygılarımla F. D.

      Sil
    6. Dalga geçme amacı yoktu.Bu sizin suizannınız.

      Sil
    7. O zaman özür dilerim yanlış anlamışım.

      Sil
    8. Benim endişem; Mahfi bey'in tepesinin atıp / atmaması!

      Sabırlı bir karakteri var, bu belli.

      Umarım; gelen yorumlar bazen epey zorlama, ve boş yere alınganlık içerse de, Mahfi bey yayınlamaya devam eder. Çünkü, absürtlük bile "ifade özgürlüğü"ne dahildir!

      Not: Biz "okuyucular" olarak ise, Mahfi bey kadar sabırlı olmadığımızı kabul edelim.

      Sil
  5. Mahfi Bey, Galileo'dan 500 sene önce doğan Hayyam'In güzel bir şarkı için eğilip bükülen bir rubaisini (No: 331) kısmen bilir herkes:

    Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
    Ne zaman yıkılıp gidecek bu güzelim kubbe
    Aklın yollarıyla ölçüp biçemezsin
    Mantıkların, kıyasların sökmez senin bu işte.

    Bu rubai beni Hayyam'ın dönemindeki evreni kavrayış, kendim, ait olduğumuz kültür ve içinde yaşadığımız coğrafya konusunda hep tuhaf düşüncelere sevkeder:

    Dünya veya güneşin dönmesinden bahsetmiyor, gökler diyor bir kere; yani o zamanki düşünce yönünden bakarsak muhtemelen tüm evrenin dönmesini kastediyor. Öte yandan, mürted olduğunu söyleyenler olsa da, Hayyam bu güzelim kubbenin yıkılacağını söylemekle din gözüyle bakarsak kıyamet inancına işaret ediyor ya da bilim yönünden bakarsak evrenin genişlemeye devam etse de yok olabileceğini düşünüyor. "Aklın yoluyla ölçüp biçemezsin" derken, sanki dine atıfla külli irade/cüzi iradeye işaret ediyor derken evrenin büyüklüğü nedeniyle bilimin de bu mesafe, bitmeyen değişim ve büyüklüğün sadece bir kısmını açıklayabileceğini hatırlatıyor sanki diye düşünüyorum.

    Batı/Doğu arasında bir ileri bir geri giden, dinsiz de laiklik olmadan olamayan, ortalama insanının varsayım ve ölçü kavrayışı "kafam kadar altın olsa kaç para eder?" sorusu seviyesinde olan bir ülkenin ayrılmaz unsurlarıyız.

    "Göksel okuryazarlığı" artırmaya dönük bu yazınızda da hem biraz karamsarlık hem de yok olmayan umut gördüğüm için yorum yazdım. Umarım biraz kafanızı karıştırabilmişimdir!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayyam çok büyük bir bilgin, çok büyük bir şairdir. der ki:

      Hep arar dururdum, dünyaya geleli,
      Alın yazısını, cenneti, cehennemi,
      Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle:
      Alın yazısı, cennet, cehennem sende, dedi.

      Çok net değil mi?

      Sil
    2. Hocam bu harika .

      Sil
  6. Mahfi bey

    "Chevrolet"in, Türkiye pazarına geri dönmesini nasıl yorumlamalıyız?

    "Türkiye'de ekonomik kriz olmadığı", sonucuna ulaşabilir miyiz?

    https://www.turoto.com.tr/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır, Chevrolet'nin krizde olduğu ve ancak buralardan medet umduğu sonucuna varabiliriz belki.

      Sil
  7. Murat DAĞLIOĞLU5 Kasım 2025 11:41

    Yazınız için çok teşekkür ederim!🙏

    YanıtlaSil
  8. Yazılarınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  9. Mahfi Hocam merhaba. Yazınızı okurken Voyager 1 den çekilmiş ve dünyanın donuk mavi nokta şeklindeki fotoğrafı gözlerimin önüne geldi.
    Ne diyor Carl Sagan:
    Orada, o noktada; işte evimiz. İşte biz.
    Tüm sevdiklerimiz, bildiklerimiz, duyduklarımız, bütün insanlar, hepsi orada yaşadı.”
    İlave olarak da anonim şu dörtlük geldi aklıma:
    Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar hoş,
    Sen gönlünü hoş tut, hoş!
    Her gün dağılıp giden evrende,
    Alacağın bir nefes boştur, boş.”
    Yazı için teşekkürler,
    Saygılarımla,
    Önder

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Boşlukta hoşluk bulmaya çalışmak anlamsızlık girdabında boğulmak demektir. Asıl mesele gerçeklikte doluluk aramaktır. Ancak bu şekilde anlamsızlık girdabın dan kurtulabiliriz.

      Sil
    2. Uzayı kastediyorsanız uzayın boşluk olmadığını hatırlatayım.

      Sil
    3. Evet dediğiniz doğru Mahfi Bey. ben insan hayatının boş olmadığını kastetmek istedim.

      Sil
    4. Adsız 5.Kasım 2025 21:22
      Alıntıyı yapan ben olarak, alınan nefesin boş olmasından anladığım , hayatın geçici olduğu ve kalıcı olanın gönül rahatlığı ve olguların bilincinde olunması gerektiği.Ama kimseye de bunu böyle anlayın baskısı yapmıyorum.
      Önder

      Sil
  10. Sayın Eğilmez, güneş sistemi ve uzay konusunda verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Tek tanrılı Dinlerde dünyanın yuvarlaklığı, güneş etrafında dönmesi hakkında bir çok insan engizisyonlarda ceza çektirilmiş, hatta öldürülmüştür. Tek tanrılı dünyada Tanrı'nın insanlığa indirdiği kitaplarda; Cennet - Cehennem konularında detaylı bilgiler verildiği halde, dünyanın yuvarlaklığı, dünyanın güneşimizin etrafında döndüğü, güneşimizin etrafında dönen başka gezegenlerde olduğu, güneş sistemimizin samanyolu galaksisinin içinde küçük bir parça olduğu, kainatta binlerce, milyonlarca galaksi olduğu bilgilerinden hiç bahsedilmemektedir. Tanrı kendi kullarının bu konularda haksızlıkla işkence çektirilmesine, hatta öldürülmesine neden sessiz kalmıştır acaba? Tanrı'nın bu konuları bilmediğini düşünemiyorum. Acaba neden Dünyaya gönderdiği Peygamberlerine, Sevgili Resullerine, Kullarına bu konular hakkında bilgi vermeyip ceza çekmelerine, öldürülmelerine göz yummuştur acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle şunu söyleyeyim, ben mezhepçi ya da cemaatçi bir insan değilim. Akp'li ise hiç değilim. Bu felsefi sorularınızın cevabını biraz araştırma yaparsanız bulabilirsiniz. Aslında Kuran bir bilim kitabı değildir, bir ahlak kitabıdır. Buna rağmen evrenin genişletildiği (Zariyat 47), insanın anne karnında üç karanlık evrede yaratıldığı (Zümer 6) gibi ayetlerle bazı bilimsel gerçeklere işaret edilmiştir. Evrenin genişletilmesi ya da insanın anne karnında üç karanlık evrede yaratılması gibi bilimsel gerçekler elbetteki 14 yy. önce bilinemezdi. Allah'ın bu ve bunun gibi birçok inceliklere değinmesi, Kuran'ın bir hak kitabı olduğunu ispatlamaktadır.

      ''Allah neden insanların öldürülmelerini engellememiştir'' sorunuzun cevabı ise hem yaratılışın amacından hem de ahiretin varlığından kaynaklanır. Allah, kula kulluk etmememizi, kendisinden başka kimseye kul olmayıp iyi ve ahlaklı bir insan olmamızı, kötü amellerde bulunmamamızı istemektedir. Bizi bu şekilde uyarmıştır. İnsanlara bu dünyada kısıtlı ömür ve özgür bir irade vermiştir. Buna göre insanlar iyiyi ya da kötüyü seçmekte özgürdürler ne var ki bunun sorumluluğunu ahirette üstleneceklerdir.

      Uçsuz bucaksız evreni yaratanın her şeye gücü yeter. İnsan bu evren içerisinde neredeyse yok hükmünde küçücük bir varlıktır. Koskoca evreni yaratan, bu küçücük varlığı ilk defa yarattıktan sonra ikiciye yaratamaz mı? Allah'ın gücünün yetmeyeceği bir şey olabilir mi? Olamaz. Bu yüzden Allah'ın vadi gerçektir. Ahiret kesinkes vardır ve herkes bu dünyada yaptıklarının karşılığını ahirette görecektir.

      Sil
    2. bilimde üç karanlık evre diye bir zırva yoktur ayrıca orada genişletmek diye bir tabir yoktur efendisiyiz tabiri vardır kuranı işinize göre eğip bükmeyin

      Sil
    3. Modern embriyolojiye göre insan embriyosu, rahim (uterus) içinde birkaç tabaka ile çevrilidir. Gelişim, gerçekten de üç “katman” veya “karanlık bölge” olarak nitelenebilecek ortamlarda gerçekleşir. Bunlar:

      1- Karın duvarı karanlığı (anne karnı): Anne vücudunun dış dünyaya karşı oluşturduğu ilk fiziksel örtü.
      2- Rahim (uterus) duvarı karanlığı: Döllenmiş yumurtayı saran kaslı yapı. Embriyo bu duvarın içinde yerleşir.
      3- Amniyon kesesi (zarları) karanlığı: Embriyoyu çevreleyen ve içinde amniyotik sıvı bulunan zar. Fetüs bu sıvının içinde korunur.

      Bu üç tabaka, ışığın ulaşamadığı, dolayısıyla gerçekten de “karanlık” olarak nitelendirilebilecek ortamlardır. Modern bilimsel gözlem, insanın gelişiminin bu üç fiziksel tabaka içinde (ve her biri ardışık koruyucu “evre” şeklinde) gerçekleştiğini doğrulamaktadır.

      Zariyat 47 ayetinin Arapça yazılışı ise وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ bu şekildedir. Türkçe okunuşu Ve’s-semâ’e beneynâhâ bi-eydin ve innâ le-mûsi‘ûn şeklindedir. Ayetin anlamında ise “Göğü Biz kudretle bina ettik ve Biz gerçekten de genişleticiyiz.” demektedir.

      “Genişleticiyiz” ifadesini incelersek,
      1- Arapça ifade: لَمُوسِعُونَ
      2- Türkçe okunuşu: Le-mûsi‘ûn
      3- Kökü (fiil kökü): وَسِعَ – vesi‘a
      Bu kök Arapçada şu anlamları taşır: Geniş olmak, yayılmak, kuşatmak, genişletmek, kapsamını artırmak.
      Bu kökten türeyen fiil أَوْسَعَ (evsa‘a) “genişletmek” demektir.
      Bundan türeyen مُوسِع (mûsi‘) ise “genişleten, yaygınlaştıran, geniş kılan” anlamındaki etken isim (ism-i fâil)dir. Yani fiili yapan aktif özne anlamını taşır. Buradaki ism-i fâil yalnızca bir defalık bir eylemi değil, devam eden, aktif bir fiili ifade eder. Yani burada:

      “Bir zamanlar genişlettik” değil,
      “Şu anda da genişletiyoruz, genişletmeye devam ediyoruz” anlamı vardır.

      Bu yüzden bu ifade, tek seferlik bir yaratma eyleminden çok, süregelen bir genişleme sürecini anlatmaktadır.

      Sil
    4. Zümer 6'daki فِي bu Arapça kelime ''içinde'' demektir. Dolayısıyla anne karnındaki yaratışının üç karanlık içinde gerçekleştiği anlatılmaktadır. Bu üç karanlık da karın duvarı karanlığı, rahim duvarı karanlığı ve amniyon kesesi karanlığıdır. Bunun dışında insanın yaratılışıyla ilgili toplam 67 ayet vardır (bunlardan bazılarında son derece detay verilmiştir) ve hepsi de modern bilimle paralellik göstermektedir. İsterseniz bunları tek tek araştırıp, bilimsel doğruluklarını inceleyebilirsiniz.

      Sil
  11. Evren insanı görüyor, ihtiyacını biliyor, ona uygun olarak yıllardır programından, bağlı hareketlerinden sapmıyor. Hayat kaynağı olan ışığını veriyor. Ne yazık ki insan ise ona zarar vermekten çekinmiyor.

    YanıtlaSil
  12. Uzay zamani bukmenin bir yolunu bulabilirsek "70 yas ustu" dunya politikacilarinin egolarini tatmin edip refaha erecek kadar uzun yasayabiliriz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aman bulmayalım, siyasetçileri tatmin etmeye çalışmayalım.

      Sil
  13. Doğal olarak sorguluyorsunuz Hocam.Bir düşünce insanı ve aydın olarak;verdiğiniz emeğin,yazdıklarınızın,anlattıklarınızın,tecrübelerinizin ve her şeyden önce bir insan oluşunuzun size bu hakkı tanıdığını düşünüyorum.
    Yaşadığınız,yaşadığımız çağı ve insanı anlamaya,anlamlandırmaya çalışıyorsunuz…
    Dünya neden böyle?
    Devletler neden bunu yapıyor?
    İnsan neden böyle davranıyor?
    Bunlar büyük ve zor sorular.Sadece akıl yoluyla yanıtlanabilir mi bilmiyorum.Çünkü bu sorular insanın aklı ile varoluşsallığı arasındaki bir çelişkiye dokunan bir dünyaya açılıyor.O dünyaya,yani fiziki ve gözlemlenebilir olanın ötesindeki dünyaya,bakamadıkça bu soruları cevaplayabilmenin mümkün olamayacağını düşünüyorum.
    Makalenizde aktardığınız evrene dair büyüklüklere baktığımızda bile,insan aklının/ya da onu verimsiz kullanan çağımız insanının sınırlılığını göremiyor muyuz?

    Metafizik dünyanın tarihi,bugünümüzü ve yarınımıza belirleyen gerçek olduğunu anlamak zorundayız.Bunun çok iddialı bir cümle olduğunun farkındayım.
    Ama tartışmak lazım…

    Peki nereden başlayalım?
    Okumalarımdan ve yaşadıklarım çıkarabildiğim öncelikli iki başlığı paylaşayım:
    • Tanrı?
    • İnsan?

    Fiziki dünyamızı belirlediğini düşündüğüm metafizik dünyaya açılan kapıya,bu iki kavramı sorgulayarak ulaşabiliriz.
    Bu konuda daha anlatacak,yazacak,paylaşacak ve tartışacak çok şey var.Ama etkileşim lazım.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bunlar hepsi derin felsefi konular sanırım varoluştan başlamak gerekir.

      Sil
  14. Hocam güzel yazınız için teşekkür ederim. Elinize sağlık. Bir şeyi yazmak istedim sadece. Güneş aslında yanan bir top değil. Yani bildiğimiz anlamda bir yanma değil. Füzyon sonucunda enerji açığa çıkaran bir nükleer reaktör. Bir yıldız sadece protoyıldız safhasında -yıldızın ilk oluşum safhaları- maddelerin kütle çekimiyle sıkışması ve çarpışması sonucunda sıcaklıktan ve yanmadan yararlanır. Daha sonrasında olgunlaşır ve gerçek bir yıldız haline gelir ve nükleer füzyon ile enerji vermeye ve kütleçekimini yenmeye, içe çökmemeye çalışır.
    Sadece naçizane bir aperatif.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız ama bunları yazıya koydukça yazı teknik bir hal alıyor ve ortalama okuyucuyu itiyor. Oysa benim amacım ortalama okuyucuyu kazanmak.

      Sil
  15. Hocam gerçekten çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  16. Hocam, insanlığın meydana getirdiği bu yıkımı durdurma şansı hâlâ var mı? Yani bir tarafta çılgın yöneticiler dünyayı kaosa götürürken diğer tarafta da sizin gibi aklı selimler var. Ne olacak sonumuz ?

    YanıtlaSil
  17. Hocam yazınızı okumaya başladığımda " Nasıl bir zamana denk geldi ömrümüz " sözü aklıma geldi . Kötü kelimesini kaldırdım . Evrene güzel düşünceler göndermemiz lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim o düşünceleri evrene değil bizi yönetenlere iletmemiz lazım, evren ne yapsın?

      Sil
    2. Hocam , bizi yöneten tüm siyasetçiler konuyu biliyor . Sadece kendine ve çevresine fayda sağlıyor . Bize sıra gelmiyor . Belki evren onlara hatırlatır .

      Sil
    3. Sevgili Kozlukaya evrenin kimseye bir şey hatırlatma yapmak gibi bir yeteneği yok.

      Sil
    4. Bir kısım insanların evrenin başı ve sonu ile ilgilenmesi ama kendi sonunu görmezden gelmesi ne yaman çelişki.

      Sil
  18. Hocam, yazinizdan cok sey ogrendigimi dusunuyorum, tesekkur ederim.Ekonomi, iktisat, siyaset derken tam da metafizige geldik.Yorum yapan arkadaslarin yazdiklarini baktigimda bagajimin bir hayli eksik oldugunu farkettim.Onlara da tesekkur ederim.
    emin temizerler

    YanıtlaSil
  19. Nacizane; başkasının ışığını yansıtana gezegen denmez hocam, bu durumda ay da gezegen olurdu, gezegen olmanın 3 şartı var, hatta pluton bu şartları yerine getiremediği için gezegenlikten çıkarıldı. Saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyı teknik tanımlara boğmamak adına özet geçmiştim ama şimdi sizlerden gelen yorumları görünce bunları dip not olarak eklemeye karar verdim. Teşekkürler.

      Sil
  20. Uzay konusunda sonuç : " Bir bildiğim var o da hiçbir şey bilmediğimdir.." ( Sokrates) Yazınız için sağolunuz..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sokrates'in sözü aslında yalnız uzay için değiş hemen her şey için geçerli.

      Sil
  21. Hocam selamlar.
    Şöyle bir alıntı paylaşayım.
    "Dünyanın sonu değil ki bu. Yalnızca bizim sonumuz. Dünya eskiden nasılsa yine öyle devam edecek."
    Kumsalda, Nevil Shute.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güneşin ömrü oldukça dünya bozularak da olsa belki üzerindeki yaşamı yitirerek de olsa devam edecek.

      Sil
  22. Kitaplarımı okumamış olanlara önerebileceğim bir şey yok; bunun yerine dışarı çıkmalarını, bir yere, belki bir dere kenarına gidip, hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey düşünmeden, bir taşa sessizce oturmalarını öneririm. Sonunda kitaplarımı okumuş gibi olacaklar. László Krasznahorkai, (2025 Nobel Edebiyat Ödülü)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adama sormazlar mı o zaman o kadar kitabı niye yazdın diye 😀

      Sil
  23. Bilim ne kadar gelişse ve farkındalığımızı arttırırsa da bireyi ve toplumları yönlendiren şey hala ilkel içgüdüler … tehdit olarak gördüğünü yoketme, en iyisine sahip olma, benzerlerinin içinde daha güvenli olma ama kendi gücü nispetinde hiyerarşinin üst basamaklarında yer alma , paykaşmayı bile diğerlerini kontrol altında tutma amaçlı yapma … vb

    Maymun geldik , maymun gidiyoruz

    YanıtlaSil
  24. Hocam uzaydan bakınca dünya güzel görünüyor.

    YanıtlaSil
  25. Carl Sagan'ı hatırlıyor musunuz Mahfi bey?

    "Cosmos" belgesel serisi onunla başladı, "Neil deGrasse Tyson" ile devam etti.

    Serinin 4. sezonu için hazırlıklar devam ediyormuş, yayın tarihi belli değil.

    (3. sezon "Covid" döneminde yayınlandığı için insanlar pek önem vermedi, çünkü herkes virüs haberlerine yoğunlaşmıştı.)

    YanıtlaSil
  26. With the arrivals of the human, it has been said, the universe has suddenly become consious of itself. This, truly is the greatest mystery of all. Ramachandran.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. You're right Ramachandran. But to be honest, in this platform, writing in English still sounds a little bir creepy to me. And it doesn't make any sense since we're all Turkish. What a silly way to show off.

      Sil
    2. Bu görüş bir nörobilimci olan Ramachandran'a ait. Anlamından kaybeder diye Türkçeye çevirmedim.

      Sil
  27. Mahfi Bey galaksilerin ebatlarının 3,000 - 300,000 ışık yılı olduğunu düşününce "dünyadan bakınca" fotoğraflarının hiçbiri gerçek durumlarını resmetmiyor. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  28. Mahfi üstad,

    Sizce ülkemiz; "Aziz Nesin"in yıllardır yaptığı itirazlara, hicivlere rağmen herhangi bir ilerleme kaydetti mi?

    ("Ekonomik büyüme"yi sormuyorum.)

    YanıtlaSil
  29. Bakalım Mahfi beyin cevabı ne olacak:

    "Türkiye 'konut satışı'nda Avrupa'nın zirvesinde"

    https://t24.com.tr/haber/turkiye-konut-satisinda-avrupa-nin-zirvesinde,1274298

    Mahfi bey

    Eğer Türkiye'de ekonomik kriz varsa, "konut satışları" nasıl rekor kırabiliyor?! İnsanlarda para var ki, ev alabiliyorlar!

    Siz, "Türkiye'de ekonomik kriz var" diyorsunuz! Kendi kendinizi çürütmüş olmuyor musunuz?!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Konut satışı zirvedeyse ekonomik kriz var demektir.

      Sil
  30. Hocam,

    Uzaydan bakıyorsunuz, peki şunu da görebiliyor musunuz oradan bakınca:

    Toplama bilgisayarlara, "TRT bandrol parası" geliyormuş!

    https://www.technopat.net/2025/11/05/trt-bandrolu-tartismasi-buyuyor/

    https://www.itopya.com/blog/trt-bandrol-toplama-bilgisayar-devri-bitiyor-mu/

    Yorumunuz nedir Hocam?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzaydan bakınca samanyolu galaksisi bile görülmüyordur muhtemelen. Kaldı ki bandrol görülsün.

      Sil
  31. Uzaya bakınca sonunu göremiyorsunuz. Büyüdükçe her şey anlaşılmaz oluyor. Maddeye bakıyorsunuz onun da sonunu göremiyorsunuz küçüldükçe yine her şey anlaşılmaz oluyor. En büyük ne en küçük ne bunun cevabı yok.

    YanıtlaSil
  32. Çok merak ediyorum:

    Atatürk 1938'de değil, 1958 - 1968 - 1978 gibi bir tarihte vefat etseydi; bugün (2025'de) Türkiye başka bir seviyede olur muydu?

    Sanki 30 ~ 40 yıl daha uzun yaşasaydı; belki bugün yaşadığımız sorunların hiçbirini yaşamıyor olurduk diye düşünüyorum (?) Emin değilim, ömürle alâkası var mı - yok mu...

    Belki Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk'ün ideallerine uygun bir ülke değildir, bilmiyorum...

    YanıtlaSil
  33. Yazınızın konusu ile ilgili Hoımar V. Dıtfurth un Başlangıçta Hidrojen Vardı ve Biz Bu Evrenin Çocukları isimli kitapları önerilebilirim. Saygılar sunarım size.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İkinci Varlık Vergisi Faciasına Doğru

Fed Faizi İndirirse Ne Olur?

II. Abdülhamid ve Osmanlı Maliyesinin İflası