Uzaydan Bakınca

Dünya, samanyolu denilen bir galaksinin içinde bulunan pek çok güneş sisteminden birinin içinde yer alır. Güneş gibi yanan bir top biçiminde kendi ışığını çıkaran gök cisimlerine yıldız, dünya gibi başkasından aldığı ışığı yansıtan gök cisimlerine gezegen deniyor. Dünyanın da bir parçası olduğu samanyolu galaksisinde 200 milyardan fazla yıldız ve bir o kadar da gezegen olduğu tahmin ediliyor. Galaksi, kütle çekim gücüyle birbirine bağlı yıldızlar, yıldızlararası gaz, toz ve plazmanın ve karanlık maddelerin oluşturduğu sisteme verilen addır. Bir galakside yer alan yıldızların hepsi o galaksinin kütle merkezini eksen alan yörüngelerde dönerler. Galaksiler uzayda tek yönlü hareket ederler, yörüngeleri yoktur. Güneş, Samanyolu Galaksisindeki yıldızlardan, dünya da onun çevresinde dönen gezegenlerden birisidir. 

Samanyolu galaksisi, gözlemlenebilir evrende var olduğu tahmin edilen 2 trilyon galaksiden yalnızca biridir. Samanyolu galaksisini gözlemlenebilir evrendeki galaksilerin ortalaması olarak alırsak demek ki gözlemlenebilir evrende 400 milyar x 2 trilyon (800 sekstilyon)[i] kadar yıldız ve gezegen olduğu tahminini yapabiliriz. Bu hesaplanması zor sayı yalnızca gözlemlenebilir evrendeki yıldız ve gezegen sayısını gösteriyor. Gözlemlenebilir evren, evrenin ışık gibi bazı sinyallerin kozmolojik genişlemeden bu yana dünyaya ulaşacak zamanı bulması sonucu gözlemlenebilir olan cisim ve maddelerden oluşan bölgesidir. Evrenin bazı bölümleri bize o kadar uzaktadır ki Büyük Patlamadan (Big Bang) sonra salınan ışık daha dünyaya ulaşmadığı için bizim için gözlemlenebilir evrenin dışındadır. Hubble – Lemaitre Yasasını[ii] dikkate alırsak belki de onlardan bize hiçbir zaman bir sinyal gelmeyecek. İşin içine gözlemlenemeyen bölümünü de katarsak evrendeki galaksi, yıldız ve gezegen sayısı hayal gücümüzü aşacak sayılara ulaşır.

Kim bilir kaçta kaçını ancak tahmin edebildiğimiz, yıldızlarla, gezegenlerle onların oluşturduğu galaksilerle, gaz kütleleriyle, ne olduğunu bilmediğimiz karanlık maddelerle dolu, üstelik de sürekli genişleyen böylesi devasa büyüklükte bir evrende güneş sistemimizin, onun içinde dünyamızın ve orada insan olarak bizlerin ne kadar zavallı kaldığını düşünün. Bu koskoca evrende bizimki gibi yaşam olan, bize benzeyen ya da bizden üstün varlıkların yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz. Yakın çevrede yapılan araştırmalar bu konuda pek umut vermedi. Her saniye patlamaların, çarpışmaların, büyüyüp genişlemelerin, savrulmaların olduğu bir evrende belki de yaşamın bu düzeyde olduğu tek yer dünyadır. Bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var: Bu dünyayı yok etmek, barış içinde yaşama fırsatını mahvetmek için her şeyi yapıyoruz. Dünyanın her tarafında kendini diğerlerinden üstün görenler ve onlara inananların yarattığı yönetimler yükseliyor. Bir bölüm insan kendisi gibi düşünmeyenlere eziyet etmek için örgütleniyor. İnançlar, kişisel çıkarlar ya da grup çıkarları için kullanılıyor. Savaşlar çıkarılıyor, çevreyi yok edecek iklimi bozacak girişimler bütün hızıyla devam ediyor. Bütün bu kötülüklere karşın dünya bize yaşam sunmakta direniyor.   

Ne diyor şair: “Alt tarafı bir çiçek koklayıp, bir hayvan sahiplenip, birkaç insan tanıyıp, sevip gidecektik bu dünyadan. Nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz. Vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin, cehaletin ortasına düştük.”



[i] Sekstilyon, kentilyondan sonraki büyüklük. 800 sekstilyon = 800.000.000.000.000.000.000.000

[ii] Hubble-Lemaître yasası, galaksilerin dünyadan, uzaklıklarıyla orantılı hızlarda uzaklaştıklarını ortaya koyan gözleme dayalı bir yasadır. Bir galaksi Dünya'dan ne kadar uzaksa, o kadar hızlı uzaklaşır.

Yorumlar

  1. Hocam, tüm yorumlarımda size bunu haykırdım:
    Kurduğumuz sistem, sizin açıklamaya çalıştığınız ve zaman zaman övgüyle andığınız o “kurulu düzen”, aslında büyük bir felaketten ibaret.

    Gününü sade bir şekilde beslenme faaliyetleriyle geçiren, akşam olunca ateş etrafında toplanıp sohbet eden, geceyi müzik ve dansla taçlandıran, seven, sevişen, doğaya ve birbirine hayranlıkla bakan yerli kabileler…
    İnanın, bugün içinde yaşadığımız sahte, yapay, mekanik düzenden kat kat daha iyi, daha güzel ve daha gerçektir.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler, çok güzel bir makale. Ama Nazım Hikmet böyle bir şey demiş olamaz (onun üslubuna hiç uymuyor). Nazım'a atfedilen ama Nazım'ın olmayan çok fazla şiir, metin var internette dolaşan. Aynı şey, diğer ünlü yazar ve şairler içinde geçerli. Can Yücel başta olmak üzere... Livaneli de yazmıştı bu konuda: https://gazeteoksijen.com/yazarlar/zulfu-livaneli/sahte-siirleri-paylasmayalim-37451. Emin olmamakla birlikte alıntının Cahit Zarifoğlu'na ait olduğu söyleniyor. İnternet bizi yazılı kültürden sözlü kültüre düşürdü, kulaktan kulağa yayılan yanlışlar gibi, bunlar da alıntılana alıntılana yayılıyor. https://x.com/Aleksis/status/1908484430714253407

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Ben de çok tereddüt ederek yazmıştım Nazım Hikmet'in adını. Bende şiir kitaplarının çoğu var, onlarda yok bu şiir. Ama o kadar çok atıf yapılmıştı ki sonunda yazmaya karar verdim. Şimdi siz yazınca tereddüdüm iyice arttı ve Nazım adını çıkarıp "şairin dediği gibi" yaptım. Paylaştığınız için teşekkür ederim.

      Sil
  3. Belki de yaşamayı hakeden bir tür değilizdir. Belki bu yaptıklarımız, evrimin bizi eleme yöntemidir.
    Saygılar hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, giderek yaşamayı hak etmeyen bir tür olduğumuza ben de inanır oldum.

      Sil
  4. Mahfi bey,

    Bu yazıyı yazmanızın sebebi;

    "New York Belediye Başkanlığı seçimleri"ni Zohran Mamdani'nin kazanması mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ya, o çok etkiledi beni. :) Ne komik insanlar var.

      Sil
  5. Mahfi Bey, Galileo'dan 500 sene önce doğan Hayyam'In güzel bir şarkı için eğilip bükülen bir rubaisini (No: 331) kısmen bilir herkes:

    Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
    Ne zaman yıkılıp gidecek bu güzelim kubbe
    Aklın yollarıyla ölçüp biçemezsin
    Mantıkların, kıyasların sökmez senin bu işte.

    Bu rubai beni Hayyam'ın dönemindeki evreni kavrayış, kendim, ait olduğumuz kültür ve içinde yaşadığımız coğrafya konusunda hep tuhaf düşüncelere sevkeder:

    Dünya veya güneşin dönmesinden bahsetmiyor, gökler diyor bir kere; yani o zamanki düşünce yönünden bakarsak muhtemelen tüm evrenin dönmesini kastediyor. Öte yandan, mürted olduğunu söyleyenler olsa da, Hayyam bu güzelim kubbenin yıkılacağını söylemekle din gözüyle bakarsak kıyamet inancına işaret ediyor ya da bilim yönünden bakarsak evrenin genişlemeye devam etse de yok olabileceğini düşünüyor. "Aklın yoluyla ölçüp biçemezsin" derken, sanki dine atıfla külli irade/cüzi iradeye işaret ediyor derken evrenin büyüklüğü nedeniyle bilimin de bu mesafe, bitmeyen değişim ve büyüklüğün sadece bir kısmını açıklayabileceğini hatırlatıyor sanki diye düşünüyorum.

    Batı/Doğu arasında bir ileri bir geri giden, dinsiz de laiklik olmadan olamayan, ortalama insanının varsayım ve ölçü kavrayışı "kafam kadar altın olsa kaç para eder?" sorusu seviyesinde olan bir ülkenin ayrılmaz unsurlarıyız.

    "Göksel okuryazarlığı" artırmaya dönük bu yazınızda da hem biraz karamsarlık hem de yok olmayan umut gördüğüm için yorum yazdım. Umarım biraz kafanızı karıştırabilmişimdir!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayyam çok büyük bir bilgin, çok büyük bir şairdir. der ki:

      Hep arar dururdum, dünyaya geleli,
      Alın yazısını, cenneti, cehennemi,
      Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle:
      Alın yazısı, cennet, cehennem sende, dedi.

      Çok net değil mi?

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İkinci Varlık Vergisi Faciasına Doğru

Fed Faizi İndirirse Ne Olur?

II. Abdülhamid ve Osmanlı Maliyesinin İflası