Büyüme Buysa Niçin Şikâyet Ediyorlar?
TÜİK, üçüncü çeyrek büyüme verisini açıkladı. Buna göre Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte geçen yılın aynı çeyreğine göre yüzde 3,7 artmış bulunuyor. Büyümeye mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış olarak bakarsak bu yılı çeyreğine göre yüzde 1,1, geçen yılın üçüncü çeyreğine göre yüzde 3,4 artış söz konusu. Yıllıklandırılmış bazda yüzde 3,7 oranında artış bizim potansiyel büyüme oranımız olan yüzde 4,9’a göre düşük olmakla birlikte dünyada büyüme hızlarının genel olarak düştüğü bir ortamda bu, iyi bir oran olarak kabul edilebilir.
Büyümenin ayrıntılarına
indiğimizde bazı kafa karıştıran unsurlar var. Geçen yılın üçüncü çeyreğine
göre neler olduğunu bir tabloya dökelim (kaynak: TÜİK, Dönemsel Gayrisafi Yurt
İçi Hâsıla, III. Çeyrek: Temmuz-Eylül, 2025, Haber Bülteni 1 Aralık 2025):
Tabloya göre tarım sektörü hariç
bütün sektörler büyümüş. Tek kaybeden, üstelik de yüzde 12,7 gibi ciddi bir
oranla, tarım sektörü olmuş. Tarım sektöründeki bu olumsuz gidişin maliyeti
giderek ağırlaşıyor, ileride daha da ağır olacak. Tarım sektörüyle ilgili
olarak zaman geçirmeden kapsamlı bir programın yürürlüğe konması, tersine öneri
yapan uluslararası kuruluşları dinlemeksizin tarım kesimine geniş bir
destekleme uygulamasını hemen başlatmak gerekli diye düşünüyorum. Bu önerimin
iki gerekçesi var: (1) tarım üretimini kaybediyoruz. (2) Tarımla uğraşanlar bu
uğraşıyı terk ederek kentlere geliyor ve burada ikinci, üçüncü sınıf işlere
girerek tarımda verecekleri katkı kadar katkı veremiyorlar.
Tabloda yer alan finans ve
sigorta faaliyetleri, bilgi ve iletişim faaliyetleri gibi alanlardaki büyüme bu
sektörlerdeki talebe ve kârlara bakıldığında normal sonuçlar olarak görülüyor.
Buna karşılık inşaat ve sanayi sektörlerindeki büyüme oranları piyasada konuşulanlarla hiç bağdaşmıyor. İnşaat sektöründeki firmalar “satışların durduğundan” şikâyet ediyorlar. Oysa TÜİK’in konut satışları endeksi bu şikâyetlerin pek doğru olmadığını gösteriyordu. Burada da sonuç endeks bilgilerini doğrular şekilde çıkmış. İnşaat sektörü büyümede lokomotif olmaya devam etmiş. Benzer şikâyetler sanayi sektörü için de geçerli. Her kesimden sanayici, işlerinin kötüye gittiğinden, maliyetlerin çok yükseldiğinden ve yeterince kazanamamaktan şikâyet ediyor. Özellikle tekstil sektöründe bu şikâyetler en üst düzeyde. Gerek İmalat Sanayii Kapasite Kullanım Oranındaki (KKO) gelişmeler gerekse TÜİK’in Sanayi Üretim Endeksi (SÜE) verileri de bu şikâyetlerin haklı olduğunu gösteriyor. Aşağıdaki grafik KKO ve SÜE’de 2024 başından 2025 Eylül ayına kadar olan gelişmeleri sergiliyor (grafik, TCMB KKO ve TÜİK arındırılmış SÜE verileri kullanılarak tarafımdan hazırlanmıştır):
Grafik, KKO’da oluşan aşağı yönlü
eğilimi ve SÜE’de 2025 başından beri yaşanan dalgalanmaları ve aşağıya gidişi
gösteriyor.
Bu durumda eğer TÜİK’in
hesaplamaları doğruysa inşaatçı ve sanayicilerin şikâyetleri haksız yok eğer
onların şikâyetleri haklıysa TÜİK’in hesaplamaları sorunlu demektir. Bir başka
deyişle ikisi birden doğru olamaz.
Yine tablo bize ürün üzerindeki
vergilerin ciddi oranda arttığını gösteriyor bu artış ürünlere verilen sübvansiyonlar
düşüldükten sonraki artış olduğu için görüldüğünden de fazla demektir.
GSYH’nin harcamalar yönünden
durumuna baktığımızda bu yılın üçüncü çeyreğinde hane halkı nihai tüketiminin
geçen yılın üçüncü çeyreğine göre yüzde 4,8 oranında arttığını görüyoruz.
Normal koşullarda bu artış anormal sayılmaz ama eğer dezenflasyon programı
uygulanıyorsa bu artış bize hane halklarının dezenflasyona inanmadığını ve
tüketime devam ettiğini gösteriyor. Özellikle de enflasyonun oldukça üzerinde
reel faiz verildiği bir ortamda tüketimin bu şekilde artması beklentilerin
kırılamadığının açık bir göstermesi olarak karşımızda duruyor.
İhracat geçen yılın üçüncü
çeyreğine göre yüzde 0,7 azalırken ithalat yüzde 4,3 artmış görünüyor. Bu da
kur baskılamasının artık ihracatı iyice zorlamaya başladığını ve ithalatı teşvik
ettiğini açık biçimde gösteriyor. Kuru baskılayarak enflasyonla mücadele bu
sistemde yaygın bir uygulamadır. Ne var ki bu tür uygulamalar uzun sürmemesi
gereken, en çok bir – bir buçuk yılda sonuç alınması gereken uygulamalardır.
Süre uzadıkça yan etkiler ortaya çıkmaya başlar. Türkiye, enflasyonla mücadeleyi
aşağı yukarı iki buçuk yıldır uyguluyor. Süre fazlasıyla uzadığı için yan
etkiler artmaya başlamış görünüyor. Üstelik yukarıda da değindiğimiz gibi hane
halklarının enflasyonun düşeceğine olan inancı bulunmadığı için enflasyonun
düşürülmesine katkıları da çok zayıf kalıyor.
İşgücü ödemeleri geçen yılın
üçüncü çeyreğine göre yüzde 41,1 artmış görünmesine karşılık GSYH içindeki payı
hiç değişmeden yüzde 35 olarak kalmış bulunuyor.
Özetle söylemek gerekirse çevrede
gördüğümüz, duyduğumuz yakınmalardan yalnızca ihracatçıların yakınmaları TÜİK
verileriyle tutarlı görünüyor. Diğerleri kafa karıştırıcı yakınmalar ya da
sonuçlar olarak duruyor.
İnsanlar genelde gelirlerinden değil hep giderlerinden bahseder. Bu da psikolojik olarak herkesin zararda olduğunu düşündürür. Buna en çarpıcı örnek patron sohbetleridir. Hep giderlerden bahsederler hiçbir zaman gelirden bahsetmezler. Onları dinleyen işçiler bile patronların hallerine neredeyse uzulurler. Durumu gerçekten kötü olanlar da vardır tabi ancak insanların sürekli giderleri dile getirip şikayet etmesi psikolojik olarak herkesin zararda olduğunu düşündürür.
YanıtlaSilBu dediğiniz doğru olsa bile ben trende bakarım. Eğer şikayetler geçen yıla göre artmışsa sorun var demektir.
Sil"....piyasada konuşulanlarla hiç bağdaşıyor." yazım hatası olmuş hocam.
YanıtlaSilDüzelttim, çok teşekkür ederim.
SilKapanan, iflas eden, çeşitli nedenlerle satışları düşen, başka ülkelere taşınan, el konulan bütün firmaların oluşturması beklenen negatif büyümenin çok üzerinde bir büyüme tespit edebilmişler demek ki. Burada sanırım gerçek enflasyon ile TUİK enflasyonu arasındaki makas etkili olmuş
YanıtlaSilHaklısınız.
SilYazınız için teşekkürler!
YanıtlaSil🙏
Sil