Ne Pahasına?

GSYH 2002 yılının sonunda 238 milyar dolardı, 2024 sonunda 1.358 milyar dolara ulaştı. Aynı şekilde 2002 sonunda 3.616 dolar olan kişi başına gelir 2024 sonunda 15.325 dolara yükseldi. Demek ki 2002 yılına göre dolar cinsinden GSYH 5,7 kat, kişi başına gelir de 4,2 kat artmış. 

Verilere ilk bakışta son 22 yılda önemli bir ekonomik başarı yakalanmış gibi görünüyor. İktisatçı olmayanlar ya da “bu nasıl oldu” sorusunu merak etmeyenler için bu başarıya bakıp geçmek, hatta mutlu olmak mümkündür. İktisatçılar ve bunun nasıl olduğunu merak edenler bu görünümün ardında neler olduğuna bakarlar ve bu başarının ne pahasına gerçekleştiğini araştırmaya başlarlar. Bu tür bir araştırmada yapılacak ilk şey “büyümeyi destekleyecek güçlerde bu dönemde eskisine göre bir değişiklik var mı yok mu” sorusuna yanıt aramaktır. Bu güçler neler olabilir? Bu sorunun yanıtı ülkelerin durumuna göre değişir. Türkiye özelinde borçlanma, özelleştirme ve kur düzeyi en önemli güçler olarak öne çıkıyor. O halde onlara bir göz atalım.

Türkiye’nin dış borç stoku 2002 yılsonunda 132 milyar dolardı. Bu stok 2024 yılsonunda 518 milyar dolara yükseldi. Demek ki bu 22 yıllık dönemde dış borç stokumuz 3,9 kat artmış. Merkezi yönetimin iç borç stoku 2002 yılında 75 milyar dolar iken 2024 yılında 141 milyar dolara yükselmiş. Buna göre iç borçlanmada 1,9 kat artış gerçeklemiş. Bu borç artışlarına ek olarak 2002 yılına kadar özelleştirmelerden toplam 9 milyar dolarlık gelir sağlanmışken 2002 – 2024 arasındaki 22 yılda 68 milyar dolarlık özelleştirme geliri elde edilmiş. Bir başka ifadeyle özelleştirme gelirleri önceki döneme göre 7,6 kat artmış.

Bu görünürdeki başarı “ne pahasına elde edildi” sorusunun yanıtı borçlanma artışı ve özelleştirme gelirlerinin katkılarını vurgulamakla bitmiyor. GSYH’nin hesaplanma şekline de bakmak gerekiyor. Önce dolar kuru için bir tespit yapalım: Türkiye, iki yolla dolar kurunu baskılıyor: (1) Merkez Bankası piyasaya dolar satıyor ve dolar bollaştığı için kur düşüyor. (2) Türk Lirası faizinin yüksekliği ve kurun enflasyondan daha az artması sonucu olarak insanlar dolarlarını bozdurup Türk Lirasına geçiyor ve bunun sonucu olarak dolar bollaşınca kur yükselmiyor. Böylece karşımıza yüksek enflasyonlu düşük kurlu bir yapı çıkıyor.

GSYH, Türk Lirasıyla ve cari fiyatlarla hesaplanıyor. Dolayısıyla içinde o yılın enflasyonunu da barındırıyor. Bu şekilde bulunan GSYH o yılın ortalama dolar kuruna bölünüyor ve dolar cinsinden GSYH hesaplanıyor. Enflasyon ne kadar yüksekse cari fiyatlarla Türk Lirası cinsinden GSYH, USD/TL kuru ne kadar düşükse dolar cinsinden GSYH o kadar yüksek çıkıyor.

GSYH’nin varlık satışı ve borçlanmayla desteklenmesi ve dolar kurunun baskılanması bir süre sonra ciddi sorunlar yaratabilir. (1) Özelleştirme yoluyla (varlık satışlarıyla) elde edilen gelirlerle büyümek bir anlamda eski refahını kaybeden bir ailenin geçmişte edinilmiş gümüş şamdanlarını, gümüş tabaklarını satıp onların parasını harcayarak zenginmiş gibi görünmeye devam etmesi gibidir. Bu durumda gelir, servet azalmasıyla sağlanmış olur. Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Satılacak gümüş kalmayınca eski sıkıntılar geri gelir. (2) Borçlanarak yaşamayı sürdürmek, gelir de arttığı sürece sorunsuz görünür ama gün gelip de gelir artmamaya başlarsa sıkıntılar daha büyümüş olarak karşımıza çıkar. Gerek özelleştirme gerekse borçlanma yoluyla elde edilen kaynaklar eğer daha fazla gelir getirecek yatırımlarda kullanılmışsa o zaman sorun olmaz. Geriye dönüp baktığımızda buralardan elde edilen kaynakların, savunma sanayi yatırımları dışında, daha fazla gelir getirecek yatırımlarda kullanıldığını söylememiz mümkün görünmüyor. (3) Dolar kurunu, enflasyonun altında artacak şekilde baskılayarak GSYH’yi olması gerekenden yüksek göstermek de sürdürülebilir bir yöntem değildir. Bir süre sonra ihracat sıkışmaya, ithalat artmaya ve cari açık da büyümeye başlar. O zaman kur hızla yükselir ve GSYH de hızla düşer. İllüzyon, ardındaki gerçek ortaya çıkana kadar hoş vakit geçirmeyi sağlar ama ardındaki gerçek anlaşıldığında tadı kaçar.

2002 – 2024 arasında GSYH’de ve kişi başına düşen gelirde yaşanan artışı bir de başka gelişmekte olan ülkelerle karşılaştıralım (tablo; IMF, World Economic Outlook Database, October 2025’den derlenen verilerle hazırlandı): 

Türkiye’nin, borçlanmayı artırarak, varlıkları satarak (özelleştirme), kuru baskılayarak sağladığı GSYH ve kişi başına gelir artışının gelişmekte olan ülkelerin durumuyla karşılaştırıldığında hiç de öyle parlak bir başarı olmadığını gösteriyor. 

Özetle söylemek gerekirse, ilk bakışta başarılı görünen son 22 yılın GSYH ve kişi başına gelir artışının gerçekte varlık satışlarından ve borçlanma artışından sağlanan kaynaklarla ve dolar kurunun enflasyon kadar yükselmemesini sağlayacak şekilde baskılanması sonucu gelirlerin gerçeğe göre yüksek gösterilmesiyle elde edilmiş bir artış olduğu ortaya çıkıyor. Üstelik bu artış, benzer ülkelerin durumuyla karşılaştırıldığında bir başarı olarak nitelendirilmekten uzak görünüyor.

Gerçek ötesi bir düzen içindeyseniz ekonominiz de gerçek ötesi olur.


Yorumlar

  1. SAYIN HOCAM KADIN ÇALIŞMA ORANININ SON 20 YILDA YÜZDE 30 LARDAN,YÜZDE 70 LERE, ÇIKMASI BU EKONOMİK KRİZİ BASTIRIYOR OLABİLİRMİ.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kadın çalışma oranı %38 şu an. %70 nereden çıktı?

      Sil
    2. Haklısınız.20 yılda çoktan %70'leri bulmuştur diye düşünmüştüm.Yanılmışım.Özür dilerim.

      Sil
  2. Tüik son 5 yılda gerçek enflasyonu açıklasaydı, en düşük emekli maaşı 28500, asgari ücret 35000 TL OLURDU.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kişi başı gelir 3600 dolardan 17 bin dolara çıkmış siz bu muazzam başarının üretimle değil kağıt üstünde gerçekleştiğini iddia ediyorsunuz. Bir zamanla FB teknik direktörü Daum şöyle demişti Türk milleti çok garp maçı 5-0 kazansan bu sefer de golleri niye röveşata ile almadınız diye eleştirir.

      Sil
    2. Hocamız 17 bin dolara geldi ama ne pahasına geldi diyor, yazıyı da mı okumadın?

      Sil
    3. Türk milletinin garipliği kendisi geçinemezken başkasının zenginliği ve yüksek geliriyle övünmesinde yatıyor.

      Sil
    4. Kişi başı milli gelir 2002-2024 döneminde 4,2 kat büyümüş. Gerçekte ise doların baskılanması sonucunda diyelim ki 3 kat büyümüş olsun. Fakat bundan bile bir başarı hikayesi çıkmaz ki. Çünkü ülke borçla ve varlık satışıyla büyümüş. Bu süreçte iç borç yaklaşık 2 kat, dış borç yaklaşık 4 kat, varlık satışı ise yaklaşık 8 kat artmış. Bu şekilde herkes büyür. Fakat önemli olan bu kaynakların ne derece verimli kullanılıp kullanılmadığıdır ve bu kişi başı gelir artışının toplumun geneline adil bir şekilde dağıtılıp dağıtılmadığıdır. Nitekim geldiğimiz noktada bu kaynaklar sürdürülebilir bir üretkenliğe dönüştürülmemiş, bu kaynaklar verimli kullanılmadığı için geniş işsizlik artmış ve toplumun alt gelir kesimlerinin refahı da arttırılmamıştır. Bunlar yapılmadığı sürece gerçekte değil 3 kat 30 kat büyüsek ne olacaktır? Bu kişi başı gelir artışı toplumun sadece yüksek gelirli kesimlerine yaramış, alt kesimler yoksulluğa mahkum edilmiş, gelecek nesillere de ağır bir borç yükü miras olarak bırakılmıştır.

      Sil
    5. Türkiye'deki zengin ilçelerin ezici çoğunluğu muhalif.

      Sil
    6. Kişi başı milli gelir 17 bin dolarsa, 4 kişilik bir ailenin evine aylık 240 bin lira gelirin girmesi gerekiyor. Türkiye'de hangi ortalama bir ailenin evine ayda 240 bin lira giriyor? Böyle bir gerçeklik yok. Fakat böyle bir ortalama varsa, bu durum bize şunu söylemektedir ki, ülkenin tamamı neredeyse alt gelir grubuna sıkıştırılmış, yüksek gelir grupları ve sermaye sahipleri de gelirlerine gelir katmıştır. Misal olarak 100 öğrenciden 10'u pastırmalı tost yerken, 90'ı tost bile alamamaktadır. Şimdi böylesi bir tablonun neresi övünülecek bir tablodur? Halbuki kişi başı milli gelir artışının toplumun geneline adil şekilde dağıtılması ve gelir eşitsizliğinin de azaltılması gerekmez miydi?

      Sil
    7. Asgari ücret için %25 zamdan söz ediliyor. Ancak bu zamla birlikte asgari ücret 30 bin liranın altında kalırsa, açlık sınırının bile gerisinde olacak. Bir yanda kişi başına düşen gelirin 17 bin dolara ulaştığı, rekorlar kırıldığı anlatılıyor; diğer yanda ise zam yapılmasına rağmen asgari ücretlinin yeni yıla açlık sınırının altında başlayacağı konuşuluyor. Bu ne yaman bir çelişkidir böyle; rakamlar kağıt üzerinde büyürken, gerçek hayat her geçen gün biraz daha küçülüyor.

      Sil
    8. Milli gelir aritmetik bir ortalama. Eğer çok zengin olanlar da (iş insanları, yüksek gelirli insanlar veyz fabrikatörler) yılda 17bin dolar kazansa herkes o kadar kazanabilirdi. Çok kazanlar az kazanlardan alıyorlar.

      Sil
    9. Pandemi döneminde basılan Trilyon dolarların da bu fiktif büyümede etkisi yok mudur?

      Sil
  3. Aynı sürede, Romanya kaç kat büyüdü mesela?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı sürede Romanya'nın GSYH'si 8,3 kat, Bulgaristan'ın GSYH'si 6,8 kat büyümüş.

      Sil
    2. Bu doğu bloku ülkelerin çoğu komünizm döneminde adeta geri bırakıldı sonra da AB şemsiyesi ve fonları ile büyüdüler.

      Sil
    3. Büyüme konusunda bazı ülkelerin performansı Türkiye'nin ekonomik performansı ile kıyaslanarak kısmi bir gerçek dile getirilmiş. Resmin bütününe bakarsak 2002 yılında Türkiye 238 milyar dolarla Dunya ekonomisinden yüzde 0.65 pay alıyordu. Şu anda 1 trilyon 600 milyar dolarla Türkiye ekonomisi Dünya ekonomisinden yüzde 1.40 civarında pay almaktadır.

      Sil
    4. Bütün öteki ülkelerin payları da benzer şekilde artmış bulunuyor.

      Sil
    5. Hocam sizin listede yer alan ülkeleri kastediyorsanız Çin haric hepsi kıytırık ülke. Türkiye ayarında hangi ulke Dünya ekonomisinden aldığı payı Türkiye kadar artırabilmis?

      Sil
  4. asrın depremine harcanan 100 MİLYAR dolarında gözardı etmemek gerekiyor HOCAM.nede olsa bu para bu ülkenin hazinesinden çıktı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onu bizden vergi olarak topladılar biliyorsunuz. Dışarıdan da hibeler geldi.

      Sil
    2. Türkiye devleti o kadar güçlü ki 3 yılda 450 bin konut yaparak 11 şehri ayağa kaldirabiliyor. Bu 2 milyonluk küçük bir ülkeyi anahtar teslim inşa etmek gibi birşey.

      Sil
    3. Yirmi yılda aynı şeyi yapıp konutları sağlam olarak inşa ederek depremdeki on binlerce can kaybını ve milyarlarca liralık mal kaybını önlemeyi beceremediğine göre demek ki o kadar da büyük değilmiş.

      Sil
    4. 23 yılda tüm Türkiye'deki köhne yapı stokunu yenilemek kolay iş mi? Almanya bile 23 yılda tüm evlerini yenileyemez.

      Sil
    5. Hepsi ülke hazinesinden çıkmadı. Yurt dışından da yardımlar geldi. Nereden mi biliyorum? Amerikada ben ve diğer öğrenci arkadaşlarımla haftalarca kermes kurup yardım topladık. Ama siz hepsinin devletin hazinesinden çıktığına inanmaya devam edebilirsiniz.

      Sil
    6. 100 milyar dolarlık deprem maliyetinin en az yüzde 98'i devlet bütçesinden karşılanmıştır.

      Sil
    7. Ülkede toplanan bağışlar ve yurtdışından gelen hibeler bütçeye gelir yazıldığı için çoğu devlet bütçesinden karşılanmış görünür.

      Sil
    8. En azından depreme maruz illerde yapılar yenilenebilirdi. Ayrıca 3 yılda 11 şehri ayağa kaldırabildiğimize göre 23 yılda kim bilir neler yapardık?

      Sil
    9. 2012 yılından beri kentsel dönüşüm kampanyaları ile 2 milyon 250 bin konut dönüştürüldü bu 10 milyon nüfus demek ancak siz de biliyorsunuz ki rant tartışmaları yüzünden bazı kentsel dönüşüm projeleri mahkemelere taşındı. Böylece kentsel dönüşüm sekteye uğratıldı.

      Sil
  5. Dikkatlerden kaçan bir şeyi söylemek istiyorum.kredi kartı harcamaları son 3 YILDA yüzde 170 artmış.bize ait olmayan parayı harcamaya devam ediyoruz..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kişilerin iç borçlanması bu hesaplarda yok onları da dahil edersek daha da büyüyecek fatura.

      Sil
  6. Murat DAĞLIOĞLU14 Aralık 2025 16:14

    Yazınız için teşekkür ederim. Elinize sağlık!🙏

    YanıtlaSil
  7. Dar ve sabit gelirli olan orta-alt kuşağın eline geçen para miktarının artmasına rağrem, harcamaya geçince daha önceki yaşam standartına yetmediği ve borçlanmaya geçildiğini görünce, nasıl bir ilizyon ve gerileme içinde olduğumuzu anlıyoruz hocam.!
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  8. Hocam tüik enflasyon yüzde 35 diyor,devlet elektriğe suya vergilere yüzde 80 zam yapıyor.bunun bir açıklaması varmı....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette var tuik kamu kurumu elektrik özel teşebbüs.

      Sil
    2. Tuik özelleştirilsin.

      Sil
  9. BEYİN GÖÇÜNDEN SONRA, PARASAL GÖÇDE YAŞAMIŞ OLABİLİR MİYİZ HOCAM.AÇIKLANAN RAKAMLAR ,SOKAĞA YANSIMIYOR.

    YanıtlaSil
  10. Son 2 YILDA borsayı, KRİPTO parayı, faizi, dövizi ve altını geride bırakan, yeni yatırım aracı gümüş ile ilgili düşüncelerinizi alabilirmiyiz HOCAM.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gümüş gerçekten de rekorlar kırıyor. Altını da geçti. Büyük bir talep var. Bakalım devamı gelecek mi? Ben de merakla izliyorum.

      Sil
    2. Hocam bu kadar mı yorumunuz?

      Sil
  11. Bir EKONOMİ proğramında, onlar İKTİSATÇI DEĞİL, onlar ekonomist diye bir latife duydum.iktisatçı ile EKONOMİST arasında fark nedir HOCAM.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Temelde bir fark yok. Biri Arapça kökenli iktisattan öteki İngilizce kökenli ekonomiden türemiş ifadeler. İkisinin de anlamı aynı. Bizde böyle bir ayrım görülüyor son zamanlarda. Piyasa verilerini yorumlayanlara ekonomist diyorlar, daha temel ekonomi sorunlarıyla uğraşanlara iktisatçı diyorlar. Ama bu ayrımın bir anlamı ve dayanağı yok.

      Sil
  12. Magfi bey, ufuk açıcı yazınız için teşekkür ederim, Almanya çöküyor, Almanya bizi kıskanıyor diyenler Almanya ın kişi başı milli geliri ile Türk insanının kişi başı milli gelir i ni mukayese ettiler i acaba, selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Almanya kişi başına gelirde bizim dört katımız gibi.

      Sil
    2. 2002 yılında Almanya bizden 7.5 kat büyüktü şimdiki yeni GSMH ile Almanya bizden 3 kat büyük sadece.

      Sil
  13. 2023 yılında vaat edilen kişi başı milli gelir, yerine getirildi mi acaba magfi bey, selamlarımla,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2023 yılında ulaşılacağı açıklanan kişi başı gelir 25 bin dolardı. Yarısına zor ulaştık.

      Sil
    2. Hedefin yarısını tutturmuşlar daha öncekilerin ekonomik bir hedefi bile yoktu.

      Sil
    3. Sizin bu iddianız, 2002 öncesinde buzdolabı yoktu iddiasına benzedi. İsterseniz 2002 öncesindeki 5 yıllık planları ve yıllık programları bir inceleyin ondan sonra bu iddianızı tekrar gözden geçirin.

      Sil
  14. TEŞEKKÜRLER HOCAM
    insan da düzen de, hakikatten uzaklaştıkça kalabalıklaşır; sayı çoğalır, mana incelir. Büyüme sanılan şey bazen sadece nefsin şişmesidir. Varlık satılır, borç alınır, kelimeler süslenir; fakat kalp boş kalır.

    HİÇLİK, bu boşluğun adıdır. Ve HİÇLİK korkulacak bir yokluk değil, perdelerin düştüğü eşiktir. Orada rakam susar, iddia dağılır; geriye yalnızca hakikat kalır. Hakikatle yüzleşmeyen çoğalır, yüzleşen ise eksilerek arınır.
    Bu durum, Platon’un mağarasını andırır: Duvara yansıyan büyüme gölgeleri alkışlanır, fakat gölgelerin kaynağına dönüp bakılmaz. Hakikat bastırıldıkça düzen “işler” gibi görünür; ta ki hakikat kendini dayatana kadar.

    YanıtlaSil
  15. Rakamlar büyümeyi, hayat ise yoksullaşmayı anlatıyorsa orada başarı değil, ertelenmiş bir hesap vardır. Varlık satarak, borçlanarak ve gerçeği bastırarak elde edilen refah; kalıcı değil, geçicidir. Gerçekle yüzleşmeyen ekonomi büyümez, sadece daha büyük bir kırılmaya hazırlanır.

    YanıtlaSil
  16. Bu durumda ''ne pahasına?'' sorusunun cevabı açıktır: Büyüme, borçla şişirilmiş bir ekonomi, satılmış kamu varlıkları ve yoksullaşan geniş toplum kesimleri pahasına sağlanmıştır. Ekonomik büyüklük artarken üretkenlik artmamış, gelir adaleti bozulmuş, ücretlilerin satın alma gücü gerilemiştir. Buna ek olarak döviz kurunun uzun süre baskılanması, özellikle dolar cinsinden GSYH'nin olduğundan yüksek görünmesine yol açmış; böylece büyüme rakamları gerçeği yansıtmaktan uzaklaşmıştır. Üstelik borçlanma ve varlık satışlarıyla sağlanan bu kaynaklar, gerçek ve kalıcı bir üretim artışı yaratacak alanlara yeterince yönlendirilmemiştir. Ortaya çıkan tablo, büyümenin toplumsal refah yaratmadığını; aksine borç yükünü geleceğe devreden, kamu varlıklarını tüketen ve ekonomiyi kalıcı şoklara açık, dış finansman ve kur hareketlerine aşırı bağımlı, yapısal olarak kırılgan bir zemine oturttuğunu göstermektedir.

    Bu nedenle söz konusu büyüme, borçlanma, varlık satışı ve kurun bilinçli biçimde baskılanmasıyla oluşturulmuş geçici bir görüntüden ibarettir. Bu süreçte ekonomi sürdürülebilirlikten koparılmış, kamu varlıkları eritilmiş ve gelecek nesiller ağır bir borç yükü altına sokulmuştur. İktidar, uzun vadeli kalkınma ve üretkenlik hedeflerini sistematik biçimde geri plana itmiş; ekonomik araçları kısa vadeli büyüme algısı üretmek ve bu algıyı siyasi meşruiyet aracı olarak kullanmak üzere seferber etmiştir. Kısacası bu büyümenin gerekçesi, siyasi meşruiyeti sürdürme ve onu tahkim etme ihtiyacıdır. Bunun sonucu ise yoksullaştırılan ve borç yükü altına sokulan bir toplum ile, bedeli gelecek nesillere de devredilmiş, kırılganlığı bilinçli tercihlerle artırılmış bir ülke gerçeğidir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ''Kısacası bu büyümenin gerekçesi, siyasi meşruiyeti sürdürme ve onu tahkim etme ihtiyacıdır.'' İşte böylesi bir büyümenin yani borçla, harçla, varlık satışıyla gelecek nesilleri bile tehlikeye atarcasına yapılan bir büyümenin nedenine dair duymak istediğim gerçek, tam olarak bu cümleydi.

      Sil
  17. Sonuçta öyle ya da böyle ortada bir başarı var, ama montaj ama şu ama bu seçimlerde bir şekilde kazanılıyor, bu da büyük bir iştir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seçimleri kazananlarla yaşamı kaybedenler aynı kişiler değil. Ama haklısınız ikinciler bu durumu anlamıyor.

      Sil
    2. Sayın hocam,

      Malum Türkiye futbol ülkesi. Bu kadar futbol ülkesi olmasına , Avrupaya kıyasla iyi oranda para harcamasına rağmen elde çok bir başarı olmayınca nasıl futbol ülkesi onu da anlamak zor ya.Ama konumuz bu değil. Konumuz ilk cümleden hareketle ekonomi sadece ekonomi değildir sözü olmalı.

      2002nin sonunda malum iktidar devri yaşandı. 2002-2007 arasında yani bunların altın çağında ki zaten sonra 2008den sonra bir arpa boyu yol gidemediler ve 2020ye falan kadar bu seviyelerde kaldılar Avrupa Birliği neye dayanarak bize müzakereleri açtı? Dünyanın sıcak parası neye dayanarak Türkiyeye geldi? Bir ara Türkiyenin reklamı neye dayanarak dünyaya yapıldı. Hocamız zaten biliyor da. Ben bilmeyenlere soruyorum. Hayırdır kardeş? Fransızlar Almanlar seni çok mu seviyor hayırdır? Yoksa acaba gizli bir el bunları yapıp yeni gelen iktidarın halk nezdinde parlatmak mı istedi? Acaba bu gizli el kimdi planı neydi ve o plan hala sürüyor mu?

      Komplo teorisi gibi değil mi.Aynen hepsi komplo teorisi. Komplo teorisi olmasa o gizli elin günümüzde hemen hemen herşeyi yapabilen Amerika olduğunu yoksa babam bile bilirdi. Sonra Amerikanın bir Ortadoğu ülkesi olan Türkiyeye zamanında o girişimleri dolayısıyla Ortadoğuda bazı şeyleri değiştirmek istediğini söylerdi babam. Şöyle haritaya bakıp şu şu ülkelerin karışacağını da söylerdi. Sonra Atlantik ötesi devletin bunları yapabilmek için ülkede üs tezkere artık ne halt varsa çıkarmak için uğraşacağını söylerdi. Günümüzde bile bu planın devam etmekte olduğunu araya sekteler girse bile iktidar hala devrilmediyse proje devam ediyor derdi babam.

      Buraya kadar yazdık çizdik anlattık. Ama dediğim gibi bu bir komplo teorisi. Neden derseniz babam okumayı bile zorlanarak yapabilen biri.

      Saygılar

      Sil
    3. Hocam ozel sektorun çiftcinin hane halkı emekli dar gelirlinin kisacasi milllerin iç borvu ve yap işlet devret köprü otoyol havaalanı hastane ye odenecek bu gsyh dan dusulurse bu büyüme gerçek olurmu kisi başı ne düşer

      Sil
    4. Evet müthiş başarılar var. Sayalım. 1 . Dünya yolsuzluk endeksinde zirveye çok yaklaştık. 2. Adalet liginde sonlara demir attık. 3. Dunya enflasyonunun 10 katina yakin enflasyon oluşturmayı başardık. 4.dolara yillik bazda % 35 faiz veren tek ülke olduk.5. Sahte makro iktisadi verilerle bir anda Kişi başı geliri binlerce dolar artırmış olan ülke olduk.6. Hırsızların polisleri hapse attığı birinci ülke olduk. 7. Kendini dilini anlayamayan yorumlayamayan çocuklar çıkardık. Eğitim de çağın 50 yil gerisine düşerek büyük başarı gösterdik. 8. Tarimda ve hayvancilikta konya büyüklüğünde hollandanin bile gerisine düştük. 9. Savunma sanayisinde uçak tank motoru yazilimi beyni uretemiyoruz ama yerli ve milli savunma sanayimiz var demek gibi algi sampiyonlugumuz var. Daha sayılacak çok başarımız var aslinda. Bizden bi tane daha yok.

      Sil
  18. Kişi başı gelir yöneticilerimiz tarafından kağıt üstünde ve/veya excel tabloları ile 50 bin dolar olarak çok rahatlıkla hesaplanabilir . 2 kişilik aile olarak mevcut kura göre toplam gelirimiz 14 bin dolar . Aradaki fark servet transferi olarak üst gelir grubuna gidiyor . Peki nasıl idare ediyorsun derseniz evim var . Elektrik , su , doğalgaz , telefon , internet ve gıda hariç tatil dahil ekstradan hiç bir harcamamız yok . Bu arada enseyi karatmıyoruz . Orta direk nereye gitti yazınızdaki gibi ben o eski orta direk kişiyim . Dolardaki artış , 1980 , 1995 , 2001 krizlerinde olduğu gibi yüzde yüz artmaz , sonuçta bizde kriz bitmiyor . Yüzde yüz kur artış sonucunda 550 milyar dolar civarında dış borcumuz TL bazında 23 trilyon ana para ve 23 trilyon TL kur artış yükü gelir. Halbuki cary trade yoluyla 100 milyar dolar gelse 20-30 milyar dolar ( 1,2 trilyon TL ) faiz yükü gelir . Sonuç olarak karar vericiler ikinci seçeneği uyguluyor . Arada 20 kat fark var . Doğada 2 kutup ( kuzey , güney veya artı eksi ) olduğu üzere Dünya ve ülkemiz de 2 kutup yani zengin ve yoksul olarak ayrışıyor . Kur artışları eskiden olduğu gibi artmayacak ama kişi başı gelirimiz 50 bin 100 bin dolarlara ulaşabilir . Yüzde doksan kişi bu artışı hissetmeyecek .

    YanıtlaSil
  19. Bazen sizin isminizi yazarken:

    Mağvi bey,

    Mağfi bey,

    Magvi bey,

    Mafi bey,

    Mahvi bey,

    Mahir bey,

    Ve hâttâ, bir renk olan "Mavi" bey bile yazan var...

    Bunlara hiç alınganlık göstermiyorsunuz, yıllardır alıştınız herhâlde...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yine iyi hemen hiç duyulmamış bir ismim olduğu için bu kadar yanlış iyi sayılır. Aslında yanlış yazan çok değil.

      Sil
  20. Bir tarihte satılan 10 adet çimento fabrikası ekonominin bir aylık dış ticaret açığına merhem olamadı, Türk ekonomisinin her ay satılacak 10 adet çimento fabrikası var mı acaba,

    YanıtlaSil
  21. Merkez Bankası doların yükselmesi yerine düşmemesi için çaba sarf ediyor. 1,5 yılda 120 milyar dolara yakın net döviz rezervinde artış mevcut. Eğer Merkez Bankası döviz alımı yapmasaydı şu an dolar 20 liralarda olacaktı.

    Merkez Bankası olağanüstü durumlar(İmamoğlu'nun tutuklanması gibi) hariç doların düşmemesi için uğraşıyor.


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merkez Bankası faizi enflasyon düzeyine indirseydi o zaman da kur 50 TL'yi aşardı.
      Döviz rezervindeki artışın nedeni de TL faizin yüksekliği ve dövize faiz verilmemesi.

      Sil
  22. Yazı için teşekkürler hocam, bir öğretmen olarak bu gelir eşitsizliği ve “yalandan zenginleşme” olgusunun etkilerini yeni nesilde davranış ve ahlak bozukluğu olarak çok net gözlemliyorum. Ekonomiyi bir şekilde belki çözebiliriz ama bu bozulmuş sosyal yapıyı nasıl düzelteceğiz bilmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşin en zor kısmı o. 20021 yılında Türkiye ekonomik kriz yaşadı. Sosyal yaşamı bu kadar sıkıntılı değildi. Onun için de düzeltmek nispeten kolaydı. Şimdi çok daha zor.

      Sil
  23. Hocam 2024 KB geliri yazınızın başında 15.325 dolar demişsiniz ama tabloda ise 13.158 dolar yazıyor. Tabloyu aldığınız kaynak farklılı sanırım ama bu ölçümlerdeki farklılıklar normal mi? Örneğin bugün Türkiye'de kişi başı gelir tespitleri incelendiğinde kaynağına göre tutarlar değişiklik gösteriyor mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğrusu metinde geçtiği gibi 15.325, tablodaki hatayı düzelttim. Teşekkür ederim.

      Sil
  24. Hocam cherry picking yapmışsınız karşılaştırma yapılan ülkeleri seçerken. Gelişmekte olan ülkeler arasında Türkiye gayet iyi bir performans göstermiş ve dünya GSYH'sinde payını artırmıştır.Ayrıca karşılaştırma yaptığınız ülkeler Arjantin dışında Türkiye ile kıyas kabul etmeyecek ekonomik büyüklükteler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dünyada en hızlı biz büyüdük dendiğinde bahaneniz olmayacak.

      Sil
  25. Seksenli yıllarda yayınlanmış "Bilim ve Teknik" dergisinin bir sayısında şöyle bir karikatür vardı. Göğsünde madalya asacak boş yeri kalmamış bir subay, "Okuma yazma oranını arttırmak için, okuma yazma bilmeyenleri kurşuna dizmek daha kolay olmaz mı?" diye soruyordu. Eğitim, okuma yazma seviyesini arttırmak için izlenebilecek en zahmetli yol, maliyeti yüksek ve geri dönüşü de uzun zaman alıyor. Olan biten bütün olaylara bakınca umudumu yitiriyorum ve o karikatürdeki soru geliyor aklıma. Diğer tarafta da seni görüyorum ve bıkmadan usanmadan doğruyu söylemekten geri durmuyorsunuz Hocam. Size bakınca "Bilim Adamı" ünvanının ne demek olduğunu daha iyi anlıyorum. Size bakınca toplumu bilimin öncülüğüne inanan insanların yönetmesi gerektiğini daha iyi anlıyorum.

    YanıtlaSil
  26. Merhaba Mahfi Bey,
    Bir de yöntem değişikli olmamış mıydı? Bir hesaplama yöntemi değişikliği ile kişi başı gelir bir gecede ciddi bir şekilde yükselmişti diye hatırlıyorum. Gerçi geçilen yöntem bir çok ülkede uygulanan bir yöntemdi sanırım. Ama sonuçta görünüm sanal olarak bir anda dah iyi olmuştu.

    YanıtlaSil
  27. Mahfi bey döviz kuruna yeni bir model getiren çift paralı ekonomilerde döviz kuruna otomatik regulasyon sistemi isimli yeni bir kitap çıkmış, bu kitabı değerlendirirmisiniz,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabın adı nedir acaba?

      Sil
    2. Yazdım ya hocam. Çift paralı ekonomilerde döviz kuruna otomatik regulasyon sistemi

      Sil
  28. Hocam, kuru baskılayarak , enflasyondan daha az artması, dolar cinsinden milli gelirin artmasına yol açıyor. Ama bu durumda satınalma gücüne göre hesaplanan milli gelir ile milli gelir arasında ki farkın azalması gerekmez mi? TÜİK verilerine göre öyle olmamış gözüküyor. Şimdiden teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. SAGP modeli iyice yanlış bir model. O nedenle ben ona hemen hemen hiç bakmıyorum.

      Sil
  29. Hocam Romanya ve Bulgaristan da asgari ucret eur olarak 2002 de Tr nin 6da 7de biriydi. Simdi bizden daha yuksek eur olarak asgari ucret. Kafamizi guneyden kaldirip biraz balkankara bakmqmiz lazim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Balkanlar aldı başını gitti. AB üyesi olunca her şey değişti.

      Sil
  30. Mahfi bey net bir şekilde size ait varlıklar satıldı ki o varlıklar içinde bir dönem ucuz kumaş, elbise, ayakkabı, şeker, pirinc, patates, elektrik ve kömür vs size ait kar gütmeyen kuruluşlarınız vardı ve o nedenle ekonomi kötü olsa bile birçok yaşamsal ürüne ucuz ve sağlıklı bir şekilde ulaşılabiliyordu diyor ve bunun yanında sizin adınıza büyük borçlar alındı ve bu borçları siz ödeyeceksiniz ki katma değer uretecek elde hiçbir şey kalmamış sadece vatan topraklarını satışı ve maden firmalarına kiralanması dışında diyerek apaçık elde bu satış ve borç almalardan hiçbir şeyiniz kalmadı ve dağ gibi borçlusunuz bu başarı maşarı değil büyük aldatmacadır diyor ama bazıları hala sayın Mahfi bey'e utanmadan ama ama diyerek bu gerçeği anladığı halde itiraz ediyor! Bu durum ancak örgütlü ve bilinçli olabilecek kadar organize yapılabilir ve ülke bilinçli olarak batırılıyor. Yalan diyen kendine niye ihale ve satışlarda ingiliz mahkemeleri gibi yabancı yargı organlarının çözüm yeri olduğunun şarta bağlandığını kendine sorsun.
    Teşekkürler Mahfi bey bu arada Almanya vergi gelirleriyle Türkiye vergi gelirleri tablosunuda koymak gerekli bu arkadaşlara ki büyüme ve gelirlerde Türk halkının vergiye katkısı, Alman halkının katkısını görseler belki ayıkırlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazılarına ne yazsanız ne kanıtlasanız işe yaramıyor. Uzun yıllardır bu işle uğrşan bir kişi olarak ben onlarla uğraşmaktan vaz geçtim. Bir kez yanıtlıyorum bakıyorum bir değişim var mı yaklaşımında diye. Yoksa bir daha yanıtlamıyorum. Çünkü o artık bilimden çıkıp inanç konusuna giriyor.

      Sil
  31. "Hukuk'u sağlıklı hâle getirmeden, hiçbir şey düzelmeyecek." diyoruz, ama anlamakta zorlandığım kısım; "hukuk" en kök itibariyle insan davranışlarıyla aynı anda şekillenen bir olgu.

    Yani; matematiksel formüllerle hesaplanıp kesin, net sonuçlara göre şekillenen bir şey değil bu. "Sosyal & davranışal" yönü daima ağır basan bir olgu.

    Ve aynı örneklemi; "tıp" biliminden örnek vererek de sorabilirim size. Beyninde tümör olan bir hastaya cerrahî müdahale yapmadan önce; "tıp fakültesi"nde yıllarca eğitim almış, ve üstüne yıllarca doktorluk mesleğini icra ederek tecrübe edinmiş "profesörler heyeti" bir toplantı masası etrafında görüşür. Hastanın tahlillerini, son vaziyetini, yaşamsal risk taşıyıp-taşımadığını analiz ederler; ve nihaî kararı verirler. Ya cerrahî müdahale yapılacak, ya yapılmayacak.

    "Hukuk" böyle net tanımlarla ilerleyen bir olgu değil ki. Yani "matematik"teki gibi bir netlik, "tıp bilimi"ndeki bir netlik yok "hukuk"ta.

    Sorumun içeriğinin ne olduğunu anladığınızı umuyorum Mahfi bey.

    Elbette siz "hukuk fakültesi" mezunu, uzman bir hukukçu değilsiniz.

    Tecrübenize istinaden birkaç cümle yazar mısınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önce bir küçük açıklama yapayım. benim okuduğum yıllarda Mülkiye'de hukuk dersleri Hukuk Fakültelerindeki kadar geniş ve kapsamlıydı. Roma Hukuku ve iki ders eksik okunurdu Mülkiye'de ve o fark derslerinin sınavını verirseniz Hukuk Fakültesi mezunu sayılırdınız (bu uygulama sonradan kaldırıldı.) Dolayısıyla hukuk bilgim fena değildir.
      Gelelim hukukun netliği meselesine. Orada haklısınız. Hukuk, ülkelerin izlediği sisteme ve tabi oldukları ideolojiye göre şekil alır. Demokraside hukuk başkadır otokraside başka. kapitalizmin hukukuyla sosyalizminki aynı değildir. Ekonomi de aşağı yukarı aynı durumdadır. Her ikisinin de evrensel yanları vardır ama yerel yanları da ağırlıklıdır.
      Biz hukuku sağlıklı hale getirmeden hiçbir şey düzelmeyecek derken içinde bulunduğumuz demokratik, kapitalist sistemin kabul ettiği normlardan söz ediyoruz. Gerçi bir ne tam demokrasiyiz ne de tam kapitalist ikisinde de ahbap çavuş sisteminden ötede değiliz ama bunları düzeltemezsek iyileşmemiz de mümkün olmayacak. Bunu kastediyoruz. Yoksa mesela Çin'in hukuk ve demokrasi yaklaşımı batı dünyasından çok farklıdır. Batılılar kapitalist piyasa ekonomisi ve demokrasiyi, Çinliler ise kendilerine özgü sosyalist piyasa ekonomisi ve otokrasiyi uygulayarak ilerledi. (Şimdilerde batının yaklaşımlarında bozulmalar söz konusu.) Biz bazen batı sistemine bazen doğu sistemine savrularak ilerlediğimiz için istikrarı sağlayamıyoruz. Oysa dünyayla muhatap olurken en gerekli şey istikrarlı davranmaktır. Türkiye 100 yıldır batı sistemi bir hukuk yapısı ve demokrasiyi hedefledi. Bundan vazgeçtiğimizde kaybediyoruz. Kastettiğimiz budur.

      Sil
  32. ABD tipi kapitalist bir büyüme var. Sadece belli kesimler bu gelirden pay alıyor. Bu payın çoğu da yurt dışına kâr olarak transfer olacağı için uzun vadede cari açığı artıracağı kesin.
    Bu gidişatı tersine çevirecek yöntemi "Dijital Planlı Piyasa Ekonomisi" sistemidir. Bunun işleyişini e-kitap olarak ele aldığım kitabımı hocama ulaştıramadım.
    Bu sistem gelirse siyasetle ve spekülasyonla kazanç bitecektir. Çinle ve gelişmiş ekonomilerle rekabet ancak sermayeye yön veren, finansı yöneten bir ekonomi sistemi ile mümkündür.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli Mehmet bey, haklısınız sistem bozuk ama dijital planlı piyasa ekonomisi gelse de bunu bizimkilerin bozmayacağının garantisi yok. Bizimkilerin sistem bozma yeteneğini asla göz ardı etmemek lazım.

      Sil
  33. Mafi hoca siz ne yazarsanız yazın ne anlatırsanız anlatın bazı yorumcular dediğim dedik çaldığım düdük anlamıyorlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız ama sorun benim yazdıklarımla ilgili değil onların gerçeği algılayamamsıyla ilgili olduğu için benim yapabileceğim ilave bir şey yok.

      Sil
  34. Ekşi Sözlük'te yeni bir tartışma başlamış:

    "Cumhuriyet, halka sormadan (referandum yapılmadan) getirildi"

    https://eksisozluk.com/cumhuriyetin-halka-sormadan-getirilmesi--8001159?a=popular

    Belki Mahfi bey de görür...

    YanıtlaSil
  35. Hocam sistemi bozulmayacak şekilde tanımlamaya çalıştım. Ancak yarım uygulanırsa normal olarak beklenen faydayı vermeyecektir. Bu sebeple son bölümü siyasetin etkisini önleyen yönetim sistemine ayırdım. Bizi bizim değerlerimizle bölüp yöneten değil, refahı artıracak parti programları şart.

    YanıtlaSil
  36. Sayın Mahfi Hocam, öğretmen maaşı milletvekili maaşını geçtiği zaman sizin bu tespit ve yorumlarınız uygulama alanında görülecektir. Bilimden yana olan bu devam eden yazılar için teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eskiden öğretmenler pazarda limon satıp çakmaklara gaz doldururlardı. Şimdi maaş yılbaşında 80 bin lira olacak neredeyse.

      Sil
    2. Mahfi Bey,
      Bu yazınız zaten anlamak isteyenler için geldiğimiz noktanın gelebileceğimi nokta ile alakası olmadığını ve bundan sonra gitmek isteyebileceğimiz nokta için kullanmamız gereken kaynaklarımızı müsrifçe çarçur ettiğimizi gösteriyor. Ancak bence çok daha acısı, bir şekilde maddi kaynaklara bir mucize eseri tekrar ulaşsak bile bu hunharlık sonucu artık ülkeye değer katabilecek beşeri sermayemiz kalmadı. Eğitim sistemimizde çağdaş medeniyetler düzeyinde, o yetkinliklere sahip bireyler yetiştirmemekte kararlı davranıyor.

      Sil
    3. Bizim pazarda tezgah kuran öğretmenler var. Eskiden de vardı hala da var. Ortalama öğretmen maaşı 50 bin lira. Ortalama kira ne kadar?

      Sil
  37. Özgürlüğe karşı çıkmak da, özgürlük kapsamında mıdır?

    Demokrasiye karşı çıkmak da, demokrasi kapsamında mıdır?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette. Herkes istediğini savunabilir. Gerçek demokrasi öyle bir şeydir.

      Sil
  38. Yeni çıkan kitabın adı çift paralı ekonomilerde döviz kuruna otomatik regulasyon sistemi olup döviz kurunu her an rakabeçi seviyede tutan yeni bir paradigma tasarım,

    YanıtlaSil
  39. Ülkelerin ekonomileri onlarca şeye bağlı ama bügünkü bildiğimiz ekonomide çoğrafya kaderdir(Daron Acemoğlu'nun kitabını okudum.2000lere kadar herşeye katılıyorum,2000den sonrası hiçbirine katılmıyorum)Eskiden ekonomik alanda bir farkın kapanması için 100 yıl belli başlı programlar uygulanırsa ülkeler serpilip büyüyordu günümüz ekonomilerinde petrol,çip,nükleer enerji,startuplar ile 100 lerce yıllık farklar oldu 10 15 yıl.Trilyon dolarlık savunma sanayi 40 dolarlık drona yenildi,çip şirketi Apple Microsoft Meta gibi devleri solladı,Koca ülkede Tüpraş gibi baba sanayi deviyle döner ayran getiren kurye şirketi eşitlendi,benimde kullandığım yapay zeka 4 işçinin mesaisini yarım saatte yapar hale geldi.Teknolojinin yıkıcı etkisi öyle muazzam noktalara geldiki Ww grubu çinli araç üreticileri karşısında aciz duruma düşmeye başladı.Ülkeler otokrat yöneticilerde ısrar etmese teknoloji neler getirir hiç bilinmez.

    YanıtlaSil
  40. Merhaba değerli hocam, uzun zamandır yazılarınızı beğenerek takip ediyor ve büyük saygı duyuyotum. Konudan bağımsız bir soru sormak istedim. Üniversitedeyken rahmetli hocamız Uçkun Geray, yanılmıyorsam Çin'li ekonomist Malthus'un teori ve önerilerinden bahsetmişti. Aslında düşünceleri biraz egoist gibi duruyordu ama bana göre haklılık payı vardı nüfus ile ilgili. Sizin kısa bir yorumuzu öğrenmek isterim. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İngiliz iktisatçı Thomas Robert Malthus Nüfus İlkeleri Üzerine Bir Deneme adlı kitabında nüfusun geometrik hızla arttığını (1, 2, 4,8....) buna karşılık o nüfusu besleyecek olan gıda maddelerinin aritmetik hızla arttığını (1,2,3,4,5,6,7,8....) öne sürer ve böyle devam ederse artan nüfusun beslenemeyeceğini öne sürer. Şimdiye kadar zaman Malthus'u haklı çıkarmamış görünüyor çünkü insanoğlu besin maddelerini de artırmayı başarmıştır. Ne var ki çevreyi bu şekilde bozmaya devam edersek Malthus bir aşamadan sonra haklı çıkacak.

      Sil
  41. Saygı değer hocam merhaba. Her zaman olduğu gibi yazınızı, heyecan içinde okudum. "2002-2024 döneminde borçlanma (dış ve iç borç stoku artışı) ve özelleştirmelerden elde edilen kaynakların, savunma sanayi yatırımları dışında, daha fazla gelir getirecek yatırımlarda kullanılmadığını, bu kaynakların, sürdürülebilir bir ekonomik yapı inşa etmek yerine ne gibi alanlarda ve hangi önceliklerle kullanıldığını ve bunun ülke ekonomisine orta ve uzun vadede maliyetinin ne olduğunu açıklarsanız çok sevinirim...Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Yapmamız gereken şey bu kadar büyük gelir elde ettiğimizde yüksek teknolojiye dayalı ürün üretimini geliştirmekti. Tarımı çok daha modern hale getirip çiftçinin yeterince kazanmasını ve yerinde kalmasını sağlamaktı. Yalnızca savunma sanayiinde önemli işler yaptık. Diğer alanlarda gelişme sağlayamadık. Bugün tekstil sektörümüz batmanın eşiğinde bulunuyor. O alanda hiçbir atılım sağlayamadık. Marka çıkaramadık. Yüksek teknolojili mal ihracatımızı yüzde 3,5 - 4'ün üzerine çıkaramadık. Konuta dünyanın parasını harcadık. Büyümeyi yüksek gösterdi ama dünyayla rekabet konusunda bize hiçbir şey getirmedi. Oysa kaynaklarımızı imalat sanayiine, robotik teknolojiye, marka yaratmaya yönlendirebilseydik bambaşka bir yolculuğun içinde olabilirdik.

      Sil
    2. Eğer bu söyledikleriniz yapılsaydı o zaman geniş işsizlik de azalırdı. Arz arttıkça, arz talebi geçerdi. Bu şekilde fiyatlar düşer, enflasyon da kontrol altında tutulurdu. Enflasyon düşünce düşük gelirlinin alım gücü kaybı azalır, temel ihtiyaçlarını daha rahat karşılardı. Yani hem işsizlik azalır, hem enflasyon düşer hem de halkın refahı daha fazla artardı. Ülke sağlıklı ve sürdürülebilir büyürdü. Fakat amaç ülkeyi ve gelecek nesilleri düşünmek yerine kendi iktidar ikballerini sağlamlaştırmak olunca, kısa vadeli günü kurtarma politikalarıyla ilerlendi. Dolayısıyla biz bu dediklerinizi bilinçli olarak yapmadık. Böylece iktidar, seçim yatırımına hazırlık aşamasında neredeyse her seçimden sonra kendisine bir enkaz bırakmış oldu. Daha sonra tekrar seçilip bu enkazı toparlamak için de borçlanma ve varlıklarını satma yoluna gitti. Fakat kaynaklar tükendiği için artık başka bir yol izlenmek durumundadır. Nitekim İngiliz ekonomist Timothy Ash da bu gerçeği vurgulamak için 2026 yılının seçim öncesi kasa doldurma yılı olacağını söylemiştir. Bu yüzden 2026'da vergiler daha fazla artırılacak, maaşlar düşük tutulacak ve halk daha fazla fakirleştirilecektir.

      Sil
  42. Sayin hocam sevgili Aziz Nesin bir yazisinda söyle demisti "Sosyalizmde bir donu 1000 kisi paylasir binin de kici acikta kalir ama kapitalizm de bir donu bir kisi giyer 999 kisinin kici acikta kalir." Yukarida ki yorumlarda GSYIH 17900 $ oldu diye sevinenleri görünce aklima Aziz Nesinin bu sözleri geldi. Saygilarimla

    YanıtlaSil
  43. Sevgili Hocam, yazınız için teşekkür ederim.
    Büyüme verileri, gelir artışları, enflasyonun düşmesi vb. haberler, haberler, algılar....!!!
    Ben rakamlara değil kendime ve çevreme bakarım.
    Komşuma bakarım, esnafa bakarım, tüccara, taksiciye, berbere, kasaba manava bakarım.
    Eğer tüm bunları hepsi birden şikayet ediyorsa tekrar dikkatle bakarım.
    Yukarıda saydıklarıma ek olarak özellikle gıdaya bakarım.
    Gıda sektörü derken aslında alt grup yani simitçi, tostçu, pideci, esnaf lokantası.
    56 yaşımdayım. Bu yaşıma kadar gıda sektöründe yakınmaları ilk defa bu dönemde görüyorum.
    Bu sebeple rakamların, verilerin hiçbir anlamı yok..
    Meteoroloji rakamları gibi.
    Termometrenin gösterdiği sıcaklık ve hissedilen sıcaklık farkı gibi..
    Saygı ve sevgilerimle,
    Cem.

    YanıtlaSil
  44. Bu milli gelir satın alma gücü paritesine göre mi yoksa geleneksel yöntemle mi hesaplandı acaba?Satın alma gücüne göre hesaplandıysa Türkiye gibi yüksek enflasyonlu ülkelerde yanlış sonuç verir bildiğim kadarıyla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buradakiler cari fiyatlara göre GSYH'leri gösteriyor.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asgari Ücret 2026

İkinci Varlık Vergisi Faciasına Doğru

Osmanlı'dan Devraldığımız Borçlar