Silivri Soğuktur

Sansür; sinema ve tiyatro oyunlarının, gazete, kitap, dergi gibi yayınların ve bu yayınlarda yer alacak haberlerin hükümetçe önceden denetlenmesi, bunların oynanmasının, gösterilmesinin, yayımlanmasının izne bağlı olması demek. Hükümetçe görevlendirilmiş görevliler eliyle uygulanıyor. Buna dolaysız ya da doğrudan sansür diyebiliriz. Dolaysız sansür, demokrasinin olmadığı, genellikle diktatörlük rejiminin olduğu ya da rejimin diktaya doğru evrilmeye başladığı yerlerde ve/veya dönemlerde ortaya çıkar. Demokrasinin hakkıyla uygulandığı, en azından yalnız seçim yapmak olarak algılanmadığı, kamuoyunun demokrasiye sahip çıktığı yerlerde uygulanması kolay değildir.

Bir de dolaylı sansür ya da oto sansür var. Otosansür, açık bir baskı olmadan, herhangi bir makamın ya da yetkili kurumun engellemesi olmadığı halde, kişinin kendi çalışmalarını sansürlemesi olarak tanımlanabilir. Bu da demokrasinin var gibi göründüğü ama büyük eksikliklerinin olduğu yerlerde ve dönemlerde ortaya çıkar. Baskıcı bir hal almış olan ve sürekli bir şeyleri bahane ederek insanları gözaltına aldıran ya da tutuklatan bir yönetim egemense, insanlar düşüncelerini ifade etmekten çekinir ve bir anlamda kendilerine otosansür uygulamaya yönelirler. Böyle bir ortamda otosansür iki farklı şekilde ortaya çıkar: İlk olarak insanlar görüşlerini, eleştirilerini açıkladıkları zaman gözaltına alınacaklarını ya da hapse atılacaklarını düşünerek korku nedeniyle kendilerine otosansür uygular ve düşüncelerini ya hiç açıklamamaya yönelirler ya da bildiklerini, gördüklerini, tanık olduklarını çok daha yumuşak ifadelerle açıklamaya çalışırlar. Bu tür otosansür daha çok kendini korumayı hedefler. İkinci tür otosansür, çalıştığı yeri korumaya dönük olarak ortaya çıkar. Bir gazete veya sosyal medya sitesi yazarı, bir sanatçı, bir televizyon yorumcusu vb. düşüncelerini ifade etmesi sonucunda çalıştığı yere ve onun yönetimine zarar gelebileceğini düşünürse otosansür uygulama yoluna gidebilir.  

Sansür, düşünce ve ifade özgürlüğüne vurulmuş bir darbedir. Bir toplumun ileri gidebilmesi özgür düşünce sahibi insanları yetiştirmesine ve bu insanların düşüncelerini özgürce açıklamasına bağlıdır. Düşünceleri baskılanmış bir toplum hiçbir alanda ileri gidemez.

Günümüzde sansür uygulamaları hükümetlerle sınırlı kalmıyor. Çeşitli kurumların yöneticileri çalışanları düşüncelerini açıklamak konusunda baskı altına alabiliyor. Bu tür baskılar da ikiye ayrılıyor: Yöneticilerin, siyasal iktidarın isteği doğrultusunda ya da böyle bir istek olmasa da olabileceği endişesiyle sansür uygulaması. Her ikisi de ifade özgürlüğünü engellemesi açısından siyasal iktidarın doğrudan sansür uygulamasından farksız görünüyor. Hatta otosansürün, dolaysız sansürden çok daha kötü olduğunu söylersek yanlış olmaz: Görünürde bir yasaklama olmadığından düşüncesini ifade edemeyen vicdan azabı çeker.   

Bizde son dönemlerde bu tür sansür uygulamaları ya da olmayan düzenlemelere uymayan kişiler arasından tutuklananlar genellikle Silivri Cezaevine gönderildiği için eleştiri yapanlara yönelik bir espri ifadesi türedi: “Silivri soğuktur.” “Böyle eleştiri yapmaya devam edersen tutuklanırsın” demenin farklı biçimde ifade edilmesi. Bu ifade, ardında, söyleyenin kendi korkusunu ama aynı zamanda kıskançlığını konuşana yansıtan düşünceleri saklıyor.   

George Bernard Shaw “ilerlemenin ilk koşulu sansürden kurtulmaktır” der. Aslına bakarsanız sansürden kurtulmak yetmiyor, şakaymış gibi dile getirilen tehditlere gülüp geçecek kadar yürekli olmak da gerekiyor. Bu konuyu en net anlatan söz Jean Paul Sartre’a aittir: “Cehennem başkalarıdır.” 

Yorumlar

  1. 👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻

    YanıtlaSil
  2. Elinize sağlık Hocam.. Şahane..

    YanıtlaSil
  3. Dalkavuksuz diktatör, sansürsüz diktatör olmaz.

    YanıtlaSil
  4. Celladına aşık ise bir millet ister ezan ister çan dinlet. Sorgulamıyor bile sürü gibi illet mustehaktir ona her türlü zillet.

    YanıtlaSil
  5. Uğur MUMCU ‘ nun ölüm yıldönümünde anlamlı bir yazı. O kadar korkaklar ki kalleş bir pusu ile yok ettiler aydınlarımızı .

    YanıtlaSil
  6. Hocam peki siz hiç yazılarınızda oto sansüre baş vurdunuz mu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gazetede yazarken olduğum yere zarar vermemek için başvurduğum olduydu.

      Sil
    2. Açıksözlülüğünüz için teşekkür ederim

      Sil
  7. Sosyal medyada yorum yaparken ben de oto sansür uyguluyorum. Özellikle küfretmemeye çalışırım. Bazen başaramam. Neyseki CB'na hakaret etmediğimiz sürece fazla tehlike yok.

    YanıtlaSil
  8. Hocam, kaleminize sağlık. Bu devirde, sansür konulu bir yazı yazmanız manidar...zamanın ruhuna son derece uygun...Bir toplum sansürü ve oto sansürü kabul etmişse, hangi sosyoekonomik statüde olursa olsun, maden facialarında yüzlerce emekçinin ölmesi, kadın cinayetleri, çocuk tacizleri, lüks otelde yangın sonucu onlarca insanın ölümü...gibi badirelere de açık hale gelir maalesef...

    YanıtlaSil
  9. ANLAYANA, DAVUL ZURNA. KALEMİNİZ KESKİN OLSUN HOCAM. KIRILMASIN.

    YanıtlaSil
  10. Elinize emeğinize sağlık hocam harika bir yazı

    YanıtlaSil
  11. Yeni trend önce tutuklayıp sonra uygun suç oluşturmak..,Artık "Silivri soğuktur" bir espri olmaktan çıktı gerçeğe dönüştü. Yazınız için sağolunuz...

    YanıtlaSil
  12. "Silivri soğuktur" kavramı toplum tarafından içselleştirildikçe toplumun yaşam kalitesi de doğru orantılı olarak günden güne bozuluyor. Hukuktaki bozulma; toplumsal çürümeyi ve kurumların yozlaşmasını da beraberinde getiriyor. Sonuçta Türkiye'nin dolar bazında kişi başına düşen GSMHsı hala 2013 seviyesinde, enflasyonda başa güreşiyor, doğrudan yatırım alamıyor, AI ve çip teknolojisi gibi konularda dünyanın gerisinde kaldı, başarılı start-uplar ve Unicornlar çıkaramıyor... Silivri soğuk ama Silivri dışındakiler de günden güne daha kalitesiz mont alabiliyorlar, evlerini daha az ısıtıyorlar. Kısacası Silivri'nin soğuğu artık bütün yurt çapında hissediliyor.

    YanıtlaSil
  13. Hocam,farklı ülkelerde farklı diktatörler,farklı farklı yöntemlerle iktidara gelip farklı stratejilerle diktatörlüğünü perçinlese de en sonunda büyük resimde hep aynı pozu verir hale geliyorlar,birbirlerine benziyorlar ve aynı diktatörlük ve zulüm tarifiyle tanımlanabiliyorlar.Sanırım yolun sonu hep aynı noktaya varıyor ve halk çektiği büyük acılardan sonra diktatörden kurtuluyor.

    YanıtlaSil
  14. Yüreğinize, kaleminize sağlık Mahfi Hocam...🙏 Giderek fütursuzlaşan, kibir zehirlenmesinden muzdarip hubris bir iktidar yönetiyor, pardon yönetemiyor bu güzel ülkeyi maalesef. Adaletten eğitime, ekonomiden medyaya ve sanata herşey bilinçli olarak belirli bir hedef için yapılıyor; sorgulamayan, ileriye gidemeyen, biat eden, evet efendimci bir toplum, pardon toplum değil "kul", reisin kulları...😡

    YanıtlaSil
  15. Sansür kalıcı olamaz, çok uzun süre devam edemez. Her halükarda ya kendiliğinden ya da halkın tepkisi sebebiyle azalarak, veya kısa sürede yerini düşünce özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne bırakacaktır. Halka zararı zaman kaybettirme, geri bırakma olacaktır. Yöneticiler iktidara geldiklerinde, iktidarlarının sonsuz olmadığını, bir gün mutlaka iktidarlarının sona ereceğini hep göz önünde bulundurmalılar.
    İnsanlar; FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR, VİCDANI HÜR yaşayacaklardır, böyle olunacaktır, böyle olunması zorunludur.

    YanıtlaSil
  16. Bir yerde sansür varsa orada baskıcı bir rejim var demektir. Popülist iktidarlar genellikle toplumsal desteği kaybettiklerinde sertleşirler ve muhalif düşünceyi bastırmaya çalışırlar böylece baskı dönemi başlar. İçinde yaşadığımız dönem de baskı dönemidir. Baskı dönemlerinin 4 ana özelliği vardır.

    1- Merkeziyetçi yönetim: Tüm yetkiler tek bir kişide veya dar bir yönetim grubunda toplanır.
    2- Sansür: Basın, yayın ve ifade özgürlüğü ciddi şekilde kısıtlanır. Gazeteler, dergiler ve kitaplar denetlenir, muhalif düşünceler bastırılır.
    3- Polis Devleti: Güvenlik güçleri sıkı denetim ve gözetim uygular. Muhalifler takip edilir ve cezalandırılır.
    4- Eğitim ve Kültür Üzerindeki Kontrol: Eğitim kurumları devletin ideolojisine uygun olarak şekillendirilir ve özgür düşünce teşvik edilmez.

    Baskı dönemleri ifade özgürlüğünün, siyasi hakların ve demokratik değerlerin kısıtlandığı dönemlerdir. Her dönem kendine özgü olduğu için dönemsel icatlar da üretilir. Mesela minareyi çalan kılıfını hazırlar misali 12 sene öncesine bile gidilir. Bu, aynı anda tüm tuşlara basmak demektir. Çünkü bir taraftan muhalefet kontrol altına alınmaya çalışılırken diğer taraftan da toplumsal bir hareket korku yoluyla şimdiden önlenmeye çalışılmaktadır. Peki neden? Çünkü anayasa, referanduma gidilmeye gerek kalmadan değişecek. Eğer referanduma gidilecek olsaydı, eski defterler açılarak Gezi olayları gündeme getirilmez ve olası bir toplumsal harekete de şimdiden set vurulmak istenmezdi. Peki, referandumsuz anayasa değişikliği nasıl olacak? DEM milletvekilleriyle barış süreci ve kapalı kapılar ardında vaadedilenlerle birlikte yeterlilik sayısı olan 400 milletvekili sayısına ulaşılacak ve anayasa değişikliği de referandumsuz meclisten geçecek. Sonra ek bir maddeyle Cumhurbaşkanı görev süresini 7 yıl uzatabilecek. Böylece 2035'e kadar seçim görmeyeceğiz. Tüm bunlar olduktan sonra halk sokağa çıkmasın ve muhalefet de bunu körüklemesin diye insanlar şimdiden korkuyla sindirilmeye çalışılıyor. İçinde yaşadığımız bu sansür ve baskı döneminin özeti, gerekçesi ve bizi bekleyen asıl büyük resim de budur. Her şey koltuk içindir. Benim okuduğum yazılardan ve izlediğim yayınlardan anladığım budur. (Dolayısıyla bu büyük resme otosansür uygulamanıza gerek yok hocam, çünkü ben onların yalancısıyım) Kaldı ki İbrahim Tatlıses aracılığıyla bize duyurtulan, hedeflenen ve bizi bekleyen gerçek de budur. Bu gerçeği onlar da saklamamaktadır. Hem erken seçim olmayacağını söyleyip hem de ölene kadar hizmet etmekten bahsediliyor. Bu durumda zaten bütün kapılar da bu büyük resme çıkmış oluyor.

    Önemli tarihi not: Osmanlıda’da 2. Abdülhamit 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sırasında meclisi feshederek anayasal düzeni askıya almıştı. Böylece 1878'den itibaren yaklaşık 30 yıl sürecek olan istibdat dönemi başlamış, bu dönemde Abdülhamid, geniş bir istihbarat ağı ve sansür mekanizması kurarak muhalefeti bastırmaya çalışmıştı. Lakin bu baskı dönemi uzun vadede halkta ve aydınlar arasında özgürlük ve demokrasi taleplerini artırmıştır. Bu talepler sonucunda 1908'de II. Meşrutiyet ilan edilerek meşruti düzene geri dönülmüştür. Bu tür dönemler, baskının düşünceyi susturamayacağını ve toplumsal tepkinin zamanla daha güçlü bir şekilde ortaya çıkabileceğini göstermiştir. Dolayısıyla 2035'e kadar bizi bekleyen gerçek buysa, 2035'ten sonra sadece kişiler değişmeyecek, tek adam rejimi de yıkılacak demektir. Çünkü tarihsel olgular asla değişmez. Bu 10 yıllık dönemde gerek halktan gerekse aydınlar arasından bedel ödeyenler olabilir. Evet, Silivri soğuktur ama yarınlarımız da aydınlıktır. Eninde sonunda bu topraklara gerçek demokrasi, hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı gelecektir. Muhalif düşünce bastırılamayacak, aydınların sesi kesilemeyecek, kimse otosansür yapmak durumunda kalmayacak, düşünceler susturulamayacak, ifade özgürlüğü engellenemeyecek ve insanlar korkutulamayacaktır. Hukukun üstünlüğünü endeksinde 117. demokrasi endeksinde ise 102. sıradayız. Bu tablo eninde sonunda ve mutlaka değişecektir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu durumda asıl soru DEM’e neler vaadedilecek ve nasıl ikna edilecek olmalı. Ki yeterli çoğunluğa ulaşılsın ve anayasa değişikliği de referandumsuz kabul edilsin. Eğer anlatılan senaryo birebir gerçekleşirse bu durumda 10 yıl boyunca seçim de olmayacak. Eğer böyle bir yol hedefleniyorsa o halde erken seçime gitmekten de anayasayı halk oylamasına sunmaktan da çekiniyorlar demektir. Çünkü toplumsal desteğin azaldığını ve istedikleri sonucu alamayacaklarını düşünüyorlar. Bu yüzden halka gitmeyi riskli buluyorlar demektir. Peki ya DEM ikna edilemezse? O zaman ne olacak? O zaman da tahminimce muhaliflere siyasi yasak dönemleri başlayacak. Zaten başladı bile. Demek ki Ekrem İmamoğlu’nun ahmak davası bu yüzden bekletiliyor. Aksi halde bu kadar basit bir davanın kararının hemen çıkması gerekirdi. Çünkü ortada Narin cinayeti gibi birden fazla sanık, otopsi raporu, dna raporu, baz kayıtları, hts kayıtları vs. yok ki. Ortada sadece bir tane söylem var. Narin cinayetinde bile karar çıktı buna rağmen bu davada (3 yıldır istinaf sürecinde) neden hala karar çıkmadı anlamak mümkün değil. Fakat eğer DEM ikna edilemezse ve sonunda siyasi yasaklar çıkartılmaya başlanırsa, bundan sonra karşısına isterse 18 yaşında bir çocuk çıksın; oyumu ona veririm. Halk da artık yapılmak istenenleri görüyor, anlıyor, bu yüzden bu tepki oylarının ardı arkası kesilmez diye düşünüyorum. Tarihi mağlubiyet alırlar. Çünkü bu millet olaylara at gözlüğüyle bakmadığı sürece her zaman hakkı yenenin ve hakkı elinden alınanın yanında olmuştur. Bugün, herkese korku verilmek istense de yarınlarımız aydınlıktır. Türkiye eninde sonunda muasır medeniyetler seviyesine çıkacaktır; bundan hiçbir kuşkum yoktur.

      Sil
    2. Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz halka korku verilmesi kabul edilebilir gibi değil. Milyonlar zaten açlık sınırının altında sefalete terk edildi şimdi de bu insanlar korkuyla mı imtihan edilecekler olacak iş değil. İstiyorlar ki onları hiç eleştirmeyelim, korkalım ve susalım. Peki, susarsak yanlışlarını kim söyleyecek? Teğmenlere daha soruşturma bile açılmamışken, bunların ordudan temizleneceği hangi bağımsız yargıda dile getirilebilir? Turpun büyüğü heybededir, iki sene sonra insan içine çıkamayacaklar şeklindeki ifadeler hangi bağımsız yargıda kurulabilir? Bu söylemlerden sonra yargı bağımsızdır deyince samimi olmuyor. Hukuk herkesten üstündür deyince de samimi olmuyor. Çünkü anayasa mahkemesi kararlarına dahi uyulmuyor; anayasa yok sayılıyor. Bir tarafta herkesin güvenliğinin istenildiği bir cümle var fakat tehdit olarak algılanıyor. Bir tarafta tamamen eleştirel bir yorum cümlesi var fakat hakaret olarak algılanıyor. Hiç olmazsa ne anlatılmak istenildiğine yönelik tarafsız bir bilirkişiye, bir edebiyatçıya sorsalardı fakat gerek bile duymuyorlar. Buna karşılık kendilerinden başkalarına yapılan açık tehdit ifadelerini görmezden geliyorlar. Bu çifte standartlar ve adam kayırmacılık zaten hep var. Tutuklamak istediklerini kaçacak endişesiyle tutuklayıp, suç bulmak için 5-10 sene geriye gidiyorlar. Ben hayatımda böyle bir hukuk kuralı görmedim. Bu zamana kadar neredeydiniz? Suç kesinleşmemişken ve masumiyet karinesi varken insanları suçlu gösteriyorlar, kayyumlar atıyorlar. Ortada net kusurlu oldukları halde hiç bir şekilde sorumluluğu kabul edip istifa etmiyorlar, bilakis suçu başkalarına atıp onları hedef göstermeye çalışıyorlar ve daha neler neler. Ben iktidarın hiç bir dönemde bu kadar köşeye sıkıştığını ve tüm tuşlara aynı anda bastığını görmedim. Tüm bunları gidici olduklarını anladıkları için yapıyorlar. Baskı ve korkuyla sonuç elde edebileceklerini düşünüyorlar. Oysaki emekliden tutun da, asgari ücretliye; çiftçiden tutun da hayvan severlere ve çevrecilere kadar her kesimi kaybettiler. Bu tutumlarıyla daha da çok kaybedecekler lakin farkında değiller. Ne yaparlarsa yapsınlar isterse 10 yıl iktidarda da kalsalar, eninde sonunda kurdukları bu adaletsiz ve haksız düzen yıkılacaktır. Baskı ve korku son bulacak; fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür nesiller yetişecektir elbet.

      Sil
    3. 10 yila cumhuriyet bitmiş olur. Zaten bitti sayilir. Yeni sistem ile artık padişah seçiliyor adina da sözde cumhurbaşkanı deniyor. Sari öküz verildi. Halk kamikaze yaptı hala farkinda olamayacak kadar cahil ya da karaktersiz.

      Sil
    4. Rusya'da Putin muhalefeti bitirmişti. Anna Politkovskaya, Yevgeny Prigojin, Aleksander Perepilitchni, Aleksander Litvinenko ve son olarak Aleksey Navalny şüpheli ölümler listesine girdi. Sadece muhalif politikacılar değil; aktivist, gazeteci ve yazarların bulunduğu çok sayıda isme yönelik suikastların ardındaki sır perdesi kaldırılamadı.

      Çin Ulusal Halk Kongresi ise Çin Devlet Başkanı Şi Jinping'in ''ömür boyu devlet başkanlığı'' teklifini kabul etmişti.

      Şimdi Türkiye'de de muhalefet bitirilmek isteniyor. Umarım bunun Rusya'daki gibi ağır bedelleri olmaz. Akabinde ise isteneni tahmin etmek zor olmasa gerek. Ömür boyu devlet başkanlığı. Bunu ''Allah ömür verdikçe hizmet etmeye devam edeceğiz'' cümlesinden anlayabiliyoruz. Aslında gelecekte hedeflenenler, bilinçaltı mesajlarıyla önceden veriliyor. Lakin yorumlayabilene... Umarım ne Rusya'ya ne de Çin'e benzeriz. Çünkü halk onlara oy verdiyse bu ülkeyi yönetsinler diye verdi; ülkenin tapusunu vermedi. Bu yüzden kimse sandıktan ve halkın önüne çıkmaktan korkmamalıdır.

      Sil
    5. Halk bal gibi tapuyu verdi. 2017 referandumuyla verdi. Herşeyi verdi. Ve bir de utanmadan muhalefet diyor hala. Sanki manevra alani biraktilarda. Halk kendi seçtiği brkediye başkanlarına bile sahip çıkamıyor. Ülke olmus dilsiz şeytan

      Sil
    6. dostum ellerine sağlık çok güzel yazmışsın 🙏🏻

      Sil
  17. yazının sonundaki sartre'ın o sözünün anlamı farklı yalnız. anlattığınız şeyi desteklemek için kullanırsanız komik olur. ki olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Görüşünüze katılmıyorum. Bu ifadeyi özellikle başkalarının nasıl davranacağını tahmin ederek otosansür uygulayanlar açısından ele alırsanız burada kullanılmasının komik olmadığı hatta tam yerinde olduğu konusunda benimle aynı düşünceye ulaşacaksınız.

      Sil
  18. Bir iktisatçıya sansür yazısı yazdıran sistem veya yönetim şekli olan bir ülke de, ne yolsuzluk biter, nede doğal veya doğal olmayan afetler biter. Ne yabancı yatırımcı gelir nede halk fakirlikten kurtulur. Ülkenin yetişmiş elemanları da bir an önce bu kısır ortamdan daha özgür bir ortama yerleşip yeni ülkelerinde katma değer sağlar, özgürlüğün olmadığı ülke her alanda gerilemeye devam eder.

    YanıtlaSil
  19. "...şu yorumu bile kaç defa yazıp yazıp sildim..."
    işte öyle bir şey!

    YanıtlaSil
  20. Bir Libertopia atasözü derki: "Sansür, eline vurulmuş kelepçe ise otosansür; kendi ayağına taktığın pranga, kendi ağzına vurduğun bant, kendiliğinden düşüncelerine koyduğun kettir."

    YanıtlaSil
  21. Türkiye'de ifade özgürlüğü olmadığını ancak Batı'da olduğunu iddia edenlere Edward Snowden,Julian Assange diyorum sadece.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de diyorum ki başkasının kötü olması bizim de kötü olduğumuz gerçeğini değiştirmez. Kötüyü değil iyiyi örnek almak gerekir.

      Sil
  22. Batı'da politikacıların eleştirilebilir olması orda ifade özgürlüğünün üst düzey olduğu anlamına gelmez. Gerçek müesses nizama dokunulduğu anda Batı'da insanların başına nelerin geldiği malum.Yoksa"bak Trump'a, Biden'a neler diyorlar" analizi çok cılız bir analiz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir üstteki yorumum burası için de geçerli.

      Sil
  23. Aslında 80'lerde, 90'larda ülke çok demokratikti, ifade özgürlüğü nirvanadaydı.Ön plandaki siyasetçilere her gün her şey söylenebiliyordu.Ama geri plandaki gerçek güç olan askeri yönetime kimse ağzını açamıyordu.Şimdi Silivri soğuksa, o zamanlar Metris buz gibiydi.Ama sizlere bakarsak ifade özgürlüğünde geriye gidildi. Tarihin tersten yazılması bu olsa gerek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kötüyü örnek göstermek ve ona göre durum tespiti yapmak dünyadaki en hatalı işlerden birisidir. Geçmiş kötüyse kötüdür. Şimdiki kötülüğü orayla kıyaslayarak durumu sanki iyiye gidiş varmış gibi anlatmak yanlışları onaylamak demektir. O daha kötüydü diyerek bugünkü durumu haklı göstermeye çalışmayın. Kötü her zaman kötüdür.

      Sil
    2. Hocam,
      Yazılarınızın zengin içeriğini, yorumlarınız keskinliğini ve beyefendilikten taviz vermeyen tarzınızı çok beğeniyorum.
      Esenlikler dilerim.

      Sil
    3. Bu kadar haklı olduğunu sanmanı da benim aklım almıyor.

      Sil
  24. "Kürt" kelimesinin kullanılamadığı, başörtülülerin türbanlı gericiler olarak görüldüğü, asker aleyhine gazetede tek bir harf dahi çıkmadığı günlerden bugünlere gelinmiş.İyi kötü bazı kavramlar oturmuş, bazı haklar alınmış, ama bakarsan ifade özgürlüğünde geriye gidilmiş.Hadi gençler eski dönemi bilmiyor da,sizler gibi 80'leri, 90'ların karanlığını yaşamış insanlar nasıl böyle konuşuyor aklım almıyor. Yani her şey mükemmel değil bugün de , ama bir konu mukayeseli değerlendirilmezse bir kıymet-i harbiyesi yoktur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her şey geriye gitti. Hukuk, demokrasi, laiklik ne kadar sosyal gösterge varsa dünyada hepsinde geriye gitti Türkiye. Siz hangi haklardan bahsediyorsunuz?

      Sil
  25. Modern çağda sadece sekiz diktatör gönüllü olarak açık seçim sistemine iktidarı devretmiş. Ve diktatörlerin yalnızca yüzde 12'si seçim kaybettikten sonra görevi bırakmış. Düzensiz seçimler düzenleyen diktatörler, düzenli seçimler düzenleyen diktatörlere kıyasla daha uzun görev sürelerine sahip olma eğilimindeymiş. Küresel seçkinlerle kaynaşmayı başarıyorlar; anketörler ve siyasi danışmanlar tutuyorlar, çocuklarını Batı'daki üniversitelerde okutuyorlar ve demokrat rolü oynamayı ihmal etmiyorlarmış ve bilgiyi iyi manipüle ediyorlarmış.Seçimleri hileyle yönlendiriyorlar, gerekirse oyunun kurallarını yeniden yazıp, seçim sisteminin değiştirerek “tehlikeyi” atlatıyorlarmış. (El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele geçen yıl şubatta öyle yaptı.)
    Günümüz itibariyle diktatörlükler demokrasilerden daha fazlaymış. Ekonomisi gibi Dünya siyasi konjonktürü de kötü. Batı'da popülizm yaygın. ABD’de Trump başlı başına bir sorun, Alman siyasi merkezi çöktü, Venezuela malum, Çin'de Başbakan Xi' kendisine ömür boyu görev süresi veren yeni anayasa değişikliği yaptı

    YanıtlaSil
  26. Türkiye aslinda tam bağımsız olma ile tam bağımlı olma arasindaki savaşı 1990 ile 2002 arasında verdi. Gladio ile bir derin savaş yaşadı. Uğur mumcu bahriye üçok ahmet taner kışlalı eşref bitlis adnan kahveci cem ersever necip hablemitoglu gaffar okan vb gibi cok sayıda faili meçhul gibi gösterilmiş operasyonlar ile akp nin önü temizlendi ve açıldı. Dolayısıyla da türkiye o savaşı kaybetti. Küresel sermayenin eline geçti. Son kale ordu da 15 temmuzla ele geçirildi rejimin ordusu yapildi. Yani türkiye uzatmaları oynuyor artık. Ve halk da küresel sermayenin üretmeden kendisine kredilerle sunduğu salataliga tuz dökmek için baliklama atladı. Arabalar evler cepler tukettikce tüketti bunu rte nin sağladığını sanacak kadar da cahil. İradesi satin alindi. Daha bir bedel ödenmedi. Ödenecek bedelin turpu heybede daha.

    YanıtlaSil
  27. Silivri soğuktur, lakin erik dalı gevrektir :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sayın adsız 17:58, bu bayat espiri ile komik duruma düşer miyim diye otosansür uygulasaydın keşke :-) bazen şartmış :=)

      Sil
  28. Sansür kelimesi, Latince censere'den geliyor. Anlamı bir şeyi törensel şekilde beyan etmek. MÖ 400lerde Roma'da Censeur adı verilen toplu ahlakını denetlemekle görevli yüksek görevli ortaya çıkıyor.
    Benzer dönemlerde antik Çinde ve antik Yunanistanda sansür uygulamaları ortaya çıkıyor. Tarihsel en ünlü sansür Sokrat'a uygulanıyor.
    Matbaanın icadı dini sansüru, 17.yy'daki gelişmeler politik sansürü ortaya çıkarıyor.
    2500 yıllık bir yolculuk sonunda 20.yy'da nihayet ifade özgürlüğü kendine yer bulabiliyor.
    Otosansür ise ülkesine göre toplumsal, siyasi veya profesyonel kaygılarla maalesef varlığını korumaya devam ediyor.

    YanıtlaSil
  29. İsveç, 1766 yılında basın özgürlüğünü güvence altına alan yasa çıkartarak sansürü kaldıran ilk ülke olmuş, kısa sürede diğer İskandinav ülkeleri de bunu takip etmişti. Aradan tam 259 yıl geçti. Bizim hala sansürü ve otosansürü konuşmamız, Türkiye'nin insanlık medeniyetinden ne kadar geride kaldığını göstermektedir.

    Türkiye’de kısa dönemlerde özgür düşünce özgür olsa da maalesef bu durum pek uzun sürmüyor. Dönüp dolaşıp bir türlü aşamadığımız hep aynı eşikler karşımıza çıkıyor. İktidarlar değişiyor, insanlar değişiyor fakat durum değişmiyor. Çünkü zihniyet aynı, insana bakış açımız aynı. Oysaki her insanın ölçme, tartma, mukayese etme, analiz etme gibi becerileri var. Lakin biz asırlardan beri tasavvuf ve mezhepsel öğretilerle donatıldığımız için sorgulamak ve akıl yürütmek gibi özelliklerimizi geri plana itmiş, bunun yerine teslimiyetçi ve destekçi özelliklerimizi öne çıkartmışızdır. Bu yüzden kendimizde olmayan becerileri başkalarına da atfedemeyiz. Mesela bir yakınımızın, bir komünistin kitabını okuduğunu gördüğümüzde endişelenebilir ve onun da bir komünist olabileceğini düşünebiliriz. Ona hemen deriz ki, bu kitabı okuma çünkü bu kitabın yazarı bir komünisttir. Hatta bu cümleyi sert bir uyarıyla da söyleyebilir belki de kitabı elinden bile alabiliriz. Böylece sansürü en yakınlarımızdan uygulamaya başlarız. Halbuki kitabı okuyanın bir değerlendirme yetisi vardır. İnsanı insan yapan da zaten düşünme, aklını kullanma, değerlendirme yapma gibi nitelikler değil midir? Lakin bunlar bizde yani bizim bakış açımızda yoktur hele ise bir başkası üzerinden hiç yoktur. Bunun da nedeni asırlardan beri bu topraklarda var olan öğretilerin, ideolojimizi şekillendirmesinden kaynaklanır. Bu yüzden sorgulayıcı, eleştirici ya da irdeleyici değilizdir. Biz teslimiyetçiyiz, destekçiyiz, arka çıkıcıyız ve el pençe divan durucuyuzdur. Oysaki Kitap'ta aklı kullanma, gerçeği sorgulama, akıl yürütme gibi kavramların üzerinde durulmuş hatta Hz. İbrahim üzerinden akıl yürütme örnekleri bile verilmiştir. Ne var ki düşünme ve analiz etmeyi teşvik edici bu sorgulayıcı bakış açısı, bizim ideolojimize girememiştir. Bu yüzden kendimize olan bakış açımız sınırlı olduğu gibi, başkalarına da sınırlıyızdır. Önce kendi kendimize korkular yaratırız sonra bu korkuları başkalarına da yaratırız. Dolayısıyla önce kendimizi sansürleriz sonra da başkalarını.

    Özgür olmak için düşünce kalıplarımızı bağlayan prangalardan kurtulmamız gerekiyor. Çünkü ancak bu şekilde özgürleşebilir ve düşünsel becerilerimizi geri kazanabiliriz. Böylece insana olan bakış açımız değişecek, onların da düşünsel becerileri olduğuna kanaat getirebileceğiz. Daha sonra da ezberci, taklitçi ve teslimiyetçi bir eğitimden; neden-sonuç ilişkisi kuran, muhakeme yeteneği gelişmiş, irdeleyici ve sorgulayıcı bir eğitim modeline geçmememiz gerekiyor. Aksi halde bu devinimi yapmadığımız sürece toplumsal bakış açımız değişmez; ne kendimizi ne de başkalarını sansürlemekten kurtulamayız; özgür olamayız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İfade özgürlüğünün ilk koşulu aslında ifade edebilecek düşüncelere sahip olmak, düşünce geliştirebilmektir. Düşünemeyen, kendisine söylenenleri geldiği tarafa göre doğru kabul eden bilime yönelmeyen kişi doğru düşünemez. Doğru düşünemeyen kişinin ifade edecek düşüncesi de olmaz. Sadece inançla bağlı olduğu kişi veya grupların kendisine söylediklerini tekrarlar durur. Diyeceğim o ki önce düzgün, analitik düşünmeyi geliştirecek bir eğitim sistemi lazım. Gerisi gelir.

      Sil
    2. Ahbap Çavuş demokrasisinde tüm ahbap çavuşların fanatik oldugunu, "digerleri"ninde eylem ve düşüncelerinin dolaylı ve dolaysız sansüre uğradığı bir dönemdeyiz. Değil mi Mahfi Hocam. Yıne harika bir yazı. Teşekkürler ve saygılar.

      Sil
  30. 13 Yıl oldu sizi takip ediyorum bu blogdan birçok şey öğrendim ama sizi eleştirmek zorunda olduğumu hissettim yıllarca galileo gibi “doğruları” savunuyorsunuz neden martin luther olmuyorsunuz artık insanların çoğu kiliseye inanıyor hocam artık birileri çıkıp şunu demeli “Tanrı ile konuşmak için politikacılara şeyhlere gerek yok çünkü cehennemi satın aldım”

    YanıtlaSil
  31. Merhabalar sayın hocam,
    Tanık olduğum bir oto sansür kalimından bahsetmek istiyorum. İranlı bir şairin eserini çeviren yayıncı arkadaş, şairin hemcinsine övgüler içeren bir kaç şiirini yayınlayacakları kitaptan çıkartacağını söyleyince, bende şaşkınlık ve kızgınlıkla başladım, kitabın bütünlüğüne saygıdan, şaire duyulması gereken saygıya ve dahi okura... işte o bu nedenle yapılanı katliam diye vurguladım. O günden sonra da zaten pek güvenmediğim çevirilere büsbütün kuşkuyla bakar oldum.
    Cehennemle bitirdiğinizi yazınıza cennetle ilgili bir aforizma: "Herkes cennet ister ama kimse ölmek istemez"
    Sizi takip etmekten duyduğum hoşnutluğu bugün de yaşadım.
    Sağlıklı güzel günler dilerim. Lütfen kendinize iyi bakın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sayın Adsız gerçekten harika bir yorum olmuş. "Herkes cennet ister ama kimse ölmek istemez". 👍 👏

      Sil
  32. Sizden şüpheleniyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de şüpheleniyorum, böyle bir ortamda bunları yazdığım için deli miyim acaba diye.

      Sil
  33. Sevgili hocam, sonunda size bile siyasi icerikli bir yazi yazdirabildiklerine gore... Durum gercekten kötü ötesı.Malumun ilanı ldu bu cümle galiba..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Suriyeliler Ülkelerine Dönerse Ekonomiye Etkisi Ne Olur?

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı