Bir Eski Türkiye Bürokratı Daha Veda etti
“Biz Dört Kişiydik” yazısını bu
blogda yayınlayalı iki ay oldu. Rüşdü Saraçoğlu'nun ardından Ercan Kumcu da bizi terk etti. Ercan Kumcu hepsinin arasında benim en yakın
arkadaşımdı. Ne zaman canım sıkılsa arardım buluşurduk. Aynı şey onun için de
geçerliydi.
1980’lerin başında dış borçlanma Merkez
Bankası tarafından yapılıyordu sonra bu görevin Hazine’ye ait olması
gerektiğine karar verildi ve dış borçlanma Hazine’ye devredildi. Hazine, o
yıllarda döviz üzerine tahvil çıkarmaya ve yurt dışına satarak dış borçlanma
yapmaya başlamıştı. Buna karşılık Türkiye’nin reyting notu yoktu. S&P ve
Moody’s haber göndererek dış borçlanmamızın arttığını ve Türkiye için kredi
derecelendirmesi yapmaları gerektiğini söyledi. Onlara Japon Kredi
Derecelendirme Kuruluşu JCR da katıldı. O zaman kimse bu işin nasıl
yapılacağını bilmiyordu. Biz Ercan’la başladık çalışmaya, araştırmalar yaptık,
kitaplar, makaleler okuduk, bu üç kredi derecelendirme kuruluşunun yaptığı
reytingleri inceledik. Bu işin yürütülmesi sırasında bir danışman tutulması
gerektiğini öğrendik. Özal, durumu yakından izliyor ve bizi arada çağırıp bilgi
alıyordu. Bu üç kredi derecelendirme kuruluşuyla defalarca toplandık, Hazine’den
ve Merkez Bankası’ndan arkadaşlarla birlikte günlerce çalıştık. 1989 yılı
sonunda S&P’den BBB –, Moodys’den Ba3 ve JCR’den BBB notlarını aldık. O
dönemde bu notları Türkiye ekonomisinin o görünümüyle almak mucize gibi bir
şeydi. ABD’deki Yankee Bond Market’e tahvil ihraç edebilmek için en az iki
reyting kuruluşundan BBB – düzeyinde (yatırım eşiği) not almış olmak
gerekiyordu. Bu notları aldıktan sonra ABD’deki Yankee Bond Market’e
tarihimizde ilk kez 200 milyon dolarlık tahvil ihracının alt yapısını
hazırladık. Tam o sıralarda Saddam Kuveyt’e girdi ve bizim ihraç suya düştü.
İkinci kez yeniden girişimde bulunacakken bu kez Körfez Krizi çıktı ve biz yine
ihracı yapamadık. Tahvil ihracı yapılamadığı için de verilen bu notlar resmi
olarak açıklanmadı ve ilk tahvil ihracına kadar saklı kaldı. Türkiye, o bizim
aldığımız notlarla 1992 yılında Yankee Bond Market’e tahvil ihracı yaptı ve
notlar da o zaman açıklanmış oldu.
1991 yılında ABD’nin Saddam
Hüseyin’i devirmek üzere giriştiği Körfez Savaşı sırasında bütün dünyada
yaşanan finansal panik, bizim Irak’a komşu olmamız nedeniyle burada çok daha
ciddi etki yaratmış, insanlar panikleyerek bankalardan döviz çekmeye
başlamışlardı. Bu çekilişler, Saddam’ın Kuveyt’i işgal ettiğinde (Ağustos 1990)
yaşanan çekilişlerden daha fazlaydı. O dönemde Merkez Bankası’nın döviz rezervi
oldukça düşüktü. Yanlış hatırlamıyorsam 2,5 milyar dolar dolayındaydı. Körfez
Savaşı başladığında Rüşdü Saraçoğlu bir toplantı nedeniyle yurt dışındaydı,
Ercan Kumcu Merkez Bankası başkanlığına vekâlet ediyordu. Merkez Bankası bankalara
döviz yetiştiremez olmuştu. New York
Fed’deki hesaplarından döviz getirtiyorlardı uçakla. Rezervler 1,8 milyar
dolara gerilemişti. Üçüncü günün sabahı Ercan aradı ve bana gelmek istediğini
söyledi. Odadan içeri girdiğinde endişesinin yüzüne vurmuş olduğu hemen fark
ediliyordu. Ne yapabiliriz diye bir süre tartıştıktan sonra durumu Özal’a
anlatmaya karar verdik. Çünkü sonuçta ülkenin döviz rezervinden isteyene döviz
veriliyordu, rezervler biterse ne olacağı meçhuldü. Konu ilk bakışta Hazine’nin
değil Merkez Bankası’nın sorumluluğundaydı ama döviz biterse Hazine de dış
borçlarını ödeyemez duruma düşecekti. Özal’ın özel kalem müdürünü aradım, çok
önemli bir gelişme olduğunu mutlaka kendisiyle kısa süre de olsa görüşmemiz
gerektiğini söyledim. Özel kalem müdürü telefonu kapamadı, içeriyle bir şeyler
konuştu sonra “hemen gelin sizi bekliyor” dedi. Hemen arabaya atlayıp Çankaya
Köşkü’ne gittik. Özal: “Neymiş o acil mesele bakalım” dedi. Ercan durumu
anlattı. Özal’ın da yüzü gerildi. Bizim sıkıntımız ona da sirayet etmişti.
“Yapacak bir şey yok, siz bankalara döviz vermeye devam edin, bu sıkıntıdan da kimseye
bahsetmeyelim çünkü sıkıntı yok desek herkes daha çok döviz alır ben bilirim”
dedi. Yolda hiç konuşmadık şoför duymasın diye. Özal’ın dedikleri Ercan’ın
sıkıntısına çözüm olmamıştı. Arabadan indiğimizde “bir çözüm bulamadık ama en
azından durumu Cumhurbaşkanına intikal ettirdik, şimdi kimse bize çıkıp da niye
söylemediniz böyle bir sıkıntı olduğunu diyemez” dedim. Bu açıklamam Ercan’ı
bir nebze rahatlatmıştı. Sonraki iki günde döviz çekilişinin hızı kesildi.
İnsanlar istediği anda dövize ulaşılabildiğini görünce talep düşüşe geçti.
Üçüncü günden sonra çekilen dövizler geri gelmeye başladı. Ercan da ben de
sevinçten uçacak gibiydik. Kamu görevinde, kendi finansal durumumuzu,
borcumuzu, harcımızı bir kenara bırakıp devletin sorunlarıyla yaşamaya öylesine
alışmıştık ki sevinçlerimiz de böyleydi işte.
Türkiye 1985 yılında IMF’e olan
borcunu erken ödeyerek IMF programından çıkmıştı. 1994 yılında çıkan krize
kadar IMF ile mali program içinde olmadı. Buna karşılık IMF heyeti, ana
sözleşmesindeki 4. Madde konsültasyon ve gözden geçirme maddesi gereğince her
yıl bir kez gelir ve gözden geçirme denilen incelemeleri yapardı. O zamanlar
Türkiye’nin reyting notu olmadığı, CDS primi de yine o zamanlar bilinmediğinden
IMF raporu, yabancı yatırımcılar açısından en önemli değerlendirme notuydu. Bu
konsültasyonlar, genellikle iki hafta sürerdi. Bu incelemeler sırasında çeşitli
kamu kuruluşlarıyla görüşürler, özel kesim temsilcilerinden görüş alırlardı.
Ama asıl resmi görüşmeler Hazine’de yürütülür, Hazine, DPT ve Merkez Bankası
uzmanları bu toplantılara katılır, hem gerekli verileri verirler hem de IMF
heyetinin sorularını yanıtlarlardı. Bu toplantılara o dönemlerde Hazine
Müsteşar Yardımcısı olarak ben başkanlık ederdim. Ercan Kumcu, sadece Merkez
Bankası’nın sorumluluğunda olan para politikası ve ödemeler dengesiyle ilgili
görüşmelere değil hemen hemen bütün toplantılara katılırdı. Kendi üretmediğimiz
verileri toplamak ve onların hesabını çıkarmak en zor işti. Ercan’la oturup
durum değerlendirmesi yaptığımızda çoğu kez adamların yaptığı eleştirilerin
bizim eleştirilerimizin İngilizce versiyonunu olduğunu düşünürdük. Adamların
yaptığı eleştirilerin çoğu haklıydı ne var ki bu eleştirileri giderecek yönde
pek bir önlem alınmaz, hep aynı hatalar tekrarlanarak devam edilirdi. Kaç kez
Ercan’la oturup bu duruma dertlenerek, üzülerek gece yarılarına kadar çözüm aramıştık.
Ben 1991 yılı sonunda ABD’ye
tayin oldum, bir süre sonra Türkiye 1994 krizine girdi, Rüşdü Saraçoğlu ve
Ercan Kumcu Başbakanla uygulanacak para politikası konusunda ters düşerek istifa
edip Merkez Bankası’ndan ayrıldılar. Ben de ABD’den döndükten bir yıl kadar
sonra kamu görevinden ayrıldım. O dönemde hepimiz Ankara’daydık. Bir yıl kadar
sonra bu kez yeni bir hükümette Hazine Müsteşarı olarak göreve çağrıldım. O da
5 ay sürdü, hükümetle yapısal reformlar ve enflasyonla mücadele konusunda görüş
ayrılıklarımız keskinleşince istifa edip bir daha da dönmemek üzere kamu
görevinden ayrıldım. Bu kez Ercan’la İstanbul’da buluştuk. İkimiz de özel
kesimdeydik artık. Özel kesimdeki görevlerimize ek olarak gazetelerde köşe
yazarlığı yapmaya ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde son sınıf öğrencilerine
Ekonomi Politikası dersi vermeye başladık. Bu ortak ders, on yılı Bilgi’de altı
yılı da Kadir Has Üniversitesi’nde olmak üzere 16 yıl sürdü. Ercan Kumcu para
politikasını, ben maliye politikasını anlatıyordum ve sonra birlikte bu
ikisinin bağdaştırılmasını yapıyorduk. Öğrencilerin aktif katılımıyla yürüyor,
derste hep birlikte en doğru yaklaşımı bulmak için tartışıyorduk. Üçüncü yıl,
ders notlarımızdan yola çıkarak Türkiye’den Örneklerle Ekonomi Politikası adı
alında bir ortak kitap yazdık ve derste bu kitabı okutmaya başladık. Kitap, çok
beğenildi, çok konuşuldu, üniversitelerde ders kitabı olarak okutuldu, referans
kitabı olarak kullanıldı. Toplumun her kesiminden övgüler aldı.
Çocukken babam birisi için kırk
yıllık arkadaşım dediğinde çok şaşardım: Kırk yıl çok uzun bir süre gibi
gelirdi. Ercan Kumcu, benim kırk yıllık arkadaşımdı.
Yaşamını, düşüncesini ülkenin
dertlerine adamış bir eski Türkiye bürokratını daha kaybettik. Ailesine, arkadaşlarına
ve Türkiye’ye baş sağlığı diliyorum.
“Yaşamını, düşüncesini ülkenin dertlerine adamış bir eski Türkiye bürokratını daha kaybettik.” Bu cümleniz içimi sızlattı! Sizlerin ve Türkiye’mizin başı sağ olsun…😔
YanıtlaSil🙏
SilBaşınız sağolsun Mahfi Bey. Türkiye'nin değerli, vatansever bir bürokratıydı.
YanıtlaSil🙏
SilAllah rahmet eylesin, ruhu şad olsun
YanıtlaSil🙏
SilHocam 90'lar, sonrasındaki otuz yılı finans sektöründe geçiren biri olarak, sizler gibi liyakatin timsali olacak başkalarının gelecebileceğini sanmıyorum. Çok değerlisiniz ve çok üzücü ama çok az kaldınız. Umarım bizlere ışık olup, tekrar bilimin, bilginin liyakatin değerli olduğu döneme, sizlerin rehberliğinde tekrar döneriz.
YanıtlaSil🙏
SilMahfi Hocam. o zamanlar merkez bankası döviz rezervinin 2.5 milyar dolar olduğunu belirtmişsiniz. bugün ise 170 milyar dolar. Sizce bu devasa artışın en önemli sebebi nedir?
SilMekanı cennet olsun
YanıtlaSilAllah rahmet eylesin. Yeni Türkiye bürokratlarının ardından böyle yazılar yazılabilecek mi acaba? Mesela Türk Telokomun yönetim kurulu üyeliği koltuğuna oturan Prof. Dr. ve de edebiyatçı İskender Pala gibi tiplerin ardından...
YanıtlaSil2002 öncekiler iyi insanlardı. Allah rahmet eylesin 🙏
YanıtlaSilUzun yıllar köşe yazılarından takip edip onun yazdıklarından öğrendiklerimi arkadaşlarıma satardım. Çok şey öğrendiğim Bankacılık mesleğimdeki gelişmeme çok katkısı olmuştur. Allah rahmet etsin. Başınız sağolsun…
YanıtlaSilAllah rahmet eylesin.
YanıtlaSilBiz yakılanı yeniden yaparız, bozulanı tamir ederiz, çalınanı daha çok çalışır yerine koyarız ama ülkenin entellektüel sermayesini, devletin kurumlarını teslim edecek siz ve arkadaşlarınız gibi dürüst ve liyakatli insanları kaybedersek işte bunları yerine koymak çok ama çok uzun yıllarımızı alır.
YanıtlaSil