Yeni Dünya Düzeni: Eski Eğilimler
Dünya düzeni geçmişte pek çok kez değişti. Bunları saymakla bitiremeyiz ama üçü çok önemli dönüşümlerdir: Tarım devrimi, ticaret devrimi ve sanayi devrimi. Yirmi birinci yüzyıla girerken bunlara bir dördüncü eklendi: Sermaye hareketlerinin serbestliği. Tarım devrimi insanların beslenme imkânlarını artırdı. Ticaret devrimi her yerde üretilen şeylerin her yere ulaşmasını sağladı. Sanayi devrimi insanların pek çok mala ulaşmasının yolunu açtı. Sermaye hareketlerinin serbest kalması da paranın istediği gibi dolşamasının önünü açtı. Artık herkes istediği yerde istediği şeye yatırım yapabilir hale geldi.
Yirminci yüzyılın 1920’lerden
1980’lere kadar geçen 60 yıllık döneminde bir yanda ABD’nin diğer yanda Sovyet
Rusya’nın hegemon devlet konumunda olduğu iki kutuplu bir dünya söz konusuydu.
Bu ikisine de bağlı olmayan ülkeler kendilerini üçüncü dünya olarak tanımlıyor
olsalar da bu ikisiyle baş edecek güçte değillerdi. Bu dönem nükleer güç sahibi
bu iki ülkenin soğuk savaşıyla geçti. Zaman zaman sıcak savaşın eşiğine
gelseler de o sınırda durdular. 1980’lerde Sovyet sistemi çöküşe girdi ve
Sovyetler Birliği dağıldı. Birlikten kopan devletler bağımsızlıklarını aldılar.
Birliğin temeli olan Rusya da ayrı bir devlet olarak ortaya çıktı. Bu dönemde
Çin’in çıkışı başladı. O zamana kadar ABD’nin ardından dünyanın en hızlı
gelişen ve ABD’ye yetişmeye en yakın görünen ülkesi konumunda olan Japonya
durgunluğa girdi. Bugün hala durgunluk içinde devam ediyor. Çin, önce Avrupa
devletlerini sonra Japonya’yı geride bıraktı ve ABD’ye yetişti. Satın alma gücü
paritesiyle bakarsak ABD’nin üzerinde bir GSYH’ye sahip görünüyor.
ABD’nin hegemon konumu altındaki
gelişmiş ülkeler (Avrupa, Japonya, Kanada) ve Amerika kıtasındaki gelişme
yolundaki ülkeler (Brezilya, Arjantin vd.) neoliberal ilkelerle revize edilmiş
kapitalist sistemi benimsemişlerdi. Bu ülkeler açısından paranın değerli maden
(altın) karşılığı olmaması, merkez bankasının bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü,
demokrasi önemli kabullerdi. Hepsinde aynı kalitede değildi bu temeller
kuşkusuz. Bazılarında demokrasi daha ileri düzeydeydi bazılarında ahbap çavuş
demokrasisi niteliğindeydi.
Yavaş yavaş Çin’in hegemon konuma
doğru evrildiği diğer gruptaki ülkelerde artık o klasik sosyalizm söz konusu
değil. Kapitalizm oralarda da geçerli ama liberal ilkeler öteki taraftaki kadar
geçerli değil. Bu grupta yer alan ülkelerde otoriter bir liderlik modeli söz
konusu. Hukuka bağlılık tartışmalı bir konu. Çünkü bu taraftaki hukuk öteki
taraftakilerin anladığı hukuk normlarından farklı bir görünüm içinde bulunuyor.
Yirmi birinci yüzyıla girilirken
sermaye hareketlerinin serbest kalmasıyla başlayan birleşik finansal piyasa
yaklaşımının şekillendirdiği küreselleşme hareketinin doğudakileri de batı
normlarına çekeceği beklentisi yaygındı. Kapitalizm, iyi kötü, bütün dünyanın
sistemi olur, bütün dünya sermayenin ortak pazarı haline gelirken batılı hukuk
normları, batı tipi demokrasi yaklaşımı, bağımsız merkez bankası, bağımsız
kurullar, yerel yönetimlerin ağırlık kazanması gibi kabullerin doğuda da öne
çıkacağı tahmin ediliyordu.
Yirmi birinci yüzyılın ilk
çeyreği geride kalırken bu beklentilerin boşa çıktığı açık bir biçimde
anlaşılmış bulunuyor. Hatta tam tersi olmaya başladı diyebiliriz: Batıda
demokrasiden otoriterleşmeye doğru eğilimler ve hukukun üstünlüğü anlayışından
sapmalar görülüyor. Trump yönetimi, demokrasi ve hukuk ülkesi olarak örnek
gösterilen ABD’de otoriterleşme eğilimine geçişi ve hukukun üstünlüğünü
çiğnemeyi neredeyse kabul ettirme aşamasına geliyor. Buna karşılık Kongre
direniyor. 2026 bütçesinin Kongre’ce onaylanmaması, geçici bütçe için de izin
verilmemesi hükümetin kapanması olgusunu getirdi. Kapanma olgusu neredeyse
ikinci ayını doldurmaya doğru gidiyor. Kongre bu tavrıyla Trump’a “sen kral
değilsin, benimle uzlaşmadan tek başına karar alamazsın” diyor. Buna karşın
otoriterleşme ve hukuku eskisi kadar saygıyla kabul etmeme eğilimi taraftar bulmaya
devam ediyor. Avrupa’nın bazı ülkelerinde de otoriter liderler, demokrasiyi ve
hukuk kurallarını kenara itmeye yöneliyorlar. Yüzyılın ikinci çeyreğinde
bunların bazılarının başarılı olduğuna ve Avrupa’nın demokrasi ve hukukun
üstünlüğü havariliğini yavaş yavaş kaybettiğine tanık olabiliriz.
Doğu bu çerçeveden bakınca eski
konumunda durduğu için daha tutarlı en azından daha istikrarlı görünüyor. Örneğin
Çin ve Rusya dün neredelerse bugün de oradalar.
Trump’ın ABD Merkez Bankası Fed’e
ve onun başkanına yaklaşımını Çin veya Rusya Başkanları kendi merkez
bankalarına yapsalar bu yaklaşım batılılarca kıyasıya eleştirilirdi. Ama konu
Trump olunca çoğunluk sessiz kalıyor.
Belirsizlik hiç bu kadar yüksek
düzeylere çıkmamıştı. Belirsizliklere neden olan pek çok şeyin arasında irrasyonel
kararlar ve uygulamalar öne çıkıyor. Özellikle Trump’ın gümrük vergileriyle
ilgili sürekli değişiklik gösteren ve rasyonelliği tartışmalı olan kararları
belirsizliği daha da artırıyor. Biz böyle kararlara Türkiye’de alışığız ama
ABD, Avrupa Birliği üyeleri ve diğer gelişmiş batılı ülkelerin sakinleri bu tür
kararlarla karşılaşınca şaşırıyor. Bütün bunların sonucunda ülkelerin merkez
bankaları altın rezervlerini artırmaya yöneliyor. Belirsizlikte kendilerine
güvenli liman arayan kişiler de altına yönelince altın fiyatları artıyor. Doların
altın karşılığı 1971’de kaldırıldığından beri kâğıt paraların bu anlamda bir
karşılığı bulunmuyor. Ne var ki ABD doların en önemli rezerv para olarak adeta
bir dünya parası haline gelmesini kötüye kullanarak inanılmaz bir borç yaratma
kapasitesine ulaştığı için şimdi her yandan “acaba kâğıt paralar yine altın
karşılığı mı basılsa” diye sorular yükseliyor. Böyle bir şey muhtemelen mümkün
olmaz ama şurası açık ki doların egemenliği artık ciddi biçimde sarsılıyor.
Batı yaşlanıyor ve yaratıcılığı
giderek düşüyor ona paralel olarak da ekonomilerin büyüme hızları her yıl biraz
daha geriye gidiyor. Yakın zamana kadar Avrupa’nın lokomotifi konumundaki Almanya’nın
Japonya gibi bir durgunluğa girdiğini öne süren çok sayıda yorumcu var. G20
ülkeleri içinde gelişmiş ülkelerin büyüme hızları bir süredir ortalama yüzde
1,5, aynı gruptaki gelişme yolundaki ülkelerin büyüme hızları ortalaması ise
yüzde 4,5 dolayında sabitlenmiş görünüyor. Yalnız Almanya değil bütün gelişmiş
ülkeler durgunluğa doğru sürükleniyor. Bu durumda dünyayı taşıyacak olan güç
artık gelişmekte olan ülkeler.
Yirmi birinci yüzyılın ikinci
çeyreği çok farklı gelişmelere sahne olacak.
"Yirmi birinci yüzyılın ikinci çeyreği çok farklı gelişmelere sahne olacak"
YanıtlaSil3. dünya savaşı gelir mi hocam?
Her şey mümkün. Çünkü deliler çağındayız.
Sil15 Eylül 2008'de "Lehman Brothers"ın çöküşüyle bütün dünyaya çok kısa sürede yayılan "küresel ekonomik kriz"i analiz ettiğiniz yazılarınız var.
YanıtlaSilHatırlıyor musunuz? Bu krizi analiz ederken; "safha"lardan bahsederdiniz.
Yanlış hatırlamıyorsam; en son "3. safha"dan bahsetmiştiniz, tam olarak hangi tarihte yazdığınızı unuttum.
Bugün yazdığınız "Yeni Dünya Düzeni: Eski Eğilimler" başlıklı analizinizi; 2008'de yayılan krizin "4. safha"sı olarak kabul edebilir miyiz?
Eğer böyle değilse;
Bambaşka bir konjonktüre mi geçtik? Artık, "15 Eylül 2008 küresel krizi" süresini doldurdu mu?
Haklısınız, evet bu yeni bir aşama. Henüz tam geçmedik ama geçiş sürecindeyiz.
SilTamam Mahfi bey güzel yazmışsınız etmişsiniz de,
YanıtlaSilİstanbul'un en orta yerinde, en işlek caddelerinde insanlar "zehirlenip" gidiyor!
Siz epey uzak bir "galaksi"de yaşıyorsunuz galiba!
Size yetişemeyiz biz!
Kıymetli dostum, sen Mahfi beyi değil CNN Türk'ü takip et. Senin level hala orada çünkü.
Sil"Post-truth (gerçek ötesi)" çağda, bu yazdıklarınızın hiçbir kıymeti yok!
YanıtlaSil"İhtiyar bir iktisatçının kendini avutmak için yazdığı birkaç paragraf..." deyip geçen insanların olduğu bir çağdayız artık!
Size kişisel olarak hayıflanmıyorum Mahfi bey, lütfen yanlış anlamayınız beni!
Sizin kıymet vermeniz benim için yeterli. Herkes anlayacak, kıymet verecek diye bir şey yok.
Sil(Hepsinde aynı kalitede değildi bu temeller kuşkusuz) bu cümle yapısı düzgün gelmedi bana saygılar.
YanıtlaSilEvet biraz fazla devrik bir cümle ama yapısı bozuk değil.
SilYine çok bilgilendirici ve eğitici bir yazı. Teşekkürler kıymetli hocam.
YanıtlaSilSağ olun.
SilOrtadoğu kaynaklı göç hareketleri de Avrapa'nın kimyasını bozdu. Artık Londra'da bile elinde telefon ile gezmek tehlikeli. Ve polis hırsızlara hiçbir şey yapmıyor.
YanıtlaSilHaklısınız.
SilGlobal çapta paradigma değişimi yaşanıyor. Kapital dijitalizme evrilmeye başladı. Para ekonomisi yerini yavaş yavaş bilgi ekonomisine birakacak hocam. Zaten parasal sistem değişirse hrmen her sey değişir kacinilmaz olarak. Bugün merkeziyetsiz paradan bahsedilir oldu. Bu da merkezi devlet anlayışını değiştirecek gibi görünüyor. Bunun merkezini de dünyada mezopotamya hinterlandi olabilir. Küresel güç merkezi planlamasıni yapmis
YanıtlaSilDünyanın kaynakları bu kadar nüfusa yetmiyor. Üç nesil boyunca tüm dünyada tek çocuk politikası izlenmeli . Torunlarımız onlara yüklediğimiz problemleri kesin çözer. Gelecek torunlar Dünya'yı yaşanmaz hale getiren nesilleri tarihe gömer .
YanıtlaSilEvet değerli Kozlukaya işin özeti bu dediğiniz. Bu dünya bu kadar hırslı ve bu kadar çok sayıda insanı taşıyamıyor.
Sil