Hakkımda



İstanbul'da doğdum.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (iktisat ve maliye bölümü) bitirdim. Doktoramı Gazi Üniversitesi'nden 'Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Finansmanı' başlıklı tezi savunarak aldım.  

Maliye Müfettiş Muavini olarak başladığım kamu hizmetinde Maliye Müfettişi, Maliye Başmüfettişi, Gelirler Genel Müdür Yardımcısı (tedvir), Hazine Genel Sekreterliği Daire Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı, Washington Büyükelçiliği Ekonomi ve Ticaret Müşaviri,  Kamu Finansmanı Genel Müdürü, Hazine Müsteşar Yardımcısı, Washington Büyükelçiliği Ekonomi Ticaret Başmüşaviri olarak görev yaptım. 1997 yılının Temmuz ayında Hazine Müsteşarı olarak atandım, aynı yılın Aralık ayında bu görevden istifa ederek kamu hizmetinden ayrıldım.

Hazine'de görev yaptığım dönemlerde Temsan (Türkiye Elektromekanik Sanayii A.Ş.), TEK (Türkiye Elektrik Kurumu) yönetim kurulu üyeliklerinde, YÖK (Yüksek Öğretim Kurumu) üyeliğinde, Dünya Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası guvernör vekilliği ve guvernörlüğünde bulundum.

Kamu kesiminden ayrıldıktan sonra özel kesimde, çeşitli kuruluşlarda danışmanlık, yönetim kurulu başkanlığı ve yönetim kurulu üyeliği yaptım. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde 10 yıl, Kadir Has Üniversitesi'nde 8 yıl öğretim görevlisi olarak ders verdim. Yeni Yüzyıl ve Radikal Gazetelerinde köşe yazıları yazdım, CNBCe ve NTV Televizyonlarında uzun yıllar ekonomi yorumları yaptım. 

Hitit uygarlığının tanıtılmasına yaptığım katkılar nedeniyle Çorum ve Hattuşa (Boğazkale) belediyelerince fahri hemşehrilikle ödüllendirildim, Türk Eskiçağ Enstitüsü'ne muhabir üye olarak seçildim.

Halen Altınbaş Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapıyorum, yazılarımı bu blogda ve aylık İktisat ve Toplum Dergisinde yayınlıyorum. 

Yayımlanmış 25 kitabım ve çok sayıda makalem var (bkz.: Kitaplarım bölümü.)


E-posta adresim:
mahfie@gmail.com

Twitter'da Mahfi Eğilmez:
@mahfiegilmez

Wikipedia'da Mahfi Eğilmez:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mahfi_e%C4%9Filmez


Mahfi Eğilmez ile Ekonomi Dersleri - Podcast'ler (NTV Radyo):
https://www.ntvradyo.com.tr/program/mahfi-egilmezle-ekonomi-dersleri/514 

Düşüncelerim, Yaklaşımlarım 

Yukarıda yazdıklarım benim kişiliğim hakkında bilgi vermekten çok eğitimim, çalışma yaşamım, hocalığım, yazarlığım, hobilerim hakkında bilgi veriyor. Ekonomik görüşlerim nedir? Siyasal ve sosyal eğilimlerim nelerdir? Bu konularda oradan bilgi edinmek mümkün değil. Beni okuyan ve izleyenlerin bu konulardaki düşüncelerimi yazılarımdan, anlattıklarımdan çıkarmış olduğunu düşünsem de yine de benim ağzımdan duyma hakları olduğu kanısındayım. O nedenle bu hakkı teslim etmek için burada elimden geldiğince kendimi anlatmaya çalışacağım. Bunu sizlerle yaptığım bir söyleşi olarak kabul edebilirsiniz.

Ben ailemin yüksek öğrenim yapmış üçüncü kuşağıyım. Dedem Mehmet Mahfi Eğilmez orman mühendisiydi. İstanbul Orman Fakültesi'nin ilk müdürüydü. Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul'da, işgal kuvvetlerinden ele geçirdikleri silahları Anadolu'ya gönderirlermiş. Bir seferinde İngiliz işgal kuvvetlerince yakalanmış. Hapse atıp, işkence yapmışlar kuvvacı arkadaşlarının listesini vermesi için. İşkenceye karşın vermemiş. Üç gün sonra hükümetten gelen talep doğrultusunda serbest bırakmışlar. Soyadı yasası çıkınca aile, dedemin bu direnişi dolayısıyla Eğilmez soyadını almış. Dedem sonraları Tarım ve Orman Bakanlığında üst düzey görevlerde bulundu.

Babam Rauf Âli Eğilmez, İstanbul Hukuk ve Paris Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunuydu. İngilizce ve Fransızca bilirdi. Çalışma yaşamına İstanbul İktisat Fakültesinde asistan olarak başlamış, sonradan buradan ayrılarak İş ve İşçi Bulma Kurumu, Türkiye Zirai Donatım Kurumu gibi kurumlarda genel müdür yardımcısı olarak görev yapmıştı. İstanbullu olduğumuz halde babamın memuriyeti dolayısıyla uzun yıllar Ankara'da oturduk. 

22 yaşında Maliye Müfettiş Muavini olarak başladığım çalışma yaşamımı akademisyen olarak sürdürüyorum. Bu süre içinde hem kamu kesiminde çalıştım hem de doktoramı yaptım. Özel kesimde çalışırken üst düzey yöneticilik, hocalık, gazete yazarlığı gibi üç - dört işi bir arada yaptım ve bir yandan da kitap yazdım. Gecelerimden, dinlenme saatlerimden çalarak yaşamayı severim. Zaman zaman üç kişilik çalışacak kadar ileri giderim. Buna karşılık tatilimi de yaparım.

İngilizceyi kendi kendime öğrendim sayılır. Devlet okullarında okudum. İngilizce öğretim yapan okullara gitmedim.

Ortaokul ve lisede başarısız bir öğrenciydim. Liseyi zor bela bitirdim. Bunda derslerin ezbere dayalı verilmesinin ve neden - sonuç ilişkilerinin kurulmamasının bu başarısızlığımda etkili olduğunu düşünüyorum. Ders çalışmayı değil roman okumayı, felsefe çalışmayı severdim. Mülkiye’de çok başarılı bir öğrenci oldum. Çünkü orada okutulan dersler hem benim seveceğim cinsten derslerdi hem de ezbere dayalı olarak değil sorgulayıcı bir sistemle anlatılıyordu. Dersleri sevmem başarılı olmamı getirdi. O nedenle insanın yaşamının bazı bölümlerindeki başarısızlıkların sürekli olmayacağını, sevdiği veya seveceği alanlara yönelerek başarıya ulaşabileceğini düşünürüm.

Bir konuyu çalışmaya başladığımda sonunda başarılı olacağıma inanırım. Bu inancım beni hiç yanıltmadı. Onun için bana “boşuna çalışıyorsun oraya torpillileri alıyorlar” dendiğinde gülüp geçtim ve daha çok çalıştım. İçimden “ne fark eder benim amacım öğrenmek, almasalar bile ben konuyu öğrenmiş olurum” derdim. Bu yaklaşım hem gerçekten öğrenmemi hem de başarıya ulaşmamı sağladı.  

Ekonomik görüşüm merkezdedir. Piyasa ekonomisinin üstünlüğüne inanırım. Ama bu kabulüm “bırakınız yapsınlar” felsefesi kadar liberal değildir. Gerektiğinde devletin piyasayı yönlendirmesinden yanayım. Özellikle emeğin korunması, tekelci eğilimlerin kırılması, karaborsa oluşmasının önlenmesi, tefecilikle mücadele, rekabetin sürdürülmesi gibi konularda devletin işe karışmasından yanayım. Bununla birlikte devletin müdahalesinin piyasanın genelini korumaya yönelik olması gerektiğini, kimseye ayrıcalık sağlamaya yönelik olmaması gerektiğini savunurum. Serbest piyasa düzeninden yanayım ama bunun başıbozuk piyasa anlamına gelmemesi gerektiğini düşünürüm. Özelleştirmeden yanayım. Çünkü devletin, zorunlu haller dışında mal ve hizmet üretimine girmemesi, politika üretmekle yetinmesi gerektiği kanısındayım. Devlet eğer süt üretirse ve ürettiği süt bozuk çıkarsa o zaman bozuk süt üreten özel şirkete ceza kesme hakkını kaybeder diye düşünürüm. Buna karşılık doğu ve güneydoğu Anadolu gibi özel kesimin yeterli ilgiyi göstermediği, gelişmeye muhtaç bölgelerde, devletin bizzat KİT’ler kurarak üretime girmesinin bir sosyal görev olarak yerine getirilmesi gerektiği kanısındayım. Bir ülkede üretimin ve yönetimin doğru dürüst yapılabilmesi için denetimin siyasal etkilerden arındırılmış olması ve yargının bağımsız olması gerektiğini düşünürüm. Şunu da söyleyeyim, özelleştirmeden amaç devletin diğer uğraşıları nedeniyle yeterli kaynak ayırıp daha verimli çalıştırılmasını sağlayamadığı üretim birimlerinde bunları devralan özel kesimin bu amacı sağlaması olmalı. Eğer bu birimleri alan özel kesim, yerine yenisini kurmadan buraları kapatıp mesela konut alanı haline getirecekse o özelleştirme olmaz, başka bir şey olur. Bir başka konu tekel konumu devam eden bir işletmenin özelleştirilmesinin yanlışlığıdır. O zaman tekel yetkisi özel kesime devredilmiş olur. Eğer özelleştirme böyle yapılacaksa o zaman özelleştirme yapılmasına karşı çıkarım.    

Siyasal görüşüm merkez soldadır. Hayatımın hiçbir döneminde tutucu (muhafazakar) olmadım. Tutuculuğun, ilerlemeye ve gelişmeye engel olduğunu düşünürüm. Sosyal görüşlerim de merkez soldadır. Laikliğin, ilerleme için vazgeçilmez bir koşul olduğunu düşünürüm. Ve laikliğin tanımlanmasına kalkışılmasını işin sulandırılması çabası olarak görürüm. Siyasal görüşümün merkez solda olması, yaptığım ekonomik, sosyal ve hatta siyasal değerlendirmeleri objektif olarak yapmama engel olmaz. Bilim insanının bilimsel değerlendirmelerini objektif yapması gerektiği düşüncesine sıkı sıkıya bağlıyım.

Hiçbir zaman, hiç kimsenin, hiçbir grubun ya da siyasal görüşün adamı olmadım. Bazen taraf tuttuğum olur ama asla eleştiri hakkımdan vazgeçecek kadar taraf olmam. Taraf olsam bile yanlışları, hataları, eksikleri eleştiririm. Taraf olduğu grubu, partiyi, takımı eleştirmeyen, onların her yaptığını doğru kabul ederek savunan fanatik kişilerin, bulundukları yere zarar verdiğini ve ilerlemeye engel olduğunu düşünürüm.

Buraya kadar anlattığım nedenlerle kimisi beni iktidara hizmet eden birisi sanır, kimisi iktidar düşmanı diye görür. Babam da bütün yaşamı boyunca aynı durumdaydı. CHP’liler onu Demokrat Partili sanır, Demokrat Partililer ise CHP’li sanırdı. Oysa o, doğrusu neyse onu yapmaya çalışırdı. O yüzden kimseye yaranamadı ve layık olduğu yerlere gelemedi. Ben daha şanslıydım. Siyasetin etkisinin minimum düzeyde kaldığı dönemlerde ve yerlerde görev yaptığım için en üst kademelere kadar yükselebildim. Bugünkü koşullarda bu şansı bulabilir miydim emin değilim.

Hazine Müsteşarlığından istifa ettiğim günün ertesinde (06.12.1997) Hürriyet Gazetesinde şu haber çıktı: 'Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez görevinden istifa etti. Bir süredir uygulanacak ekonomi politikaları konusunda hükümet ile görüş ayrılığı bulunduğu söylenen Eğilmez, dün ‘‘Bir toplantıya gidiyorum’’ diyerek çıktığı makamına bir daha dönmedi. Bir süredir izlenecek ekonomi politikaları konusunda hükümetle görüş ayrılığına düşen Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, dün istifa etti. Ekonomi çevrelerinde saygın bir isim olarak tanınan Eğilmez'in istifası hükümet ve ekonomi yönetiminde büyük şok yarattı.'

Çeşitli hobilerim var: Edebiyat, felsefe, tarih gibi konularla ilgilenmek, yazı yazmak, Hitit uygarlığıyla ilgilenmek, klasik batı müziği dinlemek, spor yarışmalarını izlemek bunların başta gelenleri. İnsanın hobileri olması gerektiğini düşünürüm. Tarih, hukuk, psikoloji ve siyaset bilimiyle ilgimin ekonomi kültürümü artırdığını, ona katkı yaptığını söyleyebilirim. Bilimin yaşamdaki en önemli şey olduğu kanısındayım. 

Mülkiye’de öğrenciyken başlayan bir alışkanlıkla çevremdeki olayların ekonomi teorileriyle ilgisini kurmaya çalışırım. Konulara analitik yaklaşmayı severim. Mesela Japonya’da kamu harcamaları artırıldığı halde niçin kişilerin tüketim harcamalarının artmadığı sorusunu kendime sorduğumda aklıma hemen Ricardo – Barro Denklik Hipotezi gelir. Bunları hatırlamak ve olaylarla birleştirmek o kadar kolay değildir. Ekonomi konusundaki makaleleri okumanın yanı sıra her iki üç yılda bir, yeni çıkmış bir makroekonomi ve mikroekonomi kitabını alır, hızlıca okurum. Bu, bana yeni teorilere ulaşma imkanıyla birlikte mevcut teorileri yeniden gözden geçirme ve yukarıda değindiğim gibi sonuçlara ulaşma imkanı sağlar. Ekonomik olayları analiz etmeye çalışırken matematikten ve grafiksel yaklaşımlardan yararlanmanın yanı sıra Sherlock Holmes'in akıl yürütme yönteminden fazlasıyla yararlanırım. Bu yaklaşımımı Ekonomide Analiz kitabımda ayrıntılı olarak anlatmaya çalıştım.

Anitta'nın  Laneti, Hattuşa'dan Kaçış, öykülerimin toplandığı kitaplardır. Kendime Yazılar ve Değişim Sürecinde Türkiye kitaplarım ekonomiyle birlikte diğer konulara yaklaşımımı daha ayrıntılı biçimde görebileceğiniz kitaplarımdır. Bunlara ek olarak üç de kara roman - polisiye romanım var: Inferis, Sahte Sultan ve Fon. Bu romanlarım, Türkiye'de en yaygın suçlar olduğu halde mali suçlar ve siyasal suçlar konusunda pek az yazılmış roman bulunmasına gösterdiğim tepki sonucu yazıldı. Her üçü de çevremizde çok rastladığımız mali ve siyasal suçları, siyasetçi, iş insanı ve bürokrasi işbirliğiyle devlete karşı işlenen suçları ele alıyor.

Blog Hakkında

2011 yılının Aralık ayında bu bloğu oluşturarak burada yazılarımı yayınlamaya başladım. Bu bloğu ücretsiz, reklamsız, sponsorsuz ve desteksiz olarak tümüyle kendim hazırlıyor ve yönetiyorum. Yazılarıma gelen yorumların hepsini okuyorum ve yanıtlamaya çalışıyorum.

Bloğun ekonomi ve sosyal bilimler öğrencileri için olduğu kadar her meslekten ve her düzeyden okurun ilgisini çektiğini gelen yazılardan, yorumlardan, sosyal medya paylaşımlarından görüyorum. Pek çok okur, bloğun kendilerine çok şey kattığını ifade ediyor. Buradaki yazılarımla sizlere bir şeyler katabildiysem ne mutlu bana. Bu blog bana da çok şey öğretiyor. Sizin sorularınıza yanıt verirken bazen saatlerce araştırma yapmam gerekiyor. Bu çaba, bilgilerimi yenilememi, geliştirmemi sağlıyor. Bir başka ifadeyle blog iki taraflı eğitim görevi yapıyor.

Bazı yorumlara ben hiç karışmıyorum. Çünkü başka okurlar oradaki soruları yanıtlıyor ya da yorumlara katkıda bulunuyor. Aslında bu tam da istediğim bir durum. Bir yazı üzerine hep birlikte tartışmak, yorum yapmak ve konuyu daha ileriye götürebilmek ideal durumu yansıtıyor.

Hakkımda Yazılmış Birkaç Yazı



 

Hazine Müsteşarlığından istifamdan 2 gün sonra 7 Aralık 1997 

Hürriyet 7 Aralık 1997 / Azalan kredibilite /https://www.hurriyet.com.tr/azalan-kredibilite-39277431

Salih NEFTÇİ

Sayın Mahfi Eğilmez'in istifası önemli bir olaydır.

En azından çok ciddi bir uyarı olarak görülmelidir.

KOLTUĞUN SEFASI

Kimse kendisini istifaya zorlamadı. Sayın Eğilmez, ekonomide yapılanlar, ilkelerine ters düştüğü için istifa etti.

Hazine Müsteşarlığı çok güçlü bir koltuk. O da:

‘‘Boş ver. Buralara gelmek kolay değil. Sesini kıs. Koltuğun sefasını sür...

Televizyona çık... Gazetelere demeçler ver...

Musluğun başında kal’’ diyebilirdi.

Demedi.

Demedi, çünkü amacı bunlar değildi.

Mahfi Eğilmez, işini ciddi yapmak istiyordu.

SİYASİLER

Sayın Başbakan, Sayın başbakan yardımcıları, ekonomiyle ilgisi olan bakanlar ve başka siyasetçiler...

Ne yazık ki Sayın Eğilmez'in istifası ile bu kişilerin tümü bir miktar kredibilite yitirmiştir.

Sayın Eğilmez işe başladığında bazı koşullarını açıkça ortaya koymuştu.

Acaba bu koşullara ‘‘hayır’’ denmesine rağmen mi Sayın Eğilmez, Hazine Müsteşarlığı'nı kabul etmişti?

Yoksa, ‘‘evet’’ dendiği için mi?

(Belki hatırlarda değildir. Çiller döneminde de Sayın Eğilmez'e Merkez Bankası gibi önemli teklifler yapıldığını gazetelerde okumuştuk. Gazeteler sonradan Mahfi Bey'in bu teklifleri hep reddettiğini yazmıştı.)

Bundan sonra ‘‘KİT ürünlerine zam yapılmayacak’’ veya ‘‘Enflasyon yüzde 50'lere düşecek’’ dendiği zaman, aklımıza bu ‘‘evet’’ sözü gelmeyecek mi?

İŞİN ESASI

Hükümet, ekonomide somut herhangi bir tedbir almamıştı. Dış politikada, maliye gibi bazı bakanlıklarda daha ciddi bir yaklaşım gözlendi. Çiller döneminin bazı anormallikleri ortadan kayboldu, ama somut bir şey yapılmadı.

Bununla birlikte bir konuda kayda değer bir adım atılmıştı.

Bazı önemli kurumların başına ciddi bürokratlar getirildi ve bunlara işleri bildikleri gibi yönetmeleri konusunda bir inisiyatif verildi. Zamanla ortaya daha sistematik bir yaklaşım çıktı.

Bu kolay olmadı.

Siyasetçilerle sürtüşmeler yaşandı. Bürokratların kendileri, işe ısınma ihtiyacını duydular. Bizler ne olup bittiğini kavramak için bekledik. Piyasalar ilk başta durumu uzaktan izledi, fazla güvenmedi.

Ama zamanla ekonomide işlerin daha akılcı, daha ciddi bir çizgiye oturtulacağı ve yersiz tartışmalardan, acele düşünülmüş fikirlerden arındırılacağı kanısı yerleşmeye başladı.

Somut tedbirler alınmasa dahi, bu çeşit yaklaşım Çiller gibi bir deneyden geçmiş ülke için önemli bir aşamaydı.

SONUÇ

Piyasalar (ve biz) Mahfi Eğilmez'e inanıyorduk.

Elbette siyasette zemin kaygan. İlkelerinizin hepsini uygulamanız hayal. Doğruların tümünü bir anda gerçekleştirmeniz imkânsız. Ama biz en azından Ankara'da sistematik bir çizgiyi savunanlar olduğunu biliyorduk.

Piyasalar (ve biz) ekonomi yönetimine tam bir destek vermedik.

Ama verdiğimiz kadarıyla da destek, bu sistematik çizgiden kaynaklanıyordu.

 

Sabah Gazetesi









Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi