Kayıtlar

Şubat, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kurallara Niçin Uyulmuyor?

Resim
Anket Sonuçlarının En Önemli Bölümü Geçen hafta sonunda twitter üzerinden yaptığım ve 10.407 kişinin yanıtladığı anketin en çarpıcı bölümü son iki soruya verilen yanıtlardı. 5’inci soruya verilen yanıtlardan anketi yanıtlayanların yüzde 99’unun toplumun çoğunluğunun kurallara uymadığı, uyanların da ilk fırsatta uymama yolunu seçtiği kanısında olduğu ortaya çıkıyor. 6’ncı soruya verilen yanıtlardan da yine anketi yanıtlayanların yüzde 99’unun kural koyma yetkisinde olanların genellikle kurallara kendilerinin ya hiç uymadığı ya da bazen uyduğu bazen de uymadığı kanısında olduğu anlaşılıyor. Söz konusu ankette yer alan bu iki soruya verilen yanıtlar benim düşünceme göre toplumun kurallara niçin uymadığını sergileyen anahtarları içeriyor. Kurallar ve Bunlara Uyulmamasının Nedenleri Bir toplumun çoğunluğu niçin kurallara uymaz ya da başkalarının uymadığını düşünür? Kanımca bu sorunun birkaç anlamlı nedeni olabilir.

Kural Dışına Çıkma Dürtüsü

Giriş Tek tek insanlar açısından doğru olan yaklaşımlar acaba toplumun tamamını da benzer biçimde etkiler mi? Bu soruya yanıt ararken işin psikolojik boyutundan sosyolojik boyutuna geçiyoruz. Bir toplum (çoğunluk olarak) yerine getiremediği sorumluluklarından sıkılmış ve bunları yerine getirme uğraşısından vazgeçmiş olabilir mi? Mesela çevreyi temiz tutmaya çalışan insanlar kendilerinden çok daha fazla sayıda insanın tam tersini yaptığını gözlemleyerek onlara katılırlar mı? Yasalara uymaya çalışan insanlar bu çabalarının takdir edilmediğini hatta tam tersine yasalara uymayan insanların daha avantajlı bir duruma geçtiğini gördüğünde yavaş yavaş onlarla aynı saflara geçmeye başlarlar mı? Mesela vergisini zamanında ödeyen yurttaşlar, vergisini zamanında ödemeyenlerin affa uğradığını ve ödemediği dönemde parasını faizde tutarak vergi yükünü hafiflettiğini gördüğünde çabasının ne kadar boş olduğunu düşünüp onlar gibi davranmasının daha akıllıca olduğu kanısına varır mı?

Bir Arpa Boyu Yol

Türkiye ekonomisi 2001 krizinden sonra yeni bir maceraya girdi. IMF Programı eşliğinde bankalarını yeniden yapılandırdı. Görev zararlarını tahvile çevirerek kamu mali disiplinini sağladı. Paradan altı sıfır attı, 2005 – 2010 arasında tarihin en yüksek doğrudan yabancı sermaye yatırımı girdi. Bu gelişmeler sonucunda para ikamesi (dolarizasyon) tersine döndü ve insanlar TL’ye güvenmeye başladıkları için yabancı para mevduatlarını TL’ye çevirdiler, TL değer kazandı. Özelleştirmelerle kamu kuruluşları ve malları satıldı ve 60 milyar dolardan fazla gelir elde edilerek kamu harcamalarında kullanıldı. Dış borçlar 114 milyar dolardan 450 milyar dolara yükseldi ve bu paralar kamu harcamalarında kullanıldı. Bu dönem boyunca Türkiye’nin Cari fiyatlarla GSYH’si 272 milyar dolardan 851 milyar dolara, kişi başına geliri 4.317 dolardan 10.546 dolara yükseldi. 

Türkiye Ekonomisindeki Gidişin Analizi

Resim
Bu hafta içinde açıklanan verileri ele alarak Türkiye ekonomisinin ne durumda olduğuna bir bakalım. Sanayi üretiminde hızlı bir çöküş söz konusu. 2018 yılının son aylarında sanayi üretimi neredeyse çökmüş durumda. Bunu TÜİK sitesinden aldığımız grafikle gösterelim. 2018 yılının sanayi üretim grafiği sanayi üretimindeki çöküşü açıkça ortaya koyuyor.

Cari Açık Nasıl Finanse Edildi?

Resim
Yaklaşık 27,6 milyar dolar olarak açıklanan 2018 yılı cari açığı son yılların en düşük açıklarından birisi oldu. Eğer GSYH, YEP’de öngörüldüğü gibi 763 milyar dolar olursa cari denge / GSYH oranı da yüzde 3,6 ile yine son yılların en düşük cari açığı olacak. 27,6 milyar dolarlık cari açığı nasıl finanse ettiğimiz sorusuna gelince karşımıza çok ilginç bir tablo çıkıyor.

Piyasa Sisteminde Fiyatlara Müdahale

Resim
Ekonomi bilimi,   üretimi kimin yapacağı, kimin için yapacağı, ne kadar üretileceği, kaça üretileceği ve kaça satılacağı sorularının yanıtını arar. Bu soruların yanıtı bizi eldeki sınırlı kaynağın nasıl kullanılacağı sorusunun yanıtına götürür ki ekonomi biliminde buna ‘tahsis sorunu’ deniyor. Tahsis sorununu insanoğlu tarih boyunca üç farklı yönteme başvurarak çözmeye çalıştı: Gelenek yöntemi, piyasa yöntemi, kumanda yöntemi (merkezi planlama.) Gelenek yöntemine dayalı sistemde, üretilecek mal ve hizmetlerin cinsi, bunların miktarları ve fiyatları gibi ekonomik sorunlar, piyasa tarafından değil, geleneklere göre toplumun liderleri, ya da bugünkü anlamıyla kamu otoritesi, tarafından çözülür. Piyasa ekonomisi öncesi dönemlerde bir otoritenin emri altında üretim yapan ve ürettiğini satan kişilerin yanı sıra kendi adına üretim yapıp pazara sunan kişilerin de bu otorite tarafından belirlenmiş olan fiyat ve tarifelere uymaları zorunluydu. Piyasa yöntemine dayalı sistemde, üretim,

Aforizmalar: Mahfi Eğilmez

Bir toplum, geçmişte çekilen acıları hatırlamaz, yapılan hataları değerlendirmezse aynı acıları çekmeye mahkumdur. Tarihini doğru okumayan kuşaklar, gün gelir o tarihi başkalarından dinlemek zorunda kalır. İktisatçı, hava tahmincisine çok benzer. Tahminleri pek tutmaz ama olay bittikten sonra olayın niçin öyle olduğunu çok iyi açıklar. Filanca kanunun falanca maddesinin değiştirilmesiyle yapısal reform yapılmış olmaz. Geçmişte insanlar toplumsal meselelerle çok daha fazla ilgiliyken bugün meselelere daha çok kendi çıkarları acısından bakıyorlar.

IMF ile İlgili Yeni Şehir Efsanesi

Son dönemde yeni bir şehir efsanesi çıktı ortalığa. Farklı versiyonları var ama genel olarak söylentiler şöylece toparlanabilir: “Türkiye IMF ile görüşüyormuş, anlaşma gizliden gizliye yapılmış, IMF seçime kadar belirli bir borcu avans olarak vermiş, seçimden sonra asıl parayı verecekmiş.” Önceleri herhangi bir resmi tepki verilmeyen bu söylentiler konusunda önceki gün Hazine ve Maliye Bakanlığı bunların doğru olmadığını açıkladı.   Deveye sormuşlar “neren eğri” diye o da “nerem doğru ki” diye yanıtlamış. Tam onun gibi bir şehir efsanesi bu. Neresinden başlasam düzeltmeye bilmiyorum. En baştan başlamak en doğrusu galiba.