Hangi meslekte olursanız olun, hangi dalda eğitim görüyor
olursanız olun mutlaka yabancı dil öğrenmeye çalışın. Eğer öğrendiğiniz yabancı
dil İngilizce dışında bir dil ise İngilizceyi de mutlaka öğrenmeye çalışın.
Yabancı dilde eğitim yapan okullarda okuyanların bu konuda ciddi avantajı var
tabii.
30 Kasım 2014 Pazar
27 Kasım 2014 Perşembe
Makro İhtiyati Politikalar ve Türkiye Uygulaması
Ekonomi
Politikasındaki Yeri, Tanımı, Amacı
Ekonomi politikasını günümüzde 4 farklı kategoride toplamak
mümkündür: Para politikası, maliye Politikası, alternatif politikalar ve makro
ihtiyati politikalar.
Makro ihtiyati politikalar deyimi bugün, finansal sistemde
(bankalar, sigorta şirketleri, finansal kiralama şirketleri, faktoring
şirketleri ve diğerleri) ortaya çıkabilecek riskleri denetlemek ve düşürmek
amacını güden önlemler bütününü tanımlamak için kullanılıyor. Bu politikaları
uygulamaktan güdülen amaç ise finansal sorunlar nedeniyle ortaya çıkabilecek
sistemik riskin finansal sistem ve reel ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini
sınırlamaktır.
25 Kasım 2014 Salı
IMF'nin Türkiye Değerlendirmesi ve Tahminleri
IMF’nin Türkiye 4. Madde Konsültasyon Raporunda Türkiye ekonomisiyle ilgili değerlendirme ve uyarılar var. Bunları ele alalım.
24 Kasım 2014 Pazartesi
Sınavları Hakkıyla Yapın
Bugüne kadar hep sınava girecek olanlara tavsiyeler verdim. Yıllardır
masanın iki değil dört tarafında bulundum. Sınava girdim, sınav yaptım, sınavda
danışmanlık yaptım, sınav sorusu hazırladım. Bu konuda deneyimimin kendi
çapımda fazla olduğunu düşündüğüm için yazdım. Ama şimdiye kadar yazdıklarım
hep sınava girecek olanlar içindi. Bugün de sınav yapanlar ve sına yaptıranlar
için bir şeyler yazmak istiyorum.
23 Kasım 2014 Pazar
İktisatçı Olmak Zordur
İktisatçı olmak göründüğü kadar kolay bir iş değildir. Çoğu
kişi, ekonomi eğitimi verilen bir okulu bitirince iktisatçı olunduğunu düşünür.
Oysa ekonomi okumuş birisinin iktisatçı olması diploma almasından başka şeylere
bağlıdır.
20 Kasım 2014 Perşembe
Japonya Slumpflasyona Girdi
Japonya iki çeyrek üst üste reel olarak küçülüyor ve aynı
zamanda enflasyon olgusu yaşıyor. Bu durumda Japonya’nın içinde bulunduğu
ekonomik kriz nedir? Japonya’nın bugün içinde olduğu ekonomik durumu teşhis
edebilmek için önce Japonya’da son bir yılda neler olduğunu özetleyelim.
18 Kasım 2014 Salı
Getiri Eğrisi Yatay Olursa Ne Olur?
Getiri Eğrisi Nedir?
Merkez Bankası’nın faiz konusundaki kararlarında etkili olan
konuların başında borçlanma enstrümanlarının getiri eğrisinin şekli geliyor.
Merkez Bankası Başkanı’nın açıklamalarında sıklıkla yer alan bir ifade var:
“Getiri eğrisinin yatay olması.”
Getiri eğrisi, borçlanma enstrümanlarının (DİBS gibi) faiz
oranları ile vadeleri arasındaki ilişkiyi gösteren eğriye verilen addır.
Getiri eğrisi üç şekilde olabilir:
17 Kasım 2014 Pazartesi
Türkiye'nin Küresel Ekonomideki Yeri
Aşağıdaki tabloda Türkiye’nin çeşitli ekonomik
göstergelerinin 188 ülkeyle karşılaştırılmasının sonuçlarını sunuyorum. Bu sayı
veya oranlar esas olarak 2013 yılına ait. Farklı yıllara ait olan değerler,
yanlarında parantez açılarak hangi yıla ait olduğu gösterilmiştir.
14 Kasım 2014 Cuma
TL'nin Değer Kaybı Dışticaret Açığını Düşürür mü?
Türkiye verileri
Türkiye’nin her 100 Dolarlık ithalatının 15 Dolarlık kısmı
tüketim mallarından 85 Dolarlık kısmı hammadde, aramalı ve sermaye mallarından
oluşuyor. Türkiye’nin yaptığı her 100 Dolarlık ihracatın yaklaşık 60 Dolarlık
kısmı ithal, 40 Dolarlık kısmı yerli malı (emek dahil) girdilerden oluşuyor.
Genel kanı bir ülkenin kendi
parasının yabancı paralar karşısındaki değerinin düşmesi halinde o ülkenin
ihracatının artacağı, ithalatının düşeceği ve dolayısıyla dışticaret açığının
azalacağı şeklindedir.
Farklı bir durum
Türk Lirası son bir yıl içinde Dolara karşı yüzde 13, Euroya
karşı karşı yüzde 9 değer kaybetti. Aynı dönemde cari açık yaklaşık 10 milyar
dolar azaldı. Türk Lirasının yaşadığı değer kaybının cari açık üzerinde olumlu
yönde daha hızlı etkisi olması gerekirdi. İki nedenle olmadı: (1) Türkiye’nin
ithalat ağırlığı Dolara dayanıyor (ithalatın yüzde 64’ü Dolarla yüzde 34’ü Euro
ile kalanı diğer paralarla yapılıyor) buna karşılık ihracatın ağırlığı aşağı
yukarı eşit (yüzde 47 Euro ile yüzde 44 Dolarla, gerisi diğer paralarla.) Bu
durumda Doların daha fazla değer kazanması ithalatımızı daha pahalı hale
getiriyor. (2) Türkiye’nin ithalatında vazgeçilemeyecek mallar ağırlıkta.
Yukarıda değindiğim yüzde 85’lik ithalatın içinde enerji ithalatı önemli bir
ağırlığa sahip ve kur nedeniyle pahalı hale gelse dahi üretim yapabilmek için
bunun ithal edilmesi zorunlu.
Dolayısıyla TL değer kaybedip ithalat pahalı hale geldiğinde
bile Türkiye’nin enerji ithalatı fazla düşmüyor. Hatta ihracatını artırmak için
üretimi artırma yoluna gittiğinde ithalatı da artıyor (her 100 Dolarlık
ihracatın 60 Doları ithal girdisi.)
Bütün bu gelişmeler Türkiye’nin ithalatının hızla düşmesini
ve dışticaret açığının daha hızlı gerilemesini engelliyor.
Bunun nedenlerini anlayabilmek için Türkiye’nin ithal ettiği
malların Türkiye açısından fiyat talep esnekliğine ve Türkiye’nin ihraç ettiği
malların bu malları ithal eden ülkeler açısından fiyat talep esnekliğine bakmak
gerekiyor. Talep esnekliği fiyattaki bir birim değişmenin talep miktarını ne
kadar değiştireceğini gösteren bir katsayıdır. Eğer bir malı fiyat talep
esnekliği yüksekse o malın fiyatı düştüğünde talep edilen miktar artar, eğer
bir malın talep esnekliği düşükse o malın fiyatı düştüğünde talep edilen miktar
fazla değişmez. Fiyat talep esnekliği yüksek mallara örnek olarak tekstil
ürünleri, fiyat talep esnekliği katı mallara örnek olarak doğalgaz verilebilir.
TL, yabancı paralara karşı değer kaybettiğinde ihraç ürünlerini daha ucuza
satması ve dolayısıyla sürümden kazanması mümkün olabiliyor. Buna karşılık TL
değer kaybettiğinde zorunlu mallar arasındaki petrol ve doğalgazın ithalat
miktarının pek fazla düşmediğini dolayısıyla ithalat faturasının hızlı
düşmediğini görebiliyoruz.
Aşağıdaki grafik 2014 yılının ilk 9 ayında gerçekleşen aylık
ortalama kur sepeti (½ Euro + ½ USD) ile dışticaret açığı arasındaki ilişkiyi
gösteriyor (Grafik, TCMB’nın verileri kullanılarak hazırlandı.)
Sepet kur ile dışticaret açığı arasındaki korelasyon
katsayısı 0,45’dir (İki değişken arasındaki bağıntıyı ölçmeye yarayan
korelasyon katsayısı 0 ile 1 arasında değer alır. Katsayı 0’a ne kadar yakınsa
bağıntı o kadar düşük, 1’e ne kadar yakında bağıntı o kadar yüksek demektir.
Burada katsayının 0,50’nin altında olması sepet kur ile dışticaret açığı
arasındaki bağıntının güçlü olmadığını gösteriyor.)
Sonuç olarak TL’nin, yabancı paralar karşısında değer
kaybetmesi, ihracatımızı artıran ithalatımızı azaltan, dolayısıyla da
dışticaret açığımızın düşmesine yol açan bir olgudur. Ne var ki bu ilişki, ithal
mallarına yönelik talep esnekliğimizin göreli olarak katı ve ihraç mallarımıza
yönelik dış talep esnekliğinin de göreli olarak esnek olması nedeniyle sanıldığı
kadar güçlü değildir.
Ayrıntıları merak
edenler için not: Marshall – Lerner Koşulu
Bir ülkenin parasının, yabancı paralar karşısında değer
kaybetmesi (sabit kur rejiminde devalüasyon, dalgalı kur rejiminde değer kaybı)
mutlaka o ülkenin ödemeler dengesinde iyileşme sağlar mı? Ya da daha açık bir
ifadeyle bu tür bir değer kaybı olursa ülkenin cari açığı düşer mi?
Pek çok tartışmada ülke
parasının yabancı paralar karşısındaki değer kaybı ihracatı artıran, ithalatı
düşüren ve bu nedenle de cari açığı azaltan bir durum olarak kabul edilir. Oysa
bunun gerçekleşebilmesi Marshall - Lerner koşulu olarak bilinen bir durumun
gerçekleşmesine bağlıdır. Bir ülkenin parasının yabancı paralar karşısındaki
değer kaybının ülkenin cari işlemler dengesini düzeltebilmesi için ülkenin
ihraç ettiği mallar (x) ile ithal ettiği malların (m) talep esneklikleri (e)
toplamı 1’den büyük olmalıdır (ex + em > 1).
Eğer bir malın fiyatındaki
değişiklik o maldan talep edilen miktarı fazla etkilemiyorsa o zaman o malın
talep esnekliğinin katı olduğunu (0’a yakın), tam tersine eğer bir malın
fiyatındaki değişiklik o maldan talep edilen miktarı çok etkiliyorsa o zaman o malın
talebinin esnek (1’e yakın) olduğunu söylemek mümkündür. Bu durumda ülkenin
ihraç ettiği malların talep esnekliği yüksekse yani fiyat arttığında talep
düşüyor, azaldığında talep yükseliyorsa o zaman o ülkenin parasının değer
kaybetmesinin ödemeler dengesini düzeltmesi pek mümkün olmaz.
10 Kasım 2014 Pazartesi
Sanayi Üretim Endeksini Okuma Dersi
GSYH’nın önemli bir bölümünü oluşturan, hizmetler sektörü
üzerinde de etkili olan sanayi sektörünün yönünü görmek ve gelişim trendini
izlemek için Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından her ay 5067 sanayi
işyeri ve 1868 madde kapsanarak sanayi üretim endeksi hesaplanıyor. Endeksin
temel yılı 2010 yılı. Endeks, madencilik ve taşocakcılığı sektörü, imalat
sanayi sektörü ile elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme sektörleri üretim ve
dağıtımı faaliyetlerini kapsıyor.
Sanayi üretim endeksi içinde madencilik ve taşocakçılığı
sektörünün ağırlığı yüzde 6,05, imalat sanayi sektörünün ağırlığı yüzde 81,1,
elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretim ve dağıtım sektörünün ağırlığı
yüzde 12,44’tür. Görüleceği üzere esas ağırlık imalat sanayi alt sektöründe
bulunuyor.
7 Kasım 2014 Cuma
Zweig'i Yeniden Okumak
Stefan Zweig’ın herhangi bir öyküsünü okudunuz mu? Ben yalnızca
birisini okumuştum çocuk denecek yaşta. Ders çalışmak yerine roman ve öykü
okuduğum, felsefeyle uğraştığım lise yıllarımdaydı. O dönemde okuduğum birçok
kitabı sonradan yeniden okudum. Ve doğal olarak çok daha farklı
değerlendirmeler yaptım. İnsan değişiyor, konulara bakışı, anlayışı, anladığını
yaşama uygulayışı değişiyor. Onun için genç yaşlarda okuduklarından anladıklarıyla
sonraki yıllarda anladıkları farklı oluyor.
4 Kasım 2014 Salı
Reel Faiz Kaç?
Tasarruflarınıza yön verirken ya da bir yatırıma karar
verirken bilmeniz gereken önemli unsurların başında reel faiz geliyor. Reel
faiz, enflasyon etkisinden arındırılmış faizdir. Net nominal faizden beklenen
enflasyonu düşerek hesaplanır. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde bu
hesaplamayı yaparken özel bir formül kullanmak gerekir. Öncelikle bu formülü
yazalım ve açıklayalım.
2 Kasım 2014 Pazar
Yeni Günah Keçileri: Merkez Bankaları
Para Politikasının ve Merkez Bankalarının Egemenliği
1980’li yıllara kadar ekonomideki sorunların maliye
politikasıyla (yani vergilerle oynayarak, harcamaları artırıp azaltarak ya da
borçlanmayla likiditeyi denetleyerek) çözülebileceğine inanılıyordu.
1980’lerden itibaren maliye politikasına para politikasının da eşlik etmesi
gerektiğine inanılır oldu. O aşamada para politikasından kastedilen şey para
arzındaki artışların büyümeyle uyumlu tutulmasıydı. 2000’lerden sonra para
politikası öne çıkmaya başladı. O zamandan beri para politikasının ekonomiye
yön vermesi ve maliye politikasının ona yardımcı olması şeklindeki yaklaşım
ekonomi anlayışına egemen bulunuyor. Bunun iki nedeni olduğunu düşünüyorum: (1)
Para politikası, kanun çıkarmak gibi bir zorunluluk olmadığı için zaman kaybına
neden olmuyor ve çok daha hızlı uygulanabiliyor (2) Para politikası merkez
bankaları tarafından uygulandığı ve merkez bankaları bağımsız olduğu için
faturanın siyasetçiye çıkma olasılığı maliye politikasına göre çok daha düşük
bulunuyor.
Para politikası, ekonomiyi yönlendirmekte egemen hale
gelince ister istemez bu politikayı yürüten merkez bankaları da ekonomiye yön
vermekte egemen hale geldiler. Artık hükümetlerin alacağı ekonomik kararlardan
çok merkez bankalarının alacağı para politikası kararları merakla bekleniyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)