Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Enflasyon Nasıl Düşürülür?

Resim
Enflasyon Sorunu ve Kökenleri Son günlerde ‘Türkiye’nin en önemli sorunu enflasyondur onu çözersek her şey çözülür’ şeklinde bir söylem aldı yürüdü. Enflasyon gerçekten önemli bir sorundur ve mutlaka çözülmesi gereklidir. Özellikle de dünyada enflasyonun, yalnızca sorunlu ülkelerde kaldığı bu dönemde düşürülememesi kabul edilebilir bir mesele değil. Bunların hepsi doğru ama nasıl ki yüksek faiz yüksek enflasyonun sonucuysa enflasyon da başka şeylerin sonucudur. Enflasyon sorununu çözebilmek için önce enflasyonun nereden kaynaklandığına bakmak gerekir. Enflasyonun iki kaynağı vardır: Talep kökenli enflasyon ve arz (ya da maliyet) kökenli enflasyon. Eğer bir ekonomide arz miktarı değişmediği halde talep miktarı artıyorsa o zaman ekonomide talep kökenli enflasyon oluşur. Talep kökenli enflasyon çeşitli nedenlerle ortaya çıkar. Örneğin nüfus artmışsa talep de artar. Ya da her şey sabitken merkez bankası piyasaya daha fazla para sürmüş ve bu para tüketicinin eline geçmişse talep yine

Merkez Bankası Faizi Artırdı

Resim
Merkez Bankası 2020 yılının son toplantısında politika faizini 200 baz puan artırdı. Böylece Merkez Bankası’nın faizleri şöyle belirlenmiş oldu: Merkez Bankası bir süredir yalnızca haftalık repo ihalesiyle bankaları fonladığı için TCMB Ortalama Fonlama Maliyeti (ki bu Merkez Bankası’nın asıl faizidir) yüzde 15 sınırında bulunuyordu. Bu artırım sonrası yavaş yavaş yüzde 17’ye çıkacak gibi görünüyor.

Dolarizasyonda Son Durum

Resim
Dolarizasyon (teknik ifadesiyle para ikamesi); bir ekonomideki kişi ve kurumların yerel parayla birlikte döviz kullanmaları ve tasarruflarının bir kısmını döviz hesaplarında tutmaları olgusuna verilen isimdir. Bu olgunun tersine dönmesine yani döviz kullanan veya döviz mevduatında paralarını tutanların dövizlerini bozdurup yerel parayı tercih etmeye başlamalarına da ters dolarizasyon (teknik ifadesiyle ters para ikamesi) adı veriliyor. 

Fenerbahçe'nin Sorunu

“Sen ne anlarsın futboldan da yazıyorsun?” diye soranlar ve eleştirenler olacak. Hemen yanıtlayayım: Evet futboldan bu işin içinde olanlar kadar anlamam ama ben seyirci ve taraftarım ve futbol benim gibi seyirci ve taraftarlar için oynanıyor. O nedenle bu konuda futbolun içindekiler kadar benim de konuşma ve yorum yapma hakkım var. İşin tekniğine, taktiğine girmeden kadro, oyun şekli ve yönetim hakkında konuşabilirim. Fenerbahçeli olduğum için yalnızca Fenerbahçe konusunda yazıyorum, başka takımlar hakkında yazmıyorum. O nedenle de yalnızca Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu sorunun nedeni hakkında yazacağım. Bence sorununun futbolla ilgisi çok az. Asıl sorun yönetim biçimiyle ilgili. İşin bu kısmı futbol tekniğini bilenlerden çok yönetim meselelerini bilenlerin uzmanlık alanına giriyor.

Ekonomik Büyümenin İşleyiş Mekanizması

Resim
Ekonomik büyüme, bir ekonomide GSYH’nin yani bir açıdan toplam fiziksel üretim miktarının, bir açıdan enflasyondan arındırılmış harcama toplamının, bir açıdan da toplam gelirlerin bir dönemden sonrakine artması demektir. Ekonomik büyümeyi açıklayan birçok ekonomik büyüme teorisi vardır. Buna karşılık işin özünü teknik çerçeve dışına çıkarak aşağıdaki gibi bir şemayla anlatabiliriz:

Dış Borç Raporu

Resim
2017 yılında en yüksek düzeyine çıkan dış borç stoku 2018 yılından itibaren düşüşe geçmiş bulunuyor. Bir başka ifadeyle Türkiye 2018 yılından itibaren dış borçlandığından daha fazla dış borç ödüyor. Buna karşın dış borç yükü azalmıyor. Bu ilginç konuyu inceleyelim.

Kitap Değerlendirmeleri

Mahfi Eğilmez, İnferis, Remzi Kitabevi Yayınları, 2020 Kendi yazdığım bir kitap üzerine yorum yapmam tuhaf gelebilir size ama bazı yanlış anlamaları baştan giderecek bir not yazmamda yarar olduğunu düşünüyorum. İnferis, klasik polisiye akımına da kara roman akımına da tam olarak oturtulamayacak bir roman. Başlangıçta klasik bir polisiye roman gibi başlıyor, sonra kara roman ögelerine bürünüyor olsa da asıl olarak bir polisiye kurgu içinde siyasal çürümüşlüğü, bu çürümüşlüğün bürokrasideki yansımalarını, yozlaşmış siyasetçilerle iş insanlarının çıkar birliklerini, bu çıkar birliğine göz yuman hatta alet olan kişileri anlatıyor. Bu yozlaşmış ilişkilere direnen az sayıda idealist insanı öne çıkararak umudun her zaman var olduğunu vurgulamaya çalışıyor. 

Gelir Dağılımında Son Durum

Resim
Gini Katsayısı Kişisel gelir dağılımı; bir ekonomide yaratılan gelirin, o ekonomideki kişiler arasındaki dağılımını ifade eder. Kişisel gelir dağılımında adaleti ölçmek için kullanılan araçlar içinde en yaygın kullanılanı Gini katsayısıdır. Gini katsayısı sıfır ile bir arasında değişen bir katsayıdır ve sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımı eşitliğinin, bire yaklaştıkça gelir dağılımı eşitsizliğinin arttığını gösterir. Elimizdeki son ölçüm 2019 yılına ait. 2019 yılında Türkiye’de Gini katsayısı 0,395 olarak açıklanmış durumda. Aynı yılda en fakir yüzde 20’lik nüfus grubunun ortalama geliriyle en zengin yüzde 20’lik grubun ortalama geliri arasındaki fark 7,4 kat. 0,395 oranındaki bir Gini katsayısı bozuk bir gelir dağılımına işaret ediyor. Buna karşılık 2018 yılında katsayının 0,408 olduğu dikkate alınırsa, asgari ücret artışı ve transfer ödemelerinden kaynaklanan, az da olsa bir iyileşme görülüyor. Gelir dağılımı en iyi olan ülkeler kuzey ülkeleri (Gini katsayısı 0,25 – 0,30 arasında) ve

Zorunlu Karşılık Oranları Değişti

Zorunlu Karşılık Nedir, Değişiklik Ne Yönde Olmuştur?  Banka ve diğer finansal kuruluşların bilançolarında taşıdıkları mevduat, kredi ve benzeri yükümlülüklerine karşılık merkez bankasında tutmak zorunda oldukları rezerv miktarını gösteren yasal orana zorunlu karşılık oranı denir. Zorunlu karşılık oranı, yükümlülüklerin çeşidine, vadesine ve para birimine göre farklı oranlarda olabilir. Zorunlu karşılık oranı para politikasının bir aracı olarak kullanılabilir. Bu oran artırıldığında bankaların verebileceği kredi miktarı azalacağı için harcama talebi düşer ve bu gelişme büyümeyi sınırlayıcı etki yapar. Tersine oran düşürüldüğünde bankaların verebileceği kredi miktarı yükselir ve oluşan talep artışı ekonomik büyümeye olumlu etki yapar. Merkez bankaları bu oranı enflasyon ve büyüme arasındaki tercihe göre artırıp azaltırlar. A Bankasına 1 aya kadar vadeli 10.000 TL’lik mevduat yatırıldığını düşünelim. Banka bu paradan (yeni düzenlemeye göre, ekteki tabloda gösterildiği gibi) yüzde 6 oranı

Gelir Sıralamasındaki Yerimiz

Resim
Bu alt bölümdeki tablolar https://www.knoema.com/ sitesinden alınmıştır (söz konusu site de bu verileri IMF’den ( https://www.imf.org/en/Publications/WEO/weo-database/2020/October ), IMF de bu verileri ülkelerden almıştır.

Merkez Bankası Faizi Artırınca Ne Oldu?

Resim
19 Kasım günü toplanan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu politika faizini 475 baz puan (4,75 puan) artırarak yüzde 10,25’den 15,00’e yükseltti. Bu kararda: “Para Politikası Kurulu; Politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 10,25’ten yüzde 15’e yükseltilmesine, tüm fonlamanın temel politika aracı olan bir hafta vadeli repo faiz oranı üzerinden yapılmasına karar vermiştir” denilmek suretiyle ilk bakışta artık gecelik fonlamanın ve özel hallerde kullanılması gereken geç likidite penceresinden fonlamanın kullanılmayacağı mesajı vermektedir. Merkez Bankası aynı gün yayınladığı Türk Lirası likidite yönetimine ilişkin basın duyurusunda da şöyle demektedir: “Para politikasının operasyonel çerçevesinin sadeleştirilmesi kapsamında Merkez Bankası tarafından hâlihazırda bir ay vadeli geleneksel yöntemli repo ihaleleri ve geç likidite penceresi imkânlarıyla sağlanan fonlama 20 Kasım 2020 tarihinden itibaren Merkez Bankasının temel para politikası aracı olan bir hafta

Fed Bu Kadar Para Bastı da Niçin Enflasyon Oluşmadı?

Resim
Yeni Zelandalı iktisatçı Alban William Phillips tarafından İngiltere ekonomisi üzerinde yapılan bir araştırma sonucunda geliştirilen Phillips Eğrisi Hipotezi [i] , enflasyonla işsizlik arasında ters yönlü ilişki olduğunu ortaya koyar (Phillips’in yukarıda değinilen araştırmasında dikey eksende enflasyon değil ücretlerin değişim oranı yer alır. Zaman içinde bu hipotezi geliştirenler dikey eksene enflasyon oranını yerleştirmişler ve hipotez bu şekli almıştır.) Bu ilişkiyi şöyle bir şekil üzerinde göstermek mümkündür. Phillips Eğrisi Hipotezine göre; enflasyon e1’den e2’ye düştüğünde işsizlik oranı da i1’den i2’ye yükselir.

Ne Oldu da TL Değer Kazandı?

Resim
TL nasıl değer kazandı sorusuna benim değişmez bir yanıtım var: Nasıl değer kaybettiyse tersi olduğu için değer kazandı. TL, Dolara karşı niçin değer kaybeder? Bu sorunun iki yanıtı var: (1) Dolar bütün paralara karşı değer kazanıyor olabilir. O zaman TL’ye karşı da değer kazanır. (2) TL, Dolara ya da bütün yabancı paralara karşı değer kaybediyor olabilir. O zaman da Dolar, TL’ye karşı değer kazanır.

Umut Her Zaman Vardır

Resim
En sıkıntılı günlerde, en yanlış kararlarda bile bana umut var mı diye sorulduğunda hep bu yanıtı verdim. Bugün de aynısını söylerim: Umut her zaman vardır.

Sermaye Hareketlerini Serbest Bırakmak Hata mıydı?

Küreselleşme öncesinde vergilerini ödemek kaydıyla uluslar arasında mal ve hizmet ticareti serbestti. Gelişmiş ülkelerin birbiriyle olan sermaye ilişkileri de büyük ölçüde serbest sayılırdı. Gelişmekte olan ülkelerin sermaye hareketlerini kısıtlamış olması küreselleşmenin önündeki tek engeldi. Washington Uzlaşısı denilen ve küreselleşme denilen yeni dünya düzeninin kapsamı içinde sermaye hareketlerinin serbest bırakılması, özelleştirme, deregülasyon, finansal serbestleşme ve dalgalı kurdan oluşan bir dizi düzenleme yer alıyordu. Bu düzenlemelerin bütün dünyaya yaygınlaştırılması yeni hedefti. Böylece bir paradigma değişimine gidiliyor, yeni dünyanın temelini neoliberalizm oluşturuyordu. IMF başta olmak üzere uluslararası finans kuruluşları bu yeni düzenin yerleştirilmesinde görevliydiler. Gelişmekte olan ülkeler de IMF’nin yol göstericiliğinde yavaş yavaş sermaye hareketlerini serbest bırakarak bu sistemin bir parçası haline gelmeye başlamışlardı. Türkiye bu sisteme 1980’lerde başlayan

Rekabetçi Kur

Resim
TL’nin yabancı paralar karşısındaki kayıpları uzunca bir süredir görülmekle birlikte son dönemde risklerdeki artış da hızlandığı için kayıplar daha da hızlandı. TCMB ve kamu bankalarını yönlendiren hükümet, faiz artışı yapmayarak kuru denetlemek için piyasaya milyarlarca dolarlık satış yaptı. Böylece piyasada doları bollaştırarak kuru düşürmeyi amaçladılar. Ama evdeki hesaplar piyasaya uymadı. Çünkü bu dönemde sosyal, siyasal sıkıntılar, dış politikada sorunlar ve jeopolitik riskler arttı. Böyle bir dönemde ekonomi politikası yönünden yapılacak şey faizi artırarak yola çıkmaktı. Ne var ki faizi ekonomi bilimi dışında bir konuma taşıyınca bu imkân da kalmadı.  

Dolar Kuru 8,34

Yeni Ekonomi Programı bir ay önce yayınlandı. GSYH ve büyüme ile ilgili tahminler ve hedefler özetle şöyleydi (Kaynak: 29 Eylül 2020 tarihli 31259 sayılı mükerrer Resmî Gazete.) 2019 2020 GSYH (Milyar TL, Cari Fiyatlarla) 4.320 4.851 GSYH (Milyar Dolar, Cari Fiyatlarla) 761 702 Kişi Başına Gelir (GSYH, Dolar) 9.213 8.381 GSYH Büyümesi (Reel, %) 0,9 0,3

Merkez Bankası Rezervleri ve USD/TL Kurundaki Yükseliş

Merkez Bankası rezervleri brüt döviz rezervleri ve altın rezervlerinin toplamından oluşur. Bu rezervlerin tamamı Merkez Bankası’na ait değildir. Bunların bir bölümü bankaların Merkez Bankasında tutmak zorunda olduğu zorunlu karşılıklardan oluşur. Bunları bir çeşit emanet dövizler olarak düşünebiliriz. TCMB’nin son yıllarda rezerv opsiyon mekanizması aracılığıyla TL mevduatlar karşılığında alması gereken zorunlu karşılıklara da döviz ya da altın yatırma esnekliği tanımasıyla bu döviz ve altın rezervlerindeki emanet miktarında artış olmuştur. Döviz ve altın rezervlerinin bir bölümünün emanet olması nedeniyle Merkez Bankası’nın döviz rezervleri toplamı bize brüt döviz rezervleri gösteriyor. Bundan Merkez Bankası’nda emaneten duran miktarları düştüğümüzde net döviz rezervine ulaşıyoruz. Merkez Bankası’ndaki emanet rezervleri düşerek ulaştığımız net rezervlerden bir de swap yoluyla elde edilmiş döviz miktarını düşmemiz gerekiyor. Çünkü bunlar da belirli bir vadeyle ödünç olarak alınmış ol

Döviz Sorunu, Faiz ve Kur ile ilişkisi

Bu yılın ağustos ayından önümüzdeki yılın ağustos ayına kadar vadesi gelecek döviz borçlarımızın toplamı 181,3 milyar Dolar. [1] Aynı süre içinde ortaya çıkacak cari açığın da 30 milyar dolar olacağını varsayarsak bu bir yıllık süre içinde bulunması gereken döviz tutarının (181,3 + 30 =) 211,3 milyar dolar olacağı sonucuna ulaşırız.   Bu şekilde vadesi gelecek döviz borçlarına karşılık elde ne kadar döviz olduğunu görmek için TCMB’nin rezervlerine bakmamız gerekir. [2] Buna göre kısa vadeli dış borçları karşılayacak net döviz ve altın rezervimiz 4 aylık vadedeki swapları düşersek eksi 17 milyar Dolar olarak karşımıza çıkıyor.   Bunları bir arada ele alırsak bir yılda 211,3 milyar Dolar döviz ihtiyacımıza karşılık (4 aylık swaplar hariç) yaklaşık 17 milyar dolar net rezerv açığımız olduğunu görüyoruz. Bu durumda en iyimser hesapla 4 aya kadar olan swapları dışarıda tutarsak (211,3 + 17 =) 228,3 milyar Dolar döviz ihtiyacımız olduğu ortaya çıkıyor.

Sadrazam Şehit Ali Paşa'yı Bilir misiniz?

Osmanlı tarihiyle hayli ilgilenmiş olmama karşın açıkçası Sadrazam Şehit Ali Paşa hakkında pek bir şey bilmezdim. Ta ki Servet Taşdelen bir yerlerde onunla ilgili bir şeyler yazıncaya kadar. Onun yazdıklarını okuyunca araştırmaya karar verdim. Araştırdıkça altından neler çıktı neler. Sadrazam Damat Şehit Ali Paşa (ya da Silâhtar Ali Paşa), III. Ahmed’in saltanatında 3 yıl 8 ay sadrazamlık yapmış olan bir devlet adamı. 1709 yılında III. Ahmed’in kızı Fatma Sultan’la nişanlandıktan sonra ikinci vezir rütbesine gelmiş, 27 Nisan 1713’de sadrazamlığa getirilmiş. Osmanlı İmparatorluğu 1699 yılında imzalanan Karlofça Barış Antlaşmasıyla Mora yarımadasını Venediklilere terk etmek zorunda kalmıştı. Venedikliler antlaşma hükümlerini çiğneyerek Karadağ’da çıkan isyanda isyancıların yanında yer aldılar. Bununla da kalmayıp İstanbul ile Mısır arasında sefer yapan Osmanlı ticaret ve hac gemilerine saldırmaya başladılar. Bunun üzerine Osmanlı İmparatorluğu 8 Aralık 1714'te Venedik'e savaş i

Her Seçiş Bir Vazgeçiştir

Son dönemlerde çokça kullanılan bir özdeyiş var: “Her seçiş bir vazgeçiştir.” Bu özdeyişin kime ait olduğu konusunda net bir bilgi yok. Aquinalı Thomas’dan Jean Paul Sartre’a, Italo Calvino’ya kadar birçok kişiye mal ediliyor. En fazla Sartre’a ve varoluşçu düşünceye yakıştırıldığı için olsa gerek daha çok onun adıyla anılıyor. Bu özdeyiş ekonomi bilimini en iyi tanımlayan cümle, hatta ekonomi biliminin ta kendisi.

Geçmişten Dijital Geleceğe

İnsanlık tarihine birçok devrim, değişim, dönüşüm ve paradigma değişimi damgasını vurmuştur. Bunlardan ilki 12 bin yıl öncesine tarihlenen tarım devrimidir [i] . O tarihe kadar yiyecek devşirerek, hayvanları avlayarak yalnızca bir tüketici olarak yaşamını sürdüren insan, sonrasında bazı bitkileri ehlileştirerek ve hayvanları evcilleştirerek toprağa yerleşerek tarım ve hayvancılığa başladı. Böylece üreticiliğe geçiş yapmış oldu. Bu büyük bir devrim olarak kabul ediliyor. Çünkü bu tarihten sonra insan, başka faaliyetlere ayıracak kadar artı zaman elde etti. Bu artı zaman onun düşünmeye, araştırmaya, sanata zaman ayırmasına ve sürekli ilerlemesine imkân sağladı. Arada kentleşme, uluslararası ticaretin yaygınlaşması gibi birçok devrim ya da dönüşüm olsa da ikinci büyük devrim sanayi devrimidir . James Watt’ın geliştirdiği buhar makinesinin [ii] 1700’lerin son bölümünde dokuma tezgâhlarında kullanılması ve üretim sürecinde çeşitli aşamaları tamamlayacak biçimde birbiriyle bütünleşmiş bir

Salgın Sonrası Dünya ve Türkiye

Dünyanın Ekonomik Görünümü Covid – 19 salgınıyla birlikte her alanda pek çok şey değişti. Bu değişikliklerden en fazla nasibini alan da ekonomik görünüm oldu. 2020 yılı başlarken küresel krizin toparlanma yoluna gireceğine ilişkin umutlar oldukça güçlüydü. Şubat ayında Çin’in Wuhan kentinden gelen Covid – 19 haberleriyle bu umutlar sarsılmaya, virüsün mart ayından başlayarak hızla dünyaya yayılmasıyla birlikte de tamamen yok olmaya yöneldi. Böyle bir ortamda en zor işlerden birisi tahmin yapmak kuşkusuz. IMF’nin 189 üye ülkeyi kapsayan son tahminleri yeni yayınlayan Dünyanın Ekonomik Görünümü (World Economic Outlook) raporunda yer alıyor (burada kullandığım tabloların tamamını bu rapordan derleyerek aldım.). Aşağıdaki tablo küresel ekonominin genel görünümünü sergiliyor.

Kitaplar ve Kitaplar

Suç ve Ceza, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (çeviren: Mazlum Beyhan), Türkiye İş Bankası Yayınları 34. Basım Bu, benim Suç ve Ceza’yı ikinci okuyuşum. İlk okuduğumda lisedeydim. O zamanki anlayış ve olayları yorumlayış yeteneğimle bugünkü arasında çok fark olacağını düşündüğüm için yeniden okudum. Okuyunca yanılmadığımı anladım. Suç ve Ceza aslında insanın yaşamı boyunca birkaç kez okuması gereken bir başyapıt. Dostoyevski, romanın başkahramanı Raskolnikov üzerinden suç ve cezanın analizini olağanüstü bir yetkinlikle yaparken derin psikolojik değerlendirmelere giriyor.  

Faizi Arttırdığımız Halde Dolar TL Kuru Niye Düşmüyor?

Ankara Atatürk Lisesinde okuduğum yıllarda bir şehir efsanesi anlatılırdı. Edebiyat hocası kompozisyon sınavında ‘Atatürk neler yaptı?’ diye sormuş. Öğrencinin biri de ‘Neler yapmadı ki?’ yazıp vermiş kâğıdını. Ve efsaneye göre sınıfta 10 alan tek kişi o çocukmuş.

Yeni Kararlar ya da Faizi Artırmadan Yükseltmenin Bin bir Yolu

Dolarizasyonun 2001 krizindeki düzeye (yüzde 58) oldukça yaklaşmış olması (yüzde 54), yastık altına para çekilmesinin artmaya devam etmesi, risklerin bir türlü düşürülememesi (CDS primi (568, dünyanın en riskli üçüncü ülkesi), kredi notunun düşmeye devam etmesi ve hepsinden öte faiz artırmada yaşanan sıkıntılar hükümeti yeni kararlar almaya yöneltti. Bunları sıralayalım: İlk olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), aktif rasyosu oranlarını bankalar için yüzde 90’a, katılım bankaları için yüzde 70’e indirdi.   Aktif rasyosu uygulaması bankaları daha fazla kredi vermeye zorlayan bir uygulama. Bu uygulamanın temelini Aktif Rasyosu denklemi oluşturuyor. Denklem şöyle: Aktif Rasyosu  =  [ Krediler + (Menkul Kıymetler x 0,75) + (TCMB Swap x 0,5)] / [TL Mevduat + (YP Mevduat x 1,75)] Bu Nisan ayında yayınlanan kararla bu oranın mevduat bankaları için yüzde 100’ün, katılım bankaları için yüzde 80’in altına inmemesi gerekiyor, bu oranın altında kalan bankalara formüle ayk

Dolarizasyon Yeniden Zirveye Giderken

Resim
Dolarizasyon (teknik ifadesiyle para ikamesi); bir ekonomideki kişi ve kurumların yerel parayla birlikte döviz kullanmaları ve tasarruflarının bir kısmını döviz hesaplarında tutmaları olgusuna verilen isimdir. Bu olgunun tersine dönmesine yani döviz kullanan veya döviz mevduatında paralarını tutanların dövizlerini bozdurup yerel parayı tercih etmeye başlamalarına da ters dolarizasyon (teknik ifadesiyle ters para ikamesi) adı veriliyor.  Adı dolarizasyon olmakla birlikte bu olgu yerel para yerine ikame edilen diğer bütün yabancı para birimleri için geçerlidir. Bu olgunun en üst derecesi yerel para yerine tümüyle bir yabancı paranın kullanılmasıdır. Buna tam dolarizasyon deniyor. Mesela Ekvador ve Panama’da ABD Doları, KKTC’de de TL, Lihtenştayn’da İsviçre Frangı yerel para olarak kullanıldığı için bu ülkelerde tam dolarizasyon geçerlidir. Bunun yanı sıra konvertibiliteye geçmiş yani sermaye hareketlerini serbest bırakmış yüksek enflasyon yaşayan ekonomilerde yerel paranın yanında yaba

Tüketim, Gösteriş Tüketimi, Züppe Etkisi, Veblen Etkisi ve Sürü Etkisi

  Tüketim; mal ve hizmetlerin, ihtiyaçlarını ve/veya isteklerini karşılamak amacıyla insanlar tarafından kullanılmasıdır. Ekonomi bilimi açısından gelir (Y) iki şekilde kullanılır: Tüketim (C) ve tasarruf (S):             Y = C + S Tasarruf ; gelirin tüketilmeyen, ileride tüketilmek üzere saklanan kısmıdır. Gerek tüketim gerekse tasarruf gelirin ve faizin (i) fonksiyonudur (ceteris paribus) [i] :             C = f (Y,i)             S = f (Y,i) Gelir yükselirse tüketim de tasarruf da yükselir. Düşük gelirlerde tüketim çok daha fazla yükselir, yüksek gelirlerde tasarruf daha fazla yükselir. (Reel) faiz yükselirse tasarruf yükselir, tüketim ise düşer.

Merkez Bankası Faizi Yükselttiği Halde Niçin Sonuç Alamıyor?

Resim
Merkez Bankası (TCMB) sessiz sedasız faiz artırmaya devam ediyor. Bankaları fonlamakta kullandığı üç temel faiz oranı var: Politika Faizi ya da haftalık repo ihalesi yoluyla fonlama faizi-PF (%8,25), Gecelik Fonlama Faizi-GF (%9,75) ve normalde sıkıntılı bankalara kullandırılması gereken ama bizde politika faizi gibi kullanılan Geç Likidite Penceresi (Yoluyla Fonlama) Faizi-GLF (%11,25.) Bu fonlama yöntemlerinin birlikte kullanılmasından doğan ve borç verilen miktarlarla ağırlıklandırılarak bulunan bir de TCMB Ortalama Fonlama Maliyeti-OFM var. Bir çeşit dördüncü faiz gibi kabul edilebilecek olan OFM bizdeki uygulamada en önemli faizdir.    Dünya merkez bankaları faizlerini gösteren listelere bakıldığında TCMB’nin faizi yüzde 8,25 olarak görünüyor ( http://www.cbrates.com/ ) Oysa TCMB’nin geçtiğimiz haftanın son günü yaptığı fonlamalarda uyguladığı OFM yüzde 10,39 oldu. Yaklaşık bir aydan beri TCMB, geç likidite penceresi fonlamasını yine normal fonlama yerine kullanmaya ve bu yolla

Türkiye'nin Kredibilitesi

Resim
Türkiye, ilk kredi notlarını 1990 yılında S&P’den (BBB), Moody’s’den (Baa3) ve JCR’dan (BBB) olarak almıştı. Türkiye’nin 1990 yılında aldığı notları yatırım yapılabilirlik eşiğinin üzerindeydi. Körfez Krizi ve savaşı nedeniyle o dönemde tahvil ihraç edilemediği için bu notların açıklanması 1992 yılında yapılan tahvil ihracını beklemek zorunda kaldı. Aşağıdaki tablo Türkiye’nin kredi notu serüvenini başlangıçtan bu yana yılsonlarındaki durum itibariyle gösteriyor (1990 yılında Türkiye’nin, Fitch’ten değerlendirme yapması yolunda bir talebi olmamıştı. Fitch, Türkiye değerlendirmesine 1994 yılında başladı.)  

Bir Maskeden Çıkan Ekonomik Analiz

Resim
Covid-19 salgını çıkıncaya kadar cerrahi maske; ameliyatlarda, nezle, grip gibi bazı bulaşıcı hastalıklarda, tecrit gerektiren hastalıklarda, temizlik işlerinde, Japonlar tarafından yolculuklarda kullanılan bir nesneydi. Maske tüketimini karşılayacak kadar üretim vardı. Zaman içinde mevsimsel olarak nezle, grip gibi hastalıkların arttığı kış aylarında ya da gezilerin yoğunlaştığı yaz aylarında maske talebi artıyor, bu artışlar, öngörülebilir artışlar olduğu ve maskelerde son kullanma tarihi olmadığı için stoklarla karşılanabiliyor ve fiyat artışına yol açmıyordu. Ekonomi diliyle söylemek gerekirse, Covid-19 salgını öncesinde, Türkiye’deki cerrahi maske arz ve talebi 1 TL/Adet dolayında dengede bulunuyordu.

Para Politikası Araçları El Kitabı

Para politikası nedir ve bu politikayı uygulamak kimin görevidir? Para politikası; ekonomik büyüme, istihdam artışı ve fiyat istikrarı gibi hedeflere ulaşabilmek için parayı araç olarak kullanarak ekonomik kararları ve dolayısıyla ekonominin gidişini etkilemeye yönelik olarak yapılan uygulamaları ifade eder. Para politikası uygulaması genel olarak merkez bankalarına ya da para otoritesi olarak adlandırılan kuruluşlara bırakılır. Bu kuruluşlar, para basımını siyasetin değil ekonominin gereksinimlerine göre ayarlayabilmek için yine genel olarak siyasetten bağımsız tutulurlar. Türkiye’de merkez bankasının (TCMB) temel amacı, dünyadaki birçok merkez bankasında olduğu gibi, fiyat istikrarını sağlamak olarak belirlenmiştir. Buna ek olarak TCMB’nin bu amaca ulaşmak için kullanacağı para politikası araçlarını bağımsız olarak belirleyeceği ve uygulayacağı da yasada vurgulanmıştır. Bu belirleme TCMB’nin başka bir hedefe yönelmeyeceği, elindeki para politikası araçlarını bağımsız olarak y

Enflasyonla Büyüme ve Küçülme: Türkiye Ekonomisinin Son 17 Yıllık Deneyimi

Resim
Türkiye son 17 yılda yüksek enflasyonlu büyüme ve yüksek enflasyonlu küçülme (slumpflasyon) arasında savrulup durmuştur. Arada birkaç kez de kısa dönemli enflasyon içinde durgunluk (stagflasyon) yaşamıştır. Bu dönemleri grafik üzerinde göstermeden önce metinde ve grafikte geçen kavramları tanımlayalım. Yüksek enflasyonlu büyüme (YEB): Bir ekonomi büyürken enflasyonu da yüksek kalıyorsa o ekonomide yüksek enflasyonlu büyüme hali var demektir. Uygulanacak ekonomi politikasının karşılaşacağı en önemli zorluk büyümeyi korurken enflasyonu düşürmeye çalışmaktır. Bu durum daha çok yüksek ithal girdisine bağımlı ekonomilerde kurdaki artışların yansıması yani maliye enflasyonuyla ortaya çıkar. Slumpflasyon: Bir ekonomide yüksek enflasyon olgusu yaşanırken ekonomi küçülüyorsa o ekonomide slumpflasyon (enflasyon içinde küçülme) hali var demektir. Ekonomik krizlerin en zoru budur. Çünkü burada bir yandan enflasyonu düşürmeye uğraşırken bir yandan da ekonominin küçülmesini önce durdu